- Giriş
- Beyaz Toroslara Her Yol Mübah
- Askeri Araç Olarak Beyaz Toros
- Beyaz Torosların Kürdistan Trafiğine Girişi
- Kefen Rengi Toroslar
- Ölümden Önceki Cehennem
- İşkencenin Panzehirine Ulaşmak
- Sokağın Karşısına Park Edilmiş Beyaz Toroslar
- Arjantin ve Sri Lanka’nın Beyaz Torosları
- Son Beyaz Toros
- Beyaz Torosların Çağdaş Versiyonu Siyah Transporterlar
- Kaynakça
- Dipnotlar
GİRİŞ
“Beyaz Toros bir arabaları vardı JİTEMcilerin. Hepsi sakallı, normal kıyafetli ama ellerinde telsizler. Bir de arabadan telsiz kablosu sarkıyordu. O araba sokakta dolaşmaya başladı mı, tamam ölüm timi işbaşında demektir.”1
Renkli televizyonun yayına başladığı 1990’ların ilk yıllarından bir reklam filmi. Heyecanla Toros Dağları’ndaki dik bir kayalığı tırmanan maceraperest zirveye ulaştığında, kendisinden çok önce oraya ulaşıp park etmiş iki otomobil görüyor. Küçük bir şaşkınlıktan sonra gülümsüyor ve ardından üst ses işitiliyor: “Renault 12 tutkusunun ulaştığı zirve; Toroslar… Renault 12 Toros 5 vitesle yollara, yıllara meydan okuyor.”
O yıllarda otomobil firmaları, reklam filmlerini güneşli yaz günlerinde motorları maviliklere süren mutlu çekirdek aileden ziyade hızı, heyecanı seven maceraperest erkekler üzerinden kuruyordu. Ailevi sorumluluklardan sıyrılıp doğanın çetin şartlarına karşı “sırdaşları” olan otomobilleriyle meçhule gitmeyi ve yalnızlığı seven erkekler… Renault 12 Toros reklamı, kısa süre içinde ortaya çıkacak olan böyle bir müşteri kitlesine hitap ediyordu.
Elbette beyaz Torosların dağlara çıkma kabiliyeti yoktu ve reklam filmini izleyen; ama, kamera arkasını bilmeyen seyirciler için bu otomobiller, bu nedenle hep meçhul kalacaktı. Reklam filmindeki otomobiller Toros Dağları’ndaki kayalığın zirvesine helikopterle mi taşındı, tırlarla mı? Ortada bir “hile” olduğu kesindi; ama, bunun nasıl yapıldığını izleyicinin bilme imkânı, sosyal medyanın olmadığı o dönemde söz konusu değildi.
Beyaz Toroslara Her Yol Mübah
Aynı meçhul arka plan, belli bir amaç için başıboş bırakılmış yalnız erkek cellatlara derin devletin tahsis ettiği beyaz Torosların faaliyetleri açısından da geçerliydi. O yalnız erkeklerin süreceği Toroslar, yollar ve yıllar boyunca isimleri alt alta sıralanmış Kürtlerin üstüne sürülecekti ve nihai hedef veya fantezi, dağların zirvesine park etmekti. Bunun için beyaz Toroslara her yol mübah görülmüştü.
Aslında Toros’un resmi hikâyesine bakılırsa, ortada olağan bir sınai teşebbüs vardı. Fransızların 1899’da kurduğu Renault otomobil firması, yüz yıldan fazla süredir dünyanın en büyük otomobil üreticilerinden biri. Binek arabadan otobüse, traktörden kamyona birçok farklı aracı üretip piyasaya sunuyor. Şirket, pazarında bulunan ülkelerle iş birlikleri de yapıyor. Türkiye ile yaptıkları iş birliğinin tarihi 1969’a uzanıyor. Bu iş birliği için tercih ettikleri kurum ise zamanın Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK). Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının yardımlaşma ve emeklilik fonu olan ve Milli Savunma Bakanlığı’nın koordinasyonu altında faaliyet yürüten OYAK, bu iş birliğini imzaladığında henüz 8 yıllık bir kurumdu.
