PANZER
SEVİLAY ÇELENK

İÇERİK

PANZER: Gölgesinde Büyürmüş Çocuklar

GİRİŞ

– Panzeri halkın üzerine sür.

– Halkın üzerine sürersem vatandaş ölür.

– Sür!

Bir telsiz konuşması. İçinden sadece panzer, vatandaş ve ölümün değil; aynı zamanda cezasızlığın ve kitlesel katliamlara ilişkin pervasızlığın da geçtiği kim bilir kaç telsiz konuşmasından biri… Fazlasıyla yoğun bir konuşma. Tıka basa anlam yüklenmiş. Tıpkı rüyalarımızda yer alan sesler ve görüntüler gibi özel bir yorum çabasına ihtiyaç duyuyor.

Fakat 1 Mayıs 1977’de yapılmış bu konuşma (Can, 2022), bir rüyaya ait değil. Bu, bir ülkenin yurttaşlarının devlet ve devletlular karşısındaki ehemmiyetsiz hayatlarını anlatan gerçek bir konuşma. Telsizin bir ucunda bir şoför, diğer ucunda da şoförün “amirim” diye hitap ettiği “gerçek” biri var: “Panzeri halkın üzerine sür…” Panzer bazı anlamları çok evvelden yüklenmemiş olsaydı, bu cümle bu denli rahat kurulamazdı. Hatta akla bile gelmezdi.

Cumhuriyetin 100. yılına sayılı günler kala hazırlanmakta olan bir ansiklopedide yer almak üzere, cumhuriyetin kaderini etkileyen ve ona karakterini veren 100 nesne belirlenirken, akla gelen nesnelerden birinin de “panzer” olması o kadar da “normal” bir şey değil aslında. Neresinden bakarsak bakalım bunun travmatik bir yön barındırdığı aşikâr. Üstelik “panzer,” gövdesinde sadece Türkiye’ye özgü travmaları da saklamıyor. Dünyanın farklı coğrafyalarında bu heyula gibi araçla, şu ya da bu şekilde ilişkili büyük travmalar var.

Panzer, başlangıçta ulusal güçle ilişkili ve bu anlamda da yurttaşa ulusal egemenlik dairesinde bir güvenlik alanı vaat eden bir araç gibi görünse de öyle değil. Tehdidi ya da zor kullanımını dışarıya yönelten ve hiçbir “iş yapmazken” bile caydırıcı olabilen panzer, militarist teçhizatın tamamı gibi her zaman dışarıya olduğu kadar içeriye, yurttaşa da yöneliktir. Caydırıcılığı sürdürmek için dışarıda olduğu kadar içeride de “iş yapmak” elzemdir. Dışarıya yönelik tehdidin caydırıcı olması için içerideki “birlik,” sağlama alınmalıdır. Sapmaların üzerinden geçilmesi ve dümdüz edilmesi gerekir. Panzer işte bu “dümdüz etme” işinin aynı anda hem düz hem metaforik anlamlarını bünyesinde barındırır.

Bu ansiklopedide panzer maddesi anlatılırken, bir tarih yazımına da kaynaklık edebilmek için sanki öncelikle Türkiye’nin, zırhlı araç geçitleriyle zihinlere kazınmış darbeler tarihini ana hatlarıyla gözden geçirme sorumluluğu doğuyor. Fakat burada “panzere” yer açılmasının nedeni aslında bu değil ya da bundan ibaret değil. Nesnelerin fizik varlığı kadar yüklendiği anlamlar aracılığıyla da tarih yazdığı ve tarihe yazıldığı gerçeğiyle buradaki panzer başlığının ilişkisi de bir o kadar güçlü. Bu nedenle panzer başlığı altında darbeler tarihi üzerinden ilerleyen bir anlatı kurmayacağım. Çünkü zaten ansiklopedide darbeleri ele alan başka maddeler var. Ben panzerin daha çok toplumsal anlamıyla ilgileniyorum.

Kısacası bu başlık altında, panzer, tank ve hatta daha geniş bir kategori olarak “zırhlı araçları,” cumhuriyet tarihinin başta darbeler olmak üzere olaylar kronolojisi etrafında değil; sadece sıradan yurttaşların hayatındaki trajik anlamları çerçevesinde ele almayı deneyeceğim.

Bu bağlamda simgesel niteliği yüksek olan birkaç olay çerçevesinde bu anlamları yoklayacağım. Bir tarafta genel olarak Kazancı yokuşu, Gazi olayları, Soma ve Gezi’nin olduğu Türkiye’de işçi sınıfı direnişi başta olmak üzere sol toplumsal muhalefetin direniş eylemlerinin panzerle ezip geçilmesi var. Diğer tarafta da panzerin hayattan kopardığı küçücük çocuklar… Kürtlerin panzere karşı sürdürdükleri hayatları da cumhuriyet tarihinde okunmayı bekleyen bir anlam yumağı oluşturuyor. 100 Sene 100 Nesne Ansiklopedisi’nin yapabileceği de bir ansiklopedi maddesinin sınırları çerçevesinde sadece bunu hissettirmek olabilir.

Zırhlı Araçlara Direnişin İkonografisi

İki dünya savaşı arasında ya da esnasında savaş alanına inen zırhlı araçların bu savaşlardaki rolünü anlatan çok sayıda eser var.1 Fakat mesele panzerin toplumsal hafızada yer edişi biçimi ve yüklendiği anlamlar ise panzerin direniş ve mücadeleler tarihi içinde hangi anıtsal ya da ikonik karşılaşmalarla yer aldığının da bir iki örnekle bile olsa hatırlanmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Zira gücün sergilendiği her durumun karşısına mücadelenin ve direnişin de anıtlaşarak dikilmesi kaçınılmaz.

Örneğin 4 Haziran 1989 tarihinde Tiananmen Meydanı olayları esnasında Çin ordusuna ait bir tank konvoyunun yoluna inatla dikilen ve hayatını ortaya koyarak konvoyun ilerlemesine mani olan genç adamın fotoğrafı ve bu anın film kaydı bunlardan biri. Tankın karşısına beyaz tişörtü, siyah pantolonu, siyah ayakkabıları ve iki elinde ileri geri savurduğu iki beyaz çantayla bir başına çıkan ve kimliği hiçbir zaman tanımlanmayan bu genç adam bugün, “tank adam” olarak döneminin sorumluluk duygusuna ve bir tek kişinin tarihi değiştirebileceğine ilişkin inancına sahip, tutkulu ve idealist insanının sembolü olarak anılıyor (Kuo, 2018). Sonraları hakkında idam edilmiş olduğu da dahil olmak üzere birçok söylenti yayılan “tank adam,” binlerce insanın öldürüldüğü Tiananmen katliamının ve militarist baskının sembol figürlerinden biri olarak tarihteki yerini almıştır.

