MASKE
SÜREYYA KARACABEY

İÇERİK

Tanım

Yüzün başkalaşımları ve değişiminde çoğul bir anlamsal envantere sahip maskeyi, Sedat Veyis Örnek, Budunbilimleri Terimleri Sözlüğü’nde (1973), “yüze takılan, kimi zaman da tüm gövdeyi kaplayan; ataları, tanrıları, doğaüstü yaratıkları, ölüleri, hayvanları canlandıran, ağaçtan, otlardan, kumaşlardan vb. yapılan şaşırtıcı ve etkileyici yüz kalıbı” olarak tanımlar. Nişanyan Sözlüğü’nde ise Fransızca masque (maske) sözcüğünden alıntı olduğu ve bu sözcüğün İtalyanca aynı anlama gelen maschera ya da mascara ile eş kökenli olduğu ve geç Latincede de masca, “umacı, cadı, yüzü siyaha boyanmış figür” deyimiyle çakıştığı bildiriliyor. Ülke tarihinde karşılaşılan en eski kaynak olan 1876 tarihli Ahmet Vefik Paşa’nın Lehce-i Osmanîsi’nde ise maske, “Maskara: (İt) yüzlük” olarak karşımıza çıkıyor.

Tanımlarda maskenin ilk belirlenimi onun fiziksel niteliğine ait: Korunmak ya da gizlenmek için takılan ve çeşitli materyallerden yapılan bir çeşit kalıp ya da güzelleşmek için yüze sürülen malzeme. İkinci belirlenimde maske mecazi bir anlam kazanıyor ve gerçek görünüşü, kişiliği gizleyen, yanılgı üreten davranışlar, görünümler için kullanılıyor. Tiyatroda ise oyuncunun kullandığı en eski araçlardan biri, “yapay yüz” olarak maske, arkaik başlangıçtaki tinsel belirişini kaybedip fiziksel bir araç haline gelene kadar çeşitli başkalaşımlar geçirse de, maske ve yüz konusundaki felsefi tartışmalara, rol ve davranış ilişkisinde olduğu gibi, ilham vermeyi sürdürecektir.

Geçmişin Maskeleri

Tiyatro Maskesi. Selçuk, İzmir. Kaynak: Salt Araştırma, Fotoğraf ve Kartpostallar Koleksiyonu / AHIZM115 [https://bit.ly/3ivHJN0]

Teatral edimin içinde saklı olan antropolojik veri, Türkiye’de de geleneksel oyun biçimlerindeki şamanlık kalıntılarla görünür kılınır; ruhlar alemine yolculuğa kendi yüzüyle çıkmayan şaman, çoğu zaman refakatçi hayvanın kılığına bürünür, henüz türler arası hiyerarşinin kurulmadığı bir dönemin simgeselliği içinde devinen ritüelistik edim, yüzün kötü ruhlardan korunması, onlara yakalanmaması için başkalaşırken; aynı zamanda koruyucu hayvanın şekline bürünerek güçlenmeyi de sağlamış olur. Maske, insanüstü ve sıra dışı işleri gerçekleştirebilmesi için şamana güç verir. Şaman üzerinden maske, köy seyirlik oyunlarına da taşınmış fakat kentlerde gelişen tiyatroya, klasik maske formuyla yansımamıştır. Fakat mask’a bir çeşit suret çıkarmak olarak bakılırsa, Karagöz geleneğini/gölge oyununu, deriden yapılmış tasvirleriyle imgenin en eski biçimiyle ilişkilendirebiliriz. Komedi geleneğinin, Bizans mimuslarının etkisi, yüzleri alışılmadık forma sokar ve maskların esetiğine yaklaştırır. Eğer bir maske, varlıkla yokluk arasındaki bir yerdeyse, Karagöz tasvirleri de hayal sandığında saklanıp ayna denilen boş bir beyaz perdede, hayal ağacının önünde hareketlenirler, cansız suretler perdeye düştüğünde vuku bulan o aralıktaki varlıktan yayılan tekinsiz gölgelerdir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda yüzünü peçe arkasında gizleyen Müslüman kadınlar, ötekinin bakışının müstehcenliğinden korunurken aynı zamanda da İslami imgenin benzeşime dayanmayan doğasını hatırlatan, temaşanın yaratılmış olana gözlerini dikmeyi yasaklayan estetiğini de hatırlatmış olurlar. Bakış, doğrudan değil dolaylı olmalıdır, her şeyi görmeye çalışmak yaradana saygısızlıktır. Yere eğilen bakış, göze sunulmayan imge, hakikati göstermenin tek biçimi olarak gizlemeyi, benzerlik kurmaktan kaçınmayı içerecektir.

