- Kökeni ve Anlamı
- Mustafa Kemal’in Kastamonu ve İnebolu Gezisi
- Batılılaşma Serüvenimizde Şapka
- Şapka Kanunu’na Tepkiler
- “Şapka Kanunu’na Muhalefet” Davaları
- Festen Şapkaya Geçiş ve Cumhuriyet Moda Akımları
- Süleyman Demirel’in Şapkası
- Devrimci Sol ve Kasketli Ecevit
- Okullarda Şapka Dönemi
- Kibar Feyzo’da Ağa Şapkası
- Al(a)mancı Şapkası
- Sonuç
- Kaynakça
- Dipnotlar
Kökeni ve Anlamı
Şapka kelimesi eski Rusça, Bulgarca ve Sırpçada “erkek başlığı” anlamındadır ve Fransızcada chapeau, Latincede cappa ve geç Latincede “küçük külah” anlamına gelen cappellus kelimelerinden türetilmiştir.
Mustafa Kemal’in Kastamonu ve İnebolu Gezisi
Mustafa Kemal, 24 Ağustos 1925 günü Ankara’dan Kastamonu’ya doğru yola çıktı. Şehre yaklaştıklarında otomobilinden indi ve onu bekleyen kalabalığın sevgi gösterileri arasında yaya olarak yoluna devam etti. Elinde beyaz renkte Panama şapka vardı (Goloğlu, 2007: 146-147)
Mustafa Kemal’in Kastamonu ve İnebolu yurt gezileri sırasında tanıttığı şapkayı mebusların ve memurların giymesi, Ankara’ya dönüşünden hemen sonra, 2 Eylül 1925’te 2431 sayılı kararname ile zorunlu tutuldu. Atatürk, 27 Ağustos 1925’te İnebolu’daki Türkocağı’nda yaptığı konuşmada, Türk milletinin giydiği kılığın onun içindeki cevheri sakladığını, bu cevheri dünya milletlerine gösterecek “medeni” bir kıyafetin benimsenmesi gerektiğini ve milletin, yaşam tarzı ve dış görünüşünde uygar olduğunu göstermesinin şart olduğunu vurguluyordu:
“Uygarca ve uluslararası kılık, bizim için, çok cevherli milletimiz için layık bir kılıktır. Onu giyineceğiz. Ayakta iskarpin ya da fotin, bacakta pantalon, vücutta yelek, gömlek, kıravat, yakalık, ceket ve bunların tabii tamamlayıcısı olarak başta güneşten koruyucu kenarlı başlık (şemsi siperli serpuş). Açık söylemek isterim, bu başlığın adına ‘şapka’ denir” (Atatürk, 1989).1
Mustafa Kemal 30 Ağustos 1925 günü Kastamonu’da yaptığı konuşmada aynı zamanda cumhuriyet inkılaplarının radikal niteliğini vurguluyor ve rejimin, Şeyh Sait ve onu izleyen isyanların kesin bir kararlılıkla bastırılmasından sonra yeni bir dönemeçte olduğuna ve muhaliflere karşı baskıcı bir tutum izleneceğine dair işaretler veriyordu. İnkılapların ana gayesinin, Türkiye Cumhuriyeti halkını bütün mahiyeti ve görünüşüyle medeni bir toplum haline getirmek olduğunu vurguluyor ve bu ana ilkeyi kabul etmeyen zihniyetlerin de tarumar edilmesinin zorunlu olduğunu söylüyordu:
“Biz, büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Birçok eski müesseseleri yıktık. Bunların binlerce taraftarı vardır. Fırsat beklediklerini unutmamak lazım. En ileri demokrasilerde bile rejimi korumak için, sert tedbirlere müracaat edilmiştir. Bize gelince, inkılabı koruyacak tedbirlere daha çok muhtacız” (Atatürk, 1989).
Atatürk, 24-31 Ağustos 1925’te İnebolu ve Kastamonu’yu ziyaret ettikten sonra yurt gezilerine devam etmiş ve halkı “uygarlaşma” yönünde ikna etmeye bizzat kendisi önderlik etmiştir:
“Kesin bir gerçek olarak söylüyorum: Korkmayınız, bu gidiş zorunludur ve bu zorunluluk bizi yüksek ve önemli bir sonuca ulaştırıyor. İsterseniz bildireyim ki, bu kadar yüksek ve önemli bir sonuca ulaşabilmek için, gerekirse bazı kurbanlar da verelim. Bunun önemi yoktur. Önemli olarak şunu hatırlatırım ki, bu durumun korunmasında körü körüne bir inanış ve direniş, hepimizi her an kurbanlık koyun olmak gidişinden kurtaramaz” (akt. Goloğlu, 2007: 149-150).
Batılılaşma Serüvenimizde Şapka
Sosyal tarihimizde kılık kıyafette ve dolayısıyla baş giyimindeki değişiklikler, Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat dönemi ve sonrasındaki modernleşme tarihi ile ilintilidir. Devlet teşkilatında, orduda, Osmanlı Devleti’nin Müslüman ve gayrimüslim tebaası ile ilişkisinde modernleşme hamleleri ve bu doğrultudaki fikir hareketlerinin yanı sıra, Osmanlı ekonomisinin küresel ticaret ve yabancı sermaye ile bağlantılarının gelişmesi, kapitalist piyasa ilişkilerinin yaygınlaşması, Osmanlı’nın merkezinde ve belli başlı taşra kentlerinde kentli üst sınıfların gündelik tüketim pratiklerindeki ve genel olarak toplumsal hayattaki Batılılaşma, Avrupalılaşma yönünde etkiler yaratmıştı. Öyle ki cumhuriyet öncesinde 19. yüzyıl boyunca en az bir asırlık bir tarihsel süreçten ve bu süreçte ortaya çıkan ve gayrimüslim özellikleri ağır basmakla birlikte Müslüman öğeleri de barındıran Osmanlı burjuvazisinden söz edebiliriz. Cumhuriyet döneminde “Şapka ya da Kılık Kıyafet İnkılabı” diye topluma bizzat Atatürk tarafından tanıtılan kültürel devrim ise, yeni devletin yaratmak istediği “milli burjuvazi”yi ulus-devletin simgeleriyle işaretliyor; dolayısıyla “devlet hâle”sine girenleri, seküler kamusal gücün sembolik sermayesiyle donatıyordu.2 Bourdieu’nün (2015) deyişiyle, erkekler için fötr şapka, takım elbise, kravat bir “ay(ı)rım”3 imlecine dönüşüyordu. Kadınlar için ultra-modern bir aksesuar ve ancak Batılılarla ilişki söz konusuysa daha sık kullanılan bir simge olarak şapka, taşrada daha yaygın kullanımıyla pardösü ve manto ile kullanılan eşarplar seçkin tabakadan kadınların dış giyimini oluşturuyordu.
