PANKART
BURÇAK GÖREL
ONUR AYTAÇ

İÇERİK

Söyleyecek Sözümüz, Söylemeye Gücümüz Olduğu Sürece

Aklımda “dünya güzel” yazdım ve bir pankart
gibi masmavi göğe yükselmesine izin verdim.
Firmin, Sam Savage

Giriş

Pankart, toplumsal hareketlerin ve protestoların sembolik ifadesi, aynı zamanda belleğin tozlu raflarına kaldırılan birçok anın güçlü görsel tanığıdır. İnsanların kolektif fikirlerini, tutumlarını ve düşüncelerini açık bir şekilde ifade etmelerine olanak tanırken geçmişi hatırlamaya, hatta anlamaya yarar.

Pankartları hatırlamak toplumsal tarihe dair bir yolculuğa çıkmayı mümkün kılar. Akla bir meydan gelir, sokaklarda el ilanları uçuşur, özgürlük yazılı bez pankart sarkar köprüden. Her an bir mitingin sloganları ya da bir devrimcinin davul sesi duyulabilir. Kimi zaman coşkulu bir eylem halayının ortasında buluruz kendimizi, kimi zaman şiddetli bir kargaşanın ortasında, kimi zamansa patlayan bir bombanın arkasında. Canlıdır da aynı zamanda; pankartın üzerindekileri okuyarak o günün derdinin, zaferinin, talebinin, acısının veya kavgasının nasıl değiştiğini izlemek mümkündür.

Bu yazı ile tarih boyunca insanların haykırışının ve umutlarının yansıması olmuş, en derin sessizlikte bile sessizliği bozmuş pankartların yüz yıllık serüvenine doğru mütevazı bir gezintiye çıkalım.

Pankart Nedir, Ne Değildir?

Türk Dil Kurumu’na göre pankart, toplantı ve gösterilerde taşınan, üzerinde benimsenen amacın birkaç sözle gösterildiği karton veya bezden levhadır. Nişanyan Sözlük’te ise pankartın, Fransızca pancarte “duvar ilanı (eskimiş), gösterilerde taşınan döviz” sözcüğünden alıntı olduğu söylenir. Bu sözcük, geç Latincedeki pancharta (genel deniz haritası) sözcüğünden alıntıdır. Birçok kaynakta pankart, halkı belirli bir konuda bilgilendirmek için üzeri yazılmış olan karton veya bez, döviz olarak tanımlanır. Velhasıl pankart, Fransızca pancarte sözcüğünden intikal etmiş, Yunanca pan (tüm, tümüyle; herkese) ve ḥártes (kâğıt, papirüs yaprağı) sözlerinden kaynaklanmıştır.

Pankart, insanların düşüncelerini, taleplerini ve duygularını ifade etmek için kullandıkları önemli bir araçtır. Özellikle toplumsal olaylar ve protestolar sırasında pankartların kullanılması, toplumun dikkatini çekmek, mesaj iletmek ve farkındalık yaratmak için etkili bir yoldur. Pankartlar, herhangi bir konuda toplumun görüşünü yansıtabildikleri gibi toplumsal değişimleri de tetikleyebilirler. Ayrıca belirli bir konu hakkında insanları bilgilendirmek ve harekete geçirmek için bir propaganda aracı olarak da kullanılabilirler. Bunun yanı sıra kimi pankartlar, medyanın da dikkatini çekebilir ve böylece mesajın daha geniş bir kitleye ulaşarak daha etkili bir şekilde yayılmasına yardımcı olabilir.

Peki, bir pankart için neye ihtiyaç vardır?

Öncelikle söyleyecek bir söze, mümkünse vurucu bir söze sahip olunmalıdır. Pankart için tercihen Amerikan bezi ya da herhangi bir büyük bez ve boya gerekir. Bu, ayakkabı boyası bile olabilir. Pankart hangi malzemeden ve hangi ebatta yapılırsa yapılsın, yürüyüş esnasında rüzgâr alıp şişme ve bu nedenle taşımayı zorlaştırma olasılığı vardır. Bunun önüne geçmek için pankart bezinin çeşitli noktaları 3-5 cm. delinebilir. Taşımak için kullanılan geleneksel metot ise, kumaşın iki yanına sopa yerleştirmektir; ancak, bu adım atlansa da olur. Pankartın diğer ucunu tutacak ikinci bir kişi ise olmazsa olmazdır. İşte bu ihtiyaç, pankartı pankart yapan ve onu, bu yazıya konu eden şeydir. Pankart doğası gereği kolektif bir çabaya, beraberliğe, yoldaşlığa ihtiyaç duyar. Hatta yalnızca taşınmasında değil, yapım sürecinde de kolektif beraberliğe vesile olur.

Yavuz Özkan, Demir Yol filminden pankart hazırlama sahnesi. Kaynak: Yavuz Özkan. Demir Yol: Fırtına İnsanları (Tan Film, 1979)

Yavuz Özkan’ın yönettiği 1979 tarihli Demir Yol filmi, greve hazırlanan demiryolu işçilerinin Haydarpaşa Tren Garı’nda hummalı biçimde pankartlarını hazırladığı görüntüyle başlar. Ne kitle ne de pankart henüz hazırdır, slogan sesleri daha duyulmuyordur; ancak, eylem çoktan başlamış gibidir. Film hep birlikte hazırlanan pankartların farklı ellerde yükseldiği görüntülerle devam eder. Arkadan işçi önderinin sesi duyulur:

İşçiler, arkadaşlarım, şu an binlerce demiryolu işçisi greve başlamış bulunuyor. Burjuva basını günlerdir grevimizi kırmaya çalışıyor. Bugün ülkemizde şiş göbeklilerin uşakları saldırılarıyla, katliamlarıyla halkı yıldırmaya çalışıyorlar. Ama bu saldırılar tüm çalışanların daha bilgilenmelerine, birlik, disiplin ve kararlılıklarının pekişmesine yarıyor. Bizler bütün bunları göre göre, bile bile babalarımızın bizlere bıraktıklarından daha güzel bir dünya bırakacağız çocuklarımıza. Arkadaşlarım, yeryüzünde haykıran binlerce emekçinin sesine kulak verelim.

Velhasıl bu yazıda ele alacağımız pankart, tek başına taşınabilen bir nesne değildir. Bu, onu diğerlerinden ayıran yegâne, bir o kadar da kıymetli özelliğidir.

“Padişahım Çok Yaşa” dan Cumhuriyete

Osmanlı İmparatorluğu’nda Şeyh Bedrettin İsyanı’ndan Celali isyanlarına, Şahkulu İsyanı’ndan Aktif Vergi Direnişi hareketlerine iktidarla çeşitli nedenlerle mücadele içinde bulunan gruplar daima var olsa da; işçi sınıfının sömürüye karşı tepkisini kitlesel ve yaygın şekilde ortaya koyabilmesi esas olarak 1800’lerin sonu ve 1900’lerin başında mümkün olur. Geçmişe dönük bir arşiv taraması yapıldığında ilk pankart örnekleri, Batılılaşma dönemindeki direnişler esnasında, Tanzimat ve Meşrutiyet dönemi direnişlerinde karşımıza çıkar. Bu dönem öncesi karşılaşılan pankartlar daha çok mekteplerin yaz başında çıktığı mesire gezilerine aittir.

İstanbul Numune Mektebi hoca ve talebeleri, 1910. Kaynak: Selçuk Akşin Somel, “Tanzimat Döneminde İstanbul’da Modern Müslüman Eğitimi” Büyük İstanbul Tarihi C. 9 []
1 Eylül 1868’de eğitime başlayan Galatasaray Lisesi (Mekteb-i Sultani) öğrencilerine Sultan Reşat tarafından Kâğıthane’de verilen ziyafetin yemek duası bölümü (Bez pankartta “Padişahım çok yaşa” yazıyor)

Osmanlı işçi sınıfının tarih sahnesine çıkışıyla beraber büyük kitlelerin üzerinde yükselen pankart görüntüleri de ortaya çıkar. Bu pankartların en görkemlileri ise 1909 yılında taşınmaya başlayan 1 Mayıs pankartlarıdır. Osmanlı’nın ilk kitlesel 1 Mayıs kutlaması Balkanlar’da gerçekleşir. Balkanlar, özellikle Selanik, Yahudi, Türk, Rum ve Bulgarlardan oluşan kozmopolit yapısı, proleter nüfusu, Avrupa’yla olan ticari ve fikri ilişkisi sebebiyle Osmanlı’da sosyalist mücadelenin güçlü olduğu bir merkezdir. 1 Mayıs 1909’da Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu’nun çağrısıyla gerçekleşen mitingde Türk, Müslüman, Rum, Bulgar, Yahudi, Vlah emekçiler Amele Bayramı’nı birlikte kutlar. Ulaşılabilen tek pankartın üzerinde yazan sloganlar da dağıtılan bildiri ve mecmualar da mitingin doğası gereği çok dillidir.

