Giriş
Kullanmak zorunda olmayan bir kesim için düne ait bir nostaljik imge iken; başka bir kesim için dün ve bugünün olduğu kadar yarının da zaruri ısınma aracıdır soba. Bu bakımdan sobanın ne olduğu ve işlevi kadar kullanımıyla ilişkili anlamı da önemlidir. Türkiye’de coğrafi olarak büyük bir alanda insanlar hâlâ sobayla ısınmakta, sobayla sıcak su sağlamakta… Metropollerin görülmek istenmeyen yüzü de sobadan ayrı düşünülemez. Dahası, muadillerini kullanmanın daha pahalı olmasından dolayı sobaya bir tür geri dönüş de güncel bir durumdur.1 Isınmak için soba kullanımının lüks olduğu zamanlardan zorunlu olduğu zamanlara soba, Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme anlatısını da serimler.
Soba: Tarihten Coğrafyaya
Ateşi kontrol eden insanın doğayı da kontrol altına alması ve sobayı icat etmesi kaçınılmazdı. Yaklaşık iki milyon yıldır yanı başımızda olan ateş, yaklaşık dört yüz bin yıl önce insanoğlu tarafından kontrol altına alınmaya başlanmıştır ve ateşin dönüştürücü gücü tarih boyunca insanoğlunu hayrete düşürmüştür. Öyle ki, Yunan filozofu Herakleitos bütün maddelerin “arke”sinin ateş olduğunu iddia etmiştir; çünkü, ona göre ateş aynı zamanda varoluşun göreliliğinin adıdır.
Ateşin yakacaktan elde edilmesi, yani soba içine hapsolması ise ancak modern zamanlarda, metale endüstriyel olarak şekil verilebilmesiyle mümkün olmuştur. Sobadan önce, tandır ve ocak gibi evin içine yerleştirilen, yapısı ve yeri evin bir parçası olarak sabitlenmiş derme çatma araçlar kullanılagelmiştir. Bugünlerde daha çok pişirme aracı olan bu gereçler, soba öncesinde evlerin, özellikle kışın ısınması için de vazgeçilmezlerdendi. Soba kelimesinin etimolojik kökeni de kendisinden önce kullanılan bu araçlara dayanmaktadır: Macarca “şömine, duvara entegre edilmiş ocak” anlamına gelen szoba sözcüğü Türkçede sobaya dönüşmüştür.2
Sobanın ilk kullanımı Avrupa’da yaklaşık 18. yüzyıl başlarına denk gelir. Türkiye’de yaygın olarak kullanılması ise 1900’lerin ortalarını bulmuştur. Sobanın Anadolu’ya ilk gelişi, Balkan Harbi sonrası göç ve mübadeleler ile olmuştur. Göçmenler kuzinelerini de beraberinde getirmişler ve bunlar, Anadolu’da kullanılan ilk sobalar olmuştur. 1918 yılında Kars’ın bugünkü Türkiye sınırına dahil olmasıyla da Ruslardan kalma sobalar, Anadolu’nun bir diğer ucunda kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca Osmanlı’dan kalma, sarayları süsleyen, hepsi Avrupa’dan getirilmiş ve çoğu çini olan özel sobalar da mevcuttur. Lakin, şimdiye kadar bahsettiğimiz sobaların mevcudiyeti, ya tarihsel özel koşulların sonucu ya da maddi zenginliğin bir göstergesidir.
İlk soba fabrikası ise cumhuriyetin ilanının ardından, 1924 yılında Şakir Zümre tarafından kurulmuştur. Zümre, savaş zamanlarında top üreten fabrikasını sonrasında soba fabrikasına dönüştürmüştür. Üretilen bu sobalar da uzunca bir süre sadece imtiyazlı bir kesim tarafından kullanılmıştır.
Türkiye’de 1950’ler hem şehirleşmenin hem de sobanın yaygınlaşma zamanıydı. Bu durumun oluşması içinse bazı koşullar yerine getirilmeliydi:
- Şehirleşmeyle birlikte, birçoğu aynı tarihlerde inşa edilen apartman dairelerine sobanın kullanılabilmesi için soba bacaları ve kimi zaman kömürlükler yapıldı. Diğer bir deyişle, şehirleşmeyle oluşan yaşam alanları da sobanın kullanımına uygun halde inşa edildi. Bu binalardaki soba bacaları ve kömürlüklerin birçoğu artık işlevini yitirmiş olsa da kömürlükler, en azından depo olarak kullanılmaya devam etmektedir.