Osmanlı İmparatorluğu’nda gayrimüslimlerle Müslümanlar arasında giyim farkları mevcuttu. Örneğin, azınlık erkekleri sarık ve kavuk kullanmazlar iken II. Mahmut’un halkın başındaki sarığı çıkartıp fes giyilmesini mecbur tutması ile birlikte gayrimüslim azınlıklar da fes giymişlerdir (Barbarosoğlu, 1995: 104). Böylece Müslüman ve gayrimüslim tebaa arasındaki tabakalaşmanın önemsizleştiği söylenebilir. II. Mahmut döneminde (1808-1876) Avrupai kılık-kıyafet ve yaşam tarzının benimsenmesinde, Mümtaz Turhan (1972), devlet politikası olarak Batı’nın üstünlüğünün benimsenmesinin yanı sıra faaliyet gösteren Avrupalı cemaatlerin kurmuş oldukları lokanta, kahve ve otellerin de önemli bir rol oynadığına dikkat çekmektedir. Avrupa’nın gönüllü temsilcileri ve taraftarları olan saray mensupları, Avrupa ile temas halinde olan yüksek devlet memurları, öğrenciler ve münevverler, yerli gayrimüslim azınlıklar kozmopolit İstanbul’un ahalisini oluşturmuş; Galata ve Beyoğlu’nda Avrupa’dan akmakta olan eşyaların satıldığı mağazalar, terziler, kahve ve lokantalar, oteller, eğlence yerleri, cambazhaneler, ziyaretçi tiyatro grupları, konserler ve Boğaziçi’ndeki sefarethanelerde gerçekleşen balolar ile çekici Avrupa hayatına dair öğeler, bu ahalinin yaşam tarzına girmiştir (Turhan, 1972: 232, 254-255).
Şapka inkılabı, böyle bir tarihsel arka planın yükünü de taşıyordu ve bu süreç ile ilgili bazen “asrileşme” bazen “Frenkleşme” diye adlandırılan farklı değerlendirmeler öne sürülmüştür. Örneğin, Dilipak, İstiklal Savaşı sırasında festen kalpağa geçişi, “şapka inkılabı”na bir geçiş şeklinde değerlendirmiştir (1988: 364). Nitekim Samim Kocagöz’ün (2019) Kalpaklılar romanı, Kuvay-ı Milliye’nin Kuvvacılarını kalpaklarıyla epik kahramanlar olarak tasvir eden bir destan niteliğindedir. Şapka inkılabını değerlendiren İslamcı yazarlar, Atatürk’ün ve cumhuriyet devrimlerinin seçkinci niteliğini eleştirmiş; kılık kıyafetteki değişikliklerin önce ordu mensupları, sonrasında ise münevverler tarafından uygulandığını; topluma seçkinler tarafından biçilen ve giydirilmek istenen “elbise”nin toplumun sosyal ve dinsel yapısıyla uyuşmadığını vurgulamışlardır. Hatta bazıları şapka inkılabı dolayısıyla yargılanan, mahkum olan ve hatta idam edilen isimlerin davalarını yeniden diriltmişlerdir.4
Mustafa Kemal inkılapçıydı, yani geleneksel yapıya ilişkin müesseselerin zorla değiştirilmesinden yanaydı.5 Türkiye toplumunun örnek aldığı çağdaş uygarlık seviyesini yakalayabilmesi için eski müesseselerin yerine yeni müesseselerin konulmasını ve eski müesseselerin savunucusu olabilecek toplumsal kesimlerin, örneğin ulemanın ya da dinsel statü sahibi kişilerin, grupların ve kurumların iktidar kaynaklarını yok etmeyi savunuyordu. Kemalist devrimler, çoğunluğu Müslüman ve köylü olan bir toplumu seküler bir nizama sokmak için birbirleriyle uyumlu birçok hamle ile yürütülmüş bir sosyal mühendislik projesi olarak nitelenebilir. Şapka inkılabı da yüzünü Batı medeniyetine dönmüş yeni cumhuriyetin yurttaşlarını, “uygar bireyler” olarak “üretme”yi hedefleyen hamlelerinden biridir ve bunun, salt yüzeysel bir değişme ve/ya “Batı taklitçiliği” olarak değerlendirilmesi yanlış olur.