1909’da Selanik’te yapılan 1 Mayıs kutlamasından bir kare. Kaynak: Wikimedia []
II. Meşrutiyet döneminden (en solda) Ermenice bir pankart. Ay-yıldızın altında “Özgürlük-Eşitlik- Adalet” yazıyor Kaynak: Twitter / @NataliAVAZYAN []

Yine dönemin pankartlarını okuyarak, bugünün gayrımüslimlerinin ve o dönemin siyasetçilerinin saklı tarihlerinin izini sürmek de mümkündür. II. Meşrutiyet döneminde Osmanlı Meclis-i Mebusanında bulunan Ermeni vekillerin Osmanlı halkının haklarını savunması ve Mecliste yaptıkları konuşmalar dahi yeterince bilinmez, bu karakterler egemen tarih anlatısında yer almazken; dönemin pankartları bugün hâlâ bir sırrı su yüzüne çıkarırcasına konuşuyor.

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte pankart kullanımı artmakla beraber, pankartların kullanım alanı ve biçimi değişiklik göstermiştir. Elde taşınan büyük pankartlar yerini duvar pankartlarına ya da kent meydanlarına iple gerilen büyük bez pankartlara bırakmıştır. Pankart yeni cumhuriyetin ilke ve inkılaplarını adeta akıllara kazımak için bir araç olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu pankartların izini özellikle Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında çekilmiş büyük pankartların altında verilen kalabalık pozlarda sürmek mümkündür. Bu fotoğraflarda yer alan pankartlar cumhuriyetin nasıl kurulduğunu, ilkelerinin ne olduğunu ve Türk milletinin onu korumak ve yaşatmak için neler yapması gerektiğini ifade eden halkçı, bağımsızlıkçı, vurucu cümlelerle bezenmiştir.

1933, Cumhuriyetin 10. yıl kutlamalarına damga vuran bir slogan ve pankartı. Kaynak: Twitter / @zindekultur []

Cumhuriyet denildiğinde akla gelen pankartların başında köylülerin elinde fotoğraflanmış “Cumhuriyeti biz böyle kazandık” pankartı vardır. Cumhuriyetin simgelerinden biri hâline gelmiş bu fotoğrafın, resmi olarak 1923 yılında çekildiği kaydedilmiş olsa da söz konusu fotoğraf aslında 1933 yılında Uşak’ta çekiliyor ve hikâyesi ilginç bir davaya dayanıyor. Bu pankartın yer aldığı sembolik fotoğrafın hikâyesini yapımcı, oyuncu ve senarist Gülse Birsel, 2015 yılında şöyle anlatıyor:

Fotoğraf 1933 yılının Cumhuriyet Bayramı’nda çekiliyor. Uşak’ın ilk fotoğrafçısı Hüsnü Kazım Özler tarafından. Babamın deyimiyle “Foto Kazım.” Fotoğrafta gördüğünüz siyah ceketli, kravatlı adam, babamın kuzeni! Dedem Mücahit Asım’ın eşinin (yani babaannemin) dayısının oğlu Kamil Kabalak. Uşak o zaman Kütahya’ya bağlı bir ilçe ve Kamil Bey de o ilçenin belediye başkanı. 1990’ların başında babam bu fotoğrafı evde buluyor! Resimdeki kuzeni Kamil Kabalak’ın oğlu Hasan Kabalak’a, Ankara’ya yolluyor. Onlar da Genelkurmay Başkanlığı’nın arşivine gönderiyorlar. Fakat arşive yanlışlıkla Ankara’da 1929’da çekilmiş diye kaydediliyor. 2007 yılında, fotoğraftaki Kamil Kabalak’ın yeğeni, (maalesef çok yakın zamanda rahmetli olan) Tuğgeneral Zeki Güngör, dayısının bulunduğu resmi, bir askeri tesiste “Ankara–1929” yazısıyla görüyor. Düzeltilmesi için dava açıyor. Fotoğrafın Uşak’ta çekildiği tespit ediliyor.

1933, Uşak. Kaynak: []

Direnişin Pankartları

Ellerinde pankartlar
Gidiyor bu çocuklar
Kalkın ayağa, kalkın
Gidiyor bu çocuklar
Bu pazar, kanlı pazar
Dert yazar, derman yazar
Kalkın ayağa, kalkın
Gidiyor bu çocuklar

Bu meydan kanlı meydan
Ok fırladı çıktı yaydan
Kalkın ayağa, kalkın
Biz şehirden, siz köyden

Ruhi Su

1969 yılının 16 Şubat günü… Bugün bilinen adıyla “Kanlı Pazar.” Binlerce genç, Amerikan 6. Filosunun İstanbul’a demirlemesini protesto için “emperyalizme ve sömürüye” karşı düzenlenecek mitinge hazırlanıyordu. Pankartlar yazılıyor, yürüyüş boyunca atılacak sloganlar saptanıyordu. Derken sağcı militanlar “Müslüman Türkiye” sloganlarıyla göstericilere saldırdı. Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan öldürüldü, yaklaşık 200 kişi yaralandı. Sanatçı Ruhi Su, Türkiye’yi kana bulayan bu günü unutturmamak için bir şarkı besteledi. “Ellerinde Pankartlar” adlı şarkı, 1977 yılında Ruhi Su’nun Dostlar Korosu ile yaptığı Sabahın Sahibi Var albümünde yayınlandı ve dinleyicinin diline düştü. Olayın üzerinden 54, şarkının bestelenmesinin üzerinden 46 yıl geçti; ancak, şarkı o günden bugüne halaylara, mitinglere eşlik etmeye devam ediyor. Ne her “pankart” dendiğinde düşüncelerimize sessizce eşlik eden bu şarkıyı unuttuk ne de üzerinde “6. FİLO DEFOL” yazan o pankartı.

16 Şubat 1969’daki mitingden bir görüntü. Kaynak: “Hasan Yalçın ve Deniz Gezmiş önderliğinde başlatılan “6. Filo Defol” eyleminin yıl dönümünde eylemden kareler” Aydınlık (10.02.2022) [Çevrimiçi Edisyon] []
İstanbul Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliği tarafından basılan 21 Şubat 1969 tarihli “Kanlı Pazar” gazetesi / Feza Kürkçüoğlu Arşivi Kaynak: Bellek Mekanları / Taksim Meydanı []

O pankartın üzerinde yazan slogan uzun yıllar boyunca anti-emperyalist mücadelenin simgelerinden biri haline geldi ve o günü hatırlatırcasına meydanlarda taşınmaya devam etti. Bir pankart böylece bir sözü “gelenekten geleceğe” taşıma, bir mücadeleyi diri tutma ve aktarma misyonu üstlendi.

Sabahın ilk ışıklarıyla fabrikalarından akan işçilerden koca ağacın gölgesinde soluklanıyor kimisi. Uzun yoldan geldiler, daha yürünecek çok yol var. En önde bir kadın kucağında bir çocuk taşıyor, minik kardeşimiz tarihi bir ana tanıklık ediyor. İşçilerden kimisi yorgunluğunu unutup kadraja gülümsemiş. O gün orada olmanın haklı gururunu kuşanmışlar. Gece boyu fabrikalarda, marangoz atölyelerinde hazırlanan pankartlar, kalabalığın ağzı dili olmuş sanki; “Süleyman Başvekil, İşçiler Aç Sefil!”, “274 ve 275 Sayılı Kanun Değişmeyecek!”

2 Mart 2013 NATO karşıtı eylemden bir görüntü. Kaynak: “6. Filo selamı!” Evrensel [Çevrimiçi Edisyon] (02.03.2013) []

15-16 Haziran 1970’te, iki uzun gün boyunca süren Türkiye’nin en önemli işçi direnişinde sanayinin kalbi İstanbul ve Kocaeli’de 150 bin işçi üretimi durdurup kent meydanlarına aktı. Ellerinde “İşçiyiz, haklıyız, işçiyiz güçlüyüz,” “Patron saltanatına hayır,” “Bağımsız Türkiye,” “Sendika anamız, feda olsun canımız,” “Ordu işçi el ele,” “Anayasa için el ele, onu tanımayan hergele” yazılı pankartlar ve dövizlerle yürüdüler. Yolları kapattılar, tankların üzerinden atlayıp asker ve polis barikatlarını aşıp geçtiler.