“Aynı anda perde ve utanma anlamına gelen hicap, maddeye bakarken onu tanrısal bakışla temaşa etmemek, bilince bakarken bilinçdışını göze getirmemek adına gereklidir. Görünen ile görünmeyen arasındaki sınırı belirleyen çizgidir hicap, güneşin arasında kaybolan ve gölgeyi açık eden perdedir” (Sayın, 2003: 120).

Yüzü gizleme aracı olarak peçe ve maskeli balolarda aynı amaçla takılan maske arasındaki fark muazzamdır. Osmanlı asrîleşmesiyle başlayan bu balolara kadınların maskelerle gitmeleri dönemin pek çok yazarı tarafından kınanacak ve ilkinde “hicap”a ait olan burada utanmazlığa havale edilecektir. Halide Edip Adıvar Maske ve Ruh oyununu bu dönemlerde yazar ve Nasrettin Hoca ile Shakespeare’i biraraya getiren oyunda maske, mecazi bir kullanımdadır. Ruhun karşısına yüzü değil maskeyi koymuştur yazar.

Osmanlı’da 15. yüzyılda yaygınlaşmaya başlayan cellatlık mesleğini ifa edenler de maske takmak zorundaydı, bu yüzyıllarda sağır ve dilsiz olmaları gereken cellatlar kendilerinin ve ailelerinin güvenliği için yüzlerini gizlemek zorundaydı ve onları ölümden sonra bedduadan korumaya çalışan teamüle uygun olarak mezarlarında kimliklerine ait bir işaret bulunmazdı. Modern devletin yasal maskelileri ise kontrgerilladır, onlar da görevlerini yerine getirirken sadece gözlerini açıkta bırakacak şekilde yüzlerini bir maskeyle gizlerler.

Maske takmanın izin verdiği simgesel etkinlik, der Breton (2011), bireyin çoğunlukla olduğu kişiye dönüşmeden önce bastırdığı kaynakları açığa çıkarır: “Bireyi ortak kuralların ve kendisinin eski yasaklarının dışında değiştirir, onun kendisini tanımasını sağlar. Maskenin olası gücü de kişiliği (personne Latince persona’dan, yani tiyatro maskesi’nden gelir) oluşturan sayısız yüzün önünü açmasında yatar” (Breton, 2011: 248).

Cumhuriyet tarihi boyunca, hem ulusal yüze iliştirilen hem de siyasi kişiliklerin sahne alışında kullanılan persona olarak maskeye sık rastlanacaktır. Batılılaşmanın maskeleri değişkenlik gösterir: 1950’li yıllardan itibaren Amerikan maskesi, Menderes hükümetinin palazlandırdığı toprak zenginlerinin taşralı yüzüne geçirilmiştir. İncirlik Üssü’nün açıldığı Adana’da gündelik hayatı etkileyen değişimlerin ilham kaynağı buraya yerleşen Amerikalıların yaşam biçimidir; sadece filmlerle, siyasi bağlantılarla değil tanıklık yoluyla da bu maske ulusal ölçekte işlevsel bir hal alacaktır. Amerikan maskesi modadır ve “küçük Amerika” olma sözü ilk Nihat Erim’e atfedilse de Demokrat Parti (DP) lideri Celal Bayar, 20 Ekim 1957’de Taksim’de yaptığı konuşmada Erim’in sözlerini, biraz değiştirerek tekrarlar: “Öyle ümit ediyoruz ki, 30 sene sonra bu mübarek memleket 50 milyon nüfusu ile küçük bir Amerika olacaktır.” Küçük Amerika olma hayali, Demokrat Parti’nin hayata geçirmek için uğraştığı ve uzun zaman devam edecek bir modadır.

Ülkenin maskeyle ilişkisinin önemli bir durağını da çizgi romanlar oluşturur. İlk çocuk çizgi romanı Kara Maske’dir. Geçmişte maskeyle sıra dışı işler yapan büyücülere paralel olarak dünyada yayılan yeni mitik atmosfer, maskeyi sıradan hayatın dışına çıkaran bir araç olarak kullanan kahramanları üretir. Türkiye’de de, dünyanın pek çok yerinde ünlü olan maskeli figürler takip edilir, daha eskilerin bildiği Kızıl Maske, şimdiye kadar ulaşan Süperman, Batman ve Spiderman gibi kahramanlar, Hollywood etkisinin yaygınlaştığı ülkede adeta yerli figürlere dönüşeceklerdir.

Kara Maske’nin reklamı, 1963. Kaynak: Yelpaze no. 601 (18.12.1963), arka kapak.