Bu kapsamda ikonik başka bir imgeden söz edilecekse o da, Prag Meydanı’nda yıllar yılı koca cüssesiyle duran Sovyet tankının, bir sabah uyanan Praglıları şaşkınlığa uğratan yeni görüntüsüdür. Horakowa’nın ifadesine göre, yıllar yılı Sovyet Tank Mürettebatı Meydanı olarak anılan Kinsky Meydanı’nda, beş metrelik bir kaide üzerinde namlusu tehditkâr bir biçimde tramvay durağını işaret edecek şekilde yerleştirilmiş duran bir Sovyet tankı, 1991 baharında bir sabah baştan aşağıya pembeye boyanmıştı. Tank, 1945’te Çekoslovakya’nın kurtuluşunun anıtsal simgesi olarak orada durmaktaydı. Pavla Horakawa (2005), Çek görsel sanatlarının 23 yaşındaki en genç üyesi David Cerny’nin tankı bir elma şekeri gibi boyamasına rağmen, bu pembe boyanın hem politik bir çıkış hem de sanatsal bir çalışma olarak Prag’ın Sovyet “kurtarıcılarına” karşı öfkesini dışa vurduğunu belirtiyor. Kısacası panzer veya diğer zırhlı araçlar meydanlara giriyor, caddelerden geçiyor, sokakları tutuyor olabilirdi; fakat, direniş pratikleri de meydan okumanın en güç olduğu bu savaş aygıtı karşısında tek başına birinin bile yapabileceği çok şey olduğunu gösteriyordu.

Prag’da bulunan Sovyet Tankçılara Anıt’ın tankı, David Černý ve arkadaşları tarafından pembeye boyandıktan sonra, 1991. Kaynak: “On this Day, in 1991: Czech artist David Černý famously painted Soviet tank No. 23 in pink” Kafkadesk [27.04.2022]

Zırhlı araçların tarihsel hafızaya kaydedilmiş imgelerinden söz ederken, elbette Budapeşte’den (1956) Prag’a ve Kâbil’e, Sovyetler Birliği’nin Sovyet sosyalizminin nüfuz alanını genişletmeye yönelik askeri müdahalelerinden, günümüzde Putin Rusya’sının Güney Osetya ve Abhazya ile Kırım’a ve Ukrayna’ya yönelik müdahalelerine ve işgallerine kadar Rusya’nın zırhlı araçlarla görünürlük kazanan yayılmacı askeri gücü hatırlanmalıdır. Zırhlı araçlar bu anlamda aynı zamanda güçlü bir sembolizm de üretir. Bugün Ukrayna’da yürüyen işgalci zırhlı araçlar konvoyu, geçmişin sosyalist mücadeleler mirasına, olayların Putin’in diktatör rejimi altında geçtiğini neredeyse unutturma kabiliyetindeki sembolik bir selam da göndermiyor değil. Ukrayna işgalinin açık seçik biçimde kınanmasında Türkiye solunun çekingenliği düşünüldüğünde bu sembolizmin işe yaramadığını söylemek de güçleşiyor.

Zırhlı araçlara ilişkin tarihsel tablo ABD bakımından da aynı hatta çok daha beterdir. Latin Amerika’da Guatemala’dan (1954) Dominik Cumhuriyeti’ne (1965), Grenada’dan (1983) Panama’ya (1989) kadar desteklenen darbeler (Sözmen, 2019) ve 11 Eylül sonrasındaki Afganistan ve Irak işgallerine kadar, ABD zırhlı araçları kimi vakit üzerinde Merry Christmas yazan yazılarla, kimi zaman “iliştirilmiş (embedded) gazeteciler”le savaş imgeleri repertuarına bolca malzeme sunmuştur. Irak işgali sırasında tanka binmek için protokol imzalayan embedded gazeteciler o dönem Türkiye’de gazetecilik etiği etrafında önemli bir tartışmanın başlamasına da yol açmıştı.

Panzer, bugün genç kuşak bir Avrupalı için neredeyse boş bir “gösterene” dönüşecekken, Ukrayna sınırından içeri dalan Rus zırhlı araç konvoylarıyla birlikte sadece başka diller ve dinlerden esmer, sıska ve güçsüz ötekilere yönelik bir tehdit değil; Avrupalı, beyaz ve Hristiyan dünyaya dönük bir tehdit olabileceğini de yeniden hatırlatıyor.

Panzerin Bir Nesne Olarak Türkiye’deki Hayatı

Bu sözlük kapsamında panzer de bir nesne, bir “şey,” diğer bir deyişle bir “eşya.” Tüm eşyaların da bir hayatı var. El emeği göz nuru bir çeşm-i bülbülün, demirden yapılmış ağır bir kömür ütüsünün, bir radyonun, pompalı bir tüfeğin, bir tankın ya da panzerin kendine ait bir hayatı var. O el emeği göz nuru çeşm-i bülbülün ömrü bir kelebek ömrü kadar kısa olabilir. Gelgelelim nesnelerin çoğu bu denli kırılgan değildir; ne kadar hor kullanılırsa kullanılsın binlerce yıl yaşayan, yoktan var olan ama vardan yok olmayan nesneler vardır.

“Panzer,” o uzun ömürlü dayanıklı nesnelerden biri. Öyle ki nesne demek neredeyse tuhaf kaçıyor. Cumhuriyetin yüzyılına izini bırakan bu nesne, bazı ömürleri, daha küçücük bir çocukken; bazılarını gencecik bir kadınken ve bazılarını yaşlı bir adamken biçip geçmiş. Kitlesel olarak biçip geçeceğine dair bir tehdidi de her daim canlı tutmuş. İşte tam da bu nedenle yüz yıllık cumhuriyete kader tayin eden veya kaderine tanıklık eden yüz nesne arasına girebilecek mahiyette bir nesne.

Ülkenin üzerinden on yıl aralıklarla, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’de tanklar geçmiş, 15 Temmuz 2016’da Boğaz Köprüsü’nde yeniden belirmiş… Bütün darbelere eşlik etmiş. Başkentin uzak mahallesi Sincan’ın caddelerinden 4 Şubat 1997’de Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığı’na bağlı askerler, 20 tank ve 15 zırhlı araçtan oluşan konvoyla ilerlemiş. O tarihte açıkça ilan edilmiş başka hiçbir şey olmaksızın, günler sonraki 28 Şubat MGK toplantısında alınan tavsiye kararlarının “post-modern” darbe olarak tarihe kaydedilmesine biraz da bu tavsiye kararları üzerine düşen zırhlı araç konvoyunun silueti yetmiş.

Tanklar, panzerler, akrepler nam-ı diğer zırhlı araçlar, bazı şehirlerden sadece darbe günleri ve gecelerinde geçip gitmemiş. Toplumsal olayları bastırmak ve kontrol altına almak amacıyla ana caddelerden dar sokaklara, her yerde konuşlanan bu araçlar, bazı yerleşim yerlerinin adeta organik bir parçası olmuş. Panzer, cumhuriyet tarihine gölgesinde bıraktığı şehirleri yazmış.

Elbette Türkiye’de panzer ya da zırhlı araçları kuşatan anlam örüntüleri sadece bizzat Türkiye deneyiminden kaynaklanmıyor. Yukarıdaki satırlarda sözünü ettiğim, darbeler arasında sıkışıp kalmış Latin Amerika’dan Tiananmen Meydanı’na, Cezayir’den Prag’a halkların barışçıl mücadelesi, dünyanın her yerinde karşısında en insafsız güç ve iktidar kullanımının aygıtlarından biri olan zırhlı araçları buluyor. Baskı ve sömürü dünyanın en ücra ve dar sokaklarında da, en büyük meydan ve caddelerinde de kendini zırhlı araçlarla korumaya alıyor ve “yolu temizliyor.”