“Düş değil bu, hayal değil, he hey be hey / yetmiş bin dev işçim kalktı yürüdü / kokuşmuş düzene sahip çıkanın / alnın çatına baktı, yürüdü, yürüdü, yürüdü.” Halk ozanı Âşık İhsanî’nin dizelerinde söz ettiği yetmiş bin işçi, Türkiye işçi direnişleri tarihinin en görkemli iki günüyle, direnişlerini ve pankartlarını hafızalara kazıdı.

16 Haziran İstanbul / 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi. Kaynak: İhsan Çaralan, “15-16 Haziran 50 yıl öteden sesleniyor: Birleşin ve mücadele edin!” Evrensel [Çevrimiçi Edisyon] (15.06.2020) []
15-16 Haziran İşçi Direnişi. Kaynak: Twitter / @OzgurKarcioglu [https://bit.ly/3rhaZLW]

Bir ara Kazancı Yokuşu’nun yakınlarına geldiğimde, yokuşun başından tanımadığım birinin panik halinde “bu tarafta aşağıda birçok ölü var” diye bağırdığını duydum. Onun olayların etkisiyle şok geçiren biri olduğunu sandım. Alan büyük ölçüde boşaldığında kürsünün oradaydım. Kürsüde yöneticilerden kimse yoktu. Yüksekçe bir yere çıkıp oturdum. Meydan darmadağınıktı. Pankartlar, bayraklar yerlerdeydi. Otuz kırk civarındaki polis grubu AKM’nin önünde bağırıp çağırıyordu. Alandan akşama doğru, o anda kime olduğunu kestiremediğim bir öfke ve üzüntüyle ayrılırken henüz o kadar insanın öldüğünü bilmiyordum.

Bu cümlelerin sahibi, kuşağının önemli gençlik liderlerinden Oğuzhan Müftüoğlu. Anlattığı gün ise 1 Mayıs 1977. Bildiğimiz adıyla “Kanlı 1 Mayıs.”

1 Mayıs 1977, Taksim Meydanı. Kaynak: Politika no. 1400 (04.05.1977), s. 1

Biz bugün o kanlı günü, yerlere saçılmış pankartların görüntüsüyle değil; 1 Mayıs’ın unutulmaz sembollerinden biri olan Taksim Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) üzerine asılmış, bir eli zincire vurulmuş, diğer elinde kızıl bayrak tutan işçi tulumlu bir emekçi pankartıyla hatırlıyoruz. Yüzlerce pankartın arasından olanca görkemiyle yükselen bu pankart, 30-32 metre genişliğinde ve 18 metre yüksekliğinde. DİSK’in İstanbul Merter binasında hazırlanan pankart o kadar büyük ki, pankartı hazırlayan 10-12 kişilik ekip, resmi, pankart bezini katlaya katlaya boyayabilmiş. Bu devasa resmin hikâyesini pankartın tasarımcısı Orhan Taylan’dan dinleyelim:

Bezi katlayarak çalıştığınız için asılacağı güne kadar yaptığınız işin bütününü görme şansınız yok… Sabah erkenden meydana resmi görmeye gittim. Beğendim doğrusu. Hatalı bir çizgi yok. Tasarlandığı gibi uygulanmış bir iş olmuştu. AKM’nin cephesinin epey bir bölümünü kaplayan koca bir tek figür yapmış olmanın da mesleki bir keyfi var, çok zevkle hatırlarım bunu.

Taksim Meydanı ve özellikle AKM binası Türkiye’deki hak mücadeleleri açısından o kadar önemli mekânlar ki sadece bir fotoğrafa bakarak zamanda kırılmalar yaratmaya imkân sağlıyor. Yapının Taksim Meydanı’ndan görünen cephesine asılan bayraklar, flamalar, pankartlar ve yapılan giydirmeler yakın Türkiye tarihinin anlatıcısı olabilecek nitelikte.

AKM binası, yıllar sonra bir başka büyük direnişin ortasında, bu sefer onlarca pankartla bezeli bir şekilde karşımıza çıktı: Taksim Gezi Direnişi. 2013 yılında Taksim’deki Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapılması için başlatılan girişim, tüm Türkiye’de büyük bir direnişe dönüştü. Türkiye’nin 81 ilinin 79’unda halk, devrimci örgütler ve STK’lar sokaklara çıktı, cumhuriyet tarihinin gördüğü en kitlesel, en yaratıcı ve kolektif eylemleri gerçekleşti. 15 Haziran akşamı polisin gösterdiği şiddetli saldırıya kadar devam eden eylemler, ülke ve dünya tarihine geçti. Ve tabii ki direşin yaratıcı, kolektif ve dayanışmacı tavrını yine pankartlar üzerinden izlemek mümkündü.

Taksim AKM Binası / 2013 Haziran. Kaynak: WordPress / Bülent Doruk [Kİşisel Blog] (09.07.2013) []

Gezi Direnişi’ne dair akıllardan silinmeyecek bu görüntü direnişin beraberlik ruhuna ve ideolojik çeşitliliğine dair çok şey söylüyordu. İlk pankart olan ve daha sonra Gezi’nin de sembol sloganlarından biri haline gelen “Boyun Eğme” pankartı, Ethem Sarısülük’ün Ankara’da, polis memuru Ahmet Şahbaz tarafından başından vurularak öldürülmesinden iki gün sonra, İstanbul Ümraniye’de Mehmet Ayvalıtaş’ın öldüğü 1 Haziran 2013 tarihinde TKP tarafından asıldı. AKM üzerinde günden güne çoğalan pankartlar, Gezi Direnişi’nin simgeleri haline geldi. Bu nedenle birçok siyasetçinin de hedefi oldu. AK Parti Genel Başkanı ve dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 14 Nisan 2013’te yaptığı konuşmada halka “AKM’ye, anıta asılan paçavraları konuşsanıza. Niye konuşmuyorsunuz? Gazi Mustafa Kemal ile bunları bir araya getiren paçavralara karşı niye tavır almıyorsunuz?” diyerek seslendi. 11 Haziran 2013 tarihinde 07.30’da AKM ve anıttaki pankartları indirmek için 3 bin polis Taksim’e girdi. Taksim Meydanı’nda ve çevresinde polis müdahalesi devam ederken anıt ve AKM üzerindeki pankartlar indirildi. Polisin AKM’nin önünü kapattığı sırada dönemin Valisi Hüseyin Avni Mutlu “AKM’de bekleyişimiz sadece gece flama ve pankartların yeniden asılmaması içindir” tweetini attı. Anıta Türk bayrağı, AKM’ye ise Atatürk posteri ve Türk bayrağı asıldı.

Tabii ki Gezi’nin pankartları ne AKM ne de anıt ile sınırlıydı. Gezi Parkı Direnişi meydanlara, sokaklara sığmadı, evlerden kampüslerden taştı, bir sokak yazısı oldu, duvarlara yansıdı. Bir kalemle bezlere, kartonlara, kâğıtlara sıçradı, pankartlara yazıldı. “Orantısız güç”e karşı orantısız zekâ ve orantısız mizah tüm ülkeyi kuşattı.

Hüseyin Avni Mutlu’nun tweeti. Kaynak: Çiçek Tahaoğlu ve Elif Akgül, “Taksim Saldırı Altında” Bianet: Bağımsız İletişim Ağı (11.06.2013) [https://bit.ly/46tFv5n]
11 Haziran 2013 / Taksim AKM önü. Kaynak: “Atatürk Anıtı ile AKM’deki Pankart ve Flamalar Kaldırıldı” Anadolu Ajansı [Çevrimiçi Edisyon] (11.06.2013) [https://bit.ly/3rkpa2z]
Gezi Direnişi’nden bir pankart. Kaynak: Twitter / @kuzeyormanlari [https://bit.ly/41dJ64j]

Boş Pankartlar

Evet, Anti-Sömürgeci Kültür Derneği yürüyor!
Çelik adımlarla boş beyaz pankartlarla yürüyorlar!
Bir pankart boş, iki pankart boş, pankartlar boş, ağızlar bantlı çünkü dile yasak konulmuştur bu memlekette!

