- Giriş
- Bez Dokumanın Toplumsal Cinsiyetine ve Feminist Yönteme Dair Bir Tartışma
- Bakım Emeğinin Zımni Nesnesi: Bez
- Toplum-Mekânsal Sabit Olarak Temizlik Bezinin Algoritması: Hijyen, Emek, Beden
- Kullanılıp Atılan Bezler, Kullanılıp Atılamayan Hayatlar: Temizlik Bezinden Büyüyen Direniş ve Dayanışma
- Kaynakça
- Dipnotlar
Giriş
Onlardan ne kadar az haberdar olursak, şartları oluşturup normatif davranışları garanti altına alarak, beklentilerimizi bir o kadar güçlü ve itirazsız bir şekilde belirleyebilirler.1
Miller, 2005:5
Bez, bir dönem orta sınıf ailelerin vitrinlerinde yer alan, kupon biriktirilerek sahip olunmuş Meydan Larousse’larda tek kolondan ibaret bir yer işgal ediyor: “Arasına karıştırılan ipliğine ve dokuma şekline göre çeşitli adlar alan pamuk veya ketenden yapılmış bir cins dokuma (alaca bez, keten bezi, Manisa bezi, Şile bezi, Amerikan bezi vb.), ince pamuklu dokuma, herhangi bir cins kumaş, toz alma, temizleme gibi işlerde kullanılan kumaş parçası, çaput.” Sıfatlaşmış haliyle kullanımına, bezden yapılmış anlamındaki “bez bebek” veya “bez çanta” örnek verilebilir.
Kelimenin yaygın kullanımı, bezin kullanım alanına ve cevap verdiği ihtiyaca göre çeşitlenir: Baş örtüsü ya da mendil anlamına gelen “baş bezi”, bebeklerin altına bağlanan yumuşak kumaştan yapılmış bez anlamındaki “çocuk bezi” (veya “bebek bezi”), kundağın kirlenmemesi için içine yayılan anlamında “kundak bezi”, el silmeye ve kurulamaya yarayan küçük bez anlamında “el bezi”, üzerine tepsi veya sofra tahtası konan, yer sofralarında yere serilen renkli bez anlamındaki “sofra bezi”, toz almada kullanılan yumuşak bez anlamında “toz bezi” (veya “temizlik bezi”), sidik ve dışkı yapıldıktan sonra kullanılan küçük kurulama bezi anlamında “taharet/hela bezi”, idrar kaçırma sorunu yaşayan kişilerin iç çamaşırı gibi giydikleri medikal bez anlamında “hasta bezi” (veya “yetişkin bezi”), ince ve seyrek olarak dokunmuş, çeşitli boyut ve biçimlerde hazırlanmış tıbbi malzeme anlamına gelen “gazlı bez” ve daha nicesi.
Fiilleşmiş haliyle “bez bağlamak” ise “bebeklere altlarını kirletmesinler diye bez koymak” ve “dileğin yerine gelmesi ümidiyle yatıra veya ağaca bir parça çaput veya eski kumaş parçası bağlamak” gibi iki ayrı anlama sahip. Ansiklopedik kaynaklarda, ifade ettiği anlamıyla neredeyse hiç yer almayan, 80 sonrasında yetişenlere Huysuz Virjin’in hatırlattığı, eskiden “regl dönemlerinde ve genital akıntı yaşayanlarda hijyen sağlamak için kullanılan bez” anlamındaki “ara bezi”, kullanımı sağlıksız olduğu için tavsiye edilmese de cinsiyet disforisi yaşayan trans erkek ve/veya “non-binary”lerin sıklıkla göğüslerine sardıkları “keten veya pamuk ipliğinden üretilen ve mikroplardan arındırılmış şerit biçiminde kesilmiş, vücudun belli bir bölgesini sarmak için yapılmış bağ, bandaj” anlamındaki “sargı bezi” de bu örneklere eklenebilir.
Bugün söz konusu bezlerin çoğu hijyen, kullanım kolaylığı ve değişen tüketim alışkanlıkları gibi nedenlerle kullan-at hale gelmiş ya da şekli, adı; markası, rengi ve muhteviyatı ile (orkid, binder, sarı bez, kolonyalı mendil, tuvalet kağıdı vb.) değişmiş olsa da bakım nesneleri olma özelliğini koruyorlar. Ancak bu ansiklopedik kaynaklarda adı geçen/geçmeyen bezlerin arkasında, üretim süreçlerinden kullanılıp atılmasına, toplumsal yeniden üretiminden kadının toplumsal rollerine ve bedenine dair gizlenmiş veya bakım emeğinin göz ardı edilmesi yoluyla görünmezleştirilmiş bir toplumsal anlatı var.
Bez Dokumanın Toplumsal Cinsiyetine ve Feminist Yönteme Dair Bir Tartışma
Bezin tarihine dair herhangi bir tartışmayı, sırasıyla, bezin kullan-at hale gelmesine, yeniden kullanılmaya başlanmasına, endüstriyel üretimine, dokunmasına, ve hatta “kadının en asli görevi” sayılan ip eğirmesine kadar götürmek tüm bu gizlenen anlatıyı, sadece gizlenen özneleriyle değil; yöntemsel olarak da açık etmeye olanak veriyor. Zira, dokuma bez ve daha genel anlamıyla tekstil ürünleri, insanlığın nesnel kültürünün yaygın ve zımni bir parçası olagelmiş. Hemen her coğrafyada nesnel kültürün kadim bir öğesi olmasına rağmen dokuma ürünler, arkeologlar ya da yazılı tarih öncesini araştıranlar tarafından diğer birçok nesneye göre daha az ilgi görmüş (Costin, 2012: 180). Bunun nedenleri arasında kısmen yazılı tarih öncesine ait yalnızca küçük kumaş parçalarının bulunması, dokuma ürünleri koruma ve saklamanın görece pahalı bir iş olması ve buna arkeolojik kazı bütçelerinde yer verilmemesi yatıyor. Cassman ise bu maddi problemin ötesinde, düz bir bezin dahi üretimindeki beceri ve emeği takdir edemeyen arkeologların tüm bu kültürel külliyatı görmezden geldiğini öne sürüyor (akt. Costin, 2012). “Bez”in bilimsel araştırma nesnesi olarak yeterince değer görmemesinin bilim tarihinde duymaya alışmış olduğumuz bir başka nedeni de üretiminin hane içinde başta kadınlar ve hane halkı (çocuklar, yaşlılar) tarafından yapılması ve bu yüzden “uzmanlaşmış” üretim tanımlarının dışında kalması (Hendon, 2006: 355’ten akt. Costin, 2012), dolayısıyla kadınlara ait, kadınların alanı olarak görülmesi (Costin, 2012: 180). Bu yüzden bezin incelenmesi toplumsal anlatıyı da bükmeye yarıyor.
