Kahve: Pek Çok Şeyin Bahanesi
Tanım
“Kahve parası varsa çalışmanın manası yok. Kahve parası yoksa yaşamanın manası yok.”
Boşnak sözü
Kahve kelimesinin1 tanımındaki özgünlük, kelimenin hem kahve ağacını hem bu ağacın meyvesinin çekirdeğini hem çekirdeklerin kavrulmasıyla elde edilen tozu hem bu tozdan hazırlanan içeceği hem bu içeceğin geçmişten bugüne içildiği mekânları ve son olarak tohumun verdiği rengi işaret etmesinde. Kahve, sadece kelime anlamıyla değil; çağrışımları itibariyle de pek çok hikâyeye bağlanıyor: Siyahilerin deneyiminde ağır bir sömürü hikâyesi mesela, günümüzde ise (çalışmaya) uyanabilmek için olmazsa olmaz bir içecek, geleceğe, aşka ve ilişkilere dair falda somutlaşan umut ya da kadınlar arası ritüel, kız isteme geleneğinin tuzlu şakası, lokumun yoldaşı, büyümeye dair bir emare –“çocuklar kahve içmez” ile büyüyen nesiller– romantik kış fotoğrafların baş rol oyuncusu ve Yeni Osmanlıcılık hülyasının millî içeceği.
Türkiye tarihi açısından kahveden çok, kahvehaneler/kafeler önemli detaylar barındırıyor. Babalarımızın sigara dumanına boğulmuş bir mekânda durmaksızın çay içip kağıt oynayıp sohbet ettiği, misafir gelince babalarımızı çağırmak için gitmek zorunda kaldığımız yerler olarak bilirdik buraları. Bugün çalışma kültürünün bir parçası olarak öne çıkan kahvenin bir dönem aylaklıkla anılan kahvehanelere isim vermesi de, geçmişte entelektüel aktivitelerin gerçekleştirildiği, siyasal isyanların planlandığı kahvehanelerin, çay içilerek “vakit öldürülen” mekânlara dönüşmesi de meselenin bir başka ironik boyutu. Bütün bu süreç boyunca sabit kalan şey ise, kahvehanelerin siyasal propagandaların öncelikli alanlarından biri olmaya devam etmesi ve erkek sosyalleşme mekânı olmayı sürdürmesi.2
Kahve, daha ilk günlerinden itibaren kadınlar, ibneler ve translar arasında vazgeçilmez bir ritüel olduğu halde kahve yazınının neredeyse erkek sosyalleşmesine adanmış olması, kadınların literatüre ancak 2000 sonrası tüketim davranışlarındaki değişimin özneleri olarak dâhil edilmesi önemli bir detay. Bunda kahve ve kahvehanelerin, ağırlıklı olarak, Osmanlıcılık hayali ve geleneklere sahip çıkma motivasyonuyla sağ akademi tarafından ele alınmış olmasının etkisini kestirmek zor değil.
Peki, bugün sudan sonra dünyada en fazla içilen ikinci içecek ve petrolden sonra en fazla ticareti yapılan ikinci ürün3 olan kahvenin tarihi, UNESCO’nun kültürel miras listesine aldığı Türk(leşen) kahvesi4 özelinde nasıl okunabilir? Hristiyan’ın şarabı ile Müslüman’ın kahvesi, Osmanlı’nın kahvesi ile Cumhuriyet’in çayı, Cumhuriyet’in çayıyla yeni-Osmanlıcılık’ın Türk kahvesi arasındaki rekabet ve yeni-Osmanlıcılık’ın Türk kahvesiyle kapitalizmin filtre kahvesi arasındaki buluşma bu hikâyede nereye oturuyor?
Osmanlı’da Kahve: Yeni Osmanlıcılık’ın Tam Tersi Bir Hikâye
Kahve, 15. ve 17. yüzyıllarda bir anlamda Osmanlı şarabı olarak tasavvur ediliyor ve kahvehaneler “şarapsız meyhaneler” olarak görülüyor. Sağ yazında öne çıkan inanışın tersine, Osmanlı’da kahvehaneler “ilk seküler kamusal mekanlar” (Taştan, 2009: 53). Bu durum kısa zamanda İslam dünyasında tartışmalara sebep oluyor, öyle ki ulema zamanla “kahveye girmektense, meyhaneye gitmek evlâdır” gibi duyurularda bulunuyor (Taştan, 2009: 54-66).
Kahvenin kökeni ile ilgili muhtelif tartışmalar olmakla birlikte genel görüş, kahvenin Etiyopya’nın güneybatısındaki Kaffa şehrinden ve/ya Yemen’den geldiği üzerine. Kahve ilk kez, 1000 yıllarında Habeşistan’da un haline getirilip hamura karıştırılarak ekmek yapımında kullanılmış (Toros, 1998: 8, Ünver, 1962: 41). İçecek olarak ise ilk kez Şeyh Hasan Şazeli tarafından 1258’de Mekke’de yaygınlaştırıldığı, bu yüzden o dönemde kahve dükkânlarının “Şazeli’nin kutsal hatırasına” tabelaları taşıdığı not edilir (Deggin, 2012).5 1555’lere kadar Osmanlı’da kahve ve kahvehane bulunmuyor. İlk kahvenin Osmanlı’ya Sultan Süleyman (1494-1566) tarafından Yemen’den getirtildiği iddia ediliyor (Jilani, 2019; Kafadar, 2002; Şahbaz, 2007). Kahve İstanbul’da içilmeye başladığında bir yüzyıldan fazladır Arap dünyasında içilen bir içecek. İlk kahvehaneler ise Suriyeliler tarafından açılıyor (Jilani, 2019).
Kahvenin on yedinci yüzyılda Türkler aracılığıyla Yemen’den tüm dünyaya yayıldığı iddia edilir. Öyle ki on yedinci yüzyıla ait Habeşistan kilise kayıtlarından, Hristiyanların Müslüman ve putperest âdeti sayıldığı için kahve içmekten men edildiği (Taştan, 2009: 73), 1600’de Papa 13. Clemens’in içtiği kahveden aldığı zevkle onu Müslümanların tekeline bırakmanın yanlış olduğunu ve vaftiz edilmesi gerektiğini söylediği (McHugo, 2013), Mark Twain’in bile bu içeceği “gayri-Hristiyan” olarak adlandırdığı, hatta kimilerince bu nedenle “şeytan içeceği” denildiği (Çaksu, 2019: 41) biliniyor. Kahve, ilk olarak 1600’lü yıllarda Osmanlı’dan İtalya’ya bir diplomat tarafından götürülmüş.
