Kuşkusuz uygarlığın gelişimi içinde ayakkabı da salt işlevsel bir nesne olmaktan çıkmış, farklı dönemlerdeki farklı moda akımlarına göre çok farklı şekiller alan bir estetik objeye; sosyo-ekonomik konuma işaret eden bir toplumsal simgeye dönüşmüştür.
Kullanmak zorunda olmayan bir kesim için düne ait bir nostaljik imge iken; başka bir kesim için dün ve bugünün olduğu kadar yarının da zaruri ısınma aracıdır soba.
Türkiye’de, özellikle de büyük şehirde yaşayan bir yetişkinseniz, dolmuşla kararsız ve değişken bir ilişkiye girmekten kaçınamazsınız. Dolmuşun yol açtığı ikircikli duygular sebepsiz de değildir kuşkusuz.
Köyden kente göçün alamet-i farikası olarak, şehirler arası otobüslerin orta koridorlarını tıka basa doldurmuş veya arabanın bagajına istiflenmiş çuvallar içinde kente giden erzaklar gelir akla.
Sazın serencamı, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren inanç alanına ek olarak farklı alanlara da yayılmış, ilerici-gerici gibi birbirine zıt tanımlar alarak sürmüş ve son yüzyılda ana teması saz olan çok renkli tablolar ortaya çıkmıştır.
Kışların oldukça uzun geçtiği Doğu Anadolu Bölgesi için tezek, uzun süre aranan, insanları fazlaca meşgul eden ve yapısı, kalorisi, işlem görme şekliyle onlarca isim ve sıfat kazanmış bir nesneydi.
Yatak, bedenin teslim edildiği bir nesnedir. Mahremdir; zira uyurken bedenin uzantısı haline gelir… Ranza haline gelmiş yataklar, o “mahremler”i, o “bedenler”i ve o “anlam dünyaları”nı üst üste yığan nesnelerdir.
İmgesine sinmiş kesif kokulara, tanımlarından sızan ekşi sulara rağmen çöpü eşeleyerek toplumu çözümlemek ve kültürü anlamak, kısacası tarih yazmak mümkündür.
Sosyal tarihimizde kılık kıyafette ve dolayısıyla baş giyimindeki değişiklikler, Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat dönemi ve sonrasındaki modernleşme tarihi ile ilintilidir.