Siyasi Personalar

Siyasi maskeler açısından çok verimli olan bu topraklarda, “Çoban Sülü” lakabıyla siyasetin en uzun ömürlü figürlerinden biri olan Süleyman Demirel’in köylü maskesi ve ona uygun kullandığı dil maskesi epey üretkendir. Halkla bütünleşmenin yolunu, onlara kırsal bir figürün sempatik imgesini sunarak elde eden Demirel ve onun, ülke siyasi tarihinde adları muhakkak birlikte anılan “Karaoğlan” Ecevit’le oluşturdukları ikili, en az Karagöz ve Hacivat kadar ünlüdür. Dönemin gazeteleri onların karikatürleriyle doludur, Demirel gerçekten kendinden başka bir persona çıkaracak kadar başarılı bir aktördür, onun sözleri zaten çoktan siyasi mizah tarihine geçmiştir: “GAP’ı kimseye gap diye gaptırmam” / “Yollar yürümekle aşınmaz” ya da “Memlekette benzin vardı da biz mi içtik” / “Ege bir Yunan gölü değildir, Ege bir Türk gölü de değildir. Binaenaleyh Ege bir göl de değildir,” ve daha niceleri. Demirel’in sahnesinin önemli aksesuarlarından biri, “yerime koysam kazanır” dediği fötr şapkasıdır. Şapka temsil ettiği rolün asal bir parçası olduğu kadar Çoban Sülü’nün sınıfsal dönüşümünün bir göstergesidir de: Marabaların kasketine karşılık ağalar fötr şapka taktıklarından Demirel’in fötr şapkası, rol değiştirmenin her zaman mümkün olduğunu göstermiştir topluma. Demirel’in maskesi, aralarından çıktığı insanlara çift değerli bir mesaj sunar, dil maskesi de, şapkası da öyle: Sevimlilik aniden otoriter bir tutuma, yakınlık uzak bir aralığa her zaman dönüşebilir. Onun negatif ikizi Ecevit’in şapkası da, onu köylüye, halka yaklaştıran bir simge olarak okunur. Kentlidir, eğitimli bir aileden gelir, şiir yazar, çeviriler yapar, Robert Kolejlidir; ancak, onu halktan uzaklaştıran bütün bu özellikler, başarılı bir siyasi personanın kurulmasıyla mütavazı bir halk adamının imgesine dahil edilir. İlk personanın ihtiyacı olan yakınlığın uzaklığıysa, Ecevit’inki kesinlikle uzaklığın yakınlığı olmalıdır. Şüphesiz kişisel seçimleri de olan sadelik, gösterişsizlik vurgusu bu tür siyasi figürler için sahnesel olarak da işlevseldir. Demirel ve Ecevit: Muhteşem bir ikili, o dönem için sağın ve solun çarpıcı maskeleri. Ecevit, o dönemde takındığı sol maskesi yüzünde aşınmadan siyasetten çekilmemiştir, ötekinin ise hayal kırıklığı yaratacak bir vaadi zaten olmamıştır.

Maskeli Balo

1983 yılında bir şarkı dillere takılır ve uzun süre de etkisini sürdürür. Şiir, Murathan Mungan’ındır, Yeni Türkü tarafından seslendirilen bu parça darbe sonrası ülkenin hayal kırıklığıyla örtüşür. Şarkının adı Maskeli Balo‘dur: “Yaktım gemilerimi / Dönüş yok artık geri / Tak etti canıma bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri” sözleri fonda yükselirken; maskenin metaforik anlamı üzerine daha fazla yazılıp çizilir. Bu dönem Can Kozanoğlu’nun deyişiyle “cilalı imaj” devridir, Özal’ın ve renkli kabilesinin ülkede yaratacağı sarsıcı değişimlerin zamanıdır. Neoliberal politikaların sert bir biçimde yürürlüğe konulduğu, özelleştirmenin devletin amentüsü olduğu bu dönemde imajlar, asıllarının yerine geçmiş, hızlı bir unutma egzersiziyle kitlelerin yeni döneme adaptasyonu gerçekleştirilmiş ve 12 Eylül öncesi ve sonrası gibi bir ayrım memleketin miladı haline getirilmiştir. İmajı parlatmanın, maskeleri çeşitlemenin dışında bir yol pek mümkün değildir, gerçeklik sert, kabadır ve işkence sesleriyle, zehir zıkkım ekonomik tedbirlerle doludur. Ama yol, Avrupa Birliği’nin kutlu yolunda yükselen yuppie’lerin, yarı İngilizce yarı Türkçe konuşan siyasilerin, siyaset maskesinin sadece yetkililer tarafından takılabileceğini haykıran sıkıyönetim megafonunun cızırtılı sesinin açtığı liberal serbestliğin, ontik esirliğin yoludur. O dönemde televizyonda dönen bir spot, dönemin ruhunu yansıtır: Özallar, karı koca arabadalar ve Turgut Özal, “Semra bir müzik koy da neşemizi bulalım,” diyor. Evet ülkeye bir kaset konmuş, herkes neşesini buluyordu; çünkü, bir farsın içinde herkes gerçekten çok eğlenir.