Kahvenin Osmanlı’da yayılmasında işlevsellik üzerine kurulu bir söylemin etkili olduğunu anlıyoruz. Kahvenin sıhhati nasıl artırdığı, ibadetin daha dinç bir şekilde yerine getirilmesini sağladığı ve sanıyorum ibadete katkısı hasebiyle “şehveti kestiği” (Gülsoy, 2019: 111) sıklıkla vurgulanıyor ve sonraki yıllarda kahvenin çalışma kültürünün bir parçası olarak öne çıkışını izliyoruz. Kafadar (2002), o dönemde çok yaygın olan toplu eğlencelerin zenginler açısından kahvehaneleri çok daha az masraflı eğlence mekânları olarak cazip kıldığını belirtiyor.
1037’de vefat etmiş olan İbn Sina kahve için şunları söylüyor: “[K]ahve sarı renginden, ziyâsından ve güzel kokusundan dolayı çok faydalıdır… Uzuvlara kuvvet verir, cildi temizler ve vücutta güzel bir koku yayar” (Ukers’den akt. Taştan, 2009: 59).
Taştan, kahvenin yayılmasında başrolü, haklarındaki münzevi tasvirlerinin aksine; esnaf, tüccar, devlet adamı olarak çeşitli alanlarda oldukça girişken bir hayat süren sûfilerin oynadığını aktarıyor (2009: 60-62). Hatta bir dönem kahve, camilerde zikir sırasında da kullanılıyor (Evren’den akt. Şahbaz, 2007: 9). Taştan’a (2009) göre, kahveyi küçük bir azınlığın içeceği olmaktan çıkararak halka yayanlar Yemenli sufiler ve talebeler oluyor. Benzer şekilde, Hac’dan dönen zengin hacılar da İstanbul ve Kahire’ye kahve götürerek kârlı bir ticarete girişiyor. Kahvehaneler çok kârlı hale gelince sadrazamlar kahvehaneleri yatırıma dönüştürüyor. Hatta kimi kahvecibaşılar, sadrazamlığa yükseliyor. Kahvehaneler o denli yaygınlaşıyor ki imam ve müzezzinler, “İnsanlar kahvehanelere o kadar bağımlı hale geldi ki, artık kimse camilere gelmiyor,” diye yakınmaya başlıyor (Kafadar, 2002: 2-3). On dokuzuncu yüzyıla kadar Osmanlı’da tiyatro salonu olmadığından, tiyatro oyunları da kahvehanelerde icra ediliyor (Yılmaz ve diğ., 2017). Kimi kadınlar ise, eşleri eve az geldiği için kahvehanelerden şikayetçi oluyor.
Kahve içimine dayalı sosyalleşmenin mekânları olarak kahvehanelerin zamanla sipahi ve yeniçerilerin uğrak yeri olması, askerlerin ve halkın buralarda kaynaşmaya başlaması, hem ulemayı hem orduyu endişelendiriyor (Mehmet Şeker’den akt. Taştan, 2009: 66). Nitekim kahvehaneler, genel olarak başat muhalif mekanlara dönüşüyor (Çaksu, 2019). Hatta Jilani (2019), Yunan, Sırbistan ve Bulgaristan’ın bağımsızlığının Selanik, Sofya ve Belgrad’daki kahvehanelerde örgütlendiğine, bu anlamda kahvehanelerin Osmanlı’nın sonunu getiren mekânlar olduğuna dikkat çekiyor.
Sennett, kahvehanede insanları birbiriyle konuşmaya iten şeyin sadece sohbet etme değil, bilgi edinme isteği de olduğunu ve özellikle on yedinci yüzyılda gazetenin ortaya çıkışının konuşmayı iyice teşvik ettiğini vurguluyor (2011: 310). Safi de, gazetelerin ortaya çıkışının kahvehane müşteri sayısını artırdığına değinerek, kahvehanelerle birlikte toplu olarak gazete okuma faaliyetinin ortaya çıkışına dikkat çekiyor (2018: 295).
Kahvehaneler, bir yandan oldukça popüler kamusal mekânlar haline gelirken bir yandan da kahvenin haram olduğuna ilişkin fetvalar yayımlanıyor, kahveler denize dökülüyor, kahve stokları yakılıyor, kahve içenlere ve kahvehanelere cezalar kesiliyor ve ek vergiler getiriliyor. Hatta 4. Murad zamanında işler öyle bir raddeye geliyor ki, kahve içenler siyaseten katlediliyor (Çelebi, 1996: 241). Özetle, Osmanlı’da özellikle gece ibadetini kolaylaştırması umuduyla cami kenarlarında açılan kahvehaneler, hem Müslüman erkeklerin farklı dinlerden erkeklerle birlikte eğlendiği seküler erkek mekânlara dönüşmüş hem o dönem için “anarşist” sayılan etkinliklerin icra edildiği kültürel bir işlev görmüş hem ordu ve halk arasındaki mesafeyi daraltmış hem de politik eylemlerin örgütlendiği mekânlar olmuş ve bu nedenlerle hedef haline gelmişlerdir.