Üyelerinin karşılaşabilecekleri “sosyal ve fiziksel risklere” karşı ek bir sosyal güvenlik oluşturmak amacıyla 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonrasında, 1961’de kurulan OYAK, görünürde arabaların mekanik parçalarının üretimi ve ihracatını gerçekleştirmeyi hedefliyordu. Bu kapsamda Fransız Renault firmasıyla ortaklık kurma yolunu seçti ve bir sonraki darbenin (12 Mart) ardından, yani 1971 yılından itibaren otomobil üretimine geçti. Üçüncü askeri darbe olan 12 Eylül 1980’e kadar da 250 binin üzerinde otomobil üretti.2 Bu üretimler arasında “Renault 12” en fazla öne çıkan modellerden biri oldu.
Askeri Araç Olarak Beyaz Toros
OYAK ve Renault ortaklığı, bu modellerden birini “milli” kullanıcıya daha cazip hale getirmek amacıyla yerli bir isim tercih etti. “Toros” adı verilen araçlar böylece 1989 yılında piyasaya sürüldü ve kısa sürede en çok tercih edilen modellerden biri oldu.
“Millileştirilmiş” bu aracın müşterileri arasında elbette ordu ve emniyet kurumları da vardı. Araçların kamudaki kullanımı kısa sürede arttı ve orduda ve emniyette hem resmî hem de gayriresmî, daha doğrusu hem yasal hem de yasa dışı araç olarak kullanılmaya başlandı.3 Beyaz Toros’u, mazisi zaten orduya bağlandığı, sonraki “seyahati” de malum olduğu için pekâlâ “askeri araç” kabul edebiliriz. Bununla birlikte Renault marka bir otomobilin önce “Toros” ismiyle “millileştirilmesi,” ardından da devletin “envanteri”ne girmesi, resmî tarih okuması yapıldığında kabaca yukarıdaki gibidir. Fakat hikâyenin bir de Kürtlerin gözünden olan tarafı var.
Beyaz Torosların Kürdistan Trafiğine Girişi
Bu hikâye, beyaz Torosların infazcıların kullanımına tahsisiyle başlıyor. Toros’un asker, polis ve JİTEM’e tahsis edilirken beyaz renkli olanlarının tercih edilme sebebine dair herhangi bir resmi bilgi yok. Fakat devletin o zamanlar işlediği suçlarının üstüne beyaz bir kılıf çekme ihtiyacı hissetmesiyle paralellik gösteren bir tercih bu. Dönemin OHAL Bölge Valisi, yahut o dönem için “devletin karanlıklar prensi” gibi görülen Ünal Erkan ise bu konuda bir malumata sahip olmadığı iddiasındaydı: “Bölge Valisi olarak il valilerinin oto ihtiyacı var mı diye sorduk. Ben de bütçede alabileceğim kadarını aldırırım. O sene ‘beyaz Toros’ verdiler. Başka renk vermediler. ‘Beyaz Toroslar kullanıldı. Bunun altında bir şey mi arayacağız? Suç da işlenmiş, ne diyebilirim.”4
Ünal Erkan’ın beyaz Toros’u “verenleri” meçhul bıraktığı ve başka bir hakikati de kasten gizlediği anlaşılıyor. Oysa “başka renk vermeyenlerin,” Kürtlerin arasına ölüm aracı olarak özellikle beyaz Torosları sürmelerinin birçok nedeni vardı. O yıllarda Toroslar, Renault’nun bir alt modeli olan TX’lere göre zorlu kış koşullarına daha rahat ayak uyduruyordu ve Kürtler arasında da epey popülerdi. Dolayısıyla Kürdistan sokaklarında dolaşan derin devlet tetikçilerinin olağan trafikte en yaygın renk olan beyaz otomobille meçhule dönüşmesi, “halkın arasına karışması” çok daha kolaydı. Hangi beyaz Toros’un cellatlara, hangisinin esnafa, mahalleliye, köylüye ait olduğunu kestirmek mümkün değildi.