Her ne kadar bu yazı dokuma tarihini ve yerel-kültürel eser olarak bezleri derinlikle ele almayacak olsa da, bezin dokunmasının yönteme dair bıraktığı izi takip ediyor. Öyle ki, Günlerin Köpüğü2 ekibinin hatırlattığı #ipişleri’ni nakşettiğimiz zemin olarak “bez”e bakmak, “hatıraları iplerle bağlamak”3 metaforunun kapsayabileceği gibi örmeye, örüntüye, dokuma işinin kendisine ve bu bezleri kimin, nasıl dokuduğuna, neden, nasıl kullandığına bakabilmekle, tam olarak bunları açık ve teşhir etmekle ilişkili. Bora (2020), #ipişlerinden şöyle bahsediyor: “Dünyaya ipişlerinden bakmak, tarihi, coğrafyayı, kültürü, toplulukları… bu işler üzerinden görmeye çalışmak gibi bir şey. Dolaştıkça büyüyen, büyüdükçe katman katman sarılan, beni de sarıp sarmalayan bu iplikler…” Eğirme işindeki, doğal olarak kısa olan liflerin, birbirlerini bir arada tutabilsinler diye sıra boyunca farklı noktalardan başlayarak farklı lifler halinde emek yoğun bir süreçle bükülmesi, bunun sonunda sıranın en ince yerinde iplik meydana gelmesi, ve bu ipin çok ince olmasına rağmen kolay kolay kopmaması,4 adına “bezayağı örgüsü” denen en basit dokuma örgüsünde atkı ipliklerinin çözgü ipliklerinin bir altından, bir üstünden geçirilip birbirine tutunarak örüntü oluşturması,5 gizli öznesi, eyleyeni ve nesnesi ile birlikte düşünüldüğünde, “ip” ve “örüntü” tam da bu yüzden feminist yönteme dair olsa gerek.
Bükülerek birbirine tutunmanın, tutunarak büyümenin, incelirken güçlenmenin, hafızayı örmenin ve çoğalmanın, kadınların öyküsünde birleşmesi hiç şaşırtıcı değil. Mitolojik öykülerden, Mısır ve Yunan tasvirlerinden beri ip eğirirken resmedilen kadınlardan, dokuma tezgâhı başında işlenen Japon Ukiyo-e’lerinin kadınlarına, siyah beyaz fotoğraflardaki Mezopotamya kadınlarından bez bağlayan, bez bağlamaktan yorulunca kullan-at bezi icat eden “modern” kadına, oradan da kullan-at bezin ekolojik zararı artıp pahalılaştıkça yıkanabilir bezlere geri dönen kadına, farklılaşırken ortaklaşan bir toplumsal yeniden üretim pratiği var. Bu sebeple materyal olandan yola çıkıp toplumsal pratiğe bakmak, nesnelerin tartışılamazlığının düzeni nasıl sabitlediğini ele almak ve bu yolla toplumun dönüşme olanaklarına dair farklı bir anlatı sunmak 100 Sene 100 Nesne Ansiklopedisi’nin bir hediyesi olarak görülebilir.
Bakım Emeğinin Zımni Nesnesi: Bez
“Kadınlara özgü” olduğu varsayılan “doğal” nitelikler ve işler gibi bez de, kadın emeğinin zımni nesnesi olarak görülüyor. “Nazik, uyumlu, hünerli, sabırlı, dayanıklı” kadınlar, evin içinde (ve dışında) huzurun, sağlığın ve işlevselliğin tesis edilmesi ve bununla ilgili tüm bakım emeğiyle yüklüyken; bezi yapmaktan ve kullanmaktan da sorumlu görülüyor. Bu yüzden bez, ücretli-ücretsiz kadın emeği, üretim-yeniden üretim, özel-kamusal alan, evin içi-dışı gibi kurgusal ayrım ve ikiliklerin ne kadar iç içe olduğunu anlamaya olanak sağlayan bir gündelik hayat nesnesi.
Bezin üretiminin kadına ait geleneksel bir iş olarak görülmesi, Osmanlı İmparatorluğu’ndan cumhuriyet dönemine ve hatta günümüze kadar kesintisiz bir süreklilik taşıyor. Öncesinde neredeyse her hane içinde ücretsiz kadın emeği ürünü olan dokuma bezleri, üretimin evin dışına ilk kez çıkmasını sağlayan atölyelerin ardından, 20. yüzyılın devlet iştirakli fabrikalarındaki ücretli kadın tekstil işçileri tarafından (Makal, 2010: 17) ve sonrasında merdiven altı tekstil atölyelerinde üretilmeye ve dikilmeye devam ediyor. Kamu iktisadi teşekküllerinin kurulduğu ilk on yılda Sümerbank’taki kadın işçi oranı % 16.66’dan % 28.57’ye çıkmışken, toplam kadın işçi sayısının % 80’i dokuma ve iplik fabrikalarında istihdam ediliyor (akt. Makal, 2010). Zira dünyanın farklı yerlerinde de olduğu gibi küçük ve çevik parmaklar, güçlü bir sırttan daha değerli oluyor (Porter, 1990). Benzer bir süreklilik temizlik ve bakım işlerini hane içinde yüklenen kadınların, dünya savaşında azalan erkek iş gücünün yerini doldurmasıyla –dünyanın her yerinde pek çok farklı iş kolunda olduğundan daha çok–çamaşırcı, gündelikçi, temizlikçi ve çöpçü olarak istihdam edilmesinde de kendini gösteriyor (Philips, 1995; Mazak & Güldal, 2011: 157). Artık Sümerbank’tan alınan mermerşahilerden6 evde çocuk bezi bağlayan, bozulan fanilayı, çarşafı yırtıp toz bezine, temizlik bezine, taharet bezine çeviren kadın, başına bağladığı bezle (baş örtüsüyle)7 dokumaya ya da gündeliğe gidiyor. Tüm bunlar olurken her zaman “modernleşmenin ya da modernleşmeye direnmenin simgesi” olmuş kadın bedeni ve kimliği üzerinden (Bora, 2010 [2005]: 78) bez ve/veya bezin terk edilmesi yoluyla (kişinin kendilik algısının yanında) toplumsal konum sembolleri ve kadınlık imgesi yeniden inşa ediliyor. Çetrefilli toplumsal ilişkilerle yer değiştiren “başı açık” ve/veya “başı örtülü” strereotiplerinde birbirinin ötekisi kadınlar, başta ücretli ev ve bakım işçisi ile işverenin karşılaşmasında olmak üzere toplumsal ilişkilerin, çatışmaların, mahallenin, sınıfın, kadınlığın, güçlenmenin ya da ezilmenin, birbirlerine göre eşit ya da farklı özneleri haline geliyor (Bora, 2002).