Şapka giyimi ile ilgili 2 Eylül 1925 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nden Şapka Kanunu’nun çıkacağı 25 Kasım’a kadar olan sürede yabancı ve yerli şapka imalatçıları iştahla artan talebi karşılamaya yöneldiler. Cihan Aktaş’ın aktardığına göre, “kanun çıkmadan bir iki ay önce dünyaca ünlü fötr şapka imalatçıları İtalyan Borsalino Kardeşler’e ait ağzına kadar şapka dolu bir gemi, İstanbul Karaköy Limanı’na demir atmıştı” (1990: 151). Benzer bir şekilde birçok Avrupalı şapka imalatçısının da Türkiye’ye “şapka seferleri” düzenlediği ve oluşan ihtiyaca cevap veremediğinden yerli üretime geçilerek şapka fabrikası kurulması da gündeme gelmişti. “Şapka fiyatlarındaki yükseklik yüzünden hükümet, şapka almakta zorluk çeken memurlarına “şapka avansı” adıyla bir yıl vadeli olmak üzere borçlar vermeye başlamıştı. Diyanet İşleri Reisliği de görevlilerini “şapka avansı”ndan yararlandıran kurumlardan biri olmuştu (Aktaş, 1990: 151). Paul Gentizon ise, şapkayla ilgili Bakanlar Kurulu kararının ardından ilginç sonuçlar meydana geldiğini, Beyoğlu’nun nadir şapka dükkanlarının tahmin edilemeyecek kadar çok alışverişe sahne olduklarını, birkaç ay içinde şapkacıların umulmayacak kadar zenginleştiklerini anlatmaktadır (akt. Aktaş, 1990: 151).
Nitekim Vitali Hakko da Vakko’nun kuruluş öyküsünü anlatırken, Vakko’nun öncesinde Şen Şapka adlı şapka dükkanının satışlarının “şapka devrimi” neticesinde nasıl arttığını ve inanılmaz bir ekonomik başarı elde ettiğini, “Şapka devrimi, kıyafet devrimi olmasaydı, kuşkusuz bugün Vakko da olmazdı” diyerek anlatır ve Vakko’nun tüm varlığını Kemalist devrimlere ve Türkiye’nin Batılılaşma çabalarına borçlu olduğunu kabul eder (1997: 12).
Şapka Kanunu’nda kadınların giyim kuşamına dair herhangi bir kısıtlayıcı hüküm olmamakla birlikte6 Atatürk’ün yurt gezilerinde yapmış olduğu konuşmalarda “tesettür” meselesini de gündeme getirdiğini ve doğrudan İslami örtünmeye karşı söz söylemese de, Türk kadınının da “uygar bir milletin anası” olarak yüzünü dünyaya göstermesi ve uygar bir kılık giymesini telkin ettiğini, bu yöndeki uyarılarını özellikle erkek dinleyicileri bu yönde etkilemek üzere yapmış olduğunu biliyoruz (İmece, 1975: 9-12).
Atatürk tarafından kıyafete getirilen yasal zorunluluklar kadın kıyafetlerini kapsamamıştır; ancak, kadınların çağdaş bir görünüme uygun giyinmeleri teşvik edilmiştir. Kız Enstitüleri (1928) ve Akşam Kız Sanat Okulları (1932) ve sonraki yıllarda kurulan Olgunlaşma Enstitüleri –ilk Olgunlaşma Enstitüsü 1945’te İstanbul’da açılmış, daha sonra 1957’de Ankara, 1959’da Eskişehir, 1961’de İzmir Olgunlaşma Enstitüleri takip etmiştir (Barbarosoğlu, 1995:143)– modanın gelişimini ve halkla buluşmasını sağlamıştır. Bu okullarda yetişen kadınlar, özellikle kadın dergilerinde Batılı moda akımlarını takip ederek hem kendilerini hem çocuklarını hem de çevrelerini yeni modern hayatın isteklerine, heveslerine ve cazibesine uygun olarak giydirmişlerdir.
Kız Enstitüleri’nin eğitim programında Batı tarzı giyim kuşam, görgü, ev yönetimi, mutfak kültürü gibi konular vardır. Osman Nuri Ergin’in (1941) Türkiye Maarif Tarihi adlı kitabında belirtildiği üzere, 1940’ların başında, Adana, Afyon, Ankara, Bursa, Edirne, Elazığ, İzmir, Kayseri, Kütahya, Manisa, Sivas ve Trabzon’da 1’er tane, İstanbul’da ise 4 adet olmak üzere Türkiye’de toplam 16 Kız Enstitüsü bulunmaktaydı. Bu okullarda kızların öncelikle cumhuriyet ilkelerini benimsemiş yurttaşlar olarak yetiştirilmesi hedefleniyordu. Kız öğrenciler, temel bilim ve kültür derslerinin yanında modern ev idaresi, çocuk bakımı, hijyen, mutfak kültürü, Batı tarzı giyim kuşam, adab-ı muaşeret eğitimi alıyor; ayrıca dikiş, nakış gibi el becerilerini geliştiriyorlardı. Kısacası öğrenciler çağdaş birer evkadını ve eş olarak yetiştiriliyordu (Alpagut, 2010).
Şapka Kanunu’na Tepkiler
Şapka Kanunu’na karşı yurdun çeşitli yerlerinde “hükümetin dinsizliğe meylettiği” ve “kadınların namuslarının zedelendiği” şeklinde söylemlerle halkın dini duygularını harekete geçirip protesto gösterileri düzenleyenler oldu. Erzurum’da bazı kimseler, çarşının bir bölümünü kapatmaya çalıştılar, dönemin valisinin evi ve makamı önüne gidip “gâvur memur istemiyoruz” diye bağırdılar, gösteri yaptılar, zabıtanın uyarılarına uymadılar. Hükümet de kuvvet kullanarak gösteriyi dağıttı ve göstericiler tutuklandı. 14 Kasım’da Sivas’ta duvarlara, içinde hükümete karşı hakaret içeren bir beyanname yapıştırılmıştı. Hazırlayanlar, yapıştıranlar ve düşünce birliği yapmış olanlardan 32 kişi mahkum olmuş, 2 kişi sürülmüştü. 22 Kasım’da Kayseri’de, Mekkeli ve Şeyh Sait gibi Nakşibendi olduğunu söyleyerek kışkırtıcılıkta bulunmak isteyen Ahmet Hamdi adında biri, herhangi önemli bir olay çıkmadan yakalanıp mahkemeye verildi. 25 Kasım’da Rize’de, bir iki hocanın elebaşılığı ile hükümetin dinsizliğini protesto için bir hareket yapılmak istendiyse de olay derhal bastırıldı, Rize’ye giden İstiklal Mahkemesi olaya el koydu. 26 Kasım’da Maraş’ta, İbrahim Hoca adında biri, camide başına topladığı bazı kimselerle hükümet aleyhinde gösterilerde bulunmak istedi; fakat, hepsi yakalandı ve Ankara’daki İstiklal Mahkemesi’ne gönderildi. 4 Aralık’ta Giresun’da, Muharrem adında bir hocanın elebaşlığı ile diğerlerine benzer bir hareket, hemen bastırılmış ve kovuşturma başlatılmıştı (Goloğlu, 2007: 166-168).