OHAL döneminde yaşayan her Kürdün bir beyaz Toros hikâyesinin olması da bundan. Çünkü bu otomobiller birer hayalet gibi tüm Kürdistan sokaklarında, Kürtlerin “trafiğine” karışarak yıllarca dolaşıp durdu. Örneğin 1994 yılında Emniyet Müdürlüğü’nün hemen karşısındaki Yüksekova Lisesi’ne giderken bir gün, üzerime çamur sıçrattığı için el kol hareketleriyle tepki gösterdiğim beyaz Toros’tan elinde kalaşnikofla bir JİTEM’cinin çıkacağını, tekme tokat dövüleceğimi öngörmem mümkün değildi. Çünkü o otomobili herhangi bir hemşehrime ait sanmıştım.
Kefen Rengi Toroslar
Kürtleri alıp meçhule götüren bu araçlardaki cellatların bir kısmını, PKK itirafçısı oldukları veya kirli sakal bırakıp puşi taktıkları için sıradan halktan ayırt etmek mümkün değildi. Zaten tıpkı beyaz Toroslar gibi bu itirafçılar da halktan ayırt edilemesinler diye özellikle seçilmişlerdi. Böylece devlet tüm infaz elemanları ve araçlarıyla Kürtlerin arasında meçhul bir faile dönüşebiliyordu.
1990’ların ilk döneminde devletin cinayetleri, failini belli etmeden, “kendini açık etmeden” işle(t)mesi “gerekiyordu.” Kürtleri ölüme götürmek için resmî, zırhlı araçları kullanmak yerine –ki bu da çok yapıldı– kefen rengi Toroslar, cellatların hizmetine sunulmuştu. Böylece tüm kirli işler “beyazla” kapatılabiliyordu. Fakat beyaz Toros’un Kürtlerin nazarında bir “markaya” ve “imaja” dönüşmesi, yıllar ve infazlar birbirini izledikçe söz konusu oldu.
PKK’ye karşı çareyi işkencede, hapiste ve cinayette arayan devletin o zamanki kadroları, 1990’larda on binlerce Kürdü uzun işkencelerden geçirip hapishanelere attı, binlercesini infaz etti. O yıllarda insanların en büyük dileği, gözaltına alınırlarsa bir an önce hapse gönderilmekti. Hapisten çıkanların veya şansı yaver gidip de işkenceden sonra serbest bırakılanların anlattıkları kulaktan kulağa, evden eve, köyden köye yayılıyor, ebeveynlerinin fısıldaşmalarına kulak kesilen çocuklar üzerinden okullara kadar duyuluyor ve korkunç bir korku dalgası yaratıyordu.
Ölümden Önceki Cehennem
Makata cop sokma işkencesini kimse anlatmıyordu belki; ama, sakal-bıyığı, genital bölgedeki kılları cımbızla çekme, tırnak sökme, vücudun hassas bölgelerine toplu iğne, çivi sokma, penise bağlanan kablolarla elektrik verme, vücuda eritilmiş plastik damlatma, avuç içlerinde sigara söndürme, insanların üzerine köpek saldırtma, onları günlerce soğuk ve ıslak zeminde karanlık içinde tutma, yan hücredeki işkence seslerini dinletme, uykusuz bırakma, önce sıcakta tutup sonra çıplak halde dışarıda karların içine atma, yakınlarının canı veya ırzıyla tehdit etme gibi sayısız işkence yöntemini biz çocukken, bu işkenceleri yaşayanlardan veya ikinci elden duyuyor, en ince detaylarına kadar öğreniyorduk. Bir arkadaşımız, gözaltındaki babasına bir kalıp sabun verildiğini ve o sabunun tamamını eritene kadar üzerine soğuk su sıkıldığını, sabunu tamamen eritemeyen babasının o sabunu parça parça çiğneyip yuttuğunu anlatmıştı mesela.