Cumhuriyet’in Çayı Osmanlı’nın Kahvesine Karşı
Cumhuriyet yıllarının çaya bir millî içecek olarak yatırım yapıldığı ilk dönemleri, aynı zamanda Osmanlı’dan kalan kahve çeşitliliğinin silindiği, kahvenin de Türkleştiği bir dönemdir ve bu bağlamda “Kahve Diyarı Osmanlı” ile “Çay Memleketi Türkiye” arasındaki gerilim dikkat çeker.6
Dibek, mırra, menengiç gibi kahveler “Türk kahvesi” olarak anılmaya başlar. İngiltere’nin Erzurum Konsolosu James Brant’in “1838 yılında Bitlis’te en fazla tüketilen içecek Mokka’ydı. Halk bu içeceği çok severdi,” dediği ve Avrupa’ya Kürt menengiç kahvesi (qehweya kizwan) adıyla gönderilen kahveye, 1930 yılından sonra “Türk kahvesi” adı verildiği ifade ediliyor (Bitlisname, 2020).7 Öte yandan, daha önce Yunanistan’da ve Bosna Hersek’te Türk kahvesi olarak anılan kahve de 1974’te Türk ordusunun Kıbrıs’taki müdahalesinden ve 1992’de Bosna’daki savaşa dahlinden sonra ülkelerin kendi isimleriyle anılmaya başlanıyor (Çaksu, 2019: 377-381). Özetle bugün, “Türk kahvesi” olarak adlandırılan içeceğin Türkiye’ye özgü olmadığını; Yunanistan, Mısır, Lübnan, Suriye, Filistin, Ürdün gibi ülkelerde de bu kahveyi içmenin mümkün olduğunu görüyoruz. Kahve çeşitleri gibi kahvehane isimlerinde de “Türk”e doğru bir “ilerleyiş” söz konusu. “Arnavut Kahvehanesi,” “Tatar Kahvehanesi” gibi kahvehane isimlerindeki etnik vurgular, cumhuriyet döneminde silinmeye başlıyor ve kahve, cumhuriyetin ilk yıllarında, savaşın da etkisiyle, daha ziyade üst sınıfın erişimine açık bir içecek olarak kalıyor.
“Sene 1957… Demokrat Parti iktidardadır… Ülkede kahve kıtlığı baş göstermiştir… Yurt dışından ithal edilen ve bazı insanların tiryakisi olduğu kahve, karneye bağlanmıştır… Tarlan, İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Fahrettin Gökay’a ithaf ederek… ‘Valilik Yüksek Makamına Manzum Dilekçe’ başlığı altında …bir şiir yazar… Bu şiir, o dönemde İstanbul’da çıkan Cumhuriyet gazetesinde ‘Şiirle Validen Kahve İsteyen Profesör’ başlığı altında haber şeklinde yayınlanır” (Diclehan, 2013).
….
Zevk û lezzet sür paşa, sultan gibi
Neş’e ver kahveyle pür fincan gibi
Kahvesiz kalma aman Tarlan gibi
Kahve lütfet, varsa imkânın eğer
HAMİŞ (DİPNOT): Kahve lütfetmez isen Vali Paşa Eylerim darüşşifana iltica
Osmanlı’da başlayan kahvehane-cami geriliminin cumhuriyet döneminde de sürdüğünü görüyoruz. Osmanlı döneminde meyhanelere alternatif olarak düşünülen kahvehaneler, cumhuriyet döneminde de cami dışında erkeklerin toplaştığı nadir sosyal mekânlardan biri olması hasebiyle din adamlarını rahatsız ediyor. Bu anlamda cumhuriyet döneminde kahvehanelerde yapılan megafonlu propagandayı camilerden megafonla yapılan vaazlara alternatif olarak düşünmek mümkün. Kahvehaneler bir yandan cumhuriyet döneminin milli içeceği çayın tüketiminin artırılmak istendiği; diğer yandan da cumhuriyet devrimlerinin halka benimsetilmesi çalışmalarının yürütüldüğü öncelikli mekânlardan biri oluyor. Yeni harflerin öğretilmesi için kahvehanelerde programlar organize ediliyor, örneğin. Bazı kahvehaneler, 1918-1922 yıllarında İstanbul ile Anadolu arasında bir köprü fonksiyonu üstleniyor; Ankara Hükümeti’nin yasaklanan yayınlarının bir kısmı, kahvehanelerde takip ediliyor (Öztürk, 2006: 89). “Kahvehanelerin Asrileştirilmesi” projesiyle kahvehanelerin, Batılılaşma emeline uygun olarak dönüştürülmesi hedefleniyor, okuma odası zorunluluğu getirilerek kahvehaneler kıraathaneleştirilmeye çalışılıyor.8 Kahvehanelerin fiziksel yapısı da buna uygun olarak yenileniyor: Taburelerden sandalyelere geçilmesi bu yeniliklerden biri. Fransız usulü sütlü kahvenin yanı sıra likör ve rakı servisi de yapılmaya başlanıyor (Ediz, 2018: 183). Fakat bu hedefe ulaşılamayınca halkevleri, kahvehanelere alternatif mekânlar olarak kurulmaya başlanıyor.
Kahvehanelerin zamanla kafelere dönüşümü, bu Batılılaşma çabalarının sonuçlarından biri olarak yorumlansa da bu dönüşümü, kapitalizmin orta ve üst sınıftan kadınların kamusal alana çıkma talebini görerek kadınlar için alternatif bir kamusal toplanma alanı yaratması yönüyle ele almak gerekiyor. Bu anlamda kafeler, özellikle kadınlar arasında, sınıf temelli bir ayrışmaya da işaret ediyor.
1980’lerde kahvehaneler, dönemin siyasal iklimine uygun olarak özellikle üniversite çevrelerinde yaygınlaşıyor, sağcı ve solcu kahveleri ortaya çıkıyor. Türkiye tarihinin en travmatik olaylarından biri olan kahvehane taramaları bu dönemde yaygınlaşıyor. Özellikle solcu kahvehanelerinin taranması, paramiliter devlet yapılanmalarının güç sergilediği başat eylemlere dönüşüyor. 1980’lerin kahvehaneler açısından bir başka önemli özelliği, artan göçle birlikte kahvehanelerin hemşehri dernekleri rolüne bürünerek memlekete göre farklılaşmaya başlaması. Turgut Özal’ın uygulamaya koyduğu neoliberal kemer sıkma programlarının kahvehaneler açısından sonucu ise, kahvehanelerin aynı zamanda işçi bulma kurumu gibi bir işlev görmesi oluyor. Özetle, merkezi yönetimin idari olarak elini uzatmadığı, sosyal devletin bir hedef olmaktan çıktığı, enflasyon ve işsizliğin tırmanışa geçtiği yıllarda kahvehaneler, bir yandan devletin ve kapitalizmin şiddeti karşısında ne yapacağını şaşıran –özellikle yoksul ve işsiz– erkekleri buluştururken; öbür yandan kadına karşı erkek şiddetini besleyen en önemli erkeklik mekânlarından biri olarak yükselişe geçiyor.