Türk Aero Kulübü’nün (Sivil Tayyare Kulübü) balosu, 21.02.1932. Kaynak: © Suna ve İnan Kıraç Vakfı Fotoğraf Koleksiyonu / CFA_007601.

İşçi Maskeleri

Maden işletmelerinde, fabrikalarda, silolarda, doklarda ve pek çok iş alanında işçilerin, adına iş güvenliği denilen ve yasal bir çerçevesi bulunan koşullarda çalışması beklenir. Bu bağlamda, belli iş kollarında kullanılması gereken maskeler, dramatik bir süs değildir; yoklukları ölümcül sonuçlara yol açabilir, açmaktadır da. Solunması zararlı kimyasallarla ve gazlarla kuşatılmıştır pek çok sektör ve karşımıza sık çıkan gazete haberleri, önlenebilir pek çok hastalığın, hatta ölümlerin, maske yokluğu yüzünden önlenemediğini gösterir: Manisa’nın Soma ilçesindeki maden faciasında saniyelerle ölümden kurtulduğunu söyleyen maden işçisi Emre Alaca, duman dolup nefes alamamaya başladıklarında kendilerine verilen gaz maskelerinin hepsinin küflü çıktığını anlatır. Daha fecisi ise, şirketin bu tek kullanımlık maskeleri gereksiz kullananların ücretinden keseceğini söylediği 400 TL yüzünden, maskeleri önceden kontrol şansları olmamıştır.

Zonguldak’taki başka bir maden faciasında Maden Mühendisleri Odası, ikisi maden mühendisi, toplam 30 emekçinin hayatını kaybettiği kömür madeni patlamasıyla ilgili ilk incelemelerin sonucunu bildirirken yine dikkat çeken, işçilerin gaz maskelerinin olmayışıdır; patlamadan önce grizunun yükseldiği görülmüştür.

Maskenin olması gereken yerde ve zamanda bir türlü olmayışı, gideri azaltmak için ölümü çoğaltmak türünden bir eğilimi yerleştirmiştir ülkenin güzide işletmelerine. Örneğin, gemi sökümünde çalışan bir işçinin anlattıkları dehşet vericidir: Kağıt üzerinde asbest uzmanı gibi gösterilen işçilere sadece toz maskesi verilmekte ve bu tehlikeli maddenin solunması işverenin –anlaşıldığı kadarıyla– umrunda bile olmamaktadır. Deri fabrikalarında, arıtma merkezlerinde sızan zehirli gazların yarattığı yıkımlar ve kot taşlama işçilerinin yakalandığı silikozis hastalığının yaygınlığı şu çağda insanın aklını zorlamaktadır. Önlenebilir bir hastalık olan silikozis, madenlerde, dökümhanelerde, tünel ve yol yapımında, seramik vb. iş kollarında çalışan işçilerde eskiden beri görülürken; kot beyazlatma işinde çalışanlarda ilk defa 2005 yılında Türkiye’de görülmüştür.

“Hastalık genellikle madencilerde 20-30 yıllık çalışmadan sonra ortaya çıkıyor, ama kot taşlama işçilerinde olduğu gibi eğer çok yoğun toza maruz kalınırsa birkaç yıl içinde ortaya çıkıp hızla gelişen bir hastalık halini alabiliyor. Tekstil işkolunun tamamında yaşanan çalışma koşullarına benzer biçimde, kot atölyelerinde işçiler günde ortalama 12 saat çalıştırılıyor. Bu işte kullanılan özel kum değerli olduğu için, patronlar kum zayi olmasın diye işçileri havalandırmanın olmadığı, hatta pencerelerin sıkı sıkıya kapatıldığı ortamlarda çalıştırıyor.” (Silikozis Nasıl Bir Hastalık?)
Slikozis hastalığından hayatlarını kaybeden kot taşlama işçilerinin çalışma koşullarını sergileyen sosyal medya paylaşımlarından. Kaynak: “Slikozis Hastalarına Tehdit” Çapakçur Haber (07.06.2019) [https://bit.ly/3VQtLDG]

Maskenin işçi güvenliğiyle ilişkisinin netameli tarihi görkemli fabrikaların ve işletmelerin gölgeli yüzünde gerçekleşir, onların taktıkları grotesk maskenin üzerinde, “kazanç hırsı, vatan namusudur” yazmaktadır. Soma’da işçi tekmeleyenlerle ölüm üzerine zar atmaktadır.

Bu bölüme son noktayı pandemi döneminde maske takmayan işçilerin, “İş Güvenliği Yasası”nın 25. maddesi uyarınca tazminatsız işten çıkarılabileceklerini belirtmekle koyalım.