- Sobacı olarak adlandırılan iş kolu ortaya çıktı. Bu insanlar sobanın ana gövdesini, borularını ve özellikle kömür sobaları için kovaları ürettiler. Sobacılar zanaatkârdı ve sobacılık bir nesil için önemli işlerden biriydi. Sobacı Mahmut Topraklı şöyle diyor: “Çocukluğumdan beri bu mesleği yapıyorum… 6 yaşında çırak olarak sobacılığa başladım. 16-17 yaşlarında kalfa oldum. Askerden sonra da dükkân açtım. Aşağı yukarı 50 senedir sobacılık yapıyorum” (GAP Gündemi, 2020 Ekim).
- Odun ve kömür depoları yaygınlaştı. Her mahallede olan bu depolar, kolayca yakacak temini sağlıyordu. Sadece bir torba kömür ya da odun almak için dahi gidilebilen bu yerlerde ticaretin en basit şekli geçerliydi: Daha ucuza “yerinden” (kömür ocakları vb.) ve çok miktarda ürün, kâr payı koyularak satışa sunuluyordu.
Kırsalda da aynı koşullar geçerli olmakla birlikte sobanın yeri de yakacağı da bir bakıma hazırdı. Soba ulaşılabilir ve kullanılabilir olduğunda kırsaldaki birçok evde doğal olarak baca yoktu; ama, ev duvarında açılan bir delik yardımıyla soba borusu dışarı sarkıtılabiliyordu ve deliğin etrafı da hava geçirmeyecek şekilde sıvanabiliyordu. Yaşanılan bölgenin coğrafi özelliklerine göre, kırsalda doğal yakacak bulmak, hâlâ kısmen de olsa, mümkün. Hayvancılığın yaygın olduğu yerlerde –ki bu bölgelerde kış şartları görece daha serttir– tezek yaygın olarak kullanılmaktadır.
İki farklı tezek yapımından bahsedebiliriz: Ya büyükbaş ve küçükbaş hayvan dışkılarının henüz sıcakken “bokluk” adı verilen yerlerde biriktirilmesi ve sonrasında –gerekirse sulanarak– çoğunlukla kasnaklar yardımıyla şekil vererek kurutulmaya bırakılması ya da hayvan dışkıyı bırakır bırakmaz, daha kolay tutuşsun diye biraz sap ve saman karıştırarak çoğunlukla bina duvarlarına yapıştırılarak kurumaya bırakılması. Üretilen tezek, kışın yakılmak üzere çoğunlukla bir yığın haline getirilir.
Ormanların yoğun olduğu Akdeniz, Ege ve Karadeniz bölgelerinin kırsalında ise odun ve ceviz ve fındık gibi meyve kabukları en yaygın yakacaklardır. Şimdilerde HES’ler (hidroelektrik santralleri) ve maden ocaklarıyla talanına şahitlik ettiğimiz bu bölge ormanlarındaki ağaçlar, bölgede yaşayanlar tarafından yakacak olarak da kullanılmaktaydı. Lakin bu kullanım çoğunlukla ormanların tahrip edilmesine değil; kurumuş ya da yaşlı ağaçların kesilmesiyle ormanın yenilenmesine yönelikti. Doğanın bir parçası olan insan ondan, ihtiyacı dahilinde faydalanmaktaydı. Doğayla ve ağaçla kurulan bu ilişkinin azalarak da olsa devam ettiğini söyleyebiliriz. Tıpkı Tahtacı Alevilerinin ağaç kesme duasında da dedikleri gibi: “Genç fidan kesmiyorum. Doğanın bütün nimetlerine aşk ile” (Ninniden Ağıta Anadolum, 2017). Şimdilerde ise bazı yerlerde ancak devlet kontrolünde ve para karşılığı yakacak olarak odun temini yapılabilmektedir. Ayrıca, ormanların yoğun olduğu bölgelerde marangozluk ve hızarcılık da doğal olarak fazladır. Talaş, tomrukların kullanım amacına göre kesilmesinden ortaya çıkan bir atıktır ve bu atık da soba için yakacak demektir. Talaş çoğunlukla en yoksul insanlar tarafından yakacak olarak kullanılır; çünkü, talaşı ya çok az bir ücretle ya da ücretsiz temin etmek mümkündür.