Bir İslamcılık Propagandası Olarak Türk Kahvesi
Çakar, kahvenin yaygınlaşması ile ilgili olarak ilki, tekel markaların pazara giriş yaptığı 1950’ler, ikincisi kahve zincirlerinin oluştuğu ve postmodern kahve çeşitliliğinin görüldüğü 1990’lar ve kahve butiklerinin yaygınlaştığı, kahve mekânlarının önem kazandığı, kahve yapımının bir sanat olarak sunulduğu 2000’ler olmak üzere üç dalgadan söz eder (2019: 28-30). Özellikle 2000’lerden sonra kahve, modern yaşamın taşıyıcısı olarak Müslüman kimliğinin –özellikle modern Müslüman kadın imgesinin– yeniden üretiminde önemli bir rol üstlendi. Bir yandan siyasal İslam açısından kurucu bir rolü olan Batı karşıtı söylemin başat vurgularından biri olan “kadının ahlaklı yaşamı”na dair yansımalar, bu dönemde iyiden iyiye belirginleşirken; diğer yandan kadınların kamusal mekânlarda bulunmasıyla ilgili gerilim, Müslüman imgeleri ile donatılmış bir kamusal alanın inşası ile aşılmaya çalışıldı. Özellikle genç kadınlar, “modernleşen muhafazakâr” imajının yüzleri oldu. Çanak’ın (2019) kafeler üzerine yaptığı çalışmada, kafe sahiplerinin konseptlerini buna uygun şekilde, “aile ve ev ortamını sağlamak,” “gelenekler ve toplumsal değerlerin” olduğu bir zemin sunmak şeklinde ifade ettiğini görüyoruz. Starbucks’ların9 ve Osmanlı işi kahve sunumlarının servis edildiği kafelerin aynı dönemde patlamış olması da bu anlamda tesadüf değil.
Starbucks’ların modernlik iddiası, sadece ücretsiz internet gibi olanaklarıyla değil; Türkiye’deki muhafazakâr ataerki karşısında kızlı erkekli kahve içilebilen mekânlar olması yönüyle de görünürlük kazandı. Özellikle üniversiteye küçük şehirlere giden öğrencilerin bu yöndeki talepleri dikkat çekti (Akarçay, 2012). Starbucks’lar, özellikle kahve içme eyleminin markalaşması yönüyle öne çıktı.
Starbucks, kapitalizmi sembolize eden şirketlerden biri olarak kurulduğu günden bu yana Türkiye’de çeşitli şekillerde gündeme geliyor. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri 2011’de üniversite yönetiminin kampüste Starbucks açılmasına izin vermesini protesto ederek kafeyi işgal etti. Gezi döneminde ise Starbucks göndermeli “Yaşasın tam bağımsız Kuru Kahveci Mehmet Efendi” sloganlarını gördük. Ak Parti iktidarında servetlerini katlayan Doğuş ve Altıngıda Grupları’nın sahibi olduğu Kahve Dünyası ise, Gezi döneminde eylemcilere yönelik tutumuyla protesto edildi. Yeditepe Üniversitesi’nden Okan ve Yalman’ın (2013) 713 kişiyle görüşerek Gezi direnişinin kafeler nezdinde marka tercihlerini nasıl değiştirdiğini incelediği çalışmasında, Gezi’den önce katılımcıların yüzde 85’i Starbucks’a, yüzde 57.4’ü Kahve Dünyası’na gittiklerini belirtirken, Gezi’den sonra sadece yüzde 16.8’i Starbucks’a ve yüzde 24’ü Kahve Dünyası’na gideceğini belirtmiş.
Öte yandan Starbucks özellikle pandemi döneminden beri işçi direnişleriyle gündeme gelmeye devam ediyor. Aralık 2011’de ABD şubelerinde başlayan sendikalaşma hareketi sadece 5 ayda 200’ü aşkın mağazaya yayıldı. 2022 Mayıs ayında ise Türkiye’deki Starbucks işçileri hak gasplarını duyurmaya başladı (bkz. Twitter, @Starbucksiscisi)
Nuran Akşit’in (2017) 487 katılımcıyla yaptığı araştırmaya göre, marka kahve tüketimi Türkiye’de daha yaygın. En çok marka kahve tüketenlerin kadınlar, gençler, öğrenciler ve 4501 TL ve üzeri gelire sahip olanlar; en çok Türk kahvesi tüketenlerin ise erkekler, 45 yaş üstü, esnaflar ve 1500 TL ya da daha az gelire sahip olanlar olduğu belirtiliyor. Yani Starbucks ve Türk kahvesi arasında sınıf, yaş, cinsiyet ve gelir temelli bir ayrışma dikkat çekiyor.
Ak Parti döneminde ücretlerin düşüşü büyük oranda borçluluğun artışı (tüketici kredileri) ile maskelendi. Tüketici borçlarının hane halkı gelirine oranı 2003-2013’de 7.4’ten 55.2’ye çıktı (BSB, 2015: 169). Özellikle (yeni) muhafazakâr orta sınıf yaşam tarzına dair bir gösterge olarak kahvenin son yirmi yılda kamusal alanda yaygınlaşması, tüketim ve yaşam tarzına dayalı bu sınıf atlama vaadinin ve “boş zamanın İslamileştirilmesi”nin (Kılıçbay & Binark’tan akt. Çakar, 2019: 10) bir parçası olarak okunmalı.
Yirmi dört saat açık kafelerin hayata geçirilmesi de bu çerçevede Erdoğan’ın siyasi vaatleri arasında aldı. Diyanet İşleri Başkanı da 2018 yılında bir yandan kahvehaneleri Türk medeniyetinin doruk noktalarından biri olarak tanımlarken bir yandan da buna pek inanılmıyor olacak ki, yine Diyanet tarafından bu sefer 2021’de “aile içi şiddete karşı kahvehane sohbetleri” projesi başlatılıyordu. Ak Parti döneminde de cumhuriyet döneminin Batılılaştırma hedeflerini hatırlatacak şekilde, kahvehanelerin “ehlileştirilmesi”ne yönelik çabalar görüyoruz. İlginç biçimde 2005 yılında “Kahvehanelere en az 100 kitaplık kütüphane açılacak” (Milliyet, 2005, Ağustos 1) ve “Kitapsız ve kadınsız kahve artık yasak” (Hürriyet, 2005, Ağustos 1) başlıklarıyla duyurulan, kahvehanelerde en az beş farklı günlük gazete ve kütüphane bulunması ile ilgili haber, tam on altı yıl sonra “Kahvehanelerde yeni dönem” başlığıyla yeniden dolaşıma giriyor (Halk TV ve YeniAkit’in 1 Temmuz 2021 tarihli haberleri). Kahvehaneler, Ak Parti için bir yandan “halkın adamı” propagandasının temel zeminini oluştururken; diğer yandan modern Müslüman imajına dair bir riski temsil etmeye devam ediyor.