Bu girişten sonra şimdi panzer hafızamızda özel bir karşılığı olan olayları ve yerleri ziyaret edebiliriz.

Kazancı Yokuşu ve Taksim Meydanı: 1 Mayıs 1977

Kazancı yokuşunda bir yatır var

Ömürle yarışır mumları erimekte

beni orada bekle
ne çilekeş
ne vefakâr
o ne sırdaş dede
o yokuş baharda da ıslaktır
güzde de
kayan kendi ayağın
düştüğün kendi kaldırımın
o yokuşta niceleri neler diler
o yokuşta gün ışırken
çöp tenekeleri ve yalnız
kediler…

Zeki Müren

DİSK eski genel başkanlarından Sami Evren’in (2012) Kazancı Yokuşu’nu ve 1977 1 Mayısı’nı anlatan bir yazısı var. O kanlı günü lirik bir dille anlatan oldukça etkileyici bir yazı. Kazancı Yokuşu’nda bir müddet oturan Zeki Müren’in burası için yazdığı ve yukarıda alıntıladığım şiirden, Ferhan Şensoy’un yazdığı kitaptan, mahalle sakinlerinden ve kedilerden söz eden bir yazı. Ne hazindir. Sanki bir ülkenin belleğine zulmün mekânlarından biri olarak geçecek bu yokuşun, katliamın çok öncesinde bir kehanet gibi olaylara hazırlanması, toplum hafızasında şiirle, yazıyla, kediler ve güzelliklerle nitelenen ayrı bir yer edinmesi gerekmiştir. Örneğin lise öğrencisi, Dev-Lis’li Jale Yeşilnil orada üzerinde arkadaşı Filiz’e ait “kırmızı” rüzgarlığı ve lise ikide özel ders vererek kazandığı parayla aldığı yeşil kadife kotuyla ezilme ve yaralanmalar sonucunda ölmezden evvel (Yılmaz 2020), yokuşa her yıl kırmızı karanfiller bırakılmazdan evvel, derinden hüzünlü bir dilde tarif edilmesi gerekmiştir bu yokuşun. Evren’in (2012) belirttiği gibi 1 Mayıs 1977’den sonra “Artık Kazancı Yokuşu sadece şiirde anlatılan yokuş değildir. Çünkü bu yokuşta artık ‘çöp tenekeleri ve yalnız kediler’ değil, kırmızı karanfillerdir ıslak zemine düşen.”

Milliyet Gazetesi’nin 2 Mayıs 1977′ tarihli saysından: Meydana müdahale eden panzerler orta sütunda. Kaynak: © Milliyet Gazete Arşivi / Milliyet
(02.05.1977), s. 4.

1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanı’nda ve Kazancı Yokuşu’nda katledilen yurttaşların sayısı tam olarak bilinmiyor. Diğer bir deyişle farklı kayıtlarda farklı rakamlar söz konusu. Kimi kaynaklarda ölenlerin sayısı 28, savcılık iddianamesinde 34 ve 2016 yılında DİSK Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi Müdürü Fahrettin Ergin Erdoğan’ın yaptığı çalışmada ise 41 olarak görünüyor (Kepenek, 2019). Taksim Meydanı’nda kutlanan “Kanlı 1 Mayıs”ta ezilerek, boğularak, kurşunlanarak ve panzer altında kalarak ölen yurttaşların yanı sıra 136 yurttaşın da yaralandığı biliniyor.

İstanbul’da ilk kez 1912’de kutlandığı belirtilen 1 Mayıs, 1925 tarihinde Takrir-i Sükun Yasası’nın çıkarılmasından sonra yasaklanıyor ve 1976 yılına kadar uzun yıllar kutlanamıyor. 1976 yılında ise Devrimci İşçi Sendikaları (DİSK) öncülüğünde yaklaşık 200 bin kişinin katılımıyla Taksim’de büyük bir kutlama yapılıyor.2 1977 yılında da günlerce önceden hazırlıklara başlanarak çok daha geniş katılımlı ve görkemli bir kutlama yapılması planlanıyor. Provokasyon hazırlıklarının da eş zamanlı olarak başladığı anlaşılıyor.

Ertuğrul Mavioğlu’nun Radikal’deki “30 Yıl Sonra Kanlı 1 Mayıs” başlıklı yazı dizisinde (2007b) olduğu gibi birçok başka kaynakta da bu provokasyonda Milliyetçi Cephe (MC) hükümetinin destekçisi sağ basının önemli bir rolü olduğu belirtiliyor.

Son Havadis gazetesi’nin 2 Mayıs 1977 tarihli ön sayfası: Sağ alt köşede Taksim Meydanı’na müdahale eden panzerlerden birisi görülüyor. Kaynak: Salt Araştırma, /Kent, Toplum ve Ekonomi, Basın Koleksiyonu / AJRSNH00008 []

Sağ basının provokatif ifadelerinin boşlukta dağılıp gitmediğini ve 12 Eylül 1980 darbesine de zemin hazırladığını 1 Mayıs 1977 günü yaşananlar açıkça gösteriyor. Kurşunlar, ses bombaları ve panzerler kadar Kazancı Yokuşu’nun başında yaya akışını engeller biçimde park edilmiş olan kamyon ve binalardan açılan ateş de 1 Mayıs 1977 katliamının hazırlanmış organize bir katliam olduğuna yönelik haklı kanaati kuvvetlendiriyor. Yaşananların bir darbe provokasyonu olduğu konusunda hemfikir olan çoktur. Kanlı 1 Mayıs birçok değerlendirmede, solun yükselişte olduğu bir dönemde seçim sonuçlarını etkilemeyi amaçlayan kanlı bir oyun veya bir ay sonra yapılacak olan seçimleri önlemeye yarayacak bir darbenin hazırlığı olarak görülür (Koç, 2014).

Mavioğlu (2007) 1 Mayıs 1977’de panzerlerin sivillerin arasına dalışını şöyle anlatır:

Panzerler direkt kalabalığın arasına dalıyor, rastgele tazyikli su sıkarak, sis bombaları atarak paniği daha da artırıyordu. Üzerlerine yağan mermilerden canını kurtarmak isteyenler, panzer tekerleklerinin altında kalıyorlar, buldukları bir merdivenin altına ya da duvar dibine sığınmak isteyenler farkında olmadan birbirlerini eziyorlardı. Herkesin gözleri önünde bir panzerin tekerlekleri altında ezilerek parçalanan hemşirenin adının Meral Özkol olduğu sonradan öğrenilecekti.

Ölen yurttaşlarla ilgili hafızayı canlı tutmak ve adlarını unutturmamak için gösterilen çabaya rağmen 1 Mayıs 1977’de ölenlerin birçoğunun kimliğine ve hayatına dair uzun uzadıya bir bilgi edinmek güç. Bu konuda Tuğçe Yılmaz’ın (2020) Bianet’te yayınlanan “1 Mayıs 1977 kayıplarını yakınları anlatıyor” çalışması önemli.

O gün meydanda beliren ve sivillerin üzerine sürülen panzerle ilgili sadece bir ölüm kaydı var. Kimi kayıtlarda hemşire, kimilerinde hastabakıcı olarak tanımlanmış olan Meral Cebren Özkol, panzerin katlettiği açıkça bilinen tek isim. Belki de Türkiye’de panzerle öldürülen ilk sivil. Yine de bu bilgiyi doğrulamam mümkün olmadı. Meral Cebren Özkol’la ilişkili bilgi de birçok diğer isim gibi en azından internet kaynaklarında sınırlı.