Direnişin Maskesi/ Gezi'nin Maskesi

Yüzü gizlemenin, törensel bir boyutu hep vardır. Kutsaldan uzaklaşıldığında bile hangi koşullarda, ne zaman yüzün kapatılacağına kararı, başkaları verir, gizli yüz gerekli izne sahip değilse suçludur. Tam da bu noktadan bir direniş potansiyeli doğacak, eski çağlarda yoksul oldukları için maskesiz gömülenlerin, “yalın yüzlüler”in intikamını onlar alacaktır.

Gezi eylemleri sırasında biber gazı içerisinde gaz maskeli eylemci. Kaynak: “Türkei will Demonstrationsstrafrecht verschärfen” Spiegel [Çevrimiçi Edisyon] (02.02.2015) [https://bit.ly/3gVv7yl] / © Sedat Suna; dpa

Maske, ülke tarihinde ilk defa çoğunluğun gündelik hayatına girdiğinde Gezi eylemleri yeni başlamıştı. Ülkeyi oturma odaları sanan ve istediği gibi dekore edip yurttaşlık statüsünü sığıntıya çeviren yönetimden canı fena halde sıkılan kitleler, bir gün patladı ve bardağı taşıran son damla, Taksim’deki Gezi Parkı’nın işgali oldu. 27 Mayıs gecesi korumaya çalıştıkları parkın kuşatıldığını görenler önce oraya, sonra da sokaklara aktı. Haziran Direnişi olarak da bilinen Gezi eylemi ve kitlelerin, ülkenin pek çok şehrinde sokaklara döküldüğü direniş günleri, polis tarafından aralıksız sıkılan biber gazlarının dumanı altında geçti ve pek çok yurttaşı hastanelik eden bu saldırıya karşı karbon filtreli maskeler taşınmaya başlandı. İnsanların yüzleri açık bir biçimde nefes almalarına imkân yoktu ve ev yapımı gaz maskelerinin de dahil olduğu, daha önce pek görmediğimiz pek çok maske türü aniden sokaklardaki kalabalığın zorunlu aksesuarı olmuştu. Maske satışlarının patladığını yazdı gazeteler, maske edebiyatı Gezi döneminde popülerleşti, pahalı maskeler takanlarla dalga geçildi, yollarda tuhaf bir biçimde –nükleer saldırı altındaymış gibi– dolaşmalar doğal bir hal aldı. Plastik mermilere ve biber gazı saldırılarına rağmen sokağa çıkmaktan vazgeçiremedikleri insanların temel silahlarından biriydi mizah. Boğaziçi Caz Korosu, direnişçilerle birlikte, Kızılcıklar Oldu mu türküsünden uyarladıkları türküyü söylüyordu:

“Çapulcular oldu mu / Meydanlara doldu mu / Gönderdiğin TOMA’lar / Beşiktaş’a vardı mı // Maskeyi yüzüme, maskeyi taktım yüzüme / Biber gazı yollamış emniyet gözlerime // Barikatı aşmalı şu Taksim’e varmalı / Gezi parkı güzel ama polis olmamalı.” Bu türkü, hiç böyle güzel söylenmemişti.

Tüm dünyada sürdürülen eylemlerin yüzü olan ve V for Vendetta (2005) filmiyle bilinirliği artan Guy Fawkes maskesi, Gezi direnişi sırasında da yaygın bir kullanım alanı bulmuştu. Bu maskeyi biz, 2011 yılında Deutsche Bank CEO’su konuşma yaparken toplantıyı basan 15 Occupy aktivistinin yüzünde görmüştük. Pek çok küresel eylemde direnişin yüzü olmuştu bu maske.

Maskeye adını veren Guy Fawkes, 5 Kasım 1605 tarihinde İngiliz Lordlar Kamarası’nı bombalamayı ve böylece Kral’ı öldürmeyi planlayan Katolik bir teröristti. Planı başarılı olmayan Fawkes, yakalanıp işkence gördükten sonra öldürülmüştür. Stefan Donath’ın (2014) aktardığına göre, o tarihten sonra açılış yıldönümlerinden önce patlayıcı kontrolü yapılmakta ve “Şenlik Ateşi Gecesi” adlı gecede çocuklar, Guy Fawkes kuklaları yakarak şu şarkıyı söylerler: “Hatırla, hatırla 5 Kasım’ı hatırla! Barut, ihanet ve komployu hatırla!” Daha sonra V for Vendetta adlı çizgi roman sinemaya aktarıldığında, 3. Dünya Savaşı sonrası İngiltere’de kendine V adını veren kahramanın anarşist şiddet eylemleriyle sisteme karşı giriştiği mücadelede Guy Fawkes maskesi takmasıyla bu figür direniş simgesi olarak yaygınlaşmıştır (Donath, 2014: 196). Sivil itaatsizliğin bir simgesi haline gelen bu maske, Occupy Wall Street hareketinden önce internet örgütü Anonymous tarafından eylemlerde kullanılmıştır.