Kahvenin Cinsiyeti
1700’in başında İstanbul’da bulunmuş olan Lady Mary Wortley Montagu, Osmanlı’da erkeklerin temel sosyalleşme mekânının kahvehaneler olmasına atıfla, hamamları “kadınların kahvehanesi” olarak niteliyor: “Kısacası, kadınlar kahvehanesi, kasabanın tüm haberlerinin konuşulduğu, skandalın icat edildiği yer” (Montagu,1965 [1755]: 79). Tabii bir de, Saray’da sultanların kahvehaneleri var. Örneğin Evliya Çelebi (1996: 241), Kösem Valide Sultan’ın Topkapı Sarayı’nda bir kahvehanesi olduğunu anlatıyor. Bugün çoğumuz için vazgeçilmez hale gelen kahvenin yanına lokum geleneği de Hürrem Sultan tarafından getiriliyor (Jilani, 2019).10
Kadınlar, Osmanlı’dan bugüne kocalarının kahvehanelerde vakit öldürmesinden şikayetçi oluyor (Toros, 1998: 28). Öte yandan, İngiltere’de, kahvenin cinsel gücü azalttığına dair kanaat yayılınca 1674’te kadınlar, Kahveye Karşı Olan Kadınlar Bildirisi’ni yayınlıyor. Bildiride, “Erkekler kahvehanede bu feci içkiyi sürekli olarak öylesine yudumluyorlar ki, eve döndükleri zaman uzun burunlarından başka nemli, mafsallarının dışında kasılmış ve kulaklarının haricinde de dikilmiş başka bir şeyleri olmuyor,” diye sitem ediyorlar (Gülsoy, 2019: 46). Osmanlı’da da kahve ile baştan çıkarıcılık arasında kadınlar üzerinden bir ilişki kurulduğu anlaşılıyor: Genç ve güzel olarak addedilen kadınların kahve içerken görülmeleri bazı din adamlarını kızdırıyor (Gérard’dan akt. Taştan, 2009: 63), 1851 yılında basılmış olan Eser-i Şevket adlı sözlükte ise kahve ile kahpe kelimeleri arasında ilişki kuruluyor, kahve meyvesinin görünüşünün kadının cinsel organına benzediğine dikkat çekiliyor (Gülsoy, 2019: 21). Bugün de “kahve içen kadın = başarılı, seksi kadın” benzetmesinin bir pazarlama stratejisi olarak kullanıldığını görüyoruz.
Cumhuriyet döneminde kadın haklarına dair söylemlerin öne çıkmasına karşın, kahvehanelere dokunulmamış olması dikkat çekici. Kahvehanelere bu yönüyle ilk meydan okuyan ise 1989’daki Mor İğne kampanyasıyla kahvehanelere giren feministler oldu. Buna karşın 2000’lerdeki popülizmin yükselişiyle kahvehaneler erkek mekânları olarak meydan okunan yerler olmaktan çıkıp gerçek halkın mekanları olarak öne çıktı.
Kahve Ritüeli
Kahvenin içimi ilk kez Yemenli sufiler tarafından bir ritüele dönüştürülmüş, sufiler kahve içimi konusunda dini bir merasim geliştirmişler. Bugün görece gündelikleşen bu sunumlar, yakın zamana kadar kahvenin sınıfsal boyutunu vurgulayan en önemli detaylardan biri.11
Çayın nasıl servis edileceği konusunda ince belli bardak ötesinde pek fazla detaya rastlamasak da kahvenin servisi ile ilgili ritüeller görece çeşitli. Özellikle, Ak Parti’nin yeni-Osmanlıcılık hayalinin bir yansıması olarak Osmanlı imgeleri taşıyan, tuğralı, altın rengi işlemeli, şerbetli setlere bu nedenle aşina olduk.
Kahve merasimlerinde fincanın materyali, inceliği/kalınlığı, deseni ezelden beri zenginliğin göstergelerinden biri. 17. yüzyıldan bu yana kahve fincanı –diğer ülkelerin büyük kısmından farklı olarak- elin yanmasını önlemek için kahve tabağıyla birlikte sunuluyor. Ritüelin diğer bir parçası cezve. Özellikle işlemeli bakır cezvede pişen kahvenin tadını ayırt etmek mümkün. Refik Halid Karay Üç Nesil Üç Hayat adlı eserinde bir de fincanların yıkandığı kahve çömleğinden bahsediyor (akt. Gülsoy, 2019: 115).
Kahve acılığı, kahveye süt yerine lokum ya da şeker eklenerek yumuşatılıyor. Kahvenin yanında, kahve öncesinde damağı kahvenin tadına hazırlamak için su ikram ediliyor. Ak Parti ile suyun yerine şerbet verildiğini görüyoruz. Kahve ritüelini tamamlayan en önemli unsurlardan biri kahve köpüğü. Kahvenin köpüklü mü köpüksüz mü olduğu, kahvenin tazeliğinin ötesinde, “kadınlığın kalitesini” ortaya koyan detaylardan biri.