Lise öğrencisiyken dağa çıkan ablası nedeniyle gözaltına alınan bir arkadaşım ise gözleri bağlı şekilde tutulduğu binanın en üst katında açık balkona doğru yürümeye zorlanmış, aşağıya düşecekken gözleri açılıp yapılabileceklerin sınırsızlığıyla korkutulmuştu.
Yani bir beyaz Toros’a bindirilmek doğrudan ölüme gitmek değil; ölümden önceki cehennemi yaşamak anlamına geliyordu. Dolayısıyla sadece yetişkinler değil, biz çocuklar bile, herhangi bir yasa dışı işin içinde olduğumuzdan değil, devletin bizi öyle gördüğünü bildiğimizden her gün ve her an işkence günlerine hazırlanıyorduk.
İşkencenin Panzehirine Ulaşmak
Daha lisedeyken, polis takibi, sorgu ve işkence sırasında takınılacak tutumları anlattığını duyduğumuz Victor Serge’in Militana Notlar kitabına ulaşmak için olağanüstü çaba sarf etmemizin nedeni de buydu. Sanki o kitaba ulaşsak, işkencenin panzehrine de ulaşmış olacaktık. Fakat o yıllarda Yüksekova’da elden ele dolaşan kitapların hiçbirinde işkenceyle nasıl baş edileceğinin reçetesi verilmiyordu. Aksine, okuduğumuz kitaplar gözaltında veya cezaevlerinde yapılan işkenceleri anlatıyor, korkuya korku katıyordu. Ayrıca hayranlıkla okuduğumuz Yaşar Kemal’in İnce Memed’inin en büyük sığınağının Toros Dağları olması, beyaz Toros imtihanıyla baş başa kalan bizler için hüzünlü bir tezattan ibaretti.
Beyaz Torosların Kürtlerin canlarının içinden son sürat geçtiği 1990’larda “polis tanıdığı” olanların havasından geçilmiyor, gözaltına alınanların yakınları bu yerli iş birlikçilere ellerinde, avuçlarında ne varsa götürüp veriyor, yakınlarının işkence sürecinden bir an önce çıkarılıp hapishaneye gönderilmesini sağlamak üzere “araya girmeleri” için yalvarıyordu. İşkenceler söz konusuyken, hapishane tek kurtuluş yeri olarak görülüyordu. Devlet de iş birlikçilerinin “itibarlarını” yükseltmek ve tabii yeni iş birlikçiler kazanmak için “polis tanıdığı” olanların “ricalarını” bazen yerine getiriyordu.
Sokağın Karşısına Park Edilmiş Beyaz Toroslar
Binbir kahırla celladın elinden kurtarılanların bazıları “olağan” hayatlarına döndüklerini zannederken, sabah evden çıktıklarında sokağın karşısına park etmiş beyaz Toroslarla karşılaşabiliyordu. Bu beyaz Toroslar bazen sadece korkutmak ve “gözümüz üstünde” mesajı vermek, bazen de insan kaçırmak için birer akbaba gibi ortalığa park edilirdi. Beyaz Toros’un kötü namı o kadar yayılmıştı ki, bazen halktan birinin otomobili olduğu ve içinde kimse bulunmadığı halde, park edildiği yeri gören evlere ölüm korkusu salabiliyordu:
JİTEM ekibinin kullandığı beyaz Renault Toros marka arabanın, hem Cizre’de hem de Silopi’de yaptığımız görüşmelerde altı çizildi. Hem sorgulayacakları kişiyi almak hem de işlerini görmek için kullandıkları araba işte bu beyaz araba. Beyaz Renault Toros, Şırnak’ın tamamı için ölüm arabası anlamına geliyor. Sadece Şırnak’ta değil bölgenin tamamında JİTEM unsurları benzer beyaz Renault Toros marka arabalar kullandı; insanlar bu arabaların içine alınarak zorla kaybedildi; bu arabadan çıkan insanlar sokak ortasında gündüz vakti infazlar gerçekleştirdi, bu arabaya alınanlar çok nadiren sağ çıktı.5
Faili meçhul cinayetleri işleyen JİTEM’in kurucuları arasında yer alan eski PKK itirafçısı Abdulkadir Aygan, Torosların fiziki yapısı nedeniyle yeterli sayıda Kürt kaçıramamaktan yakınıyordu:
Bir kez üç kişinin birden öldürüldüğünü gördüm. Diğer cinayetler hep tek tek ya da iki ikiydi. Mesela birini yakalayıp JİTEM’e getirmişler, sorgusu yapılıyor. Ertesi gün başka birini daha alıp getiriyorlar. Bu durumda ikisi aynı anda öldürülebiliyor. Zaten üçten fazla infaza imkânlar da müsait değildi. Araç olarak elde bir Toros araba vardı. Arabaya, bagaja kaç kişiyi sığdıracaksın? Çünkü personel de binecek arabaya.6
Sanatçı Ahmet Öğüt, JİTEM’ci Abdülkadir Aygan’ın ve muhtemelen o dönemin derin devletinin yakınmasına tepki olarak beyaz Toros’u çok daha fazla Kürdün sığdırılacağı şekilde tasarlamıştı!