Gecekondu mahalleleri ise sobayla özel bir ilişkiye sahiptir. Bu bölgelerde yaşayan insanların çoğunluğunun da göç edenlerden oluşması sebebiyle, bu mahalleler bir bakıma kırsalla şehrin kesiştiği yerlerdir.3 Şehrin bir parçası dahi olsa gecekondularda yaşayanlar soba kullanmak zorundadırlar; çünkü devlet, doğalgaz bağlantısı izni vermez bu bölgelere. Ancak doğalgaz vaatleri olmasa, kentsel dönüşüm diyerek insanları nasıl ikna ederler çoğu bahçeli olan gecekondularını bırakıp kapalı bir kutu olan apartman dairelerinde yaşamaya. Dahası gecekondular kırsalda olmadığı için yakacak, devlet tekeliyle ya satılır ya da belediyeler, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarınca “yakacak yardımı” olarak belirli kişilere verilir. Bu yardımların büyük çoğunluğunun, yardımı yapan kuruma “yandaş” olmayı zorunlu kıldığını, o bölgelerde yaşayanların hepsi bilir. Muhtaç ilan edilerek bu yardımın sağlandığı kişiler, ucuz işçi olarak sisteme hizmet etmeleri için donmadan hayatta kalması gerekenler olarak bu yardımdan faydalanırken, aynı zamanda onlardan yardımda bulunan kurumlara minnettar olmaları beklenir.
Soba uzunca bir zaman kamusal binalar için de vazgeçilmez bir demirbaştı ve taşradaki birçok kamu binası da hâlâ sobayla ısıtılmaktadır. Bu minvalde okullara ve cezaevlerine, sinemadan örneklerle özel bir yer açmamız gerekir: Ertem Eğilmez’in Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı (1976) filminde sobaya saklanarak Külyutmaz’ın dersinde kopya vermeye çalışan öğrenci, birçoğumuzun hafızasında hâlâ tazedir. Nuri Bilge Ceylan’ın Kasaba (1997) filmindeki sınıf sahnesinde ise, hem sobanın ısıttığı mekânla dışarının soğuğunun zıtlığı hem de sınıfa üşümüş ve ıslanmış gelen öğrencinin sobanın doğal kurutucu özelliğinden faydalanması etkileyici bir anlatımla aktarılmaktadır. Cezaevlerinde ise sobayla ısınmanın dahi lüks olduğu zamanlar, yakın geçmişimizin bilinen bir parçasıdır. Yılmaz Güney kendisinin içinde bulunduğu cezaevi koşullarını ve tanık olduğu hikâyeleri anlattığı romanında o zamanların zorluğunu şöyle anlatır:
– Gardiyan, bize soba getir, soba; donduk soğuktan, senin Allah’ın yok mu?
– Odun getir.
– Kömür de isteriz. Cezaevinin kömürünü taşıyan biz, odununu kesen biz (2019: 277).
Kitaplar tarih boyunca en çok otoriter güçler tarafından yok edilmiştir. Bradbury’nin Fahrenheit 451 romanı, kitapların tehlikeli bulunarak kolluk güçleri tarafından yakılmasını anlatır ve 451 rakamı, kitap yapraklarının yanıp tutuştuğu ısı derecesine referans verir. Sobada kitapların yakılması, cumhuriyet tarihimizde özellikle solcuların darbe zamanlarına dair –sağcıların ya kitabı yoktu ya da onların kitapları darbeye zeval getirmiyordu– sıklıkla anlattıkları bir durumdur. Soba bir imha aracı olarak kullanılmıştı o zamanlar; çünkü, bazı “sakıncalı” kitaplar tutuklanma gerekçesi olarak gösterilebiliyordu. Ahmet Kaya’nın İçerden Çıkan Adam sarkışında da söylediği gibi: “Kitaplar sobada yanmış, Ah sazlar duvarda kalmış, Güzelim şarkılar yağmalanmıştır.” Daha sonralarda kitap daha az tehlikeli olmadı; ama, artık kitap yakmaktan çok “tweet” silinen bir dönemde yaşıyoruz.