Kahve merasimi denilince akla ilk gelen şeylerden biri “kız isteme” âdeti. Kız isteme törenlerinde kahveye ilişkin çağrışımların bu denli yoğun olması, kadınların cinsiyetçi kısıtlamaları, sözsüz iletişimi mümkün kılan araçlarla aşmaya çalışmasından da kaynaklanıyor. Tuzlu kahve kız isteme töreni boyunca neredeyse bir “ruh özne/öznesne” olarak orada olan kadının varlığını belirgin biçimde gösterdiği tek an; kadının da erkeği istediğine dair bir mesaj. Girginol (t.y.) kahve seremonilerinin özellikle Afrika ve Arap kültürlerinde de önemli bir yer tuttuğunu aktardıktan sonra, mırraya ilişkin ilginç bir ayrıntı paylaşıyor: Mırra acı ve sert bir içecek olması hasebiyle, geçmişte özellikle cenazelerde “Bizim de içimiz yansın,” felsefesiyle ikram ediliyor (Girginol, t.y.). Türkiye’de, Avrupa ve Latin Amerika ülkelerinden farklı olarak, kahvenin akşam da içildiğini görüyoruz. Bunda, alkol tüketilen kamusal mekânlarla ilgili geleneksel alışkanlıkların da rolü büyük. Türkiye’de alkol hâlâ misafirlikte ikram edilen bir içki olmadığı gibi akşam içki içilebilen yerlerde buluşmak da, gençler dışında pek yaygın değil.
Esasen kahve ve kahvehanelerin yaygınlaşmasıyla ilgili en önemli sonuçlardan biri, gecenin kamusallaşması oldu. Kafadar, bu durumu “gecenin fethi” olarak ifade ediyor (2002: 9). Böylelikle gündüz ve gecenin kamusal ve özel arasındaki bölüşümü, öncelikle erkekler ve kısmen zengin kadınlar açısından esnedi. Bu gelişmeyi, zamana ilişkin algıdaki dönüşümün, modern yaşama dair en önemli göstergelerden biri olduğunu akılda tutarak değerlendirmek gerekiyor.
Kahveli şarkılar: En çok akla gelen şarkılardan biri Bir Fincan Kahve Olsam şarkısı (Söz: Ülkü Aker, Beste: Selahattin Sarıkaya). Grizu’nun 1996 tarihli Bira ve Kahve isimli şarkısının ise, kahveyi ilk defa birayla birlikte uykusuz gecelerin içeceği olarak anan şarkı olduğu söylenebilir.
Kahve Falı
Çoğu kadın, en azından annesinin falında bir kez prensesliği tatmıştır. Annem, ben yurt dışındayken de her hafta benim adıma kahve içip falıma bakmaya devam etti. Bir anlamda mesafeleri, telepatik bir kadın iletişimi olarak fal ile aşıyorduk.
Kahve falı, özellikle kadınlar, ibneler, translar arası iletişimin en güçlü ve en alengirli alanlarından biri. Duygulara, imgelere, sezgisel bilgiye ve sevgi yüklü temennilere biçilen politik değerin bir yansıması olarak, kahve falı bakmak, gücümüzün yettiğinin ötesinde iyi dileklerde buluşma anlamına geliyor. Becene ve diğerleri (2017: 4) bu nedenle kahve fincanlarını “interaktif objeler” olarak adlandırıyor. Yokarı’ya göre ise, kahve falında “aynı sosyal yapının parçası olan kişiler arasında kültürel belleğe yerleşmiş benzer kodlamalar, dil yoluyla çağırılmakta ve gerçek sosyal iletişim alanı meydana çıkmaktadır” (2014:1).
Kahve falının Çinlilerin çay yaprağı falından doğduğu düşünülüyor. Türkiye’de ise kahve falının şamanizmden geldiği tahmin ediliyor. Bu dönemlerde fal, özellikle kötü ruhlardan korunmak ve hastaları tedavi etmek için de başvurulan bir yöntem. Wigzell, post-Sovyet Rusya’da falcılık üzerine yaptığı çalışmada falcılığın bu dönemde, Sovyet öncesi döneme ait bir ritüel olarak görüldüğü için hoş karşılanmadığını ifade ediyor (2009: 57). Türkiye’de de falcılık, 1925 tarihli 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu ile suç sayılmış, bugün kafelerdeki “kahve sizden fal bizden” cümlesi de aslında bu cezadan kaçınma hedefi taşıyor.
Kahve falının kendisi ritüellerle dolu bir ritüel: İçmeden önce bir niyet tutmak, kahveyi içtikten sonra bardağını ters çevirmek, üstüne yüzük koymak, fincanın soğumadan açılmaması ve okunduktan sonra hemen yıkanması gerekiyor. Fal bakılırken önce fincana, sonra tabağa bakılıyor. Kahve falı bakanlar, aslında telvenin de fincan gibi sadece aracı olduğunu, “karşılarındaki kişileri kalp gözüyle görebilme yeteneğine sahip olduklarını” söylüyor (Büyükokutan, 2012: 103). Kahve falı ile ilgili olarak en ilginç detaylardan biri, geleneksel mahremiyet algısı bu kadar katı bir kültürde, en mahrem konulara anında girilebilmesi.
Kahveli Filmler: 2013 tarihli Şimdiki Zaman (Belmin Söylemez) filmi, kahve falı üzerinden çok farklı sınıflardan, politik eğilimlerden, mesleklerden kadınlar arasındaki öykülerin, dertlerin, devanın nasıl ortaklaştığına dair bir hikâyeyle buluşturuyor bizi. Mina’nın baktığı fallarda, kendimizi, annelerimizi, arkadaşlarımızı, yoldaşlarımızı görüyoruz.
Yapılan araştırmalar kahve falının, destek ve/ya rehberlik arayışının yansıması da olduğunu gösteriyor (Börütecene ve diğ., 2017: 3). Rusya’daki bir falcının, falın, paranın dahil olmaması gereken meseleleri spiritüel destekle çözmenin yolu olduğu yönündeki tespitini de bu bağlamda düşünebiliriz (akt. Wigzell, 2009: 81). Soydaş ve Yazıcı, Türkiye’nin ilk online kahve falı Binnaz Abla uygulaması ile ilgili araştırmalarında, en çok sorulan soruların “Daha çok kazanacak mıyım? Gerçekten seviliyor muyum? Mutlu olacak mıyım? Güzel günler ne kadar ileride? Çevremdekilerle ilişki süreçlerim ne boyutta, iyileşme var mı?” olduğunu tespit ediyorlar (Soydaş ve Yazıcı, t.y.: 133).