“Şapka Kanunu’na Muhalefet” Davaları
Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yapılan yargılamalarda Şapka Kanunu’na muhalefet davasında verilen kararlar öne çıkmaktadır. Bu davalarda genellikle müftü, müderris, imam, hafız gibi halkın içinde itibar gören din adamları yargılanmışlardır. Örneğin, Erzurum, Rize, Giresun’da şapka meselesini vesile ederek dini siyasete alet etmek ve şapka aleyhinde fetvalar vererek cumhuriyet idaresine karşı isyana teşvik etmek suçlarıyla yargılananlardan Giresunlu Hafız Muharrem idam edilmiştir. Benzer suçlardan mahkum olan Dersiam (müderris) İskilipli Atıf Hoca ve Babaeski eski müftüsü Giresun’da yaşayan Batumlu Ali Rıza Efendi de idam edilen ünlü isimlerdir.7
İskilipli Atıf Hoca, Kurtuluş Savaşı sırasında Terakki-i İslam Cemiyeti başkanıydı, Kurtuluş Savaşı sırasında Kuvayı Milliye’ye karşı propaganda yaptığı ve 1924 yılında yazmış olduğu Frenk Mukallitliği ve Şapka isimli kitabı ile Şapka Kanunu aleyhtarlığı yaparak halkı isyana teşvik ettiği gerekçesiyle 26 Aralık 1925’te, risaleyi yayınlayıp dağıtanlarla birlikte yargılanmak üzere Ankara’ya gönderildi.8 Söz konusu eserini, ilgili kanunun çıkmasından yaklaşık bir buçuk yıl önce yazmış olması ve suçunun sabit görülmemesi üzerine bu suçtan beraat ettiyse de; 1926 yılı başlarından itibaren Ankara İstiklal Mahkemesi tarafından tutuklu olarak yargılandı. Savcı Necip Ali Küçüka’nın iddia makamı olarak istediği üç yıllık kürek cezasına karşılık 3 Şubat 1926 günü kararını açıklayan mahkeme, Atıf Hoca ile Ali Rızâ Hoca’yı, Rize, Giresun, Erzurum çevresinde Cumhuriyet’e karşı yapılan irtica yanlısı ayaklanma teşebbüslerini tahrik ettikleri gerekçesiyle ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Teşkîlât-ı Esâsiyye Kanunu’nu kısmen veya tamamen değiştirmeye teşebbüsten idama mahkum etti (Albayrak, 2013; Küçük, 2013)9. Atıf Hoca’nın mezarı yıllar sonra Ankara’da Şafak Tepe Parkı’nda tespit edildi ve yapılan DNA testleri ile kimliği saptandıktan sonra naaşı İskilip’teki Gülbaba Mezarlığı’na defnedildi. AKP’li belediye başkanı ve milletvekillerinin iade-i itibar girişimi ve İstanbul Ticaret Odası’nın maddi desteğiyle İskilip’te 2012’de bir anıt mezar inşa edildi. O tarihten beri Atıf Hoca, her yıl İskilip’te çeşitli etkinlikler düzenlenerek anılmaktadır.10
Festen Şapkaya Geçiş ve Cumhuriyet Moda Akımları
“Başında kırmızı yağlı bir fesle, ayağında doksan altı yamalı bir şalvarla, bir yün kuşakla, göğsü bağrı açık bir mintanla büyük şehirlerin sokaklarında dolaşan insanlar, her halde memleketimiz için geriliğin, Asyailiğin en bariz birer delilidir” (Resimli Şark Mecmuası [1933], No.35, Birinci Teşrin s. 43’ten akt. Barbarosoğlu, 1995: 169).
1920’li yıllarda ilk kadın şapka modelleri, erkek fötr şapkalardan tasarlanmıştır. 1925 Şapka Devrimi kadınlar için yapılmamış dahi olsa kadınlar tarafından hemen benimsenip uygulanmıştır. Kadınlar geniş volanlı şapkaları daha çok sayfiye yerlerinde güneşten korunmak amaçlı kullanmışlardır. À la garçon (oğlan biçimi) saç stili yani daha kısa saçlarla birlikte ise cloche denen çan şeklindeki şapkalar kullanılmıştır (Kurtoğlu, 2020: 81).
1927’de İzmir Kız Enstitüsü’nün nüvesini oluşturan sanat okulunda kılık kıyafet devriminin simgesi haline gelen şapkalar, okul programına dahil edilir ve okulun adı Sepet, Çiçek, Şapka olarak değiştirilir (“Okulumuz Ne İdi Ne Oldu,” 1937-38 Enstitü Dergisi, İzmir: Cumhuriyet Kız Enstitüsü [1938], s.16’dan akt. Akşit, 2005: 150).