Çocuk, yaşlı bakımı, kişisel hijyen ve temizlik gibi doğrudan ve dolaylı bakım emeğini, kadınlığın sözde doğal nitelik ve becerilerini belirleyen toplumsal düzene bez yoluyla perçinleyen bir başka örnek de bebek ve/ya yetişkin bezleri. Eskiden bez bağlamaya yarayan mermerşahi veya müslin bezini8 üretenin de tüketenin de aynı olduğu düzende Amerika’da bir kadın, sürekli bez yıkamaktan bıkınca daha hızlı, pratik ve sağlıklı olduğu için tek kullanımlık bebek bezini icat ediyor.9 Günümüzde ekonomik kriz koşullarında, ekolojik kaygılarla ve daha sağlıklı olduğu için bambudan yapılmış, yıkanabilir bebek bezleri (Youtuberlar’ın kısaltmasıyla YBB), tek kullanımlık bezlerin yerini tekrar almaya başlıyor.10 Tabii, dünyanın geleceğini, bebeğin hijyen ve sağlığını ve ev ekonomisini gözetmekle yükümlü olanın, yine hane içi bakım emeğinden sorumlu görülen kişi olduğunu hatırlatmaya gerek yok. Bir bakıma, her dönemin yükselen hijyen ihtiyacı ve ekonomik kriz koşulları (ve diğer sosyo-politik kısıtlar), kadınlık performansını, kadınların gündelik hareketlilik ve pratiklerini, emek zamanını ve emek mekânını bezin kullanımı yoluyla da düzenlemiş oluyor. Tüm bunların planlanması, hesaplanması, programlanması ve uygulanmasının mental ve fiziksel yükü de kadınlara kalmış oluyor.
Bugün yeri, tuvalet kâğıtları tarafından doldurulan; ama, zamanında hem kişinin hem de hane halkının temizlik ve tuvalet bakım ihtiyacını karşılayan, kimi zaman kenarı oya ile işlenmiş, çeyizlere konmuş, yıkanıp ütülenip kullanılmış taharet bezleri, hane içi bir başka ekonomik, hijyenik ve ekolojik bakım nesnesi. Taharet, arapça thr kökünden türetilmiştir ve “temizlik ve arınma” anlamına gelir. İslamiyet’in suyla arınma buyruğunu takiben alaturka tuvaletlerdeki “taharet muslukları” arkasında ipe asılan, hane üyelerine özel taharet bezleri bugün nostaljik hikâyelerin bir parçası. Ayfer Tunç (2005), Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek: 70’li Yıllarda Hayatımız kitabında taharet bezlerini şöyle anlatıyor:
Alaturka tuvaletlerde, tuvalet taşının yanındaki duvarda bir musluk, musluğun altında plastik bir maşrapa bulunur, arka köşeye iki çivi çakılıp ip gerilir, ipe taharet bezleri asılırdı. Her aile bireyinin kendine ait bir taharet bezi vardı, eve misafir geldiği zaman hemen ayrı bir taharet bezi ilave edilirdi. Hoş bir şey olmadığı biliniyor, ama çaresiz kullanılıyordu. Bu yüzden alafranga tuvalet sevinçle karşılanmadıysa da, tuvalet kâğıdı hızla yaygınlaştı (2005: 294-295).
1960’larda Karadeniz Bölgesi’ne ziyaret düzenleyen Türk-Amerikan Kadınlar Birliği ziyaretçilerinin tuvaletlerde kâğıt olmaması sebebiyle tuvalete gitmeyi reddetmeleri (reddedince ne yaptıkları bilinmiyor) sonucu çıkan diplomatik kriz, Sanayi Bakanlığı’nın emriyle SEKA’da üretilmeye başlanan tuvalet kâğıtları sayesinde çözülüyor.11 İhtiyacı karşılaması için devlet tarafından üretilen sınırlı sayıda tuvalet kâğıdı, Amerika’da I. Dünya Savaşı sonrasında yaygınlaşmış olmasına rağmen; Türkiye’de ancak 70’lerde kurulan özel “İpek Kâğıt Fabrikası”12 vasıtasıyla öncelikle ayrıcalıklı tuvaletlerde yerini almaya başlıyor. Dünya tuvaletlerinde pek görmediğimiz Türkiye’ye özel “taharet musluğu” da alafranga tuvaletlere adapte edilmiş bir tasarım harikası oluveriyor (Sözbir Köylü & Er, 2015: 80).
Böylece modern tuvalet ve alışkanlıkları, “modern kadının” işini kolaylaştırmaya başlıyor. Taharet bezinden tuvalet kâğıdına yaşanan değişim, 80’ler öncesine ait bir hikâye gibi gözükmesine rağmen; belki de hâlâ yakın geçmişin hafızası olarak saklanan bu bez parçaları, 80’ler sonrası jenerasyonunun nineleriyle, yaşlılıkla ya da yaşlı bakımıyla sıkça ilişkilendiriliyor. Günümüzün iklim ve ekonomik kriz koşullarında, SEKA Kâğıt Fabrikası’nın özelleştirilmesi sonrası tuvalet kâğıdı fiyatları da hayli artmışken taharet bezlerine geri dönülür mü bilinmez. Ancak “aile bezi” (family cloth) adıyla, yine Amerika’da hane bakımı üzerine paylaşım yapan bloggerların sayfalarında bulduğumuz bezler, önce dokuma bezlerinin, ardından kullan-at, sonra da yıkanabilir bezlerin takipçisi olabilecek gibi duruyor.
Ne kadar yaygın olduğu bilinmemekle birlikte 30’lu yıllarda Türkiye’de “muayyen zamanlar”13 için bulunan çözüm Femil ve Bağı, “kadının aylık ihtiyaçlarında kullanacağı yeni ve sıhhi bir tuvalet bezi” sloganıyla “eski ve temizliği şüpheli” ara bezinin14 yerine geçmeye çalışıyor.15 Herhalde belli bir zümre için etkili olmuş olacak ki, Haldun Taner’in Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu (1987: 99) adlı kitabında “Eczanenin akşam müşterileri” öyküsünde de yer alıyor. Bir yarbay neferi, eline tutuşturulmuş kâğıttaki yazıyı okuyamayınca “Hanımefendinin apış arasına konacakmış. Hizmetçi öyle söyledi,” diye Femil’i tarif eder ve eczane önündeki beyler gülmekten yerlere yatar. Gazetelere verilen reklamlarda, Femil kullanan kadınlar ulusun ve modernitenin neferi ilan edilir. Bu reklamlardan yapılan minik bir kolaj şöyle diyor: “İnsafsız tabiatın yalnız biz kadınların narin vücutları üzerine yüklediği,” “engizisyon zulmü kadar bir bela” olan “üzüntülü” regl dönemlerinde sağlıksız bezlerin kullanılması çeşitli hastalıklara sebep olmakta, bu hastalıkların bazıları kısırlığa yol açmakta, “ailenin mes’ud hayatını sekteye uğratmakta” ve dolayısıyla “nüfus siyasetine ehemmiyet veren ülkemiz için” Femil kullanmak “bir milli vazife teşkil etmektedir.” Bu yüzden “münevver cihan bayanları”nın, “sıhhatini ve zarafetini asla bozmayan” Femil ve bağı, ancak “kız evladına âdet gördüğü vakit Femil kullandırırsa” şefkatli bir anne olabilen kadınların ilgisine sunuluyor. Regl görenin bedensel sağlığını, doğurganlığını ve anneliğini, nasıl oturup kalkması gerektiğini bez yoluyla millileştiren ped reklamları (bugün pek çok televizyon programının tek derdi bu olsa da) neyse ki artık yok.
