Tanım
Kenevir (kendir) bitkisinden elde edilen uyuşturucu bir madde olan ve Türkiye’de esrar olarak adlandırılan bitki, İran’da beng/benc, Hindistan’da banga/ganj, Irak, Suriye ve Mısır’da haşîş; Kuzey Afrika’da kif; Amerika ve Meksika’da marijuana (marihuana) adlarıyla tanınmaktadır.
Kenevir (cannabis sativa), 0.5-3.5 metre yükseklikte, kısa ve sert tüylü, çift eşeyli, bir yıllık otsu bir bitkidir. Yapraklar uzun saplı ve 3-7 parçalı, parçalar ise sivri uçlu ve dişli kenarlıdır. Çiçek örtüsü yeşil tonlarındadır. Meyvesi, 3-5 mm. çapındaki, bazen yassı bir yumurtaya benzer ve sert taneler biçimindedir. Vatanının Orta ve Batı Asya olduğu sanılmaktadır. Lif, tohum veya uyuşturucu madde elde etmek amacıyla ılıman bölgelerde çok eski çağlardan beri yetiştirilmekte oluşu, gerçek vatanının tespitini güçleştirmektedir. Kenevir, biçim özellikleriyle yetiştiği bölgelere ve kimyasal yapısına göre başlıca iki türe ayrılmaktadır:
- Lif keneviri (cannabis sativa): Kuzey Avrupa ve Amerika ülkelerinde lif veya tohum elde etmek için geniş ölçüde yetiştirilen bir türdür. Uç kısımlarında % 0.3 oranından daha az miktarda aktif madde taşır; bu sebeple uyuşturucu etkisi çok zayıftır.
- Hint keneviri (cannabis indica): Bilhassa Güney Asya, Afrika, Orta ve Güney Amerika’da yetiştirilmektedir. Uç kısımları % 0.3 oranından daha yüksek miktarda aktif madde taşır. Uyuşturucu etkisi yüksektir ve esrar, bu türden elde edilir. Ancak bu ayrım, çok belirgin ve kesin değildir (Baytop, 1995: 431-432).
Esrarın Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ve Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Hikâyesi
Kutbüddin Haydar, sekiz asır önce Horasan Nişabur’daki inziva hücresinden çıkıp dikkatini çeken bir bitkinin yapraklarını çiğnediğinde Hint kenevirine ait efsanelerden biri de başladı. Haydar, yüzünde bir gülümsemeyle geri dönmüş ve sırrını diğer Sufilere gizlilik yeminiyle aktarmıştı (Booth, 2004). Sakal bırakmayan, bıyıklarını kesmeyen, kışın buzlu sulara, yazın ateşe giren Kutbüddin Haydar, meczup olarak anılıyordu. Müritleri onu takip etti, hatta bu otu “Haydarın Şarabı” diye yad ederek onurlandırdı (Gezer, 2020).
Kenevir, yakın doğuya dinsel ritüellerde vecd aracı olarak ve dervişlerle taşındı. Kulaktan kulağa fısıldanan bu gizlilik akidesi, “sırlar” anlamına gelen esrar adıyla yayıldı. Hint kenevirini başka tarif edenler de oldu. “Ödünç verilen” anlamındaki kenevir, İskitçeden Farsçaya kanab olarak geçti, Yunancada kannavis, Latincede kenevir halini aldı.
Esrarın etken maddesi THC olarak adlandırılan Delta 9 Tetrahidracanabinoil. Esrar, kenevir yapraklarındaki keseciklerde bulunan reçinenin çeşitli yöntemlerle toplanıp ısı ve baskı altında işlenmesiyle elde edilen macunumsu madde. En iyi esrarın kenevir tarlalarına salınan genç kızların bedenine yapışan tozlardan toplandığı ve buna “ağa silkmesi” denildiği de rivayetler arasında. Bir grup arkeoloğun Doğu Pamir bölgesindeki Jirzankal Mezarlığı’nda bulduğu ahşap mangal parçaları, kenevirin 2 bin 500 yıl önce, yine dini ritüellerin bir parçası olarak kullanıldığını gösteriyor (Boivin ve diğ., 2019).