Süleyman Demirel’in Şapkası
Demirel’in çocukluk dönemi Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna; gençlik dönemi ise çok partili hayata geçiş dönemine denk gelmektedir. Demirel’in hayat hikâyesi, modernleşme çabasındaki bir ülkede, Isparta’nın İslamköy adlı köyündeki bir köylü ailesinden çıkıp parasız yatılı olarak Afyon Lisesi’nde okuyup İstanbul’daki Mühendis Mektebi’nde mühendis olarak yetişen yetenekli bir gencin yükseliş hikâyesidir. Demirel kendisini şöyle tanımlıyordu: “Ben bir rampadan fırlatılmış adamım, Türkiye’nin gerçeği rampasından” (akt. Komsuoğlu, 2008: 117). Enerji ve sulama konusunda uzmanlaşmak üzere gönderildiği ABD’den dönüşte DSİ’deki genel müdürlüğü, baraj inşaatlarındaki performansı, 27-29 Kasım 1964 tarihli Kongre’de Adalet Partisi (AP) Genel Başkanlığı’na seçilmesi ve 1965 seçimlerinin ardından başbakan oluşu, bütün bu aşamalar onun siyasi kariyerinde “teknik kalkınma” ve “halka hizmet” iddiasının dayanaklarını oluşturur.
Demirel’in şapkası önemlidir; çünkü, köylü şivesiyle konuşan İslamköylü bu genç politikacı, cumhuriyetin kuruluş döneminin halka dayatılan ve “medeni kılık kıyafetin” sembolü haline gelmiş şapka ile meydanlarda halkı selamlıyor ve böylece lider ile kitleler arasında yeni bir iletişim dili oluşuyordu. Yani şapka, içinden çıktığı halkla aynı dili konuşan bu yeni liderin, “Çoban Sülü” olarak bilinen “Baba Demirel”in elinde, arzulanan ve ulaşılması mümkün olan bir statünün selamlama nesnesine dönüşüyordu.
Demirel kitlelerle konuşurken kendine özgü bir üslup geliştirmiştir. Bu üslup, nutuk verir gibi olmayıp karşısındaki ile diyalog içindeymiş gibi gündelik ifadeler kullanmasıyla öne çıkar. Demirel halkın sorunlarını iyi bildiğini, meydanlarda bu sorunları mahalli düzeye kadar inerek aktardığı için çok iyi karşılandığını ve söyleminin siyasetin lisan değiştirmesini getirdiğini belirtmektedir. “Nitekim İsmet Paşa bile ‘bu Demirel’in lisanına dikkat edin. Bu başka lisan konuşuyor,’ diye onun liderlik vasfını teslim etmiştir” (Komsuoğlu, 2008: 258).11 Seçim meydanlarında şapkasını kapmaya çalışan insanlar için Demirel’in şapkası bir arzu nesnesiydi ve Demirel, “Binaneleyh şapkamı kaptırmam,” diyerek bu sembol oyununu ustalıkla sürdürebilmişti.12
Devrimci Sol ve Kasketli Ecevit
1970’li yıllar Türkiye’de solun, işçi hareketinin yükselişine tanık olduk. Soyut “halk” kavramının yerini şimdi işçiler, köylüler, emekçiler almıştır (Baydar, 1999: 25). Devrimciler parka ve postal giyiyor; bazıları da Latin Amerika’daki devrimcilerden özellikle Che’nin giydiği cap benzeri siyah bir kep ya da kasketi benimsiyordu. Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) önderi İbrahim Kaypakkaya’nın kültleşmiş fotoğraflarında başındaki kasket, Latin Amerikalı gerillaların militer üniformalarını anımsatır.
5 Haziran 1977 seçimlerinde CHP’nin aldığı % 41’lik oy oranı, Ecevit’i tek başına iktidara getiremese de bu, Türkiye tarihinde sol bir partinin aldığı en yüksek oy olmuştur. Ecevit, Demirel gibi “halk çocuğu” değildi; Robert Kolej mezunu bir burjuva hümanist entelektüel ve şairdi. Buna rağmen halk kitlelerine seslenirken Demirel gibi fötr şapka giymek yerine kasket giymeyi tercih etmişti. Mitinglerde başında kasketi ve “Ecevit mavisi” gömleğiyle, barış güvercinleri uçuruyor; “halkçı Ecevit” sloganlarıyla coşan halka sosyal demokrasi söylevleriyle sesleniyordu.
Okullarda Şapka Dönemi
Cumhuriyet kuşaklarının okul anılarında şapka, hem kız öğrenciler hem de erkek öğrenciler için belirlenen üniformaların bir öğesi olarak yer alır.13 Bu uygulamanın ne kadar yaygın olduğunu belirleyemesek de 1970’lere kadar yer yer sürmüş olduğunu anılarda okuyoruz. Hasan Pulur’un 12 Kasım 2007’de Milliyet gazetesinde yazmış olduğu bir yazıda şöyle geçiyor:
“Bir kere o şapka derdi bitti, ortaokul ve liselerde mutlaka kasket giyilirdi, ortaokulda tek sarı şeritli, liselerde ikinci sarı şerit inceydi, meslek okullarında şapkanın şeridinin rengi değişirdi, mesela Ticaret Lisesi’nde kırmızı, sanat okullarında yeşil gibi, kızlara da kasket mecburiydi… Nefret edilirdi o kasketlerden… Ceketin altında saklanır, okula yaklaşırken çıkarılıp başa geçirilirdi. Oldum olası kaskete karşıydık, hele bazı arkadaşların Alman generali Rommel’e benzemek için kasketlerine iki yandan dikiş atmaları yok mu? Çok şükür, siyah önlükler bitti, şimdi bir adım daha yumuşadı da mavi önlükler giyiyorlar…” (https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/hasan-pulur/okul-kapisinda-kilik-kiyafet-222552)
Okul yönetimi tarafından öğrencileri okul dışında da izlemenin ve kontrol etmenin bir aracı olarak düşünülen, belirgin arma, şerit ve renkleriyle “şapka”lar, öğrenciler için çoğu zaman taşımak zorunda oldukları fuzuli nesnelerdi. 2012 tarihinde okullarda üniforma zorunluluğu kaldırılınca14 birçok kişi üniforma uygulamasına ilişkin eski anıları paylaştı. Örneğin, Rasim Özdenören, 1950’lerde Maraş’ta geçirmiş olduğu okul yıllarında zorunlu şapka uygulamasından ve okula şapkasız gelenlerin disiplin cezası aldığından şöyle söz eder:
“İlkokula (şimdiki ilköğretimin ilk bölümüne karşılık gelen dönem) devam ettiğimiz günlerde krizet denilen Sümerbank mamulü kırçıl bir kumaştan önlük giyerdik. Ortaokulda şapka taktık. Düz lise öğrencilerinin şapkası sarı, sanat okulu öğrencilerininki yeşil, ticaret lisesi öğrencilerininki de kırmızı şeritliydi… Bazı öğrenciler sırf o şapkayı takmamak için okul dışında paltolarının cebine tıkıştırır, okul kapısından girerken başlarına geçirirlerdi. Kravat takmak da zorunluydu. O günlerde yavaş yavaş terk edilmeye yüz tutmuş olsa bile memur taifesi hâlâ fötr şapka takıyordu” (Yeni Şafak, 29 Kasım 2012).