AKM’nin yarattığı mekânsal kırılmaya inat, takvimimizi 1 Mayıs 1978’e sarıyoruz. Yine Taksim Meydanı’ndayız. Mikrofon Genco Erkal’ın elinde. İstanbul 1978 1 Mayıs Mitingi Tertip Komitesi, mitinge Rızgari hareketi olarak katılan Anti-Sömürgeci Kültür Derneği’nin alana Kürtçe pankart açarak girmesine izin vermiyor. Dernek üyeleri alana ağızlarına beyaz bantlar takarak boş bir pankartla giriş yapıyor. Alana girişleri, “beyaz pankartlarla devletin yasağını protesto eden grup” diye anons ediliyor. Ancak 2022 yılında aramızdan ayrılan Rizgari hareketinin üyelerinden Abit Gürses yıllar sonra asıl protesto ettikleri şeyin tertip komitesi olduğunu anlatıyor. Sendikacı yazar Kamil Sümbül ise o günü şöyle anlatıyor:

Kürtçe slogan ve pankart taşınmasına izin vermeyeceklerini söylediklerinde toplantıya ASDK-DER (Anti-Sömürgeci Demokratik Kültür Derneği) adına katılan Yusuf Andiç buna karşı çıkmıştı. Toplantıya katılan diğer Kürt grupları ise DİSK’in kararına uymuşlardı. Biz grup olarak Yusuf’un önerisi olan ağzımıza bant vurup boş pankartlarla katılmak gerektiği kabul görmüştü. Bir gün önce kiraladığımız bir otobüsle İstanbul’a gidip sabahı Beşiktaş alanına yürüyüp toplanacağımız yere geldik. En başta ASDK-DER pankartı arkasında üç veya dört beyaz pankartlarla alana yürüdük. Alana girdiğimizde geçen yılın olayları acaba tekrar eder mi, birileri yine saldırır mı tedirginliği içindeydik. Mitingi yönetip mikrofonda konuşan ünlü tiyatro sanatçısı Genco Erkal, her alana giren gurubu tanıtıyordu. Biz alana girince; ASDK-DER gurubu geliyor, bir boş pankart, bir tane daha, bir tane daha derken şaşkınlık içindeydi. Sonra; “Türkiye işçi sınıfı elbet bu boş pankartların anlamını bir gün çözecektir” dedi.

Boş pankart geleneği nesilden nesile aktarılmış olacak ki bir benzeri, uzun yıllar sonra 2019 yılında bambaşka bir yerde, İstanbul Üniversitesi’nin mezuniyet töreninde karşımıza çıkıyor. İstanbul Üniversitesi’nde polis, güvenlik ve okul yönetiminin öğrenciler üzerinde artan baskısını göz önünde bulundurarak pankart açmaya karar verdiklerini belirten Recep Çapan, boş pankart hazırlama sebeplerini şu sözlerle anlatıyor:

Biz, pankartta yazılı bir şey olsun istedik ilk önce ama ne yazılacak ne de söylenecek pek bir şey yoktu aslında. İktidarın bütün toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini en iyi şekilde boş bir pankart ile yansıtabiliriz diye düşündük. Öğrenciler, gazeteciler ve akademisyenler üzerinde yükselen bu karanlığın etkilerini, medya eliyle yapılan görmezden gelmeyi, Türkiye’de kendisini aydın diye tanımlayan kesimlerin “söyleme” zorunluluğunu, sansürü ve otosansürü, akademinin ve üniversitenin içinin nasıl boşaltıldığını boş bir pankart ile anlatabiliriz diye düşündük.

İstanbul Üniversitesi 2019 Mezuniyet Töreni. Kaynak: “İstanbul Üniversitesi’nde “Photoshop’la yazı eklersiniz” diyerek boş pankartı engellediler” T24: Bağımsız İnternet Gazetesi (12.06.2019) []

Pankartların Arkasında Patlayan Bombalar

Ellerinde pankartlar/gidiyor bu çocuklar…

“Beraber Savunduk Beraber İnşa Ediyoruz”

20 Temmuz 2015’te Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerinin Kobani’nin yeniden inşa çalışmaları konusunda basın açıklaması yaptıkları sırada ellerinde tuttukları pankartta bu cümle yazıyordu. Pankartın arkasında son derece barışçı ve insani bir amaçla Suruç’ta bir araya gelen üniversite öğrencileri vardı. Bombalı saldırıda 33 genç, arkadaşlarının ve yoldaşlarının seslendiği hali ile “33 düş yolcusu” hayatını kaybetti, 100’e yakını ise yaralandı.

Bir katliam yaşandığında, barış için gittiğiniz bir mitingde birden canlı bomba patladığında ve orası savaş alanına döndüğünde, insanlar ne yapar, ne yapmaya çalışır? Orada bulunan herkes o büyük kaosa, o korkunç savaş ortamına rağmen yerde yatanlara yardım etmeye çalıştı! Pankartlar sedye yapıldı. Yoldan çevrilen taksilerle yaralılar hastaneye yetiştirilmeye çalışıldı ama oraya ambulanslardan önce kim geldi? Çevik kuvvet! Tomalar geldi. Akrep adı verilen araçlar geldi. Ambulanslar ne kadar zaman sonra geldi biliyor musunuz? 45 dakika sonra. 45 koca dakika sonra geldi. Biz bunların hepsini anlatmak durumundayız, siz bunların hepsini duymak zorundasınız!

Suruç’ta hayatını kaybeden Ece Dinç için mezun olduğu okulda açılan pankart. Kaynak: “Kadıköy Anadolu, Suruç’ta hayatını kaybeden öğrencisi Ece Dinç’i unutmadı: Elbet bir gün buluşacağız” Diken (28.09.2015) [https://bit.ly/3pwPrKJ]

Yukarıdaki bu cümleler, kolektif bir şekilde kaleme alınan Duymak Zorundasınız: 10 Ekim Ankara Katliamı Davası kitabından. Anlatılan gün, 10 Ekim 2015… Ankara’da “Emek, Barış, Demokrasi” mitinginin yapılması planlanıyordu. Ancak saat 10 sıralarında mitingin toplanma yerinde iki ayrı patlama meydana geldi. Tanıklar yaşadıkları anı: “İki pankartın arkasında gümledi yani, biz kendimizi kaldırıp attık. İkinci bomba da orada patladı. Birinci bomba çok kuvvetliydi” sözleriyle anlattı. Gar önünde iki canlı bomba 101 kişinin canına kıydı. Yüzlerce kişi yaralandı. Olay anına ait görüntülerde binlerce insanın doldurduğu büyük miting alanında küçük bir eylem halayı kurulmuştu. Bomba tam o halayın arkasında patladı. Halay çekenlerin dilinde yine o şarkı vardı;

“Bu meydan kanlı meydan…”

10 Ekim Barış Derneği’nin Ankara Katliamı’nın 87. ayında gar önünde gerçekleştirdiği anma. Kaynak: “10 Ekim Ankara Gar Katliamı: 87 aydır
adalet bekliyorlar” ArtıGerçek (10.01.2023) []

Türkiye 7 Haziran 2015 seçimleriyle birlikte kanlı bir savaş iklimi içerisine girdi. Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP), 5 Haziran 2015 tarihinde, Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda düzenlediği mitinge yönelik gerçekleştirilen kanlı saldırıdan hemen sonra, dış politikada Suriye’ye dönük tutumlar ülke içindeki etkilerini 20 Temmuz 2015’te Suruç Katliamı ile gösterdi. Henüz Suruç’un acısı dinmemişken 10 Ekim 2015’te Ankara’da barış için bir araya gelmiş binlerce kişinin arasında iki ayrı bomba patladı. Takvimler 28 Kasım 2015’i gösterdiğinde iktidar ve medyası tarafından şiddetle hedef gösterilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, kameralar önünde katledildi. 12 Ocak 2016’da, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda, bir kez daha kanlı bir saldırı gerçekleşti. 17 Şubat 2016’da, Ankara’nın merkezinde, TBMM ve Genel Kurmay Başkanlığı’nın hemen yanı başında, bomba yüklü bir araçla intihar saldırısı düzenlendi. Resmi açıklamalara göre, 28 kişi hayatını kaybetti, 61 kişi de yaralandı. 13 Mart 2016 tarihinde ise Ankara Kızılay, Güvenpark’ta düzenlenen saldırıda resmi makamların verdiği bilgiye göre 37 kişi hayatını kaybetti, 75 kişi yaralandı. Türkiye’de 10 ay içinde 6 kez bombalı saldırı gerçekleşti. İktidarın yürüttüğü savaş politikaları masum insanların hayatına mal oldu.

Kadın ve LGBTİ+ Hareketinin Pankartları

Polisler sadece izledi. Bence onlar da biraz şaşkındı. Bilmedikleri bir eylemdi. Kadınlar gülüyor, Filiz Kerestecioğlu’nun yazıp bestelediği ‘kadınlar vardır’ şarkısını söylüyorlardı. ‘Kadınlar Dayağa Karşı Dayanışmaya’ pankartı öncülüğünde ‘haklı dayak yoktur’, ‘dayağın çıktığı cenneti istemiyoruz’, ‘yeter söz kadınların’ gibi dövizleri ilk kez görüyorlardı tabii.