Pek çok direnişte devrimci bir simge olarak kullanılan bu maske, Gezi’de de kullanılır; fakat, eylemcilerin yüzlerini gizlemesi kanun tarafından yasaklanmıştır. Guy Fawkes maskesi olmasa da, sıradan maskeleri bulundurmak bile gözaltı sebebiydi o dönemde. Fakat Guy Fawkes maskesi Türkiye’de yapılan bir eylemi dünyaya bağlayan bir araçtır, direnişçileri yan yana getirmiş ve dünyanın pek çok yerinden destekçi kazanmıştır.

Maskeye karşı savaş sürdüren güvenlik güçlerinin yasal dayanakları, Toplantı ve Gösteri Yasası’nın 20. maddesidir: “(…) yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma” biçiminde devam eden bir maddedir bu ve “Gezi Parkı çevresinde baret ve maske takan 42 kişi gözaltına alınmıştır” türünde çok fazla gazete haberi vardır.

Gezi Parkı için Ankara’da düzenlenen eylemlerde Fawkes maskesi. Kaynak: Flickr, Barış Kaykusuz [https://bit.ly/3uleEqb]

Maske, ilkin zorunlu bir korunma aracı olarak kullanılırken; politik bir araca dönüşmüştür. Maske takanı da değiştirir: Eylem için cesaretlendirir ve kolektif bir gizlenmenin yolunu açar. Farklı siyasi görüşlere sahip direnişçilerin tek bir grup gibi görünmesini sağlarken kolektifi anonimleştiren bir ciddiyet de yaratır; çünkü, kim takarsa taksın maske, uzaklaştırıcı ve tehdit edicidir. Tıpkı karnavallar zamanında olduğu gibi maskeli eylemler de “geçici bir topluluğu” inşa eder; yasaklı olması da, esasında, herhangi bir silah kullanmadan barışcıl yöntemlerle direnen eylemcileri, olduklarından daha marjinal bir konuma yerleştirir.

Gezi’nin maske profilindeki ilginç yüzlerden biri de dansçı Ziya Azazi’nin Gezi Parkı’nda gaz maskeli bir derviş olarak Sen de Gel başlıklı performansıydı. Maskeli kolektif yasal soruşturmayla karşılaştığında Azazi’nin aklına bir süre sonra maske takmayınca ceza alacağı sanırım hiç gelmemişti.

Direnişin maskesinden pandeminin maskesine geçiş ise pek kolay olmadı. Orada gaza ve saldırıya rağmen sokaklar özgürlük mekânıydı.

Pandemi Maskesi

İlk kez 31 Aralık 2019 tarihinde Çin’in Hubei eyaletinin Wuhan şehrinde tespit edilen Covid-19, 11 Şubat 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından “küresel salgın” (pandemi) olarak tanındı.11 Mart 2020’de Türkiye’de ilk vakanın tespitiyle ise, maskeli zamanların yolu açılmış oldu. Salgında kullanılan maskeler hakkında yazılar yazıldı, İspanyol gribi ve vebalı yılların kuş gagalı maskeleri hakkında herkes bilgi sahibi oldu. Pandeminin ilk aylarında devlet, ücretsiz maske dağıtacağını söyledi; ancak, bu vaat gerçekleşmedi. Kısa süre sonra maske satışları patladı. Gazeteleri, maske üretim ve satış süreçlerinde yaşanan yolsuzluk haberleri doldurdu. Korkunç bir yoksullaşmayı beraberinde getiren pandemi süresince maskeyi zorunlu kılan kurallar, sürekli değiştirilmesi gereken medikal maskelerin yıkanarak defalarca kullanılmasına yol açmıştı, koşullara uygun yükseltilen fiyatlar maske üzerinden bile bir sınıf okuması yapmayı mümkün kıldı. Dayanışma için maskeler dikildi, dağıtıldı ve maske, bu yolla bir dayanışma nesnesine dönüşmüş oldu. Özellikle sağlık çalışanları için katlanılması zor bir çalışma mesaisi söz konusuydu ve maske erişiminin sıkıntılı olduğu günlerde doktorların takması gereken N95 maskesiyle dolaşan yurttaşlar öfke uyandırdı, bütün zor zamanlarda olduğu gibi herkes bir duyarlık sınavından geçmişti.