Aynı yıllarda Maraş Kız Enstitüsü’nde kız öğrenciler için ise kep giyme zorunluluğu olduğunu da annemden öğrendim. Modern bedenlerin terbiyesi ve disipline edilmesi ya da “okullu”ların toplumda ayırt edilmesini sağlamak için konulmuş kurallar olarak değerlendirebiliriz bu üniforma uygulamasını. Bir yandan da “şapka”nın modernleşme tarihimizde yüklenmiş olduğu sembolik anlamın da ne denli güçlü olduğunu gösteriyor.
Yıllar sonra 28 Şubat sürecinde başörtülü üniversite öğrencileri, “kıyafet yönetmeliği” gerekçe gösterilerek, üniversitelere alınmadıklarında, saçlarını çoğu zaman peruk; ama, bazen de “şapka” ve/ya “bere” ile kapatarak ya da başörtüsünün üstüne şapka giyerek, şapkanın kültürel ve tarihsel arka planını ters yüz ediyorlardı aslında.
Kibar Feyzo'da Ağa Şapkası
Yeşilçam’da kasket, köylü şapkası; fötr şapka ise modernleşmenin sembolü, üst sınıfa ait statü ya da iktidar göstergesi olarak yer etmiştir. Örneğin, Atıf Yılmaz’ın Kibar Feyzo (1978) filminde, Feyzo (Kemal Sunal) aşık olduğu kız için İstanbul’a gidip çalışır, başlık parasını biriktirir. Başında fötr şapkasıyla köy düğününe gelen Maho Ağa’yı (Şener Şen) karşıladığında aralarında şöyle bir diyalog geçer:
– Ula kafandaki nedir?
– Lengeli fötr şapka ağam.
– Peki benim kafamdaki nedir?
– Seninki de lengeli fötr şapka ağam. Ama seninki biraz eskimiş.
Bunun üzerine hiddetlenen Maho Ağa:
– Benim hangi marabama şapka giymek nasip olmuş ki, sana olsun, diyerek Feyzo’yu köyden sürer.
Al(a)mancı Şapkası
Kartal Tibet’in yönetmenliğini yaptığı Gurbetçi Şaban (1985) filminde Kemal Sunal’ın canlandırdığı Şaban karakteri Almanya’da bazı kurnazlıklarla zenginleşen gurbetçi bir işçidir. Almanya’da Bavyera bölgesinde geleneksel olarak erkekler tarafından özellikle Oktoberfest törenlerinde giyilen ve tüyle süslü fötr şapka, Al(a)mancı ya da gurbetçi diye nitelenen Türkiyeli işçilerin yurda dönüşte bir statü simgesi olarak gururla taşıdıkları bir objedir.
Sonuç
Yıllar içinde şapkanın, Türkiye siyaset sahnesinde kılık kıyafete ilişkin yeni düzenlemeler söz konusu olduğunda yeniden “otoriter modernleşme” simgesi olarak yüklenmiş olduğu anlama göndermeler yapılsa da, kullanıcıların başında çeşitli melez formlara büründüğünü ve bugün artık “gavur icadı” anlamından sıyrılarak küresel moda sektörünün bir öğesi olarak tüketicilere ulaştığını söyleyebiliriz. Bugün Türkiye’de gitgide her tür ve düzeyde okulda yaygınlaşan kepli mezuniyet merasimleri veya başörtüsü üzerine takılan kepler, artık ne yadırganıyor ne de Frenk usulü giyime özenme olarak görülüyor.
Şapka Kanunu, 25 Kasım 1925’te kabul edildi. Ardından sarık, fes, takke gibi dinsel nitelik gösteren baş giysilerinin yasaklanması gündeme geldi.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile genel, özel ve bölgesel idarelere ve bütün kuruluşlara bağlı memurlar ve müstahdemler Türk milletinin giymiş olduğu şapkayı giymek zorundadır. Türkiye halkının da genel başlığı şapka olup buna aykırı bir alışkanlığın sürdürülmesini hükümet yasaklar.”
Kanun, cami ve mescit olarak kullanılanlar dışındaki tekke, zaviye ve türbeleri ziyarete kapatmıştır. Aynı kanun ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakıplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ya da muskacılık gibi ad ve sıfatların kullanılması ile bu ad ve sıfatlara ait hizmetlerin görülmesi ve kılığın kuşanılması yasaklanmış; dahası, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı din görevlileri için de dini sembolize eden kıyafetleri sadece ibadethanelerde giymeleri esası getirilmiştir.