30’ların reklam bombardımanına ve bu reklamlarda Femil’in bez ve pamuğa göre çok daha ucuz olduğu savlarına rağmen; nedense regl görenler, önce bez, sonra bez arası pamuk kullanmaya devam eder. 80’lerde bezin yerini kullan-at hijyenik pedler almaya başlasa da menstürasyon döngüsü hâlâ “mahreme,” “ayıba,” “kirliliğe”16 ve “hastalığa” tekabül ettiği için bu pedler, gazetelere veya poşetlere sarmalanmış halde satılır. Bu tabuları yıkmak hedefiyle yola çıkan “özgür kız” Nil Karaibrahimgil ise milli olmasa da evrensel olan, “çocuk da kariyer de yapan”, “tek taşını kendi alan”, ücretli-ücretsiz ne iş olsa yapan ve hiçbir zaman tükenmeyen, “süper kadın” imgesini yücelten şarkılarıyla (Özgün, 2013) kadının toplum-mekânsal konumunu, cis heteronormatif örüntülerle sabitlemeye devam eder.
“Bez yerine” ya da menstrüel adalet mücadelesi
Bez yerine kullanılan hijyenik pedlerin artan astronomik ücretleri sebebiyle pedlere ücretsiz erişimin ve regl yoksulluğunun son 6 yılda Türkiye’de de bir mücadele alanı haline geldiği aşikâr. Şüphesiz menstrüel adalet mücadelesinin Türkiye’de yakın zamanda menstrüel ürünlerden alınan verginin düşürülmesinde de payı var. Elbette bu konuda uluslararası kurumlarca regl görenler için “menstrüel hijyen yönetimi” adı verilen adil ve hijyenik koşulların sağlanması tek başına vergi indirimi ya da ücretsiz pede erişimle sınırlı olamaz, zira menstrüel hijyen yönetimi tartışmasının kendisinde adaletsiz olan şeyler var. Menstrüel hijyen yönetiminin, ilk bakışta hijyen için gerekli su, sabun ve menstrüel ürünlere erişimin ücretsiz olmasını ve bu ürünlerin hijyenik koşullar altında değiştirilip atılabilmesi için özel alanlara erişimi öngördüğü düşünülebilir. Bu açıdan program, regl gören “kadınlara” yönelik ihtiyaç duyulan bakıma erişimi sağlayan sınıfsal bir yaklaşım olarak algılanmasına rağmen, bu haktan kimin yararlanabileceği sorusu –daha doğrusu reglin öznesinin kim olduğu sorusu– regl gören non-binary ve trans erkeklerin de kapsanmasını gerekli kılıyor. Keza, İskoçya’da konuya ilişkin hem hazırlanan yasa tasarısı hem de yürürlüğe konan yasa,17 regl öznelerini gözeten kapsayıcı bir yaklaşımı sahiplenmiş olsa da Türkçe okurlara yasayı duyuran pek çok medya organı bu yasadan faydalanabilecekleri cis kadınlarla sınırlı tutan ifadeler kullanıyor. Reglin öznesini, hatta vajina ve üreme kapasitesini cis-kadınlarla sınırlandıran yaklaşım, esasen non-binary ve trans erkeklerde disforinin sebeplerinden biri olabiliyor. Aynı yaklaşım, kadınlığı vajina ve menstrüel kapasite üzerinden tarifleyerek homofobiyi ve transfobiyi beslerken trans kadınları, regl görmeyen veya doğurganlık kapasitesi olmayan cis kadınlarla birlikte “daha az kadın” ilan ediyor. Benzeri hakim tutumlar, transların beden uyum süreçlerinde hormon ilaçlarına erişimini engelleyen,18 tuvalet kullanımlarını sınırlayan ve buna benzer tüm tartışmalar üzerinden nefret söylemini ve suçlarını yaygınlaştıran pratiklerde süreklilik buluyor. Tüm bunlar pek çok LGBTİ+’nın ihtiyaç duyduğu bakıma erişim hakkını engellerken, onları tabiri caizse, “beze” mahkûm ediyor.
Toplum-Mekânsal Sabit Olarak Temizlik Bezinin Algoritması: Hijyen, Emek, Beden
Temiz ve kirli arasındaki ayrım, “modern” insanın kimlik inşa sürecini anlamayı kolaylaştırır. Mary Douglas ([1966], 1984) ilkel dinlerdeki kirlilik anlayışları üzerine yaptığı araştırmada, temiz ve kirli arasındaki bu ilişkinin dünyanın kategorize edilmesinin tali bir ürünü olduğunu tartışır. Bu durumda dünyayı kavramsal veya fiziksel olarak düzenlemenin her yolu, normale uymayan, yanlış yerde duran, sınıflandırmanın dışında kalan ve dolayısıyla kirli olanı temsil eden şeyleri ortaya çıkarır (Douglas [1966], 1984: 35). “Dışarıda kalan” sorun yaratırken, sorun yaratanı tespit etmek, adını koymak ve dışlamak, düzeni korur. Sonunda saf ve saf olmayan arasında, temiz ve kirli arasında, tarihsel olarak emek, beden ve mekân üzerinden bir sınır çizilir. Kültürel olarak çizilen bu sınırlar tam da bu yüzden görecelidir, yeryüzünde mutlak kirli ya da mutlak temiz olan hiçbir şey yoktur, “…kir, bakanın gözünde vardır” (Douglas [1966], 1984: 2). Temiz ve kirli arasındaki ayrım, beyaz burjuvazi/ beyaz olmayan köle hizmetkâr, regl olan/olmayan, normal/anormal, sağlam/sakat, erkek/kadın, geçmiş/ şimdi, küresel kuzey/güney, gelişmiş/gelişmemiş gibi türlü görünmez ve kabullenilmiş ikili ayrımları sabitlese de bu sınırlar, zaman içinde gözle görülür biçimde değişir. Modern hijyen projesi ise, kirli olanın tam olarak fiziksel kir ile özdeşleştirilmesi sürecidir. Bunun gerçekleşmesini garanti altına alacak olanlarsa “ev hanımları” yani hane içi bakımın “doğal” ana sorumlularıdır.