Mor Çatı gönüllüsü Birgül Akay, Türkiye’de feminist hareketin miladı sayılan ve İstanbul’da 12 Eylül askeri darbesi sonrasında gerçekleştirilen ilk izinli, kitlesel kadın yürüyüşü 17 Mayıs 1987 “Kadınlar Dayağa Karşı Dayanışmaya” yürüyüşünü bu sözlerle anlatıyor. Çankırı’da Mustafa Durmuş adlı bir hâkimin, dayak nedeniyle boşanmak isteyen bir kadının davasını “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmemeli,” diyerek reddetmesiyle fitili ateşlenen bu büyük yürüyüş, 2 bin kadının katılımı ile gerçekleşti. Yürüyüşün ardından dağıtılan mor iğneler, dövizler ve pankartlarla birlikte feminist hareketin sembollerinden biri haline geldi. Bu kampanya ile kadın sığınakları da feminist hareketin gündemine girdi.

17 Mayıs 1987 tarihli Kadınlar Dayağa Karşı Dayanışmaya Yürüyüşü / Kadıköy. Kaynak: Tuba Çameli ve Hülya Gülbahar, “Ufuk Açan Direniş: Aktivist Feminist Hülya Gülbahar’la Kadın Hareketinin 40 Yılı” 1+1 Express (29.12.2020) []

“Annenizi seviyor karınızı dövüyor musunuz?”

İstanbul’da “Dayağa Karşı Kadın Kampanyası” yoğun bir şekilde başlamışken Ankaralı feministler de bu kampanyaya dair bir sokak eylemi yapmak istediler. Eylem hazırlıkları yapıldı, “Anneleri Dövmeyin” yazılı rozetler ve çiçekler hazırlandı. Günün pankartı el emeğiyle kumaş parçalarından tek tek dikilerek hazırlandı. Üzerinde “Çiçekleri seviyoruz, anneleri seviyoruz, kadınları seviyoruz” yazıyordu.

Bu eylemin sembolik önemi, kadınlar üzerinden yapılan her türlü yüceltmenin politik yanına yapılan vurgudur. Neden gelenekselleşen 8 Mart kutlamaları değil de Anneler Günü? Bu eylem için seçilen slogan kendi politik özünü ortaya koymaktadır: ‘Annenizi seviyor karınızı dövüyor musunuz?

10 Mayıs 1987 / Ankara. Kaynak: Filiz Karakaş, “10 Mayıs 1987: Ankara’da ilk feminist sokak eylemi “Annenizi seviyor karınızı dövüyor musunuz?” Çatlak Zemin (10.05.2023) [bit.ly/3ck2PIq]

Eylem günü geldiğinde yağışlı hava nedeniyle eylem planlandığı gibi gerçekleşemedi. Ama kadınlar etkinliği iptal etmedi. Hazırlanan pankart, Altındağ Belediyesi Kültür Merkezi’nin önünde açıldı. Kadınlar yoldan geçenlere rozet ve çiçek dağıttılar. Bir pankart bulunduğu alanı bir eylem alanına çevirmek için yeterliydi.

Kadınlar aynı yıl 8 Mart günü yine sokaktaydı. 8 Mart Mitingi’nde “Yeter Söz Kadınların” ve “8 Mart Kadınlar Dayanışmaya” pankartları taşındı.

8 Mart 1987 / Kadınlar Günü Mitingi. Kaynak: Şükran Şakir, “8 Mart: Dünya kadınlar günümüz kutlu olsun!” Çatlak Zemin (08.03.2023) [https://bit.ly/3pB8mEa]

8 Mart 1993’te Bosna’da yaşanan tecavüzlerle ilgili haberlerin ve tepkilerin yoğunlaştığı sıralarda feministler, 8 Mart’ı “Tecavüze Hayır!” sloganıyla birleştirerek Beyoğlu’nda açık hava etkinliği düzenleyip stantlar açtılar. Taksim’de tramvayın üzerine “8 Mart Kadın Dayanışması” pankartı astılar.

8 Mart 1993 / Taksim. Kaynak: Şükran Şakir, “8 Mart: Dünya kadınlar günümüz kutlu olsun!” Çatlak Zemin (08.03.2023) [https://bit.ly/3pB8mEa]

Nehir Kovar (2017), t24’te yayınlanan Muhakkak bir femina olsun başlıklı yazısında Şirin Tekeli’nin, Memduh Şevket Esendal’ın 40’larda yazdığı “Feminist” isimli öyküsünü aktarırken öykünün başına iliştirdiği notu hatırlatır: “Feminizmin kaderi belki de bütün öteki düşünce akımlarından daha fazla öğrenilememek, anlaşılamamak, unutulmak olmuştur. O yüzdendir ki her kuşak feminizmi adeta yeniden keşfeder, yeniden yaratır.”

Tam da Şirin Tekeli’nin bıraktığı bu yerden feminist mücadelenin tarihteki izini sürmek, belgelemek, aktarmak, biriktirmek ve feminist bir hafıza oluşturabilmek önemli. Bu nedenle feminist hareketin sözünü, “Muhakkak bir femina olsun”dan “uykularınız kaçsın”a taşıdığı noktayı izlemek; kendi sözünü çekinmeden, yumuşatmadan ve yalnızca kadınlara özgü bir yerden yükseltmesine uzanan yolu kaydetmek kıymetli. Türkiye’de her 8 Mart’ta, çeşitli kadın örgütlerinden, çevrelerden, forumlardan katılan kadınların, patriyarkaya, cinsiyetçiliğe, ayrımcılığa, heteroseksizme, erkek şiddetine karşı yaptığı feminist gece yürüyüşleri ve bu yürüyüşlerde açılan pankartlar, feminist mücadelenin tarihteki izini sürmek için önemli bir kaynak oluşturuyor.

Pankart, üzerine yazılan sözden hazırlanmasına, hangi materyalle hazırlanacağından ne şekilde hazırlanacağına, alandaki varlığından korunmasına kadar feminist hareket için özel bir anlam ifade ediyor. Pankartın üzerine yazılacak söz günlerce tartışılıyor, pankartı hazırlamanın kendisi de bir eylem gibi örgütleniyor.

İzmir Balçovalı Kadınların 8 Mart 2022 Pankart Çalışması. Kaynak: ”Kadınlar 8 Mart’a hazırlanıyor” Cumhuriyet’in Egesi [Çevrimiçi Edisyon] (01.03.2022) [https://bit.ly/46LXxzY]

Kurulduğu 19 Mart 2016’dan bugüne “Feminist Mekân,” feminist bir tartışma alanı olmaya devam ediyor. Mekân, her feminist gece yürüyüşünde, yüzlerce kadın ve lubunyayla dolup taşıyor ve salonunda yazılan sayısız pankartla İstanbul’un eylem hafızasında çok özel bir yer ediniyor.

21. Feminist Gece Yürüyüşü / Taksim. Kaynak: Twitter / @8MartYuruyus [https://bit.ly/3XBtjLA]

Türkiye’de LGBTİ+ hareketinin pankartlarına yönelik tepkiler ise LGBTİ+ bireylere hak görülen muameleden farklı bir şekilde ilerlemiyor. İstanbul Taksim’de 28 Haziran 2015 tarihinde gerçekleşen LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’nde “Şaban’la Recep’in aşkına Ramazan engel olamaz” yazılı pankartı açtıkları gerekçesiyle “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” suçlamasıyla üç kişinin birer yıla kadar hapsi istendi. Yürütülen mücadele ve oluşturulan kamuoyunun da etkisiyle mahkeme, “Yüklenen fiilin bu haliyle kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğunu” belirterek söz konusu kişiler hakkında beraat kararı verdi.

28 Haziran 2015/ LGBT Onur Yürüyüşü Pankartı. Kaynak: Blogspot / LimaGay.net (28.06.2015) [https://bit.ly/3JITOJB]

Tribün Pankartları

Çocuklar ölmesin, maça gelsin.

Amedspor sahaya bu pankartla çıktığında Türkiye’nin gündeminde Cizre’de 2015 yılında başlatılıp 2016 yılının Şubat ayında sonlandırılan ve 100’den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan “hendek operasyonları” vardı. Sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği ve aylarca çatışmaların yaşandığı Sur, Cizre, Nusaybin, Yüksekova, Şırnak, Silopi ve İdil’de en az 119 kişi yaşamını yitirmiş, 400 bin kişi göç etmek zorunda kalmıştı.