Soba Çeşitleri
Soba münferit ısınma araçlarından biridir. Ancak bu, oldukça genel bir adlandırmadır ve sobaların, çeşitleri farklı olsa da, iki ortak özelliğinden bahsedilebilir: İlki, sobanın ısı üretimini içine hapsetmesi, yani ısının başka bir yerden transfer edilmemesidir. İkincisi, soba kullanılmadığı zaman, çoğunlukla yaz aylarında, depoya kaldırılmasıdır. Diğer bir deyişle, soba soğuk zamanlar için kurulması ve kullanılmadığı zaman yer işgal etmemesi için sökülüp kaldırılması gereken bir gereçtir.
Soba çoğunlukla, içinde ısı üretimini sağlayan maddelere göre adlandırılır. Maddenin katı, sıvı ve gaz olmak üzere tüm hallerinde mevcut yakacaklar ve bunlara uygun sobalar vardır. Kullanım amacı, kullanıldığı coğrafya ve kullanan insanların maddi imkânları, soba ve yakacak seçimlerini belirler. Kimi soba türlerine kısaca göz atmak gerekirse;
Kömür Sobası: Doğal bir yeraltı kaynağı olan kömür yüzyıllardır yakacağımız olagelmiştir. Türkiye, kömür yönünden şanslı bir ülkedir.4 Bu doğal ürün, soba için de oldukça kullanışlıdır. Kalorisine göre kalitesi ve fiyatı değişmekle beraber kömür, hem çok uzun süre yanar hem de yüksek ısı ihtiva eder. Bu sebeple bu soba türünün yapımında demir gibi dayanıklı malzeme kullanmak zorunludur. Ayrıca tuğlalı sobalar da kömürün yüksek ısısını, tuğlalar yardımıyla uzunca bir süre korumak için tercih edilmektedir. Kömür ile sobanın buluşması için en büyük bedeli, maden ocaklarında çalışan işçilerin ödediği unutulmamalıdır.
Kömür sobası, bir zamanlar çok azdı ve kömür sobasının nasıl yakılacağı da ancak deneyimle öğreniliyordu. Ali Çuhadar, 1940’ların ikinci yarısında, Hasan Âli Yücel ve kömür sobasıyla aynı zamanda tanıştığını şu şekilde anlatır:
“Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne geleli bir hafta olmuştu. Basımevinin sobasını yakma görevi bana verilmişti… Köyümde tezek ve odun yakılıyordu. Kömürü, özelliklerini öğretmenim anlatmış, kitaptan okumuştum. Ama elimde tutup gözümle görmemiştim, nasıl yakılacağını da bilmiyordum.
Sabah erken saatte basımevine gittim. Kömürü sobaya doldurdum. Bir kutu kibrit bitti, ama kömür tutuşmadı. Başımı kaldırdım, bir amca beni izliyordu.
“Evladım sobayı yakamadın. Beraber yakalım mı?”
Öğretmenime mahçup olmamalıydım. Canıma minnet oldu.
“Bak, şu köşede tahta parçaları var onları getir; şurada keser de var, onu da getir.”
Denenleri getirdim. Birlikte kırdık. Kömürü boşalttık. Tahta parçalarını sobaya yerleştirdik, aralarına kağıt koyduk.
“Şimdi haydi yak” dedi. Verdiği kibriti çaktım, kağıtlar tutuştu…Odunlar iyice tutuşmuştu. Soba küreğini aldı, gözüme ba karak bir kürek kömürü sobaya koydu…
Tam bu sırada bana görev veren öğretmen geldi. Amcayı görünce, hazırola geçti. Şaşırdım kaldım. Amca bana “allahaısmarladık” diyerek elimi sıktı. O daha pek uzaklaşmadan, öğretmenimin ceketini tuttum. Yavaşça:
“Bu amca kim” dedim. “Hasan Ali Yücel oğlum” dedi.” (akt. Başaran, 2020: 114-115).