Panzer bir sözlük maddesi olduğunda, bu ülkenin tarihinde seçimleri, provokasyonları, darbeleri, genç yaşlı demeyen sivil ölümleri ve en çok da sonsuz sınırsız bir cezasızlığı sürükleyip getiriyor. Panzer bu anlamda acılarla dolu bir tarihin “canavarsı” göstergesini oluşturuyor.

Panzer Çocuğun Topunu Çalmış

Armutlunun karakolmuş okulları
bahçesinde bir panzer yatarmış
panzerin gölgesinde büyürmüş çocuklar
panzer çocuğun topunu çalmış, çocuk koşmuş topunu almaya
panzer yürümüş, çocuk yedi yaşında kalmış…

Sevcan, Gününü Umuda Ayarla adlı albümden, Özgürlük Türküsü

Panzerin gölgesindeki tarihimizde, geçen yılların neredeyse unutturduğu çok acı olaylardan biri de 7 Kasım 1992 yılında İstanbul’da Boğaz’a nazır Küçükarmutlu Mahallesi’ndeki bir ilkokul bahçesinde yaşanıyor. O tarihte 7 yaşında olan küçük bir kız çocuğu, Sevcan Yavuz, Hacı Mehmet Şalgamcıoğlu İlkokulu’nun bahçesinde top oynarken bir panzer tarafından eziliyor. Küçükarmutlu’da çok uzun yıllar devam eden kentsel dönüşüm adı altındaki yıkım politikaları ve ranta açma uygulamalarına,3 bölge halkının gösterdiği direnişi dağıtmak, panzerin o tarihte mahallede bulundurulmasının nedeni olarak görülüyor. Kaynaklar bu amaçla orada bulundurulan panzerin zamanla okulun bahçesine yerleştiğini ve orayı karakola dönüştürdüğünü söylüyor. Esasen bir ilkokul bahçesinde panzerin varlığını açıklamak çok güç. Anlaşılan o ki; olay tarihinde zaten kimsenin ne bunu açıklamak gibi bir derdi ne de bu yönde bir çabası olmuş. Tam tersi Sevcan’ın ölümünü basının görmediği, küçük bedeninin Küçükarmutlu’da defnedilmesine bile izin verilmediği ve cenazenin Zonguldak’a götürülerek orada defnedildiği anlaşılıyor. Sevcan’dan geriye yukarıda birkaç dizesine yer verdiğim şarkı kalıyor.

Kanlı Newroz, Kemik Sesleri...

Kanlı 1 Mayıs gibi, Kürt coğrafyasında 21 Mart 1992’de yaşanan bir “Kanlı Newroz” var. Açıkçası birbirinden acı ve katliam niteliğindeki olaylardan ikincisi olan “Kanlı Newroz” toplumsal hafızada daha silik bir yer tutuyor. Katliamın yaşandığı bölge dışında güçlükle hatırlandığını söylemek mümkün.

O yıl Şırnak kent merkezinde, Cizre ilçesinde ve Mardin’in Dargeçit ilçesinde Newroz kutlamalarında bir araya gelen yurttaşlara polisin sert biçimde müdahale etmesi sonucunda çok sayıda yurttaş ya yaralanır ya da hayatını kaybeder. Olaylar 23 Mart’a kadar devam eder. Cizre’de ölenler arasında 23 Mart günü bir polis panzerinden açılan ateş sonucunda başından vurularak hayatını kaybeden Sabah gazetesi muhabiri İzzet Kezer de vardır.

“Kanlı Newroz” olarak anılan 21 Mart 1992’de Cizre’de sokak arasında polis panzerleri, 1992. Kaynak: Youtube / ibra ibra ibra Kanalı [] / © Botan Press
“Kanlı Newroz” olarak anılan 21 Mart 1992’de Cizre’de sokak arasında polis panzerleri, 1992. Kaynak: Youtube / ibra ibra ibra Kanalı []

Nusaybin’de ise aynı tarihte Newroz kutlamaları olaysız geçmiştir. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, Nusaybin halkına bu nedenle teşekkür eder. Diğer illerde yaşananların suçunu halka mal eden bu tutum ve yaşanan ölümler, Nusaybin’de tepki çeker ve olanları protesto amacıyla 22 Mart’ta halk yürüyüşe geçer. Çağ çağ Deresi üzerindeki köprüde toplanan halka dağılması için anons yapılır. Kitle dağılmak yerine oturma eylemine geçtiğinde başlayan müdahale sonucunda resmi kayıtlara göre 16, İnsan Hakları Derneği (İHD) 1992 yılı raporuna göre 19 ve bazı kaynaklara göre 21 kişi öldürülür. Ölümlerin büyük çoğunluğuna panzerler yol açar. Yurttaşın üzerine panzerlerin sürüldüğü ve otomatik silahlarla ateş açıldığı farklı kaynaklarda yer almaktadır.4 Bazı görgü tanıkları, panzer tarafından ezilmeler sırasında yükselen ve unutamadıkları kemik kırılması seslerinden söz eder.

Panzerden ölümler kadar bu olayları kuşatan cezasızlıktan da bu noktada yeniden söz etmek şart. Nusaybin olaylarının ardından geçen bunca yıl içinde bu konuda bir tek soruşturmanın açılmadığı da çeşitli kaynaklarda belirtiliyor.5

Olaylar “Panzerin Taramasıyla Başladı”

Panzer canavarı 12 Mart 1995’te İstanbul’da, Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Gazi Mahallesi’nde de boy gösterir. Gazi Mahallesi’nde bir gecede aralarında pastaneler ve kahvehanelerin olduğu altı dükkânın taranması sonucunda bir kişi ölür, 20 kişi yaralanır. Mahalle halkının faillerin bulunması isteğiyle sokağa çıkmasıyla olaylar tırmanır. Polisle mahalle halkı karşı karşıya gelir. Mehmet Ali Birand sonradan olayın değerlendirildiği 32. Gün programında “Alevi vatandaşların öfkesinin nedeni polisin saldırı karşısındaki duyarsızlığıydı,” demiştir. Yurttaşın taleplerinin dinlenmemesi ve onları sakinleştirmeye yönelik bir girişimde bulunulmaması bir yana, tepkiler çoğalıp halk sokağı terk etmeyince polis panzerlerinden sivil yurttaşlara ateş açılır. Olaylar sonucunda 20 kişi hayatını yitirir ve tam 300 kişi yaralanır. Yüzlerce insan gözaltına alınır. Sokağa çıkma yasağı ilan edilir. Gazi Mahallesi’nde boy gösteren polis panzerleri yine yurttaşın yanında ve onun güvenliği için değil; olası tepkileri en sert biçimde geri püskürtmek için oradadır.