Temizlik Bezleri, Ev işçiliği ve Toz Bezi Filmi (Ahu Öztürk, 2015)
Düşük ücretli ya da ücretsiz kadın emeği için en çok sembolleşmiş nesneler (kadınların dokuduğu yerel-kültürel eser olan bezler dışında) adı temizlik faaliyetleri ile anılan bezler olsa gerek: Temizlik bezi, toz bezi, cam bezi… Ev içi görünmez emeğin geri dönüşüm harikaları bu bezler, evdeki herhangi bir kumaş (nevresim, eski fanila, t-shirt, önlük) ya da havlunun parçasından kesilerek türetilir ve çoğalırlar. Ajda Pekkan’ın “kendi adını verecek kadar severek hazırladığı çarşaf ve nevresim takımları”, 70’lerin sonunda “Ajda’ları serelim” diye anılırken 90’larla birlikte toz bezine dönebiliyordu. Bir nevi artık eski değerini taşımadığı için değersizleşmiş “paçavralar”19, bir başka değersiz görülenin elinde, asla bitmeyen, sürekli tekrarlanmak zorunda olan, sadece yapılmadığında “kir” ile görünür olan bir başka “değersiz” temizlik faaliyetinin ana nesnesi oluveriyordu. 90’ların televizyon reklamlarında aşk tanrısı Eros’tan bozma temizlik perisi eşliğinde, ücretsiz ev emekçisi balerinler korosunun “(bize) yeniden ev işlerini sevdirdi” diyerek dans ettiği klasik müzikli temizlik ürünleri reklam geleneği, bu sefer Sertap Erener’in seslendirdiği Eros’un yerini alan temizlik perisi “sarı bez” Ballerina reklamında devam eder. Markasından çok rengiyle anılan, evin her yerinde artık ağarmaz hale gelince “bu bez azmış” denilen, son bir kez yerleri de sildikten sonra atılabilen sarı bez, yine hijyen ve işlevselliği sebebiyle, mikrofiber bezler yerini alana dek yaygınlığını korudu.
Yine aynı 90’larda maruz bırakıldıkları devlet şiddeti sonrası köylerini terk etmek zorunda kalıp İstanbul’a yerleşen pek çok hanenin geçim kaynağı ev işçiliği olduğunda yaşananlar her zaman yukarıda bahsedilenler kadar renkli olmadı. Tozun “görünmezliğiyle” müsemma kadınların, Toz Bezi filminin yazarı ve yönetmeni Ahu Öztürk’ün deyimiyle İstanbul’da, “şehrin bağırsaklarında” tutunma öyküsü tam da bunu anlatıyor. Filmde Cefo tarafından terk edilince küçük kızı Asmin ile birlikte Gülsuyu’nda hayatta kalmak için Moda’daki orta sınıf evlerde temizlik işçiliği yapmak zorunda kalan Nesrin’in komşusu ve arkadaşı Hatun ile çatışmalı dayanışma öyküsünü izliyoruz. Film, Kürt, kadın, (“bekar”) anne ve ev işçisi olarak İstanbul’da hayatta kalmanın dinamiklerine ilişkin yoğun; ancak, yalın bir anlatı ile “toz bezi”ne mecbur olan iki Kürt kadının ilişkisi etrafında işleniyor. Ahu Öztürk’ün teyzesinin yaşam öyküsünden hareketle kaleme ve kadraja aldığı bu hikâyede “bez”, farklılaşırken ortaklaşan kadınların kentte hayatta kalma deneyimlerini birbirinden ayıran kontürleri çizerken, el yordamıyla kadınlar arasında kurulan, muğlak sınıfsal ilişkileri belirginleştiriyor.20
Bezlerin adının kullanıldıkları yerle anılması da ev içi bakım emeğinin zaman-mekânsal organizasyonu ile ilgili. Kirin türüne, ne kadar beklemiş olduğuna, hangi yüzeyde barındığına göre mutfak bezini diğerlerinden (yer bezi, cam bezi, bulaşık bezi, toz bezi vb.) ayıran bu hijyenik ayrım aslında çapraz bulaşmanın önlenmesine dair. Evin “annelerinin” zaman kazanmak için rasyonelleştirdiği temizlik işinin profesyonelleşmesi ve standart hale getirilmesi ise, hijyenin tahsis edilmesinden daha çok hizmet sermayesinin küreselleşmesi ile ilgili. Temizliğin rasyonalize edilerek adımlara ayrılması, “vasıfsız” görülen işçilerin hem temizlik hem iletişim konularında eğitilmesi, optimizasyon hesaplarıyla hizmet süresinin kısaltılması, temizlik hizmetlerinin profesyonel bir sektör olarak pazarlanmasının kapısını açtı. Tabii bu doğrudan ücretsiz ev işlerinde “uzmanlaşmış” kadınlar ordusunun düşük ücretler ve sınırlı sosyal haklarla istihdam edildiği koşullarda, iş yükünün ve emek kontrol mekanizmalarının aynı yolla artmasına paralel bir değişim oldu. Dolayısıyla hizmet sermayesi, dünyanın hemen her yerinde göçmen ve “beyaz olmayan halkların”21 omuzları üzerinde büyüyerek coğrafi genişlemesini garanti altına almış oldu. Bunun akabinde (her ne kadar Avrupa’daki tarihi 20. yüzyılın başlarına dayanan ve kamusal alanlara hizmet veren özel temizlik şirketleri olsa da) dünya genelinde 70’lerde, Türkiye’de ise taşeronlaşmayla özellikle 80’ler sonrasında, fiziksel olarak da değişen ofis, iş yeri ve konut kullanımlarının “hizmet ihtiyacına” cevap vermek amacıyla “tesis yönetim hizmetleri,” kamunun kullanımına açık özel mülklerde de yaygınlaşmaya başladı. Bu hizmetler, temizlik hizmetinin yanında güvenlik, catering gibi ana hizmet faaliyetinin işlerliğini arttırmak için tek bir (veya birden fazla) şirkete, yani taşerona havale edilen yan hizmetler oldu. Farklı hizmet kollarının bir arada örgütlenmesiyle “entegre tesis yönetim hizmetlerinin” Türkiye’de gerçek anlamıyla kurumsallaşması ise 2000’leri buldu. Türkiye’nin kentleşme siyasetine ve hızına paralel şekilde büyüyen bu ulus-üstü küresel şirketler, sektör içi rekabeti arttırarak 2010’larla beraber dolaylı olarak sektörü düzenler hale gelirken merdiven altı yerel şirketler için de tehdit oluşturmaya başladı.22