Odun, Tezek ve Talaş Sobası: Aslında kömür yakılan sobalarda aynı zamanda odun, tezek ve talaş yakmak da mümkündür ve bu amaçla da kullanılmaktadırlar. Lakin bu yakacakların ortak özelliği çabuk tutuşması ve kısa süreliğine ısı vermesidir. Her ne kadar meşe gibi bazı odunlar daha uzun süre yanmaları sebebiyle daha değerli olsalar da birkaç saatten fazla ısı vermeleri çok mümkün değildir. Isının devamlılığı için bu yakacaklar yanıp bitmeden sobanın tekrar tekrar doldurulması gerekir. Bu sebeple, kömür sobası gibi dayanıklı olmayan, daha çok sac olarak adlandırılan ince metalden yapılmış ve daha ucuz olan sobalar da bu yakacaklar için uygundur. Bu tip sobalar ayrıca, kırsal yerleşim bölgelerinde, özellikle banyoda kurulur ki hem üstüne konan kazan ya da güğümler ile sıcak su temin edilir hem de banyo ısıtılır.
Elektrik ve Doğalgaz Sobaları: Bu iki soba türünü beraber değerlendirebiliriz; çünkü, yakacakları hazırdır. Diğer bir deyişle, kömür ve odun gibi sobaya doldurulması gereken yakacaklara ihtiyaç duymazlar. Yine de elektrik ve doğalgazın kullanılacak yere ulaşmış olması gerekir. Bugün için çok da yaygın olmayan doğalgaz sobası bir bakıma sobadan doğalgaza geçilen yerlerde bir dönem yeterli teçhizat (radyatör, kombi vb.) olmadığı için yaygınlaşmıştı. Şimdilerde ise neredeyse hiç kullanılmamaktadır. Elektrik sobası ise kurulum gerektirmemesi, çok kısa bir sürede kısıtlı da olsa bir alanı ısıtması gibi özelliklerinden dolayı kullanışlıdır. Elektriğin kullanım ücretinin ülkemizde çok pahalı olduğu düşünüldüğünde bu kullanışlı olma hali, sadece teoride kalır. Bu sebeple, elektrik sobası kullanmak zorunda kalan bazı hanelerde ne yazık ki elektrik kaçak olarak kullanılmaktadır.
Soba ve Muadilleri
Soba, bugünlerde muadilleriyle birlikte, yaşamımızda yer almaya devam etmektedir. Bu muadillerden ocak ve tandırdan biraz bahsetmiştik. Bunlar, bir hanenin ısınma aracı olarak miadını büyük ölçüde tamamlamıştır. Bazıları ise şömine adını alıp şehirlerde orta-üst sınıfın evlerinde ana ısınma kaynağı olmaktan çok, alternatif bir süs eşyası haline gelmiştir. Kırsalda şömine, ancak yine ayrıcalıklı insanların dağ evlerindeki ısınma aracı olagelmiştir. Sobanın yaygın muadilleri ise kalorifer ve doğalgazlı ısınma sistemleridir. Sobanın avantajlarını ve dezavantajlarını fark etmek için bunların da değerlendirilmesi uygun olacaktır.
Kaloriferler ilk olarak şehirlerde sobanın alternatifi olarak yaygınlaşmıştı. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük şehirlerde 1950’lerde soba yaygınlaşırken; yaklaşık aynı tarihlerde az sayıda da olsa kalorifer de kullanılmaya başlanmıştı ve zamanla sobanın ilk modern alternatifi kalorifer oldu. Kalorifer sistemlerine geçişte tüm apartman sakinlerinin katılımının, çoğunlukla ekonomik bakımdan mümkün olmadığı durumlarda kat kaloriferleri bir diğer seçenekti. Apartman sakinlerinin tamamının kalorifere geçtiği durumda ise kalorifer dairesindeki büyükçe bir sobada kömür yakılıp ısıyla elde edilen sıcak su dolaşıma sokuluyordu. Bu bakımdan, kalorifer, bir bakıma tek bir soba ile bütün odalarıyla beraber tüm bir apartmanı ısıtma imkânı sağlamıştı. Fakat bu kaloriferleri yakmak, ısısını ayarlamak ve ihtiyaç halinde içine kömür atmak ciddi bir emek istiyordu. Böylece eskiden kapıcı, şimdilerde ise apartman görevlisi olarak adlandırılan meslek gerekli hale geldi.