Beyaz Torosların piyasaya sürüldüğü 1989 ile 1999 yılları arasında, yani 10 yıllık sürede en az 1283 kişinin faili meçhul cinayetlere kurban gittiği düşünülüyor.7 Bu cinayetlerin kaçı Toroslar kullanılarak yapıldı, bilinmiyor. Ancak 1990’lardan bu yana bu araçlar Kürtlerin belleğinde birer cinayet aracı olarak yer etmiş durumda.
Arjantin ve Sri Lanka’nın Beyaz Torosları
Türkiye, ne faili meçhul cinayetler ne de kullanılan araçlar bakımından tek örnek. Bu devlet pratiğinin bir benzeri, 1970’lerde Arjantin’de görüldü. Ülkede 1976’da yaşanan askeri darbe sonrası 1983’e kadar süren ve adına “kirli savaş dönemi” denilen bir dönem yaşandı. Bu dönemde binlerce kişi, askeri cunta tarafından kaçırılarak öldürüldü. Bu cinayetlerde ise ülkenin zihnine bu şekilde yerleşecek Ford Falcon marka araçlar kullanıldı. “Ford’un diktatörlük boyunca Arjantin güvenlik güçleriyle yaptığı özel sözleşmeler, sonunda Falcon’u baskıcı dönemin en tanınmış tek simgesi haline getirdi ve bugün açıkça halen yankılanan bir simge.”8
Faili meçhul cinayetlerin en çok yaşandığı ülkelerden biri olan Sri Lanka’da da Tamil halkına karşı devletin benzer bir yöntemi vardı. Türkiye’nin 2014’te devraldığı “Sri Lanka modeli” toplu cinayetler kadar faili meçhullerle de öne çıkıyordu. Burada da plakasız beyaz kamyonetler zorla kaybetmelerde devletin en sık kullandığı araçtı.9
Beyaz Toroslara dönecek olursak… Bu arabalar devletin birer şiddet aracı ve sembolü olarak Kürt edebiyatı ve sanatında da izler bıraktı. Öyküsünü Evrim Alataş ve Miraz Bezar’ın yazdığı, yönetmenliğini ise Bezar’ın yaptığı Min Dît (Gördüm, 2009) filminde sonradan öldürülecek gazeteci Vedat, otomobiliyle Diyarbakır sokaklarından geçerken karşıda park etmiş bir beyaz Toros görünür. 1990’lara tanıklık etmiş Kürt izleyici bu sahneyi gördüğünde aşağı yukarı neler olabileceğini sezinler.
Söz konusu sahnede Kürt olmayan, daha doğrusu 1990’lara tanıklık etmiş Kürtlerin dışındaki izleyicinin gözüne batmayan bu beyaz Toros, gazeteci karı-kocanın, çocuklarının gözleri önünde öldürüleceği sahneden hemen önce, karanlıklar içinde tekrar görünür.