Bu şirketler, işçilerin maaşını ve sigortasını zamanında yatırdıkları, işçi güvenliğine ve toplumsal cinsiyete duyarlı oldukları için, sigortasız ev işçiliğine göre ya da her Kasım ayında işçileri işten çıkarıp başka şirkette yeniden istihdam ederek onların tüm haklarını gasp eden merdiven altı temizlik şirketlerine göre daha avantajlı bir konumda. Ancak yine aynı şirketler, kurumsallaştırdıkları emek kontrol mekanizmalarıyla üst işvereni, hizmet alanı ve işçiyi işçiye polis eden sistemi pekiştirdi. Bu sürecin araçlarından birisi de yine bez oldu. Polyamid ya da polyester elyaftan üretilen, kiri görece kolay temizleyip bol su tutabilen, sarı bezlere göre daha uzun ömürlü mikrofiber bezlerin profesyonel temizlik işinde kullanım öyküsü bu açıdan önemli. Mikrofiber bezler herhangi bir kimyasal dahil olmak üzere su dışında, başka hiçbir şeye ihtiyaç bırakmadığı, dolayısıyla maliyetleri azalttığı için, tercih edilir oldu. 90’larda Avrupa’da, 2000’lerdeyse Türkiye’de yaygınlaşan mikrofiber bezler bu şirketler tarafından renkleriyle işlevlendirildi. Mavi bezler 50 cm. altı düz yüzeylerde toz alımında, yeşil bezler ortak alanlarda 50 cm. üstü yüzeylerde, sarı bezler lavabo ve fayanslarda, kırmızı bezler de klozet ve pisuvarlarda, bezi dörde katlayarak ve her yüzey değişikliğinde (toplamda 8 kez) bezin diğer yüzü çevrilerek kullanılmaya başlandı. Bezler kendi renk kodlarına sahip kovalara atılıp birbirinden ayrı yıkanıyor, tüm bu ayrışma yoluyla da çapraz bulaşmanın önlenmesi hedefleniyor. Buradaki eyleyen özne temizlik işçisi, üst işverenin temizlik altyapısına ayırma(ma)yı tercih ettiği maliyete göre,23 daha çok kez su kovası taşımak ve daha çok bez sıkmak zorunda kalıp daha yüksek ihtimalle karpal tünel ve diğer meslek hastalıklarına yakalanabiliyor. Hangi renkteki bezin, hangi yüzüyle ne kadar süre, ne kadar bastırarak yüzey temizleyeceğine kadar belirlenmiş ve denetlenen temizlik sürecinin neticesinde gerçekleşebilecek çapraz bulaşmanın sorumluluğu da, bedeli de işçinin omuzlarına yükleniyor. Bu Taylorist emek denetim mekanizmasının hijyenin ön koşulu varsayıldığı için itiraz edilemezliği, kimin temizlik işçisi olabileceğinin tartışılamazlığı ve işçinin harcanabilirliği basit bir bez uygulama görevinde yeniden sabitleniyor. Bez, artık “normal” görülen güvencesiz koşulları, yapılı çevrenin korunması ve işlerliğinin sağlanması uğruna temizlik işçisinin bedeniyle bütünleştiriyor.
Kullanılıp Atılan Bezler, Kullanılıp Atılamayan Hayatlar: Temizlik Bezinden Büyüyen Direniş ve Dayanışma
Temizlik bezinin emeğin her türlüsüne bu kadar hitap etmesinden olsa gerek, düzenin toplumsal ve mekânsal örgütlenme tarzına itiraza olanak vermesi de hiç şaşırtıcı değil. Yukarıda bahsi geçen şirketlerin en büyüklerinden ISS ve uzun yıllardır temizlik hizmeti vermekte olduğu Koç Üniversitesi (KÜ) arasındaki hizmet sözleşmesi, taraflar arasında sözleşmeyi yenilemek üzerine bir mutabakata varılamadığı için 13 Mayıs 2013 itibariyle sona erecekti. Bu sebeple işçiler, ISS tarafından iş feshi tutanaklarını imzalamak zorunda bırakılmıştı. Bunun üzerine “Koç Üniversitesi Çalışanlarına Destek” (KÜÇD) adı altında öğrenciler, bilim emekçileri ve temizlik işçileri, atılacak adımları belirlemek için bir araya gelmişti. İlk toplantının ardından KÜÇD, 1 Nisan’da “Taşerona Hayır” eylemi yaptı. Eylemin hemen ertesi gününde 161 işçi, işlerine son verildiği haberini aldı. Üst ve alt işveren arasındaki sözleşmenin Mayıs ayında sona ermesine iki ay kala rektörlüğün sözleşmeyi tek taraflı fesh ederek çalışanların işlerine son verdiğini, servislerinden yol ortasında indirilen işçiler, yerleşke kapısından içeri alınmadıklarında duydu. Rektörlük “eski firmanın bezlerinin eskidiğini”, yeni firma ile anlaşmaya varıldığı için sözleşmenin erken feshedildiğini açıkladı. Aynı gün temizlik işçileri, öğrenci ve akademisyenlerle bir arada KÜ yerleşkesi girişinde direnişe başladı. “Şaşırtıcı bir şekilde”, hâlâ güvencesiz çalışmakta olan öğretim üyeleriyle yardımcıları ve aylık okul ücreti 3000 lira olan öğrenciler, dönemin asgari ücretlisi olarak yaklaşık 1000 lira alan temizlik işçileriyle yan yanaydı. Yerleşkede duran temizlik faaliyeti,24 işçileri, direnişle beraber sadece yerleşke girişinde değil; düzenin birikmiş çöpüyle tüm kentte görünür kılmıştı (Herod & Aguiar, 2016). Direnişin 6. gününde, işçinin iş güvencesine, iş yaşamında kurduğu ilişkilere ve sosyal ihtiyaçlarına, dolayısıyla toplumsal pratiklerine yönelik 22 talebin 19’u rektörlükçe kabul edildi. Kabul edilen taleplerden biri olan 12 işçi, 6 öğrenci ve 6 bilim emekçisi katılımıyla işleyecek özerk bir taşeron izleme komisyonu, ancak 8 ay sonra rektörlük tarafından tanındı. Sonraki süreçte işçilerin maruz bırakıldığı haksızlıkların ardı arkası kesilmese de direnişin bileşenleri arasındaki dayanışma, işçilerin görünürlüğünü ve bunun paralelinde değişen toplumsal mekânın yeni biçimini de beraberinde getirmişti. Bu yolla da direniş, üniversitelerin geleceğine ve iş güvencesi talebine dair hatırı sayılır bir iz bıraktı. Koç Üniversitesi direnişi, bileşenlerin neredeyse tamamıyla, öğrencileri ve üniversitenin tüm işçileriyle gerçek iş yeri örgütlenmesinin de önemli örneklerinden biri oldu.25
K.Ü.’de direnen, “taşerona hayır” diyen işçiyi eskimiş bezleri bahane edip işten atmak değersizleştirilmiş beze, temizlik işine, temizlik işçisine ve toplumsal düzenin kullanıp atılabilenlerine dair çok şey söylüyor. Artık doygunluğa ulaşmış, yıkansa da temizlenemeyecek bezden, yani işçiden tamamen kurtulmak için sözleşmeyi fesheden üst işverenden, işçinin hak kaybını sahiplenmemek için işçiye iş feshi tutanağı imzalatan ve süreçte tüm sorumluluğu reddeden alt işverene kadar tüm taraflara karşı direnerek, kullanıp atılamayacağını ispatlayanların hikâyesini anlatıyor bez. Bu yüzden ilginçtir ki “bez” direnişin bir sembolü haline gelmedi. Ancak belki de K.Ü. direnişi, mekânı dönüştürebilme gücü ve bileşenlerinin çeşitliliği bağlamında, kendisinden pek kısa bir süre sonra, sembolik değeri olan her iktidar söylemini nesneleştirip tiye alan Gezi direnişinin küçük bir habercisi oldu.