Futbol, yalnızca iki takımın maç yapmasından ibaret bir spor değil. Stadyumların ve seyircilerin de dâhil olmasıyla törensel bir hava kazanan bu spor dalı, taraftarların kendini ifade edebileceği bir alan da sağlıyor. Stadyumdan yükselen tezahüratlarla ve atılan sloganlarla söylem oluşturulabildiği gibi –canlı maç yayınları ve basın fotoğrafçıları sayesinde– hazırlanan ve tribünlerde tutulan pankartlarla da taraftarlar sesini duyurabiliyor (Serbes, 2022). Aynı zamanda takım futbolcuları da sahaya pankartlarla çıkabiliyor. Öyle ki kimi zaman bu pankartlar yüzünden takımlara ceza bile verilebiliyor.

2016 yılında 9 Şubat günü gerçekleşen Amedspor-Fenerbahçe müsabakası. Kaynak: Twitter / @fanatikcomtr []

2016 yılında 9 Şubat günü gerçekleşen Amedspor-Fenerbahçe müsabakasına “Çocuklar Ölmesin Maça Gelsin” pankartıyla çıkan Amedspor da bu cezalardan nasibini alanlardan. Bu maçtan önce Bursaspor maçında Amedspor taraftarlarından 30 kişi, aynı şekilde tezahüratlarda bulundukları ve pankart açtıkları için gözaltına alınmıştı. Amedspor oyuncularının bu uygulamaya tepki olarak Fenerbahçe maçının başında açtığı pankartın A Haber kameralarına yansımaması da, PFDK’nın 5.000 TL’lik cezasına mani olamadı.

Taraftar gruplarının etkisinin yalnızca stadyumlarla sınırlı olmayabileceğini gösterense Gezi Direnişi oldu. Gezi Direnişi’nde toplumsal muhalefetin pek çok bileşeninin yanı sıra taraftar grupları da yerlerini aldı. Beşiktaş’ın Çarşı, Galatasaray’ın Tek Yumruk, Fenerbahçe’nin Sol Açık ve Vamos Bien taraftar grupları İstanbul takımları olan “üç büyükler”i Gezi’de temsil ettiler. Parktaki direniş esnasında hem tezahüratlarla hem pankartlarla kendisini gösteren gruplar, aralarındaki husumetleri bir kenara bırakarak Gezi Direnişi için dayanışma gösterdiler. Bunun sonucunda kurulan “İstanbul United,” bir belgesele bile konu oldu. Daha sonrasında Çarşı grubu üyelerine yönelik Gezi Direnişi’ne katılan 35 kişiye “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs,” “terör örgütüne üye olma” gibi suçlamalarla dava açıldı. Uluslararası spor kamuoyunda yankı bulan bu gelişme sonucunda Almanya’dan Çarşı’ya yine pankart yoluyla destek geldi. Gezi Direnişi’ne aktif biçimde katılan İstanbul takımlarının taraftar grupları dışında, 2013 yılında sezon açıldıktan sonra Adana’da da Gezi pankartı cezasız bırakılmadı.

Her türlü ifadenin sansüre uğradığı, pankartların cezasız bırakılmadığı yasak ikliminde farklı alternatifler bulmaktan vazgeçmeyen taraftarlara kulak verelim:

Pankartı yasaklayacaklar; atkı açılacak, göz bandı takılacak.

Siyasi slogan atmak yasak diyecekler; ‘siyasi slogan’ diye bağırılacak.

Konuşturmayacaklar, söz hakkı tanımayacaklar; fanzin çıkarılacak.

Ve bu insanlar mücadele ruhundan hiçbir şey kaybetmeden başka bir dünyanın, başka bir futbolun mümkünlüğüne inandıkları yolda yürüyecekler.

Maksim Gorki şöyle söyler: “Biz, gerekirse taşları bile zorlarız ve taşlar, biz istediğimiz için dile gelir.”

Eğer hiçbir şey yapamazsak; “Her yer Maksim, Her yer Gorki!” diye bağırırız biz de.

Güncel politik muhalefetin bir parçası olarak ele alınabilecek taraftar gruplarının pankart kullanımları dışında tehditkâr biçimde bir halkın belleğindeki travmaları tetikleyen pankart kullanımları da yakın geçmişte gerçekleşti.

5 Mart 2023 günü Bursaspor-Amedspor maçında tribünlerde “Yeşil” ve “Beyaz Toros” pankartları açıldı. Yeşil kod adlı JİTEM görevlisi (Mahmut Yıldırım) ve özellikle bölgede 1990’larda yaşanan zorla kaybetme vakalarında sıklıkla kullanılan Beyaz Toros, Amedspor camiasına bölge halkının yaşadığı kayıpları hatırlatıyordu. Sloganlarla desteklenen, sahaya atılan bıçak ve mermilerle yaratılan ırkçı linç ortamının sonucunda Amedspor futbolcularına fiziki saldırı gerçekleşti.

5 Mart 2023 Bursaspor-Amedspor maçı. Kaynak: Twitter / @gazeteyolculuk [https://bit.ly/44xvr9u]

Bir Pankartın Başında 28 Yıl Beklemek...

Pankartlar olumlu anlamda bir belleği diri tutmanın dışında, Bursaspor-Amedspor maçında yaşandığı üzere, yalnızca bir fotoğraf ya da bir yüz ile karanlık bir geçmişin ve acının tetikleyicisi de olabiliyor. “Bugün beyaz Toros” ve “Yeşil” pankartları açıldığında herkes kimin canının yandığını biliyor: “Cumartesi Anneleri / İnsanları.”

Cumartesi Anneleri, 27 Mayıs 1995’ten bu yana her Cumartesi günü “Gözaltındaki kayıplar son bulsun, kayıpların akıbeti açıklansın, sorumlular bulunsun ve yargılansın” talebiyle, üzerinde sevdiklerinin isimlerinin ve yüzlerinin olduğu bir pankartın başında bekliyor, taleplerinin gerçekleşmesi için mücadele ediyorlar.

Cumartesi Anneleri, Türkiye’de 24 Nisan 1915 tarihinde 234 Ermeni kanaat önderinin gözaltına alınması ve çoğunun kaybedilmesiyle başlatabileceğimiz bu zorla kaybetmeler tarihini, her hafta yükselttiği hakikat ve adalet talebi ile su yüzüne çıkartıyor.

Cumartesi Anneleri / 600. hafta eylemi. Kaynak: Twitter / @SolidarityHR [https://bit.ly/46D8Ryj]

Post Pankartlar

Her şeyin su gibi aktığı, birçok şeyin teknolojiye ve dijitalleşmeye teslim olduğu çağımızda tabii ki pankartlar da bu seyirden nasibini alıyor. Pankartları kronolojik olarak izlediğimizde kolektif bir şekilde el yazması, kumaş işlemesi gibi emek-yoğun yöntemlerle yapılan bir nesneden “copy center”lardan çıkma birörnek kâğıtlara dönüştüğünü görüyoruz. Bu dönüşüm pankartların biçimsel değişiminin başlangıcı. Sokak eylemlerinin yerini Twitter kampanyalarına, yüz yüze toplantıların yerini Zoom buluşmalarına, afişe çıkmanın yerini post atmaya bıraktığı günümüzde pankartların da dijitalleşmiş biçimleriyle karşılaşmamız şaşırtıcı değil. Örneğin Boğaz Köprüsü’ne ya da Galata Kulesi’ne bir pankart asmak zor iş. Peki ya pankart yansıtmak?

İspanya’da 2015 yılında yürürlüğe giren bir yasa ile kamu binalarının çevresinde protesto etkinlikleri düzenlemek yasaklandı. Protestoyu düzenleyenlere ve katılanlara çok yüksek meblağlarda para cezası verilmesi kararlaştırıldı. Yasayı eleştiren hak savunucuları ise yaratıcı bir eylem biçimi geliştirdi ve gidemedikleri kamu binalarının önüne hologram tekniği ile insan figürleri yansıtarak eylemlerini dijital bir zemine taşıdı. Böylelikle tarihin ilk hologram eylemi gerçekleştirildi. Eylem vardı; ancak, suçlu yoktu.