Doğalgazın yaygınlaşmasıyla günümüzde kalorifer sistemleri, şehirlerde eskisi kadar kullanılmamaktadır; ama, kırsalda sobanın güncel alternatifi olarak durmaktadır. Özellikle Anadolu’daki köy evlerine uygun ve eskiye göre daha küçük kaloriferler yaygınlaşmaktadır. Çoğunlukla kömür ve sıkıştırılmış odun kullanılan bu kaloriferler, yakacağı, haznesinden otomatik olarak almakta, külünü de uzunca bir süre –1 hafta kadar– depolayabilmektedir. Dolayısıyla, bu kaloriferlerde sobaya göre daha az emeğe ihtiyaç duyulduğunu söyleyebiliriz. Bu örnekte, soba tamamen ortadan kakmamıştır; hatta ikili bir kullanım vardır desek yanlış olmaz. Hava sıcaklığına göre birinin ya da ikisinin birden kullanımı tercih edilebilmektedir.
Doğalgazın yakacak olduğu kombi ile ısınma ise sobanın şehirlerdeki güncel alternatifidir. 1988 yılında ilk olarak Ankara’da konut ve ticaret sektöründe kullanılmaya başlanan doğalgaz, diğer büyük şehirlerde ise 1992 yılından itibaren kullanılmaya başlanmıştır ve bugün birçok şehir ve ilçede kullanılmaktadır. Doğalgazın, parasını ödediğiniz sürece, yakacak olarak her zaman hazır olması ısınmayı kolaylaştırmıştır.5 Dahası, doğalgaz kullanımında kalorifer ve sobada zorunlu olan tutuşturmak ve yakacak atığını dökmek gibi işler de ortadan kalkmıştır. Ayrıca, dumanın yol açtığı hava kirliliği de doğalgaz kullanımıyla azalmıştır. Duman, özellikle soba söz konusu olduğunda zehirlenmelere de yol açabilmektedir. Televizyonlarda ve gazetelerde kimi zaman yer verilen karbonmonoksit zehirlenmeleri, soba kullanımının ülkemizdeki kaçınılabilir acı sonuçlarındandır. Bu zehirlenmelerin iki ana sebebinden bahsedilebilir: Sobada yanma gerçekleşmesi için oksijen gereklidir ve ortamda oksijen azsa, soba yeterince yanmadığından odun ve kömür yanmasından oluşan karbonmonoksit, baca yerine oda içine dolar ve böylece zehirlenmelere neden olabilir. Ayrıca, rüzgârlı havalarda –özellikle lodoslu günlerde– baca çekim gücü düştüğü için zehirli gazlar dışarı atılamaz ve bu da soba zehirlenmelerinin bir diğer nedenidir. Karbonmonoksitle meydana gelen zehirlenmelerde kısa süre içerisinde tıbbi müdahale yapılmazsa, zehirlenme ölümle sonuçlanabilir. Bu konuda yapılmış çalışmalarda açıkça gösterildiği üzere, Türkiye’de diğer ülkelere kıyasla bu vakalar daha fazladır (Metin, Yıldız, & Çakmak, 2011).
Sobanın kimi yönden dezavantajlı olduğunu belirttik; ama, yüksek ısı ihtiva etmesinden dolayı ortamı çabuk ısıtması ve çok amaçlı kullanıma uygun olması gibi avantajları da mevcuttur. Diğer bir deyişle, soba sadece odayı çabucak ısıtmaz; aynı zamanda kurutur, pişirir, kaynatır… Sobanın ana işlevi ısıtmak olsa da, sobanın ortaya çıkardığı ısı aynı zamanda yemeklerin pişmesine, suyun güğümlerle ısıtılmasına, borusuna asılan aparatta kıyafetlerin kurutulmasına yarar. Bu noktada özellikle kuzineli sobalara değinmek gerekir. Her ne kadar burada sobaları genel olarak yakacak türlerine göre sınıflandırsak da kuzineli sobalar, farklı yakacaklara imkân tanıyan ve işlevleri bakımından tercih sebebi olan sobalardır. Kuzinede pişen sini sini yemekler ve tatlılar, modern fırınları aratmayacak niteliktedir. Kestane de hâlâ yaygın olarak sobanın üst kısmında pişirilmektedir.