Gazi Mahallesi’nde göstericilere müdahale eden panzerler ve polisler, 1995. Kaynak: Youtube / 32. Gün Arşivi Kanalı []
Gazi Mahallesi’nde kalabalığa müdahale etmek için bekleyişte bir polis panzeri, 1995. Kaynak: Youtube / Genç Umut Basın Kanalı []

Nitekim olaylar esnasında 17 yaşındaki oğlu Sezgin Engin’i kaybeden baba Mahmut Engin, o günü şöyle anlatır: “Televizyonda, Alevi dedenin öldürüldüğüne dair alt yazı geçti. Bunu duyan herkes olay yerine akın etti. Buraya toplanan kitle, dedenin öldürülmesine ilişkin protestolar yaptı ve dağıldı. İnsanların dağıldığı sırada polis panzerinden halk tarandı. Burada Mehmet Gündüz polis kurşunuyla öldürüldü ve olaylar bundan sonra başladı” (Oruç, 2017).

Birinci yılında Gazi olaylarını anlatan 32. Gün belgeselinde olayları Rıdvan Akar şöyle özetler:

Gazi Mahallesi’nde olaylar hep böyle değildi. 25 yıllık tarihi olan Gazi Mahallesi’nde insanlar barış içinde yaşıyorlardı. Alevisiyle, Kürdüyle, Karadenizlisiyle Gazi Mahallesi’nde yaşayan yaklaşık 90 bin kişi barış içinde bir arada yaşıyordu. Gazi Mahallesi, İstanbul’un adli suçun en düşük olduğu bölgelerinden biriydi (…) suç oranı oldukça düşüktü. Ancak ne olduysa 12 Mart 1995’te oldu. 1995’in 12 Mart’ında bu cadde üzerinde, İsmet Paşa Caddesi’nde tam altı dükkân tarandı. Bu dükkânlar arasında kahvehaneler vardı, pastaneler vardı… Gazi Mahallesi o günden itibaren sanık sandalyesine oturdu. Gözaltı hiç bitmedi. (…) Devletle yurttaşı karşı karşıya geldi. Kaybeden yurttaş oldu. Devletin demir yumruğu Gazi halkını bir silindir gibi ezip geçti (…) Hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmadı. O gün Gazi’de milat oldu.6

Olayları değerlendiren CHP Milletvekili Veli Ağbaba, cemevinde cenazesini almak için bekleyen insanlara dahi panzerlerle ateş açıldığını, sokağa çıkma yasağı başlatıldığını, bölgeye askerî birliklerin sevk edildiğini ve sadece 2 polis memuruna sembolik ceza verildiğini aktarır.7

“Soma Al Sana Toma”

Toplumsal olaylarda başta polis panzeri olmak üzere zırhlı araçlar işte böyle sahne alıyor. En iyi ihtimalle tazyikli su sıkmak üzere, kötü ihtimalle ise kurşunlamak ve ezmek için… Soma’da 2014 yılında kömür madeninde çıkan yangın nedeniyle 301 madencinin yaşamını kaybettiği kazada da olan budur.8 Olaylar sonrasında kaymakamlığa yürüyen yurttaşlara tomalarla müdahale edilmiş ve tazyikli su sıkılmıştır. Vikipedi’de Soma faciasının Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en fazla can kaybının olduğu iş ve madencilik kazası olarak kayıtlara geçtiği belirtiliyor.

Kazayı takip eden günlerde hem genel olarak madenlerdeki güvensiz çalışma koşulları hem de özel olarak bu faciaya yol açan ihmaller gündeme geldikçe İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da protesto eylemleri yapılmış ve bunların tamamında da yine tomalar vatandaşın karşısına çıkarılmıştı. O tarihte bir dil oyunu yaparak durumu özetleyen “Soma al sana Toma” cümlesi, Türkiye’nin zırhlı araçlarla olan serencamının da özetiydi. Hesap vermemek, kulak vermemek ve yatıştırıcı ya da güven verici olmamakla nitelenen devlet aygıtı, yurttaşın isyanının karşısına daima panzer, tank ya da toma olarak dikilmekteydi.

Gezi Olayları: “Benim Tomam Bana Sıkıyor. Bulunur Bir Çare Halk Ayaktadır”

Panzerin Türkiye tarihinde yurttaşla karşı karşıya olduğu çok durum var. Bu tarihsel hafızayı canlandırmaya yardımcı olacak türden ve görece sembolik boyutu güçlü olan olaylar, imgeler ve cümlelerden söz etmek “panzer” maddesini yazarken bana en anlamlı görünen şey oldu. Burada da yine muhtemelen değinmediğim çok olay var. Kısa kısa değinmeyi seçtiğim olaylarda ise sırasıyla, işçi-emekçi yurttaşlar, Kürtler, Aleviler ve tarihleri facialarla dolu madencilerin yaşadıklarını anarak buraya geldim. Kuşkusuz sembolik önem deyince bütün bu kesimlerin bir arada durduğu ve yurttaş isyanının ve itirazının yüklenebileceği yoğun göstergelerin damgasını vurduğu Gezi olaylarını, çok kısaca da olsa anmadan olmaz.

Gezi Parkı olayları, 27 Mayıs 2013’te Taksim’deki Gezi Parkı’na Topçu Kışlası inşa etmek üzere, imar izni olmaksızın iş makinalarının girmesi üzerine başlayan yurttaş direniş eylemleridir. Takip eden süreçte bu eylemlerin “hükümeti devirmeye teşebbüs” biçiminde damgalanması sonucunda kolluk güçlerinin orantısız bir şiddet kullanımıyla karakterize olan çatışmalı olaylardır da denebilir. Başlangıçtaki sınırlı aktivist tepki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın göstericilere yönelik sert açıklamaları, inşaatın her şekilde sürdürüleceğine ilişkin meydan okuyucu ve ısrarcı tutumu ile polisin sert müdahalesi sonucunda tırmanmış, günden güne yaygınlaşan ve başka kentlere sıçrayan büyük protesto dalgaları yaşanmıştır.

Türkiye Tabipler Birliğinin (TTB) o tarihte yaptığı açıklamaya göre olaylarda 7.478 kişi yaralanmıştı. Aralarında kafasına isabet eden gaz fişeği ile ağır yaralanan ve 269 gün komada kaldıktan sonra hayatını kaybeden 15 yaşındaki Berkin Elvan olmak üzere çocukların da bulunduğu 12 yurttaş hayatını kaybetti.9

Gezi’den akılda kalan ve neredeyse kültleşen çok imge var. Gezinin yedinci gününde Ankara’da yurttaşlar başbakanlığa yürümek istemiş ve polis müdahalesiyle karşılaşmıştı. Müdahalenin ardından Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’na çekilerek barikat kuran gruba polis yine panzerle müdahale etmişti.

POMA, TOMA’ya karşı, 2013 Kaynak: Korkut Varol [Kişisel İnternet Sitesi] / [] / © Associated Press
Dolmabahçe’de, Gezi Parkı göstericileri TOMA’ya karşı, 2013 Kaynak: Flickr / Occupy Gezi @occupygezi []

Uzun süren Gezi olayları, acı bilançosuna rağmen çok renkli eylemlerin, direniş pratiklerinin olduğu ve popüler kültür alanında gerçek bir patlamayı dışa vuran bir mizahın üretildiği bir bağlamda yaşandı. Müzikle, dansla, resimle, karikatürle, park forumlarıyla müthiş canlı bir dayanışma ruhu yaratıldı. O dönem Boğaziçi Caz Korosunun seslendirdiği Çapulcu musun vay vay şarkısı da direnişe ve göstericilere yöneltilen her tür hakaretin ya da değersizleştirici tutumun müthiş bir yaratıcılıkla direnişin bir parçası kılındığı sürecin ifadelerinden biriydi. Panzer de bu ifadede yerini almıştı: “Gaz maskesi ala benziyor/ Biber gazı bala benziyor/ Benim TOMA’m bana sıkıyor/ Bulunur bir çare halk ayaktadır/ Taksim yolunda barikattadır.”