Kenevir, Çin ve onu izleyen pek çok uygarlıkta kâğıt yapımında, dokumada, ip ve halat yapımında yaygın olarak kullanıldı. Sık sık afyonu üreten haşhaş bitkisiyle karıştırılsa da Arapça ot anlamına gelen haşiş, esrarın aldığı isimlerden biriydi. İsmailiye tarikatının Hasan Sabbah ve fedaileriyle Alamut Kalesi’ni ele geçiren gücünü karalamak için uydurulan rivayetler arasında, fedailerin esrarla sağlanan bir vecd ile öldürmeye gittikleri vardı. Bu uydurma haşşaşin deyiminin suikast anlamında kullanılan assassin’e evrilmesini sağladı (Babaoğlu, 1997).1 Kenevir, Osmanlı coğrafyasına dervişlerle, dini ritüellerin bir parçası olarak taşındı. “Beng” adı verilen esrar tababette, hastalıkların iyileştirilmesinde kullanıldı. Afyonla birlikte kenevir içeren macunlar, nezleden kurtulmak için yakılarak burna çekilen bitkisel karışımlar, her derde deva şerbetler hastalıklara pratik çözümler getiriyordu. Osmanlı’da botanik biliminin kurucusu sayılan Esad Şerafettin, Nebâtât-ı Saydalâniyesi’nde kenevir türleri olan cannabis sativa ve cannabis indica’yı alt türleriyle birlikte ayrıntılı olarak tarif etti. Yarattığı bedeni ve akli değişimleri, “ahmaklık ve cinnet alametlerini” hatırlattı, tehlikelerine dikkat çekti (Gezer, 2020).
Avrupalılar, Müslümanlar aracılığıyla tanıştıkları keneviri yaygın olarak kullandılar. Kıtanın ilk haritası kenevirden yapılmış bir kâğıt üzerine çizilmiş, Gutenberg İncil’i kenevirden sayfalarla çoğaltmıştı. Kristof Kolomb’un gemilerinde de kenevirden üretilen yelken ve halatlar vardı ve ağırlıkları 80 tonu aşıyordu.2
Keyif verici olarak esrar edebiyatta da karşılık buldu. Fuzuli 444 beyitlik mesnevisi Beng-ü Bade’de esrardan şaraba, rakıdan afyona farklı keyif vericileri kişiselleştirerek konuşturdu. Şah İsmail’i temsil eden genç ve yakışıklı “bade,” yani şarap ile II. Bayezid’i simgeleyen, kendisini herkesten üstün gören “beng” yani esrar arasındaki mücadelede şarap kazanmış, esrar hep gizlenmek zorunda kalmıştı (Vanlıoğlu, 1997: 197-200).
Osmanlı’da keyif verici olarak kullanılan esrarın piyasası oluşmuş, esrar içilen tekkeler, kahveler, dükkânlar İstanbul’a yayılmıştı. Süleymaniye’deki Tiryakiler Çarşısı, afyon tiryakileri kadar esrarkeşlerin de buluşma yeriydi. Çevre kahvelerde esrar içilir, çarşıdaki dükkânlarda şurup, macun, levha gibi esrar ihtiva eden karışımlar bulunurdu. Evliya Çelebi, bu esnaf grubunun sadece satıcı değil; içici de olduğunu anlatıyor, “şevk ehli” dediği bu esnafın gülerek, şakalaşarak “bengileriz, karnımız aç” diye eğlendiğini aktarıyordu. Esrar tekkeleri Tavukpazarı’nda, İskilip Hanı civarında, Vezir Hanı içinde ve Binbirdirek’te, Aksaray ve Tahtakale’nin tenha bölgelerindeydi (Göktepe, 2020).
Reşat Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi’nde gazeteci ve şair Vasıf Dinç’in notlarına dayanarak esrar tekkelerinin düzenini detaylarıyla aktarır: Kendilerine “ehli keyf” denilmesini tercih eden esrarkeşler “nefes” dedikleri esrarı, kabak adı verilen ve Hindistan cevizinden oyulan bir tür nargile ile tütünün üzerine koydukları esrar parçalarının dumanını su içinden geçirip çekerek kullanıyordu. “Aşere” adı verilen yöntemde bir kabak dört hisseye bölünüyor, esrarkeşler sırayla çekerek nargileyi paylaşıyordu. Yarımşar okkalık torbalara doldurulan esrarın dört nargile boyunca kullanılabilen bir dirhemi II. Abdülhamit’in son dönemlerinde 1 kuruşa satılıyordu.