Yolu çeviren JİTEM’ciler bir bahaneyle gazeteciyi dışarı çıkarıp öldürür, ardından karısını da infaz eder ve tekrar karanlığa karışırlar.
“Doksanlar ile özdeşleşen bir korku ve ölüm göstereni olarak Beyaz Toros, Kürdistan’daki savaş gerçekliği üzerine yazılan Kürtçe ve Türkçe edebî metinlerin birçoğunda yaygın bir tema olarak işlendi. Bu roman ve hikâyelerin tamamında Beyaz Toros, doksanlardaki kirli savaş yöntemlerinin bir sembolü olarak resmedilir. JİTEM ve Hizbullah gibi paramiliter oluşumların esas aktörü olduğu, takip etme, korkutma, işkence, öldürme ve zorla kaybetme gibi eylemlerin konu edildiği bütün anlatılarda beyaz araba, beyaz Renault, beyaz hayalet ve beyaz canavar gibi sıfatlarla tariflenen Beyaz Toros önemli bir topos olarak belirmektedir.”10
Türkiye, 2000’li yıllara girdiğinde devlet faili meçhul cinayetleri azaltmıştı. Tesadüf bu ya, Renault da beyaz Torosların üretimini 2000 yılında durdurdu. Yani devlet faili meçhullere ara verme kararı aldığında Toros modası geçmiş bir araca dönüşmeye başlamıştı.
Son Beyaz Toros
2000 yılının karlı bir Şubat günü, üniversitenin ara tatil döneminde gittiğim memleketim Yüksekova’da o “son beyaz Toros”u gördüm. Kabarık saçlarım ve “entel kıyafetlerim”le dikkat çektiğimi, köyümüze giden dolmuşların kalktığı ve “Kasaplar Sokağı” olarak anılan yerdeki meyve tezgâhının önüne bir beyaz Toros’un gelip park ettiğini görünce fark etmiştim. Köy dolmuşu geciktikçe Yüksekova’da kömür karasına karışan karlar, beyaz Toros’un üzerinde birikiyor, içerideki iki kişi sabırsızlanıyordu. Karşılıklı bekleşme, beyaz Toros’un direksiyonundaki şahsın kornaya basması ve yanındaki adamın da camı indirip bana baş parmağıyla gel işareti yapmasıyla sonlandı. Yanlarına gittiğimde “Kimsin lan sen?” diye sordu karşıdaki. “Enver’in oğlu. Befircan’dan. Köye kaç liraya gidiyorsunuz?” diyerek safa yattım. “Bu ne tip lan?” dedi direksiyondaki. “Abi bu moda,” diye cevap verdim. İkili kısa süre bakışıp benim alınmaya değmeyeceğime karar verince, “Git lan, kes su saçı” deyip camı kapattı. Ters bir yanıt versem, bir anda “alınmaya değer” kategorisine sokulacağımı biliyordum. Zira o yıllara gelene kadar Kürtler, beyaz Toroslara karşı irili-ufaklı baş etme mekanizmaları geliştirmişti.
Beyaz Toroslar tedavülden kaldırıldıktan sonra, bu bahsi en son 1 Kasım 2015 “zorunlu” seçimlerinden hemen önce, 20 Ekim’de11 dönemin AKP’li başbakanı Ahmet Davutoğlu açtı. Van’daki bir miting sırasında Davutoğlu, devletin bilinçaltını dışavururcasına “AK Parti iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, Beyaz Toroslar dolaşacak” deyivermişti.12
Beyaz Torosların Çağdaş Versiyonu Siyah Transporterlar
Dönemin HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise Davutoğlu’na “Doğru, Beyaz Toroslar vardı. Şimdi maşallah arabalarınız lüks oldu. Daha lüks araçlarla kaçırıp işkence yapıyorsunuz,” diyerek yanıt vermişti.