Sonuç yerine
“Ehl-i irfan arasında bir ziyafet büsbütün
İki fincan kahve ile bir lüle keskin tütün”
Seyyid Vehbi, 1720
Kahvenin tarihi, içeceklerin çoğu kez içecekten fazlası olduğuna dair başat örneklerden birini sunuyor. Türkiye tarihi açısından kahve; erkeklik, gelenek, din, modernite, sınıf ve cinsiyete dair çağrışımlarla yüklü. Sosyalleşmenin işlevi, bireyin ailesinin, çevresinin, kent ve köyünün ve ulusunun [ve ekolojinin] bir parçası olduğunu öğrenmesidir (Kağıtçıbaşı, 1999: 325). Türkiye’de ise kahvehane ve kafelerdeki sosyalleşme biçiminin tam tersine bir etki doğurduğunu söyleyebiliriz. Bu mekânlar, bir yandan sosyalleşmeyi cinsiyetler arasında ayırırken; diğer yandan milliyetçiliğin ve muhafazakârlığın devlet eliyle örgütlendiği mekânlar oldu. Geçmişten bugüne, (erkek) Müslümanlar açısından ibadetin sürekliliği için dinlenme mekânı, sonraları tiyatro, sanat ve politik faaliyetlerin gerçekleştirildiği bir kültür ve siyaset alanı, İttihat ve Terakki döneminde ve cumhuriyetin ilk yıllarında parti organı, 1970’lerde başlayan göç ile hemşeri derneği ve sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı, işsizliğin ve vasıfsızlaştırmanın artışıyla ise işçi bulma kurumu işlevi gördü. Osmanlı’da kültür faaliyetlerinin icra edildiği ve siyaset konuşulduğu kahvehaneler, 1980’lere kadar siyasi kutuplaşmanın sembol mekânları, 1980 sonrasında ise siyasetsizliğin, boş zaman geçirmenin mekânlarına dönüştü. Safi’nin kahvehaneler için söylediği “canlı organizma” (2018: 294) tabiri bu anlamıyla oldukça yerinde görünüyor.
Acar, E. (2020). Klasik Türk Şiirinde Kahveye Bakışı Yansıtan Birkaç Örnek ve Kahveye Dair Manzum Bir Fetva. ÇAKÜ Edebiyat Fakültesi Dergisi, (1), 84-100.
Akarçay, E. (2012). Kâh kahvehane kâh café: Küreselleşen Eskişehir’de kahve tüketimi üzerine kuramsal bir giriş. Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi, (2), 181-202.
Aşık, N. A. (2017). Değişen Kahve Tüketim Alışkanlıkları ve Türk Kahvesi Üzerine Bir Araştırma. Journal of Tourism and Gastronomy Studies, 5(4), 310-325.
Bağımsız Sosyal Bilimciler (2015). AKP’li Yıllarda Emeğin Durumu. İstanbul: Yordam.
Bitlisname (2020, Nisan 11). Twitter. https://twitter.com/bitlisname/status/1248862907309477889
Birsel, S. (2014 [1980]). Kahveler Kitabı. İstanbul: Sel.
Börütecene, A., Bostan, İ., Şanlı, G., Genç, Ç., Göksun, T. & Özcan, O. (2017). Coffee Cup Reading as An Inspiration for Looking into Augmented Mugs in Social Interaction. https://lclab.ku.edu.tr/wp-content/uploads/2017/11/Borutecene-et-al._2017.pdf
Büyükokutan, A. (2012). Muğla’daki Kahve Falına Bakma Geleneği Üzerine Bir Değerlendirme. Folklor/edebiyat, 18(71), 97-112.
Clark, T. (2007). Starbucked: A Double Tall Tale of Caffeine, Commerce and Culture. New York: Little, Brown and Company.
Çaksu, A. (2019). Bir Siyasî İçecek Olarak Türk Kahvesi. SEFAD, 4, 369-386. e-ISSN: 2458-908X, DOI: https://doi.org/10.21497/sefad.586654
Çanak, Ş. (2019). Consuming Coffee: An Investigation On The Conservative Middle Class Cafes In İstanbul, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). İstanbul: Yıldız Teknik Üniversitesi SBE.
Deggin, C. (2015, Mayıs 6). How The Ottomans Brought Coffee To Europe, https://www.propertyturkey.com/blog-turkey/how-the-ottomans-brought-coffee-to-europe-bloody-battles-bans-and-brews (Erişim: 16.01.2022).
Diclehan, Ş. (2013, Ekim 30). Şairlerin Gözünde Kahvenin Biyografisi. https://www.tded.org.tr/sairlerin-gozunde-kahvenin-biyografisi-sakir-diclehan
Ediz, İ. (2008). Osmanlı’dan Cumhuriyet’in İlk Yıllarına Kahvehaneler ve Sosyal Değişim. http://www.fed.sakarya.edu.tr/arsiv/yayinlenmis_dergiler/2008_1/2008_1_15.pdf
Evliya Çelebi b. Derviş Mehmed Zıllî. (1996). Evliya Çelebi Seyâhatnâmesi, Cilt 1. O. Şaik Gökyay (Haz.). İstanbul: Yapı Kredi.
Girginol, C. R. (t.y.). Geçmişten bugüne kahve seremonileri. https://www.gastrofests.com/gecmisten-bugune-kahve-seremonileri/
Gülsoy, D. (2019). Sohbetin Bahanesi Kahve. İstanbul: Oğlak.
Jilani, S. (2019, Şubat 26). How Turkish coffee destroyed an empire., https://www.economist.com/1843/2019/02/26/how-turkish-coffee-destroyed-an-empire
Kafadar, C. (2002, Temmuz 22-26). A History of Coffee. The XIIIth Congress of the International Economic History Association (IEHA). Arjantin: Buenos Aires. https://sites.duke.edu/rethinkingglobalcities/files/2014/09/64Kafadar16-coffeehistory.pdf
Kılıçbay, B. & Binark, M. (2002). Consumer Culture, Islam and the Politics of Lifestyle: Fashion for Veiling in Contemporary Turkey. European Journal of Communication, 17(4), 495-511.
McHugo, J. (2013, Nisan 18). Kahve Yemen’den mi gelir? BBC.
https://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/04/130418_kahve_yemen#:~:text=Aslında%20kahve%2C%20Kızıl%20Deniz%27in,Etiyopya%20ve%20Yemen%27den%20geliyor
Montagu, M. W. (1965). To Lady Bute. R. Halsband (Ed.) içinde. The complete letters of Lady Mary Wortley Montagu M: 1752-1762. Oxford: Clarendon.