Kısacası Gezi eylemleri, dünya direniş ve mücadele repertuarına eklenen eylemlere sahne oldu. Nitekim Taksim Gezi Parkı olayları sırasında tek başına TOMA’ya direnen adam, TOMA’nın sıktığı suya karşı kollarını açarak duran siyahlı kadın ya da biber gazı karşısında mağrur bir baş çevirme ile yetinerek dimdik duran ve Gezi’nin simgelerinden birine dönüşen “kırmızılı kadın” gibi.

Panzer, Kürtler ve Dar Sokaklar

Panzerin Kürt coğrafyasındaki imtihanı bambaşka bir seyir gösterir. Canavarsı gösterge, Kürt nüfusun yoğun yaşadığı illerde dar sokakların başını tutar. Bir yıl arayla dedeyi de torunu da hayattan koparır (İmrek, 2019). Kürt coğrafyasında bir yandan mecazi ve düz anlamıyla “Orada panzerin girmediği ev yoktur,” (Çelenk 2021). Bir yandan da bunu söylemek panzerin katlettiği kişilerin hayatına ve ölümüne bir haksızlık olacaktır…

Yukarıda yer verdiğim Kanlı Newroz’da olduğu gibi, Kürt coğrafyasında panzerle hayattan koparılma istisnalarla, tesadüflerle ve kazalarla açıklanamayacak yoğunluktadır. Bu konudaki rakamlara sonra değineceğim; fakat, iki küçük oğlunu panzerin öldürdüğü Mesut Yıldırım’dan panzerin anlamını dinleyelim önce.

Bizim buralarda panzer demek tehlike demek, ölüm demek, gözyaşı demek, söndürülen hayatlar demek ve bu söylediğim özellikteki bir varlığın yakınımızda olması sizce insana ne hissettirir. Dar sokaklarda ve çocukların oyun oynadığı yerlerde özellikle devriye atmaları başlı başına bir kasıttır (Çelenk, 2021).

Mesut Yıldırım ile, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi’nin cezasızlıkla sonuçlanan davaların hafızasını oluşturmak üzere gerçekleştirdiği ve Gökçer Tahincioğlu’nun derlediği iki cilt kitapla sonuçlanan proje kapsamında görüşmüştüm. Muhammed ve Furkan Yıldırım’ın babası, Türkiye’de panzerin sivil hayatlara, özellikle çocuklara yönelik belki de dünyanın hiçbir yerinde olmadığı ölçülerde bir tehdit oluşturduğunu çok acı bir biçimde tecrübe etmişti. Nitekim o çalışma kapsamında ulaştığım veriler de bunu doğrulamaktaydı. İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi tarafından Aralık 2019’da kamuoyuna duyurulan “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Zırhlı Araç Çarpması Sonucu Meydana Gelen Yaşam Hakkı İhlalleri Araştırma Raporu”na göre, bölgede son 10 yılda en az 63 zırhlı araç çarpması olayı gerçekleşmişti. Çarpmalar sonucunda 16’sı çocuk, 6’sı kadın olmak üzere toplam 37 yurttaş yaşamını yitirmiş ve 85 yurttaş da yaralanmıştı.10

Maalesef takip eden yıllarda da panzer çarpması sonucu ölümlerin bitmediği anlaşılıyor. Türkiye İnsan hakları Vakfı (TİHV) Dokümantasyon Merkezi’nin verilerine göre, son dört yılda güvenlik güçlerine ve kamu kurumlarına ait araçların çarpması sonucu 9’u çocuk, biri engelli, toplam 18 kişi öldü. Aynı dönemde 14’ü çocuk, 50 kişi de yaralandı. TİHV’in verilerine göre, geçen yıl (2021) güvenlik güçlerine ve kamu kurumlarına ait araçların çarpması sonucu 9 ayrı olayda, 4’ü çocuk, en az 6 kişi yaşamını yitirdi. Yine 6’sı çocuk, 15 kişi yaralandı.11

Zırhlı araç çarpması sonucu ölümlerin neredeyse tamamı Kürt coğrafyasında yaşanıyor. Kürt meselesini genel anlamda bir terör ve güvenlik meselesi olarak ele alan siyasi iktidarlar on yıllardır bu coğrafyadaki dar sokaklarda yurttaşla devlet arasındaki “güvensizliği” de açık eder biçimde zırhlı araç bulunduruyor. Bunların kimi –son olaylardan biri olan 3 Eylül 2021’de Şırnak’ın İdil ilçesinde 7 yaşındaki Mihraç Miroğlu’nun ölümüyle ilişkili olarak iddia edildiği gibi– “sürat” nedeniyle oluyor. Kimi Muhammed ve Furkan Yıldırım’ın ölümlerinde olduğu gibi zırhlı araç kullanmaya ehil olmayan tecrübesiz kişilere bu araçların teslim edilmesine bağlı olarak yaşanıyor. Sonuç olarak, olayları kuşatan cezasızlık ve bu konudaki dava süreçlerinin takibinin ortaya koyduğu gibi faillerin korunup kollanması, zırhlı araçla ölümü bu “coğrafyanın kaderi” haline getiriyor. Yaralı Hafıza (2021) kitabındaki yazıda söylediğim gibi “panzer olay yerinden hızla çekilirken geride sadece iki göz oda bir evin yıkıntısını değil, kırk yıllık bir zulmün ve çaresizliğin enkazını da bırakıyor.”

Panzer cinayetleri, Mihraç Miroğlu’nun ölümünden sonra HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ile üç Şırnak milletvekilinin, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergeleriyle meclis gündemine de taşınmıştı. Milletvekilleri, Mihraç’ın bisiklet sürerken zırhlı araç çarpması sonucu hayatını kaybettiğini belirtiyor ve “Çocukların oyun bölgelerinde zırhlı araç bulunmasının izahı var mıdır?” diye soruyordu. Önergelerde zırhlı araç çarpması sonucu gerçekleşen ölümlerdeki, ihmal, pervasızlık, duyarsızlık ve en önemlisi cezasızlıkla ilişkili kanaati dışa vuran sorular yanında, “Zırhlı araçların yol açtığı ölümlerin neredeyse tamamının Kürtlerin yoğunlukla yaşadıkları il ve ilçelerde olması rastlantı mıdır?” diye de açıkça sorulmaktaydı.12

Panzerin yol açtığı ölümler, cumhuriyetin 100 yıllık tarihinde Kürdün payına düşenin sadece dilinin, kimliğinin ve kültürünün inkârı değil; aynı zamanda hayatlarının değersizliği olduğunu da gösteriyor. Panzer bu anlamıyla Türkiye coğrafyasında cumhuriyet tarihi boyunca nasıl darbe süreçlerinde olduğu gibi demokrasinin kesintiye uğramasının bir işareti ise demokratikleşme önündeki en büyük engellerden biri olarak “Kürt sorununun” çözümsüzlüğünün de simgesidir. Bu çözümsüzlük orada hayatları değersizleştirmekte, cezasızlığı ve hukuk dışılığı beslemektedir.