Bugün Türkiye’nin batısında bir nostalji unsuru, doğusunda ise cinayet aracı olarak hafızalara kazınan beyaz Torosların devri kapansa da, Demirtaş’ın belirttiği gibi 2015’ten itibaren çok daha fazla kişinin sığdırılabileceği siyah Transporter’lar devreye sokuldu.13 Beyaz Toroslara “yeteri kadar” insan sığdıramamaktan şikâyet eden 1990’ların infazcıları, sistematik olarak korundukları için şu anda huzurlu bir emeklilik hayatı sürüyor. Zira 2015’te çözüm süreci bitirilince, 1990’lı yıllarda faili meçhul cinayetlere karışan askerler, komutanlar, JİTEM’ciler hakkında açılmış tüm davalar beraatle sonuçlandırıldı.14
Peki bu emekli cellatlar, beyaz Toroslara göre çok daha fazla kişinin sığdırılabildiği siyah Transporter’lara bakıp iç çekiyor, “Bunlar bizim dönemimizde olsa neler neler yapardık?” diye düşünüyor olabilir mi?
Kapak görseli: Min Dît filminden beyaz Toroslu bir sahne, 2009. Kaynak: Miraz Bezar. Min Dît (Miraz Bezar ve Fatih Akın, 2009)
- Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler. Özgür Sevgi Göral, Ayhan Işık, Özlem Kaya. Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, 2013. https://hakikatadalethafiza.org/kaynak/konusulmayan-gercek-zorla-kaybetmeler/
- https://www.oyak-renault.com/tarihce/
- Zeynep Miraç. (2015, Ekim 25). Devrimden Toros’a araba sevdası. Cumhuriyet. https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/zeynep-mirac/devrimden-torosa-araba-sevdasi-394327
- JİTEM Ana Davası’nda pişkin yanıt: O sene ‘Beyaz Toros’ verdiler başka renk vermediler. Birgün. https://www.birgun.net/haber/jitem-ana-davasi-nda-piskin-yanit-o-sene-beyaz-toros-verdiler-baska-renk-vermediler-270167
- Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler, Özgür Sevgi Göral, Ayhan Işık, Özlem Kaya, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, 2013.
- Beyaz Toros. Evrensel. https://www.evrensel.net/yazi/75160/beyaz-toros
- Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler, Özgür Sevgi Göral, Ayhan Işık, Özlem Kaya, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, 2013.
- Karen Robert. The Falcon Remembered. https://nacla.org/article/falcon-remembered
- Sri Lanka’s sinister white van abductions. (2012, Mart 14). BBC News. https://www.bbc.com/news/world-asia-17356575
- Adnan Çelik. Savaş ve Bellek: Doksanların Zorla Kaybetme Fenomeni Olarak Beyaz Toros. https://docplayer.biz.tr/191908304-Toplum-ve-kuram-lekolin-u-xebaten-kurdi.html
- Davutoğlu’nun bu açıklamasından sadece 10 gün önce Ankara’nın merkezinde, tren garı önünde yapılan barış yürüyüşüne IŞİD militanları eliyle bombalı saldırı düzenlenmiş, saldırıda 101 sivil katledilmişti. Davutoğlu saldırıdan on gün sonra, yani beyaz Toroslarla ilgili açıklamasıyla aynı gün yaptığı açıklamada, ”Ankara’daki terör saldırısı sonrası kamuoyunun nabzını tutuyoruz. Oylarımızda bir yükseliş trendi var. Saldırıdan sonra da yüzde 43-44 bandına doğru da bir yükselme trendi devam ediyor bizim oylarımızda” demişti. Cumhuriyet.
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/davutoglundan-skandal-aciklama-ankaradaki-saldiri-sonrasi-oylarimizda-yukselis-var-391141 - https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/10/151020_beyaz_toros_polemigi
- https://www.gazeteduvar.com.tr/konuk-yazar/2020/08/30/beyaz-toros-siyah-transportera-nasil-donusmez
- Faili meçhul cinayetlerle ilgili davaların nasıl sonuçlandığına dair detaylı dosyalar için bkz: https://www.failibelli.org/tum-davalar/