Okan, E. Y. & Yalman, N. (2013). Türkiye’de Tartışmalı Reklamlar: Kuşaklararası Karşılaştırma. H.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 31(2), 135-152.
Öztürk, S. (2006). Cumhuriyet Türkiyesinde Kahvehane ve İktidar (1930–1945). İstanbul: Kırmızı.
Safi, İ. (2018). Cumhuriyet Döneminde Kahvehanelerin Mekânsal İşlevselliği ve Siyasal Figür Olarak Kahvehaneler. Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 8(2), 293-304.
Sennett, R. (2011). Ten ve Taş. T. Birkan , (Çev.). İstanbul: Metis.
Soydaş, N. & Yazıcı, T. (t.y.). Eğlence/Boş Zaman Aktivitesi Olarak Kahve Falı İletişimi: Kahve Bahane, Uygulama Şahane. http://acikerisim.ticaret.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11467/1892/M01152.pdf?sequence=1&isAllowed=y
Starbucks. (t.y.). Tarihçe. https://www.starbucks.com.tr/about-us/our-heritage/
Şahbaz, S. (2007). Geçmişten Günümüze Kahvehaneler, Kahvehanelerin Sosyal Yaşamdaki Yeri ve Önemi: Aydın Merkez Örneği, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Aydın: Adnan Menderes Üniversitesi SBE.
Taştan, Y. K. (2009). Sufi Şarabından Kapitalist Metaya Kahvenin Öyküsü. Akademik Bakış, 2(4), 53-86.
Toros, T. (1998). Kahvenin Öyküsü. İstanbul: İletişim.
Türk Kahvesi Derneği (t.y.). Kahve ile ilgili yayınlarımız. https://turkkahvesidernegi.org/en/index.php?icerik=kahve-ile-ilgili-kitaplar&yayinlarimiz=menuactive
Yılmaz, B., Acar-Tek, N. & Sözlü, S. (2017). Turkish cultural heritage: a cup of coffee. Journal of Ethnic Foods, 4(4), 213-220, https://doi.org/10.1016/j.jef.2017.11.003, https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S2352618117301841?via%3Dihub
Wigzell, F. (2009). Fortune-Telling and Magic in Post-Soviet Russia. Foklorica, 14,, 57-89.
Yokarı, F. (2014). Konuşmanın Etnografyası Bağlamında Falcılık Geleneği, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara: Hacettepe Üniversitesi SBE, Türk Halkbilimi Anabilim Dalı.
Kapak görseli: Photo by Tim Mossholder on Unsplash
- Kahve kelimesinin kökenine ilişkin ayrıntılı bir değerlendirme için bkz. Yılmaz, B., Acar-Tek & N. Sözlü, S., 2017.
- Türkiye’de cinsiyetçiliğin muhafazakâr boyutunun önemli bir yansıması olan homososyallesme, yani sosyalleşmenin daha çok cinsiyetlerin kendi içinde gerçekleşmesi, kahve ve kafe kültürünün belirleyicilerinden biri.
- Bugün 60’tan fazla ülkede kahve üretimi yapılıyor. Üretimin yarısı Brezilya, Vietnam ve Kolombiya tarafından gerçekleştiriliyor. En çok kahveyi Avrupa ülkeleri tüketiyor (ICO). Avrupa’da kişi başı hazır kahve tüketimi 175-200 fincan olurken, bu rakamın Türkiye için en fazla 12 olduğu ifade ediliyor. Filtre kahvede ise fark 500’e çıkıyor (Yılmaz ve diğ., 2017).
- UNESCO’nun listeye aldığı kahvenin aslında qehweya kizwan adıyla bilinen, Kürtlerin menengiç kahvesi olduğu ifade ediliyor.
- Rivayete göre Şazeli Habeşistan’da bir dergâh erbabı. Tekkesinden kovulup sürgün edildiği dağlarda kahve çekirdeklerini yiyerek hayatta kalıyor. Onu aramaya gelen arkadaşları kahve çekirdeklerini görünce merak ediyor ve suda kaynatıp içtiklerinde uyuz hastalıklarının geçtiklerini fark ediyorlar. Daha sonra Mocha’ya gelen Şazeli ve arkadaşlarının bu hikâyesi halk arasında merak uyandırmaya başlıyor, böylece kahve içilmeye başlanıyor (Girginol, https://www.gastrofests.com/gecmisten-bugune-kahve-seremonileri).
- Şendeniz, Ö. & Genç, F. (2021, Eylül 15). Bir Tanı(dı)k Nesne: Çay. 1001 Nesne Söyleşileri, https://www.youtube.com/watch?v=7qK-n9V9A0M
- Kürt kahvehanelerine ilişkin bir detayı ise, Birsel’in (2014) kahvehanelerle ilgili kitabında buluyoruz. Birsel 20. yy’ın başlarında Üsküdar’ın ünlü kahvelerinden birinin, İmrahor’daki Kürt Yusuf’un kahvesi olduğunu aktarır. Münir Süleyman Çaparıoğlu Kürt Yusuf Kahvesi için “Mahalle kahvesi değil, adeta bir kulüptü,” der (Birsel, 2014 [1980]: 66).
- Kıraat, Arapça’da “okumak” anlamına gelir. Kıraathane, “okuma yapılan yer” anlamındadır.
- 1971’de ABD’de açılan Starbucks’ın, bugün 65 ülkede 21.000’in üzerinde mağazası var. Starbucks, Tarihçe https://www.starbucks.com.tr/about-us/our-heritage/ . Türkiye’de Starbucks ise 2003 yılında açılıyor. Starbucks stratejisine dair daha fazla bilgi için Clark, T. (2007). Starbucked: A Double Tall Tale of Caffeine, Commerce and Culture. New York: Little, Brown and Company
- Yörüklerde kadınların içtiği şekerli kahveye “karıcık kahvesi” deniliyor (Gülsoy, 2019: 172).
- Burada ritüelden kasıt, kahvenin hazırlanması ve sunumunda kahve öğütücüler/cezveler fincan, fincan tabağı, kahve köpüğü, su, şerbet, lokum, tepsi ve bunların hangi sırayla nasıl sunulması ve yenilip içilmesi gerektiğine ilişkin detaylar.