Son olarak soba, mekânı da düzenler ve bunun kimi sonuçları vardır. Birçok hanede soba sadece salona kurulur. Kalabalık bir aile ise ve imkânlar yetiyorsa ekstra bir odaya da soba kurulması olasıdır; ama bu soba, uyunacak odanın sıcak olması amacıyla çoğunlukla sadece yatmadan önce yakılır. İnsanlar, ister istemez gün boyu o sobanın yandığı odada birliktedir. Mutfak, banyo, tuvalet ekseriyetle soğuk kalır ve sadece ihtiyaç halinde buralara gidilir. Sobalı evlerde yaşamanın sebebi bir zorunluluk da olsa; sonucu, insanların birlikte zaman geçirmesi, birbirini dinlemesi, ortak eğlenceler oluşturmasıdır. Tabii bu bir bakıma arzulanandır. Ancak, hane içi eşitsizliklerin de göz ardı edilmemesi gerekir. Tek bir odada hep birlikte zaman geçirilmesi, çocukların ve kadınların çoğunlukla evin “reisi” olan erkeğin tercihlerine mahkûm olmaları ve kişisel alanlarının kalmaması ile de sonuçlanır. Dahası, sobanın yakılması, külünün boşaltılması, soba kovasının doldurulması gibi zorunlulukların, ev içi emek olarak çoğunlukla kadınlar tarafından yapılan işler olduğunu da eklemek gerekir.
Soba eşitsiz ısıtır…
Başaran, M. (2020). Büyük Aydınlanmacı Öğretmenim Hasan Ali Yücel. İstanbul: İş Bankası Kültür.
Ceylan, N.B. (1997). Kasaba [Film].
Eğilmez, E. (1976). Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı [Film].
Güney, Y. (2019). Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz, İstanbul: İthaki.
Metin, S., Yıldız, Ş., Çakmak, T. & Demirbaş, Ş. (2011). 2010 Yılında Türkiye’de Karbonmonoksit Zehirlenmesinin Sıklığı. TAF Preventive Medicine Bulletin, 10(5).
Ninniden Ağıta Anadolum. (t.y.). TRT Avaz. 9. Bölümden bir kesit: Ağaç Keserken Yapılan Dua-Mersin. https://www.youtube.com/watch?v=sCE9XmMINGw&ab_channel=TRTAvaz
Nişanyan Sözlük. (t.y.). Soba. https://www.nisanyansozluk.com/kelime/soba
Nüfus ve Konut Araştırması, 2011. (2013, Ocak 31). TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu), https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Nufus-ve-Konut-Arastirmasi-2011-15843
Sobacılık mesleği bitmeye yüz tutuyor (2020, Ekim 10). GAP Gündemi. http://gapgundemi.com/haber-sobacilik-meslegi-bitmeye-yuz-tutuyor-56244.html (Erişim, 25.06.2022)
Kapak görseli: Ankara’da Tenekeciler Sokak’ta sobacılar, 1990. Kaynak: Salt Araştırma, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü (IFEA) / IFEAJFPANK023 [https://bit.ly/3v7LMlT] / © Jean-François Pérouse
- Türkiye’de ısınma sistemlerinin kullanımına ilişkin en son TÜİK raporu 2011 tarihli ve toplam nüfusun %57.1’nin soba kullandığını ifade ediyor. Bu da o tarihlerde yaklaşık 12.5 milyon hanede soba kullanıldığı anlamına geliyor. Bkz. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Nufus-ve-Konut-Arastirmasi-2011-15843.
- “Macarca szoba eskiAlmanca aynı anlama gelen stuba sözcüğü ile eş kökenlidir. Bu sözcük Geç Latince aynı anlama gelen yazılı örneği bulunmayan *iztuba biçiminden alıntıdır (Nişanyan Sözlük).
- Geçmişte şehirlerin merkezinde de birçok gecekondu vardı; ama, bu merkezi konum, daha çok rant vadettiği için çoğunlukla şehrin uzak yerlerindeki küçücük apartman daireleri karşılığında insanların ellerinden alındı.
- https://turkiyedekomur.org/harita
- Ancak doğalgaz Türkiye’de, ithal bir enerji kaynağıdır ve fiyatı da mevcudiyeti de kaçınılmaz olarak dışa bağımlılıkla belirlenmektedir.