COVID-19 salgını sırasında: Karantina, boş sokaklar ve maske. Kaynak: “Coronavirus: Turkey sets strict measures as cases soar” BBC News (06.04.2020) [https://bit.ly/3EUw4ii] / © Getty Images

Özen B. Demir (2020), Maskeler ve Zombiler: Bir Covid-19 İkonografisi başlıklı yazısında, küresel salgınlarda enfekte olan kişiyi “toksik başka”ya çeviren dönemden söz ederken, salgın filmlerinin distopik ortamında zombilik, canavarlık, delirme gibi özelliklerin yaygın kullanımıyla epidemide yükselen ayrımcı mantığı ilişkilendirir: “Diyebiliriz ki zombi, bir bête noire olarak salgının temsil yüzüdür.” Maske de, bu ahvalde zombinin pastişine dönüşmüştür.

Maske ekonomisini ilgilendiren bir başka bilgi, 1919 yılında medikal maskelerin ilk mucidinin, onları yeniden kullanmayı mümkün kılacak sterilazasyonu dikkate alması, 1930’lu yıllarda tek kullanımlık kağıt maskelerin yerini medikal maskelerin yerini alması, 1960’larda ise bunların tek kullanımlık sentetik maskelere dönüşmesi, 1969 yılında da pek çok cerrahi malzemenin tek kullanımlık hale getirilmesiyle dönüşümün tamamlanması ve endüstri sponsorluğuyla gerçekleşen çalışmaların, kaçınılmaz biçimde, sentetik tek kullanımlık maskelerin geleneksel pamuklu maskelerden daha iyi olduğunu kanıtlamasıyla ilgilidir.

“Şimdi ise stokçuluğun kâr etmediği, tedarik zincirlerinin kırıldığı bu yoksunluk ahvalinde dönüştürülebilir ve yeniden-kullanılabilir materyaller ekonomisi anlamına gelen ve 2015 yılından bu yana ivme kazanan ‘dairesel ekonomi’ (circular economy) yaklaşımının yeniden ele alındığına tanık oluyoruz. Bir yandan sayılamayan en görkemli kolektif müşterek olarak ‘hava’ ve onun aracılığıyla yayılan enfektif ajanlar, kirlenmesiyle ciğerlerimize dolanlar ile bütün bu sakıncalardan korunmaya gönderme yapan maske, kullanılıp bir kenara atıldığında döne dolaşa yine havayı kirletecektir. O bakımdan maske de, virüs de müşteriğimizdir” (Demir, 2020).

Medikal maskeler, teatral maskeler, antropolojik maskeler geçicidir, bir süre bir yüzde durur ve ardında kalan yüzü silerek bir başka varoluşun yolunu açar; fakat, yüzlerin maskeye dönüştüğü bir dünyada, maske kalktığında arkasından başka bir maske çıktığını tahayyül edenlerin iptal etmeye çalıştığı “maske/yüz” ikiliği olacaktır. Yüz, otoriter bir yönetim altında denetim altına alınması gereken bir şeydir, gülmenin, ağlamanın, duyguları dışavurmanın toplumsal yasaları dışında diktatörlüğün yasaları altında yaşayanlar için başka yasaları vardır. Dalga geçişe ait bir ifade, bıyık altından gülerek ciddi bir ortamı değersizleştirme, itaat edilmesi gereken anlarda alaycı kalkan kaşlar… Bunların hepsi tehlikelidir ve “yüz suçu” denen şeyi oluştururlar. Bu durumda yüz, denetim altına alınması gereken bir materyal haline gelecektir. Kimlik gizlemenin en eski biçimi olan maske, direnişte yüzü anonimleştirerek toplumsal gövdenin benzerliğine dikkat çeker. Aynı maskeyi taşıyanlar ortak bir ilişki içindedir: Burada yüz yerine konuşan bedendir ve maske, birlikteliğin, politik olanın etkileyici bir simgesidir. Maskenin eylemcilerde yarattığı cesaret bulaşıcıdır, onların daha rahat davranmasını sağlar; fakat, cesareti açık bir yüze bağlayan tarihin, “korkmuyorsan yüzünü aç” çağrısı da hep bir yerde duracaktır.

Maske, Kimsin Sen?