2015 İspanya Hologram Eylemi. Kaynak: Zachary Davies Boren, “Spain’s hologram protest: Thousands join virtual march in Madrid against new gag law” Independent [Çevrimiçi Edisyon] (12.04.2015) [https://bit.ly/43bczvW] / © Getty Images, Pablo Blazquez Dominguez

Aktivizmi yaratıcılık ve teknoloji ile birleştiren bu eylem biçimi, 8 Mart 2019’da Türkiyeli feministlere ilham oldu. Tarih boyunca birçok pankarta ve eyleme ev sahipliği yapmış Boğaz Köprüsü’nde bu sefer dalgalanan bir pankart yerine yansıtılmış ışıklar boy gösteriyordu. 17. Feminist Gece Yürüyüşü çağrısı olarak ilk dijital pankart, Boğaz Köprüsü’nün üzerinde yerini aldı. Köprüye “Yaşasın 8 Mart, yaşasın feminizm,” “Kadınlar durursa dünya durur,” “17. feminist gece yürüyüşü” ışıklandırmaları yapan kadınlar, köprünün altında ise “feminizm” yazılı pankart açtı.

Feministler bir sonraki yıl çağrılarını Taksim Karaköy’e taşıdı ve sloganlarını yine benzer bir ışıklı şovla Galata Kulesi’ne bakan sokağa yansıttı.

17. Feminist Gece Yürüyüşü Çağrısı / 2019. Kaynak: Twitter / @feministkolektf (04.03.2019) [https://bit.ly/3raxUIB]
18. Feminist Gece Yürüyüşü Çağrısı / 2020. Kaynak: Twitter / @ogrinisiyatifi (08.03.2020) [https://bit.ly/436pxv2]

Bir diğer dijital pankart örneği, katledilişinin 14. yıldönümünde, 2021 yılında gerçekleşen Hrant Dink anmasının, salgın nedeniyle sanal ortamda tasarlanmasıyla karşımıza çıktı. Dünyanın her yerinden “Hrant’ın Arkadaşları”, 19 Ocak Salı günü saat 14.45’te www.hranticinadaleticin.org adresinde buluştu ve “Buradasın Ahparig” yazan pankartlarını Hrant Dink’in öldürüldüğü yere sembolik olarak bıraktı.

Benzer bir uygulama 2023 yılında yine Hrant Dink anmasında Hrant’ın vurulduğu yerde, eski Agos gazetesi bürosu, yeni 23,5 Hafıza Mekânı olan Sebat Apartmanı üzerinde hayat buldu. 18 ve 19 Ocak’ta akşam saatlerinde Osmanbey’den yolu geçenler Sebat Apartmanı’na yansıyan güvercin görüntüleriyle karşılaştı.

19 Ocak 2021 / Online Hrant Dink Anması. Kaynak: Hrant Dink Vakfı / Hrant Dink (19.01.2021) [https://bit.ly/3NDYvWf]
18-19 Ocak 2023 Sebat Apartmanı. Kaynak: Twitter / @AGOSgazetesi (18.01.2023) [https://bit.ly/46xVoaV]

Pankart, farklı biçimlerde çok uzun yıllardır sokakta, meydanlarda, miting alanlarında, balkonlarda … Kısaca hayatımızda. Söyleyecek sözümüz, söylemeye gücümüz olduğu sürece de öyle kalacak.

Karşı Sanat Çalışmaları’nın “Pankart” Sergisi

“80 öncesi, tam bir karabasan gibiydi, yaşanılmaz bir dönemdi.”

Cumhuriyet tarihinin en çalkantılı dönemi olan 1970-80 arasındaki on yılı, Karşı Sanat Çalışmaları’nın Pankart sergisinin düzenleyicilerinden Ressam Arslan Eroğlu bu cümle ile anlatıyor. Sergi ile sanatçıların “kendi ideolojisi” doğrultusunda geliştirdikleri sanat dili sorgulanıyor. 1970’ler görsel mirası pankartlar eşliğinde masaya yatırılıyor.

Sergide yer alan yapıtlar, son otuz yılda Türkiye’nin hafızasından silinmiş olan çatışmalı bir döneme, 1970’lere tanıklık ediyor.

“Kızıldere,” “Kanlı Pazar” ve “Maraş Katliamı,” büyük boyutlu tabloların konuları arasında. İşçiler, grevler, toprak işgal eden köylüler, mitingler, halk yürüyüşleri… Görsel malzemenin ve arşivlerin kayda geçirdiği sloganlar, tartışma başlıkları… Hepsi bir arada kızgınlık ve kavganın yanında umudu da taşıyor (Bianet).

Karşı Sanat Çalışmaları’nın “Pankart” sergisi afişi, 2002. Kaynak: Salt Araştırma / Yusuf Taktak Arşivi / TAKAF4939 [https://bit.ly/3CVGBt7]
ODTÜ Pankartları & Pankart Soruşturmaları

Osmanlı’daki mektep pankartları geleneği Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin mezuniyet törenlerinde başka bir biçimiyle devam ediyor. ODTÜ mezunlarının her sene Devrim Stadı’nda yürürken pankart taşımaları zaman içinde gelenekselleşerek mezuniyet ritüeli haline geldi.

Farklı bölüm öğrencilerinin beraber hazırladıkları pankartlar, kendi alanlarıyla ilgili olabildiği gibi memleketin politik gündemine dair de olabiliyor. Ortak noktaları ise Gezi Direnişi’ndekine benzer bir mizahi ton ve orantısız zeka içermeleri. Pandemi ve kayyum rektör döneminde sağlık, güvenlik gibi gerekçelerle iptal edilmeye çalışıldıysa da ODTÜ’nün pankartlı mezuniyet törenlerinin önüne geçilemedi. 1

Bu muhalif tavır her zaman olduğu gibi iktidarı rahatsız etti. Bu rahatsızlık kimi zaman tutuklamalara bile vardı. 2018 mezuniyetinde mezunların açtığı ve bir karikatürden alıntı olan “Tayyipler Alemi” pankartını taşıyan dört öğrenci hakkında başlatılan soruşturma sonucunda öğrenciler önce gözaltına alındı, sonrasındaysa “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla tutuklandı. Kısa bir süre tutuklu kalan öğrenciler bir süre sonra beraat etti.

ODTÜ mezuniyet töreni pankartlarından. Kaynak: Twitter / @canitti (19.09.2021) []
2018 ODTÜ Mezuniyet Töreni pankartı. Kaynak: Twitter / @bakistebuolmadi (06.06.2018) [https://bit.ly/3Oa4nIl]
Pankartı Kaptırmamak

“Pankart kaptırmamanın önemini anlayamamıştım ilk pankart kaptırmama planına müdahil olduğumda. O kadar eylemin içinde bir çapıt parçasını kaptırmama mıydı en elzemi? Öyleymiş. En önemlisi değil belki ama önemliymiş. Pankart bir çapıt parçası ve ayakkabı boyasından ötesiymiş, hissettirdiği tehdit sonucu sansürlenmeye çalışılması da pankartın varlığının, görünürlüğünün işlevinin geçerliliğine işaretmiş.

YKP-fem’in ilk önce 2010 Ağustos’unda gerçekleştirilen Anti-militarist Barış Harekatı’nda açtığı ve daha sonraki anti-militarist eylemliliklerinde taşıdığı ‘Ayşe Tek Yol Feminizm’ pankartının da 80lerde devrimci eylemlilik içinde olan kişilerde birtakım ‘hassasiyetler’ yarattığı iddialarıyla karşılaştık.

YKP-fem aktivistleri olarak elimizde boya, bağdaş kurmuş bacaklarımızın içinde birinin eskimiş çarşafı ile otururken beyin fırtınası yapmaktaydık. Sosyalist bir partinin tabanından örgütlenen feministler olarak, anti-militarist şiarımız ne olabilirdi?”

Tegiye Birey

https://www.ykp.org.cy/2012/11/bir-pankarti-kaptirmamak-tegiye-birey/

Ailenin Diğer Üyeleri “Afiş, Döviz, Lolipop”

Yazının başında “Bu yazıda ele alacağımız pankart tek başına taşınabilen bir nesne değildir. Bu onu diğerlerinden ayıran yegâne, bir o kadar da kıymetli özelliğidir” dedik. Dedik demesine de peki ya diğerleri?

Pankartla çok benzer amaçlara hizmet eden ancak gerek hazırlanışı gerek kullanımı gerekse de tarihi açısından önemli farklara sahip bu nesneler bu yazının kapsamına girmiyor olsa da görmezden gelinemeyecek kadar kıymetli.
Afişler özellikle Türkiye siyasetinde partilerin, belediye ve parlamento seçimlerinin, devrimci hareketin en büyük tanığı. Dahası, Yeşilçam afişleri ile değişen kültür sanat hayatını, reklam afişleri ile ise devamlı büyüyen tüketim toplumunun izlerini sürmek mümkün.