“Çöpe attığınız hasta bezi kadar olamadık”
Kasım 2022’de Koç Üniversitesi Hastanesi’nde temizlik ve bakım işçilerinin artan iş yükü, ağır çalışma koşulları, hak gaspları, maruz bırakıldıkları üst arama, taciz ve iftiraya ilişkin şikâyetleri, DİSK’e bağlı Dev Sağlık-İş sendikal örgütlenmesinin önünü açarken Koç Üniversitesi Hastanesi, sendika temsilcilerinin de aralarında bulunduğu 18 işçiyi personel eksikliğine rağmen “Küçülmeye gidiyoruz, uygun pozisyon bulunmuyor” bahanesiyle Aralık ayında işten attı. 60 yıl önce DİSK’in mücadeleyle kazandığı, işçi sınıfının onurunu ayaklar altına alan çanta araması ve tacize karşı yan yana gelen işçiler, muhatap arayışlarına cevap alamayınca hastane önünde direnişe başladı. Direnen işçilerden Suna’nın kararlı sesinden bez gibi kullanıp atılamayacağının ısrarı ve iradesi şöyle duyuldu:
Sizin çöpe attığınız hasta bezi kadar olamadık. 6 yıllık emeğimi çöpe attınız. Defalarca yönetim ve taşeron arasında gittik geldik […] Defalarca kapılarını zorladık. Kadın olarak defalarca tacize, sözlü tacize maruz kaldık […] Diyorlar ya hani ‘Koç Holding’, ‘kadınlar için sosyal projeler aldık’. Yalan! Nerde? Ben görmüyorum. Biz kadın değil miyiz? Kimin haddine benim etek boyuma, giyinmeme, saçıma, makyajıma karışmak kimin haddine? (!) Biz buradayız, gitmiyoruz.[…] Kadınız, haklıyız, mutlaka kazanacağız! (7 Aralık, Koç Üniversitesi Hastanesi)
Direniş 21. günün sonunda kazanımla noktalandı. Böylece bu işçiler, sadece kendilerinin değil; özel sağlık kuruluşlarında, vakıf üniversitesi hastanelerinde istihdam edilen sağlık işçilerinin de kullanıp atılamayacağını, “kaderlerine” razı olmak yerine örgütlenerek kazanabileceklerini tarihe tekrar not düştüler.
Bezin Türkiye’de doğrudan bir isyan nesnesi olmasına dair en bilinir örnek ise temsil ettiği görünmez ev içi emeği görünür kılmaya yönelik eylem çağrıları oldu. Pandeminin evden çalışabilecek kadar ayrıcalıklı olanları evlere kapattığı ilk aylarında, pencere ve balkonlardan yapılan eylemler bu sefer 1 Mayıs’ta feministlerin çağrısıyla birleşti. “Kadınlar Birlikte Güçlü”nün yaptığı “Kim demiş evlerden isyan edemeyiz diye?” paylaşımı, 1 Mayıs’ta sarı bezleri camlardan, balkonlardan sarkıtmaya, işe gitmek zorunda olanları da çantalarına takmaya davet etti. Sarı bezler, Türkiye’nin dört bir yanında Kürtçe ve Türkçe sloganlarla 1 Mayıs’a, pandemiye, ev içi ücretsiz iş yüküne ve kadınların taleplerine dair yüzlerce notla beraber pencereye, balkona, çantaya asıldı. Pandeminin ilk yüz yüze gerçekleşecek 1 Mayıs’ına çağrı eylemlerinde de kullanılmaya devam etti. Görünüşe göre bakım emeğinin zımni nesnesi bez, kadınlara ait görüldükçe bu işlevini de yerine getirmeye devam edecek.
Bora, A. (2010). Kadınların Sınıfı: Ücretli Ev Emeği ve Kadın Öznelliğinin İnşası. İstanbul: İletişim.
Bora, A. (2002). Bizi bu fark yaraları öldürür. Defter, 45.
Douglas, M. (1984). Purity and Danger: An Analysis of the concepts of pollution and taboo. Routledge, London & New York.
Makal, A. (2010) Türkiye’de erken cumhuriyet döneminde kadın emeği. Çalışma ve Toplum, 2.
Miller, D. (2005). Materiality. Durham: Duke University Press.
Taner, H. (1987). Bütün Hikayeleri 2 – Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu. Ankara: Bilgi.
Phillips, M. C. (1995). Clarence Richard Johnson (Editör). İstanbul 1920, Çev.S. Taner. (247-277). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Mazak, M. & Güldal, F. (2011). Tanzifat-ı İstanbul. İstanbul: Yeditepe.
Porter, G. (1990). Gender bias: Representations of work in history museums. Continuum: Journal of Media & Cultural Studies, 3(1), 70-83, DOI: 10.1080/10304319009388150
Costin, C. L. (2012). Gender and Textile Production in Prehistory. Diane Bolger (Ed.) içinde. A Companion to Gender Prehistory.
Cassman, V. (2000). Prehistoric Andean Ethnicity and Status: The Textile Evidence. P. B. Drooker & L. D. Webster (Ed.). içinde. Beyond Cloth and Cordage: Archaeological Textile Research in the Americas. (253-266). Salt Lake City: University of Utah Press.
Hendon, J. A. (2006). Textile Production as Craft in Mesoamerica. Journal of Social Archaeology, 6(3), 354-378.
Herod, A. &Aguiar, L.L. M. (2006). The Dirty Work of Neoliberalism: Cleaners in the Global Economy. Wiley-Blackwell.
Sümerbank. (1943). X. Yıl (11.7.1933-11.7.1943). İstanbul: Cumhuriyet Matbaası.
Sözbir Köylü, Z. & Er, A. (2015). Kamusal Tuvaletlerde Kullanıcı Deneyimini Anlamak: Bir Araştırma Yöntemi Olarak Kültür Sondaları. Tasarım + Kuram, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi – Mimarlık Fakültesi Dergisi. 76-94.
Özgün, Ş. (2013). Son Bakışta Aşk: Nil Karaibrahimgil ve “bu mudur?” Porte Akademik Müzik ve Dans Araştırmaları Dergisi, 6.
Kapak Görseli: Eski usul bir dokuma atölyesinde tezgah başında bir kadın, 1930’lar. Kaynak: © Suna ve İnan Kıraç Vakfı Fotoğraf Koleksiyonu / CFA_006822
- “… objects are important not because they are evident and physically constrain or enable, but often precisely because we do not ‘‘see’’ them. The less we are aware of them, the more powerfully they can determine our expectations by setting the scene and ensuring normative behavior, without being open to challenge” (Miller, 2005’ten çev. C. Sungur).