Memleketin maske ile imtihanında son durak, aynı anda pek çok ülkede yapılan bir programın benzer formatla buraya uyarlanmış versiyonu Maske Kimsin Sen adlı eğlence programıydı. Yüzünü gizleyenler ünlülerdi ve gösterişli kostümlerle sahne şovu yapıp seyirciyi eğlendirirken; maskelerin arkasındaki yüzleri bulmaya çalışan medyatik dedektiflerle de eğlenceye merak unsuru katılıyor ve bu maskeli geçit, maskenin maskesi olarak bir aynalar oyununa herkesi davet ediyordu. Ünlü bir müzisyen müzikalleri yönetiyor, ünlü bir oyuncu sunuculuğunu yapıyor ve yine tanınmış figürler, kimin kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Tam bir post-maske durumuydu ve sahne içinde sahne, oyun içinde oyun ile maskeler ve roller oyununu sonsuzlaştırıyordu. Fakat ülkenin muhafazakârları, unicorn, aslan, geyik gibi figürlerden oluşan bu gösterişli maskelerin paganizm ve satanizm propagandası yaptığını söyleyerek homurdanmaya başlamıştı ki, programın yapımcısı 9. bölümün sonunda yeterli reyting alınamadığı gerekçesiyle programı sonlandırdı. Dışarıda maskeler oyunu sürerken, kurmaca maske oyunu rahatsızlık vermişti; çünkü, bir yabancı olarak maske tekinsizdi. Oysa yüzün üzerine eklenen başka yüzler, kendiliğin çoğaltması olarak kimseyi rahatsız etmezken; “öteki”nin yüzdeki konukluğu bütün ötekilikler karşısında hissedilen huzursuzluğu tetiklemişti.

Sonsöz

Neredeyse yüz kadar eskidir maskenin tarihi. Modern devletin kendi bekası için büründüğü yüzlerin her bir dönemeçte tarihsel bir anlamı vardır. Cumhuriyet tarihinde yüzün bir kendilik olarak açıklığını koruması sadece burada değil; her yerde imkânsızdır. Pragmatik gerçeklik, hayale ihtiyaç duyar. Toplumsal maske, devletin merdiven altı atölyelerinde, karanlık dehlizlerde dikilir ve dağıtılır, hakiki bir varoluşun imkânsız olduğu küresel şovda, maskeler değişir; ama, asla yok olmaz. Sistem doğası gereği doğruları yanlışlarla, geçmişi gelecekle, zalimliği demokrasiyle, açlığı tüketimle karıştırmak zorundadır ve aslında vuku olmayan bir şeye herkesi ikna etmelidir. Maskeler değişir. Amerika’da, Avrupa’da, “ileri demokrasi” maskesinin altında hep başka bir maske vardır, toplumsal sözleşmenin ilksel kuruluş anında yapıştırılan Türklük maskesi, daha sonra onun üzerine yapıştırılan Müslümanlık maskesi. Sonradan takılanlar hep düşer ama gerçek bir toplum inşa edilemediği sürece eski maskeler her dönemde ortaya çıkar. Yüz bir tereddüt yeridir kapitalist devletlerde, aynaya bakınca kendini görecek toplumlar içinse daha uzun bir zaman vardır.

KAYNAKÇA

Breton, L. D. (2018). Yüz Üzerine. O. Türkay (Çev.). İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi.

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in unutulmaz sözleri. En Son Haber. https://www.ensonhaber.com/galeri/9-cumhurbaskani-suleyman-demirelin-unutulmaz-sozleri

Donath, S. (2014). Gizli Olanın Görünürlüğü: Protestolarda Guy Fawkes Maskesi. S. Bursa & O. Arıcı (Çev.), K. Karaboğa & O. Arıcı (Ed.) içinde. Maske Kitabı. (193-206). İstanbul: Habitus.

Gemi söküm işçisi: Toz maskesiyle asbest söktürüyorlar. (2022, Ocak 24). Gazete Duvar. https://www.gazeteduvar.com.tr/gemi-sokum-iscisi-toz-maskesiyle-asbest-sokturuyorlar-haber-1550463

Kurtulan İşçi: Açtığımız Gaz Mazkeleri Küflüydü. (2014, Mayıs 18). https://www.haberler.com/guncel/kurtulan-isci-actigimiz-gaz-maskeleri-kufluydu-6044248-haberi/

Örnek, S.V.(1973). Budunbilimleri Terimleri Sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu.

Sayın, Z. (2003). İmgenin Pornografisi. İstanbul: Metis.

Silikozis Nasıl Bir Hastalık? http://kotiscileri.org/silikozis-nasil-bir-hastalik/

Vernant. J.P. & Naquet-V.P. (2012). Eski Yunan’da Mit ve Tragedya. S. Tamgüç & R.F. Çam (Çev.). İstanbul: Kabalcı.

Demir, Ö. B. (2020). Maskeler ve Zombiler: Bir Covid-19 İkonografisi. Birikim. https://birikimdergisi.com/guncel/10243/maskeler-ve-zombiler-bir-covid-19-ikonografisi

Özdemir, M. & Arslantaş, Y. (2021). Neolitik Dönem Ölüm Ritüellerinde Maske. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1541268

Kapak görseli: Gezi Parkı’nda otobüs üzerinde Guy Fawkes maskeli gençler. Kaynak: Der Funke [https://bit.ly/3VPQsYU] / © Murad Sezer

İLGİLİ NESNELER