“Savaşla birlikte İstanbul’da şapka satışları düşmüştü. Ama şaşırtıcı bir şey, taşradan gelen siparişler artmıştı. Sipariş listesine baktığımda, ağırlığın “kendimize özgü yaratmış olduğumuz modellerden oluşmuş olduğunu görmüştüm. Bu modellere tam şapka denemezdi. Ama türban da değildi. Kadınların saçlarını örtüyor, ama aynı zamanda giyim kuşamlarına bir zarafet katıyordu… Şen Şapka olarak, Anadolu’yu bir ağ gibi örmüştük. Öylesine ki, yılda birkaç defa çıktığım “Anadolu teftişleri”nden birinde, Konya’da “Şapka Ağamız geldi” diye karşılanmıştım. Ve Konya garındaki kadınların büyük çoğunluğunun başında Şen Şapka’nın ürünlerini gördüğümde pek çok şaşırmıştım” (Hakko, 1997: 82-83).
“Cumhuriyet bayramlarında Taşhan’ın odalarında ve koridorlarında bir telaş yaşanırdı. 1933’te onuncu yıl kutlamaları ise bir başkaydı. O günün sabahı, Taşhan’da kalan bütün mebuslar ve konuklar daha gün doğmadan ayağa kalkmışlar, geceden hazırlayıp başucuna koydukları bavulları açmaya başlamışlardı. Her bavulun içinde, İstanbul Kapalıçarşı’daki, zamanın en ünlü smokin, frak , ‘jaket a tay’ ve silindir şapka kiralayıcısı Şemun Barbut Efendi’den alınmış eşyalar bulunuyordu. Ve koridorlarda, odalarda, hatta tuvaletlerde bile, başlarına silindir şapka, sırtlarına smokin giymiş mebuslar, ayna önünde prova yapıyorlar, sıra ile ayna karşısına geçip, yabancısı oldukları giysilerin içinde nasıl göründüklerini kontrol ediyorlardı. Hissettirmeden gülümsemeler, saklanmaya çalışılan utangaçlıklar, birbirini süzmeler… Ama sonunda yabancı oldukları giysiyle örtüşme isteği Taşhan’ın güngörmüş koridorlarında bir başka hava estiriyordu” (Evren, “Taşhan’dan Ulus Meydanı’na”, Baydar, O. & Özkan, D. (Der.) içinde, 1999: 14-15).
Akşit, E. E. (2005). Kızların Sessizliği, Kız Enstitülerinin Uzun Tarihi. İstanbul: İletişim.
Aktaş, C. (1990). Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kılık Kıyafet İktidar, Cilt 2. İstanbul: Nehir. Albayrak, S. (2013). İskilipli Mehmed Atıf Efendi. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 22. (583-584).
Alpagut, L. (2010). Erken Cumhuriyet Döneminde Kızların Eğitimi için Ankara’da İki Önemli Yapı: İsmet Paşa Kız Enstitüsü ve Kız Lisesi. Mimarlık Dergisi, 351. http://www.mimarlikdergisi.com/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=365&RecID=2289
Atatürk, M. K. (1989) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri (3 Cilt). Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Genelkurmay Başkanlığı. (1983). Atatürkçülük, Cilt 1. (114). Ankara: Milli Eğitim.
Barbarosoğlu, F. K. (1995). Modernleşme Sürecinde Moda ve Zihniyet, İstanbul: İz.
Baydar, O. (1999). “Muassır Medeniyet” Ütopyasından “Köşe Dönme Hayaline.” 75 Yılda Değişen Yaşam Değişen İnsan, Cumhuriyet Modaları. İstanbul: İş Bankası Kültür ve Tarih Vakfı.
Baydar, O. & Özkan, D. (1999) 75 Yılda Değişen Yaşam Değişen İnsan, Cumhuriyet Modaları. İstanbul: İş Bankası Kültür ve Tarih Vakfı.
Bourdieu, P. (2015). Ayrım – Beğeni Yargısının Toplumsal Eleştirisi, Derya Fırat Şannan & Ayşe Günce Berkkurt (çev.). Ankara: Heretik.
Çelik, N. B. (2001). Kemalizm: Hegemonik Bir Söylem. Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 2: Kemalizm. (75-91). İstanbul: İletişim.
Eyüboğlu, İ. Z. (1998). Düşünceleriyle Yaşayan Atatürk: Devrimleri-İlkeleri-Özdeyişleri, İstanbul: Say.
Dilipak, A. (1988). Bir Başka Açıdan Kemalizm 1. İstanbul: Beyan.
Goloğlu, M. (2007). Türkiye Cumhuriyet Tarihi I: Devrimler ve Tepkileri (1924-1930). İstanbul: İş Bankası.
Hakko, V. (1997). Hayatım Vakko, İstanbul: Orkide.
İkinci Dönem Ankara İstiklal Mahkemesi (1925-27) Genel Bilgiler. https://www5.tbmm.gov.tr/yayinlar/istiklal_mahkemesi/cilt1 (Erişim: 31.01.2022).
İmece, M. (1975). Atatürk’ün Şapka Devriminde Kastamonu ve İnebolu Gezileri. İstanbul: İş Bankası Kültür.
Kocagöz, S. (2019). Kalpaklılar. İstanbul: Literatür.
Komsuoğlu, A. (2008). Türk Siyasetinde Bir Lider. İstanbul: Bengi.
Kurtoğlu-Çakanlı, E. (2020). Cumhuriyet Dönemi Kılık Kıyafet Kanununun Dönem Oyunlarındaki Kadın Kostümlerine Yansıması (Yüksek Lisans Tezi). Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Küçük, C. (2013). İstiklal Mahkemeleri. TDV İslâm Ansiklopedisi. https://islamansiklopedisi.org.tr/istiklal-mahkemeleri (Erişim:19.03.2022).