- https://gunlerinkopugu.blog/2020/04/30/alabama-chanin-ve-ters-aplikeler/
- https://twitter.com/aksubora/status/1383808573394722824?s=20&t=oQgyb4jCcIZsTBtZk9KbeQ
- https://www.makinaegitimi.com/dokumacilik-tarihi/
- https://tekstilsayfasi.blogspot.com/2018/06/bezayagi-nedir.html
- Genelde beyaz renkli olan seyrek dokunmuş pamuklu kumaş. Tamamen pamuktan yapıldığından ve bu nedenle ucuz olduğundan, eskiden bebek bezi üretiminde kullanılırdı. Günümüzde hâlâ bebek havlularında ya da bebekler için ağız bezi olarak kullanılmaya devam etmektedir. Bkz. https://izmirnehirkumascilik.com/mermersahi-kumas-nedir/
- https://feministbellek.org/basortusu/
- “Müslin bezi” sağlık sektöründe gazlı bez üretiminde de kullanılıyor.
- Mermerşahi/müslin bezi bağlandıktan sonra, naylon bez sarılır ya da naylon külot giydirilirdi. Naylon nemi hapsettiğinden, bebeklerde pişiğe neden oluyordu. Tüm bu iş, çok zaman ve emek gerektirdiğinden tek kullanımlık bezleri icat eden kadının öyküsü için bkz. https://ekmekvegul.net/bellek/gunun-bilgisi-tek-kullanimlik-bebek-bezini-icat-eden-kadin
- YBB’nin “youtuber anne”lerce en çok tavsiye edileni bambudan üretilenler. Genellikle bambudan yapılan dış bez, mermerşahi de iç bez olarak kullanılıyor. İç bez liner (ıslak mendilin kimyasal içermeyen kuru hali) ile örtüldükten sonra dış bez bağlanıyor. Temizlenirken liner atılıyor, diğer tüm malzemeler çamaşır makinasında yıkanıyor.
- https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/100-turkten-sadece-20si-tuvalet-kagidi-kullaniyor-39261272
- 1969’da kurulan Eczacıbaşı Grup’a ait İpek Kâğıt Fabrikası, mendil, el bezi gibi nesnelerin adlarıyla özdeşleşen “Selpak”ı da üretmiştir.
- Türkçede adet, regl, hayız kelimeleri “hoş karşılanmadığı” için farklı deyişlerle (“hasta olmak”, “aybaşı”, “kirlenmiş olmak”, “halamızın gelmesi”, “muayyen günler” vb.) ifade edilebiliyor. Anneannem, dili regl demeye dönmediği için menstürasyon dönemindeki ruh haline ve kan rengine referansla olsa gerek “renkli” derdi. Fransızca’daki “J’ai mes Lunes” menstürasyonun övünç ya da utanç kaynağı olmayan, aylık doğal bir döngü olmasına işaret eden bir başka tabir. Reglin farklı dillerdeki karşılıkları için bkz. https://www.orkid.com.tr/kizlar-kosesi/reglim/baska-dillerde-regl-donemi-nasil-deniyor/
Regl ile ilgili deneyimler, hurafeler ve tabularla ilgili röportajlar için bkz. https://youtu.be/CO6avnecF_c - https://wiki.100sene100nesne.com/index.php/Ara_Bezi
- https://manifold.press/muayyen-zamanlar
- TDK Sözlük’te hâlâ “aybaşı durumunda bulunan (kadın),” kirli kelimesinin tanımları arasında yer alıyor.
- 2016’dan beri menstrüel adaleti parlamento gündeminde tutarak 2022’de “Regl Ürünleri Yasası”nı yürürlüğe koyan İskoçya, menstrüel ürünleri (ped ve tampon) ücretsiz hale getiren ilk ülke olarak tarihe geçti. Yasa tasarısı için bkz, https://www.parliament.scot/bills-and-laws/bills/period-products-free-provision-scotland-bill
- https://m.bianet.org/bianet/lgbti/264086-horomona-erisim-kampanyasi-desteginizi-bekliyor; https://twitter.com/Hormona_erisim
- TDK’ya göre Rumca asıllı paçavra kelimesi “eskimiş bez veya kumaş parçası, çaput” ve/ya “değersiz ve iğrenç şey veya kimse” anlamına gelmektedir.
- Nisan 2022’de çekmediği Gezi belgesi gerekçe gösterilerek tutuklanan Çiğdem Mater’in yapımcılığını üstlendiği bu film, 2016’da 35. İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale ulusal yarışma kategorisinde “En İyi Film,” “En İyi Senaryo” ve “En İyi Kadın Oyuncu” ödüllerini kazandı.
- People of color (POC) ifadesini “beyaz olmayan halklar” olarak kullanıyorum. Maalesef bu çevirinin beyazlığı merkeze alan bir çeviri olduğunu düşünüyorum; ancak, henüz yerine geçebilecek daha iyi bir çeviri ile karşılaşmadığım için şimdilik bu şekilde bırakıyorum.
- Doktora tezim kapsamında tesis yönetim şirket yöneticileri ile yaptığım görüşmelere dayanmaktadır.
- Günümüzde ıslak temizlik sistemi yerine nemli sistem su, emek ve iş gücünden tasarruf etme olanağı sağlıyor. Islak sistemde işçi sürekli su barındıran bir kova taşımak zorunda, bezleri yıkadıktan sonra da sıkarak yüzeylere uygulamak zorunda. Nemli sistemde bezler endüstriyel makinelerde yıkandıktan sonra nemli haldeyken kullanılıyor. Her üst işveren bu yöntemi kullanmaya olanak verecek makine ve aletleri satın almayı tercih etmediği için ıslak sistem hâlâ yaygınlığını koruyor (Doktora tezim kapsamında tesis yöneticileri ile yaptığım görüşmelere dayanmaktadır.)
- Direnişe katılan öğrenciler çöp toplayıp poşetleri rektörlük önüne yığmaya, tuvalet temizlemeye başlamıştı: https://twitter.com/kucalisandestek/status/320154942503518208/photo/1
Bunun yanında Koç Üniversitesi idari çalışanları da temizlik yapmaya mecbur bırakılmıştı.
https://twitter.com/kucalisandestek/status/319779892738809856?s=20&t=gwP3INZwucNTl7pms3bz5w - K.Ü. işçilerinin yıllar sonra dahi maruz bırakıldıkları haksızlıklar karşısında direnişleri sürdü. https://www.evrensel.net/haber/466097/hakkini-arayan-koc-universitesi-temizlik-iscileri-gozaltina-alindi
https://www.evrensel.net/haber/466821/koc-universitesi-iscileri-tum-yasal-haklarini-ve-tazminatlarini-kazandi