Mihraç Miroğlu’nun ölümünü takiben 14 Baro ortak bir açıklama yapmış ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun bir alt komisyon oluşturarak bu konuyu ele almasını istemişti. Bu 14 il barosunun tamamının da Kürt coğrafyasındaki barolar olması konuya ilişkin sivil toplum alanındaki duyarlılığın da sınırlarını gösteriyor. Meclisten açıklama isteyen barolar arasında Batı illerinden bir tek baro bile yoktu.

Durumun vahametini en acı biçimde gösteren örnek de şudur: 11 Eylül 2019 günü Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde Emek caddesi üzerinde karşıdan karşıya geçerken polis memuru İdris Aksoy’un kullandığı zırhlı araç çarpması sonucunda ağır yaralanan 5 yaşındaki Efe Tektekin’in iki gün sonraki ölümü “coğrafyanın kaderi” sözünün arkasındaki trajedinin büyüklüğünü bir kez daha açığa vurur. Zira Efe’nin dedesi Mehmet Tektekin de bu olaydan tam bir yıl evvel, 6 Haziran 2018’de TOMA çarpması sonucu hayatını kaybetmiştir.

Dededen toruna aktarılan panzer ölümleri, panzeri Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıllık tarihine canavarsı, katil bir nesne olarak eklemekle kalmıyor; onu aynı zamanda antidemokratik toplum hayatının ve zulümle tarihe yazılan Kürt sorununun maalesef en güçlü göstergelerinden biri yapıyor.13

Kelimenin Kökeni

Panzer Almanca bir sözcük, Nişanyan Etimoloji Sözlüğü’nde “zırh, zırhlı araç, tank” sözcüğünden alıntı olduğu belirtiliyor ve eski Fransızca pance (böğür) kelimesinden türetilen pancier “karınlık, böğür zırhı”ndan geldiği ifade ediliyor. Sözcüğün etimolojisine dair Wiktionary’de yer alan bilgi de bu yönde. Sözcüğün Latince pantex’den (böğür) gelerek, Fransızca pancier biçiminde sürdürdüğü yolculuk Almancada “panzer” olarak nihayet bulmuş. İngilizcede armour, yani zırh olarak adlandırılıyor. Türkçede her iki sözcük de gündelik dilde aynı aracı tanımlamak üzere kullanılıyor: Panzer ve zırhlı araç…

Wikipedia’da “II. Dünya savaşı sırasında Alman tankları” başlığı altında yer verilen panzer etimolojisinde ise kavramın İngilizce ve diğer bazı dillere “Alman ordusu” yerine de kullanılan bir tür ödünç sözcük olarak geçtiği belirtiliyor. Askeri oluşumların özel adları yerine kullanıldığı da hatırlatılıyor. “Birinci panzer taburu,” “Dördüncü panzer ordusu” gibi.14 Bugün Alman Milli Takımı’na “Panzerler” deniyor olması, Alman disiplini ve ciddiyetine referans içermek yanında, “panzer” sözcüğünün ezip geçmeyi kısa ve net bir biçimde anlatmasıyla da ilişkili.

Tanju Akad, zırhlı birliklerin 1. Dünya Savaşı’nda ortaya çıktığını; ancak, İkinci Dünya Savaşı’nda olgunluğa eriştiğini söylüyor. Ona göre 1916’da Somme muharebelerinde ilk tank birliğini kuran İngilizler de aynı dönemde kendi tanklarını yapmaya başlayan Almanlar da işin başında bu silahın olanaklarını ve tam kapasitesini kavrayamamıştı. Başlangıçta bu aygıt zaten uzun menzilli operasyonlara da uygun olmadığından bir piyade destek vasıtası olarak görülmüştü (Akad, 2011: 217). Ancak İkinci Dünya Savaşı yıllarında zırhlı birlikler savaşın esas gücü haline geliyor (Akad, 2011: 220). Akad zırhlı araçlar ve zırhlı birliklerin kapasitelerinin gelişmesinin savaşların kaderini nasıl etkilediğini çok iyi anlatıyor.

Zırhlı birlikler ve tank savaşları konusunda etkili ve öncü teoriler ortaya atan Britanyalı tümgeneral J. F. Fuller’ın “Diğer şeylerin eşit olması durumunda en hareketli taraf kazanır,” diyerek hareket kabiliyeti yüksek zırhlı birliklerin önemini ifade ettiği aktarılıyor (Edwards, 1998: 16).

15 Temmuz: Tomaya Karşı Fanila

Zırhlı araçlarla ilişkili imge dağarcığımızda son olarak 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin imgeleri var. Darbe girişiminin başlamasından itibaren bütün diğer darbelerde olduğu gibi burada da zırhlı araçların sahnede olduğunu herkes hatırlayacaktır.

O gece saat 22:00 civarında Boğaziçi Köprüsü’nün Avrupa Yakası’na geçişi tanklarla tutulmuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın CNN Türk televizyonundan –Hande Fırat’ın kendisiyle kurduğu Facetime bağlantısı aracılığıyla– halkı sokağa çıkmaya çağırması üzerine darbe girişimine tepki göstermek için köprüye akın eden yurttaşlara tankların koruması altında ateş açıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, köprüde tanklardan vatandaşa yönelik dört kez ateş açıldığı ve açılan ateş sonucunda 32 yurttaş ile iki polisin hayatını kaybettiği belirtiliyordu.15

Boğaz Köprüsü’nde tankların önüne dikilen ya da üzerine çıkan yurttaşlarla ilişkili imgeler ve özellikle bu yurttaşların fanilalarıyla tankların egzozunu tıkayarak ilerlemesine mani olduğuna ilişkin paylaşımlar da, 15 Temmuz’un karanlıkta kalan pek çok yönü bulunmasına rağmen, orada hayatını ortaya koyan yurttaşların arkalarında bıraktığı ve bir kısmı mitsel karakterdeki imgeler arasındadır.

KAYNAKÇA

Akad, M. T. (2011). Modern Savaşın Temel Kavramları. İstanbul: Kitap.

Beraat, G. (2021, Haziran 4). Bir Özgürlük Sembolünün Hikayesi: “Tank Adam” idam mı edildi, kayıplara mı karıştı? Euronews. https://tr.euronews.com/2021/06/04/bir-ozgurluk-sembolunun-hikayesi-tank-adam-idam-mi-edildi-kayiplara-mi-karisti

Can, C. (2022, Mayıs 1). 1 Mayıs 1977 Katliamı Gerçeği Üzerine. Independent Türkçe. https://www.independentturkish.com/node/504676/türki̇yeden-sesler/1-mayıs-1977-katliamı-gerçeği-üzerine

Çelenk, S. (2021). Orada Panzer Girmeyen Ev Yoktur. G. Tahincioğlu (Ed.) içinde. Yaralı Hafıza: Kayıpları ve Kıyımları Hatırlamak. Ankara. İletişim.

Edwards, R. (1998). Panzer: A revolution in warfare 1939-1945. Londra: Brockhampton.

Evren, S. (2012, Nisan 30). Bir Mayıs’ın Yolu Kazancı’dan geçer. Bianet. https://m.bianet.org/bianet/emek/137979-1-mayis-in-yolu-kazanci-dan-gecer

Guderian, H. (1957) [1952]. Panzer Leaders. New York: Ballantine Books.