Ozankaya, Ö. (1990). Türkiye’de Laiklik: Atatürk Devrimlerinin Temeli. İstanbul: Cem.
Özdenören, R. (2012). Üniformadan kurtulmak = bir örnek kafayapısını reddetmek. Yeni Şafak.
Pulur, H. (2007). Okul kapısında kılık kıyafet. Milliyet. https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/hasan-pulur/okul-kapisinda-kilik-kiyafet-222552
Turhan, M. (1972). Kültür Değişmeleri. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
Tunçay, M. (2001). İkna (İnandırma) Yerine Tecebbür (Zorlama). Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 2: Kemalizm.(.92-96). İstanbul: İletişim.
Yeğen, M. (2001). Kemalizm ve Hegemonya? Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 2: Kemalizm. (56-74). İstanbul: İletişim.
Kapak görseli: Photo by The New York Public Library on Unsplash
- Atatürk’ün konuşmalarından yapılan alıntılar için bkz. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt 2/209-224.
- Şapka İnkılabı ve onu izleyen radikal sekülerleşme hamlelerinin, Şeyh Sait İsyanı’nın (13 Şubat-15 Nisan 1925) bastırılması için ilan edilen Takrir-i Sükun Kanunu’nun (3 Mart 1925) hüküm sürdüğü koşullarda gerçekleştirilmiş olduğunu hatırlamakta fayda var. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması (3 Haziran 1925) ve muhalif basının susturulmasıyla gitgide otoriterleşen Cumhuriyet rejimi, “şapka”yı adeta rejim yandaşlarını ayırdeden bir simge olarak kullanmış; şapka aleyhtarlığını da “irtica” ve “karşı-devrim” hareketi olarak algılamıştır.
- Pierre Bourdieu’nün Fransa’da 1979’da yayınlanan Ayrım adlı yapıtında sosyal sınıfların beğenileri ve kültürel pratikleri ya da habitus’ları aracılığıyla toplumsal uzamda birbirlerinden ayrıştıkları ve bazı kültürel sembollerin sınıfsal tahakkümü imleyici göstergeler haline dönüştüğü anlatılmaktadır. (Türkçe çevirisi için bkz. Bourdieu, 2015)
- Örneğin, Cihan Aktaş’ın (1990) Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kılık Kıyafet ve İktidar adlı kitabının girişinde, “Bu kitabı Batılı kılık-kıyafete karşı olduğu için şehid olan İskilipli Atıf Efendi’lerin aziz varlığına ve kimliğini yitirmiş bir toplumda tesettürün izini bularak değerlerine sahip çıkmaya çalışan, bunun için birçok fedakârlıklara ve acılara katlanan kardeşlerimize ithaf ediyorum” diye bir ithaf yazısı bulunmaktadır.
- İnkılapçılık ile ilgili özdeyişler için bkz. Atatürkçülük (1983), Cilt:1, s.114 (Milli Eğitim Basımevi).
- Erken Cumhuriyet döneminde yerel yöneticiler ve Kemalizm yanlısı aktörler tarafından sürdürülen peçe ve çarşaf karşıtı kampanyalar için bkz. Adak, S. (2014). “Anti-veiling Campaigns and the Gendered Reshaping of Urban Space in Early Republican Turkey.” N. Maksudyan (Ed.) Women and the City, Women in the City- A Gendered Perspective on Ottoman Urban History. New York & Oxford: Berghahn Books.
- Gözaydın, Şapka İktisası Hakkında 671 Sayılı Kanunu’nun uygulanmasını sağlamak üzere İstiklal Mahkemeleri’nin yalnızca 1925 yılında 800 kişiyi mahkum ettiğini ve 70 kişinin ölüm cezasına çarptırıldığını belirtmektedir (bkz. Gözaydın, 2016: 23)
- https://hukukbook.com/istiklal-mahkemesi-karari-iskilipli-atif-hoca/ bkz. Ankara İstiklal Mahkemesi Kararı: Sıra Numarası: 31 Esas Numarası: 16, 166/341, 181/341 Tevhid
- İkinci Dönem Ankara İstiklal Mahkemesi (1925-27) kararları TBMM Basımevi, Ankara-2020 s.59 https://acikerisim.tbmm.gov.tr/xmlui/handle/11543/3139
- Bkz. https://hurriyet.com.tr 16 Nisan.2012 haberi; http://corum.gov.tr/iskilipli-atif-hoca-kabri-basinda-anildi
https://www.aa.com.tr/tr/yasam/iskilipli-atif-hocaya-anit-mezar/373056 - Bkz. Mehmet Ali Birand, Süleyman Demirel Nasıl Başbakan Oldu, Belgesel, 32. Gün Arşivi.
- Demirel, çeşitli vesilelerle şapkasını yandaşlarından bazılarına armağan etmiştir. Bu şapkalarından biri, Kastamonu’daki Şapka Müzesi’nde, Atatürk’ün giydiği şapkalar, tanınmış simaların giydiği bay ve bayan şapkalarıyla birlikte sergilenmektedir. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in hayattayken giymiş olduğu şapkalarından biri cenaze töreninde tabutunun üstüne de yerleştirilmişti.
- Bkz. Mine Göğüş Tan; Özlem Şahin; Mustafa Sever; Aksu Bora (2007) Cumhuriyet’te Çocuktular. ss.59-60. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi.
- 26.11.2012 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Milli Eğitim Bakanlığı’na Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik kabul edildi ve bu yönetmeliğe göre okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise düzeyindeki okullarda tek tip kıyafet (üniforma) uygulaması kaldırılarak “kıyafet serbestisi” getirildi.