Dövizler ise genellikle sert kartondan yapılan ve tek başına taşınan bir propaganda ve eylem nesnesi. Kolay hazırlanması, yaşanacak bir saldırı anında kolayca alandan çıkarılması, her türlü fotoğraf kadrajına kolayca sığması gibi avantajları sayesinde günümüz eylemlerinin vazgeçilmez unsuru. Ayrıca pankart yüzlerce, belki binlerce kişinin ortak talebini yansıtan bir nesne iken döviz daha bireysel talep ve söylemleri dile getirmeye müsait yapısı ile bambaşka bir ifade alanının da kapısını açar nitelikte.

Lolipoplar ise eylem meydanlarına görece daha yakın tarihlerde ve daha çok Hrant Dink anmaları ve LGBTİ+ eylemleri ile birlikte girmiş, adını muhtemelen yuvarlak şeklinden almış politik bir nesne.

Lolipopun lubunya tarihini LGBTİ+ aktivisti ve gazeteci Yıldız Tar, 100sene100nesne için hazırladığı içerikte şöyle anlatıyor:

“Hem şeker, hem de Onur Yürüyüşleri’nin vazgeçilmez unsuru. Elde taşınır, yuvarlaktır, hafiftir, yürüyüşten sonra çorlanıp evde duvara asılır.

2014 yılında LeGeBİT’in de içinde olduğu İzmir Onur Yürüyüşü komitesinde yürüyüş için hazırlanan ve alanda dağıtılan lolipoplar arasında ‘Biseksüeller Vardır’ yazılı lolipoplar da yer aldı. TarsusHaber.com haberi ‘LGBTİ Yürüyüşüne İzin Yok’ manşeti ile verirken, bir takipçi, ‘LGBT nedir ya?’ diye soruyor; (…) biri ‘Topiş grup’ derken, bir takipçi devam ediyor: ‘kısaca lolipop bile diyebilirsin’. Av. Öykü Didem Aydın savunmasını yaparken, avukatların bulunduğu masanın yanındaki koliden üzerinde ‘Yasak Ne Ayol’ yazılı bir ‘lolipop’ çıkartıp bunu hâkim ve izleyicilerin göreceği şekilde havaya kaldırdı.”

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1946 seçimleri için bastırdığı afişlerin bir kısmı. Kaynak: Ulus no. 8978 (18.07.1946)
Zeki Ökten’in yönetmenliğini yaptığı Çöpçüler Kralı filminden bir kare. Kaynak: Zeki Ökten. Çöpçüler Kralı (Ertem Eğilmez, 1977) / © Arzu Film
İstanbul 2018 8 Mart Gece Yürüyüşü. Kaynak: Zehra Çelenk, “Yılın En Sürtüğü” Gazete Duvar (12.03.2019) [https://bit.ly/3O0LcAA]
Hrant Dink’in 13. ölüm yıldönümü anmasından bir kare. Kaynak: “Hrant Dink, Katledilişinin 13. Yıldönümünde Anıldı: Utanmak İçin Geç Değil”
Sendika.Org (19.01.2020) [https://bit.ly/3prGbYp]

KAYNAKÇA

Aysan, Y. (2013). Afişe Çıkmak–1963-1980: Solun Görsel Serüveni. İstanbul: İletişim.

Değer, O. (2015). Entelektüel İtaatsizlik ve Politik Mizah: Gezi Direnişi. 323 Mülkiye Dergisi, 39(2), 319-326.

Saygılıgil, F. & Berber, N. (2020). Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce–Cilt 10: Feminizm. İstanbul: İletişim.

Serbes, H. (2022). Tribün Ruhu: Bir Araştırmaya Dair Notlar. Prekarya Dergi, 3(1), 24-31.

Yiğit, E. (2013). Gezi Direnişi: 27 Mayıs–18 Haziran 2013. Bellek.

Kapak görseli: Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Merkezi’nde 1978 yılının 1 Mayıs mitingi
için pankart hazırlıklarından. Kaynak: Salt Araştırma / Yılmaz Aysan ve DİSK Arşivi, Duvar Resminden Korkuyorlar Koleksiyonu / DRKH039 []

İNTERNET KAYNAKLARI

https://www.nisanyansozluk.com/kelime/pankart

http://acikerisim.deu.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/20.500.12397/12395/205349.pdf?sequence=1&isAllowed=y

https://istanbultarihi.ist/338-tanzimat-doneminde-istanbulda-modern-musluman-egitimi

https://www.evrensel.net/yazi/76442/yesilcamda-isci-filmleri-dunyanin-butun-iscileri-birlesiniz

https://www.google.com/search?q=Yavuz+%C3%96zkan%E2%80%99%C4%B1n+Demiryol+filmi&oq=Yavuz+%C3%96zkan%E2%80%99%C4%B1n+Demiryol+filmi&aqs=chrome..69i57j33i160l2.824j0j7&sourceid=chrome&ie=UTF-8#fpstate=ive&vld=cid:726c674d,vid:s-dBnRduAR8

https://uidder.org/osmanli_isci_sinifi_tarih_sahnesine_cikiyor.htm

https://www.agos.com.tr/tr/yazi/26204/ermeni-vekillerin-sakli-tarihi

https://www.evrensel.net/haber/50401/6-filo-selami

https://twitter.com/zindekultur/status/1321770527250391040

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/gulse-birsel/usakli-bir-ailenin-hik-yesi-benim-ailemin-30143458

https://uidder.org/50_yilinda_15_16_haziran

https://birartibir.org/isci-sinifinin-ben-varim-dedigi-gunler/

https://uidder.org/iki_1_mayis_sembolu_meshur_afisin_ve_pankartin_hikayesi.htm

https://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/06/130615_erdogan_miting

https://noktahaberyorum.com/1-mayis-1977-bos-pankartlar-recep-marasli.html

http://www.rupelanu.org/1976-1977-ve-1978-yillarinda-katildigim-1-mayis-kutlamalari-881yy.htm

https://akilfikir.net/istanbul-universitesi-mezuniyet-toreninde-bos-pankarta-bile-izin-vermediler/

https://www.diken.com.tr/kadikoy-anadolu-suructa-hayatini-kaybeden-ogrencisi-ece-dinci-unutmadi-elbet-bir-gun-bulusacagiz/

https://www.ginkokitap.com/duymak-zorundasiniz-10-ekim-ankara-katliami-davasi

https://eskimersin.imo.org.tr/resimler/ekutuphane/pdf/17114_30_22.pdf

https://www.gazetekadikoy.com.tr/yasam/ilk-feminist-eylemden-bugne

https://catlakzemin.com/10-mayis-1987-ankarada-ilk-feminist-sokak-eylemi-annenizi-seviyor-karinizi-dovuyor-musunuz/

https://t24.com.tr/k24/yazi/muhakkak-bir-femina-olsun,1122

https://www.karsiyakahaber.com/haber/balcovali-kadinlar-pankartlarini-hazirliyor/31069

https://feministbellek.org/feminist-mekan/

https://haber.sol.org.tr/toplum/lgbt-onur-yuruyusundeki-pankarta-beraat-180344

https://www.yeniasya.com.tr/gundem/carsi-icin-turkce-pankart_182361

https://www.cnnturk.com/spor/futbol/stadyumda-gezi-pankartina-ceza-geldi

https://www.evrensel.net/fotograf/105/carsi-davasi-basladi/s/7

https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/9-yildir-devam-eden-carsi-davasi-bir-kez-daha-ertelendi-7559277/

https://www.imdb.com/title/tt3672026/

https://sendika.org/2016/02/amedspor-sahada-cocuklar-olmesin-maca-gelsin-327063/

https://www.evrensel.net/haber/272780/cocuklar-olmesin-maca-gelsin-pankartina-ceza

https://www.birgun.net/makale/potansiyel-enerji-istanbul-united-81947

https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/0503202312

https://www.gazeteduvar.com.tr/bursa-tribununde-beyaz-toros-ve-yesil-posteri-acildi-haber-1606773

https://catlakzemin.com/isikli-sovla-feminist-gece-yuruyusune-cagri/

https://www.diken.com.tr/ispanyollardan-ic-guvenlik-paketine-hologram-yaniti-eylem-var-eylemci-yok/

https://www.haber3.com/foto-galeri/haber/odtu-mezuniyetine-yine-bu-pankartlar-damgalarini-vurdu-galeri-6035300?page=2

https://www.istdergi.com/tarih-belge/demokrasinin-ilk-afisleri

https://www.politikhane.com/yesilcamda-siyasi-afisler-ve-duvar-yazilari/

DİPNOTLAR
  1. https://www.haber3.com/foto-galeri/haber/odtu-mezuniyetine-yine-bu-pankartlar-damgalarini-vurdu-galeri-6035300?page=2

İLGİLİ NESNELER