İmrek, E. (2019, Eylül 13). Toma dedeyi, panzer torunu ezdi. Evrensel. https://www.evrensel.net/yazi/84734/toma-dedeyi-panzer-torunu-ezdi

Kepenek, E. (2019, Nisan 30). 1 Mayıs 1977’de Yaşamını Kaybeden Kadınların İzinde. Bianet. https://bianet.org/bianet/kadin/207983-1-mayis-1977-de-yasamini-kaybeden-kadinlarin-izinde

Koç, T. (2014, Nisan 29). Cevap ver Santiago. Yeni Şafak.

Kuo, L. (2018, Haziran 4). #Tankman 2018: Hero of Tianenman protest remembered across globe. The Guardian. https://www.theguardian.com/world/2018/jun/04/tankman2018-hero-of-tiananmen-protest-remembered-across-globe

Mavioğlu, E. (2007a, Nisan 29). 30 Yıl Sonra Kanlı 1 Mayıs – 1. Radikal.

Mavioğlu, E. (2007b, Nisan 30). 30 Yıl Sonra Kanlı 1 Mayıs – 1. Radikal.

Oruç, M. Ş. (2017, Mart 11). Gezi katliamı tanığı: 22 yıldır o yerden geçmiyorum. Evrensel.

Özbek, A. (2021, Eylül 17). Kameralar bozuk tüm çocuklar Asli Kusurlu. Bianet. https://m.bianet.org/bianet/militarizm/250434-kameralar-bozuk-tum-cocuklar-asli-kusurlu

Pavla, H. (2005, Ağustos 5). The complicated history of Prague’s Tank No. 23. Radio Prague International. https://english.radio.cz/complicated-history-pragues-tank-no-23-8098701

Schneider, W. (2006). Panzer Tactics: German Small Unit Armor Tactics in World War Two. Stackpole Books.

Sözmen, M. F. (2019, Şubat 6). Latin Amerika’daki ABD destekli darbe ve işgaller. Evrensel. https://www.evrensel.net/haber/372875/latin-amerikadaki-abd-destekli-darbe-ve-isgaller

Von Luck, H. (1991). Panzer Commander: The meomories of Colonel Hans von Luck. ABD: Dell.

Yılmaz, T. (2020, Haziran 6). 1 Mayıs kayıplarını yakınları anlatıyor: Jale Yeşilnil 17 Yaşında Taksim’de Öldü. Bianet. https://bianet.org/bianet/yasam/225078-liseli-jale-yesilnil-17-yasinda-taksim-de-oldu

Kapak görseli: Gezi olaylarının başlangıcında göstericilere müdahale eden TOMA’lar, Kaynak: “Τουρκία: Αθώοι 16 κατηγορούμενοι για απόπειρα ανατροπής της κυβέρνησης Ερντογάν στο πάρκο Γκεζί” Huffington Post Greece [Çevriçi Edisyon] (18.02.2020) [https://bit.ly/3vsTiYu] / Thanassis Stavrakis © Associated Press

DİPNOTLAR
  1. Panzer üzerine geniş bir savaş kitapları literatürü var: Achtung Panzer!, Panzer: A revolution in Warfare 1939-1945, Panzer Commander: The meomories of Colonel Hans von Luck, Panzer Tactics, Panzer Leaders adlı kitaplar bunlardan sadece birkaçı. Nurnberg Panzer Factory gibi fotoğrafik kitap çalışmaları da var. Bu literatür yanında zırhlı araçlar tarihini canlı tutmaya adanmış çok sayıda panzer, tank ya da zırhlı araçlar müzesi bulunuyor. Bu müzelerin en önemlilerinden biri de Fransa da bulunan Musée des Blindés (veya Musée Général Estienne).
  2. Bkz. Wikipedia. https://tr.wikipedia.org/wiki/Kanlı_1_Mayıs.
  3. Bkz. Küçükarmutlu’da yıkıma karşı ortak direniş. Evrensel. 24 Aralık 2016. https://www.evrensel.net/haber/301107/kucukarmutluda-yikima-karsi-ortak-direnis
  4. Bkz. “1992 Newrozunda katledilenler anıldı.” Gazete Duvar, 19 Mart 2022; “1992’de katliam, 2013’te anıt!” Evrensel , 21 Mart 2013; 1992 Türkiye İnsan Hakları Raporu. TİHV.
  5. Sibel Hürtaş’ın failibelli.org sitesinde “Panzerler, hayatlar ve yalanlar” başlıklı kısa yazısı, panzerden ölüm olaylarının bir kısmına yer verdiği gibi bu konudaki cezasızlık politikasını da iyi ifade ediyor. https://www.failibelli.org/panzerler-hayatlar-ve-yalanlar
  6. 1. Yılında Gazi Olayları – 1996. 32. Gün Arşivi. https://www.youtube.com/watch?v=vjCfxPRJDZI
  7. “22. Yılında 12 Mart Gazi Mahallesi Olayları” 140 Journos. https://140journos.com/gazi-mahallesi-olaylari-5a398dbe86e1
  8. Soma faciasını takiben meydana gelen olaylarla ilgili bilgi için bkz. “Soma maden katliamı: 13-18 Mayıs arası gün gün, dakika dakika gelişmeler.” Sendika.org. 18 Mayıs 2014.
  9. “Gezi parkı olayları.” Bkz. Vikipedi. https://tr.wikipedia.org/wiki/Gezi_Parkı_olayları
  10. “Bölgede Kolluk Kuvvetlerinin Araçları Son On yılda 37 Ölüme Neden Oldu.” Evrensel, 28 Aralık 2019. https://www.evrensel.net/haber/394144/bolgede-kolluk-kuvvetlerinin-araclari-son-10-yilda-37-olume-neden-oldu)
  11. Bkz. “Zırhlı araçlar dört yılda en az 18 can aldı.” Türkiye İnsan Hakları Vakfı. https://tihv.org.tr/ozel-raporlar-ve-degerlendirmeler/zirhli-araclar-4-yilda-en-az-18-can-aldi
  12. Bkz. Mihraç Miroğlu: İdilde zırhlı aracın çarptığı 7 yaşındaki çocuğun ölümü hakkında neler biliniyor? Cumhuriyet. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/mihrac-miroglu-idilde-zirhli-aracin-carptigi-7-yasindaki-cocugun-olumu-hakkinda-neler-biliniyor-1867250
  13. Bu yazıyı okuyan editör arkadaşım, Batı illerinde bir mahallede ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığının göstergesinin de o mahallelerdeki mobeselerin, akreplerin ve panzerlerin varlığı olduğunu not düşmüş ki; bu da hiç değilse dipnot olarak yer vermek gereken önemli bir gözlem.
  14. İlgili maddede panzerin ilk olarak İspanya iç savaşı sırasında faşist general Franco’ya destek amacıyla gönderilen Alman birliklerinde kullanıldığı belirtiliyor. Bkz: https://tr.wikipedia.org/wiki/Panzer_I
  15. “Darbe gecesi köprüde yaşananlar dakika dakika iddianamede.” CNN TÜRK. 26 Temmuz 2017. https://www.cnnturk.com/turkiye/darbe-gecesi-koprude-yasananlar-dakika-dakika-iddianamede

İLGİLİ NESNELER