İstanbul Polis Mektebi müdürlerinden Mustafa Galip Bey, Zabıta Rehberi adlı kitabında esrar tekkelerinin görüldüğü yerde kapatıldığını, tekke sahibinin başka yerde dükkân açabilmek için polise esrar satmayacağına dair, karşılığı 10 lira ile 100 lira arasında değişen, bir kefaletname vermeye mecbur olduğunu söylüyordu (Koçu, 1971).
19. yüzyılda morfinin ayrıştırılması, kodeinin izole edilmesi ve eroinin sentezlenmesi, afyonu ilaç sanayinin değerli bir girdisi haline getirdi. Osmanlı İmparatorluğu yüksek oranda morfin içeren mavi haşhaşla dünyanın en önemli afyon üreticilerinden biriydi. Tıbbi gereksinimler için yapılan üretim, keyif düşkünleri tarafından kolayca keşfedildi; afyon tiryakiliğine ve esrarkeşlere morfinmanlar ve eroinmanlar eklendi.
Kendir, Osmanlı İmparatorluğu’nda önemli bir sanayi hammaddesiydi. Liflerinden giyim eşyaları, sicim, urgan ve halat yapılıyor, ağırlıkla gemilerde kullanılıyordu. Daha çok Karadeniz’de, Kastamonu’dan Rize’ye uzanan bir coğrafyada yetiştirilen kenevirden üretilen kendirin miktarı, 17. yüzyılda 2 bin tonu aşmıştı (Taştemir, 2003). “Kendir Emaneti” aracılığıyla kenevirden tıpkı afyon gibi vergi alınıyordu. Yine de 1872’de bir tezkere ile kenevir ekimi yasaklandı. Ama yasak pek de etkili olmadı, kenevir üretimi sürdü. 1863’te esrarın eczaneler dışında satışı yasaklandı; ama, bu, yaygın alışkanlığı engellemedi.
Esrar keyfi, 20. yüzyıla tekkeler, kabaklar ve pipolarla girdi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra göçlerle nüfusu 500 bin kişiyi geçen, her tür aşırılığın yaşandığı açık bir şehre dönüşen İstanbul’da, kargaşa ve sefalete çılgın bir eğlence dünyası eşlik ediyordu. Alkollü içki satan 1600 mekân, şehre yayılmış 175 umumhane ve randevuevi ve iki bin civarında kayıtlı fahişe vardı. Bolşeviklere yenilerek gelen 40 bin Beyaz Rus bu dünyayı alt üst etti. Bıçkın şoförler yanlarına aldıkları Rus kızlarıyla kokain çekip otomobille Boğaz yolunda hız yapıyor, bu eğlenceye “Rus enfiyesi” diyorlardı. Denizcilerin Avrupa’dan gemilerle taşıdığı eroin de buna eklenmişti, esrar gözden düşmüştü (Mansel, 1995). Morfin hem Avrupa’da hem de İstanbul’da seçkinlere ait bir modaydı. Tıbbi tedavinin uzantısı olduğu için bu alışkanlık düşkünlük gibi görülmüyor, morfin eczanelerde kolaylıkla bulunuyor, zenginler kokainle havalanıp morfinle sakinleşiyordu. Savaşın ve göçlerin yol açtığı yıkımın üzerine yeni bir toplum kurmayı hayal eden cumhuriyet, ağır bir toplumsal tabloyla karşı karşıyaydı. Toplum sağlığı denince akla sadece salgın hastalıklar değil; içki, uyuşturucu ve fuhuş geliyordu.
1924 yılında düzenlenen Cenevre Afyon Konferansı’nda Mısır delegasyonunun talebi üzerine Hint kenevirinin afyon, morfin, eroin ve kokain gibi sıkı denetim altına alınması kabul edildi ve 19 Şubat 1925 tarihli Cenevre Sözleşmesi’yle kenevir, kontrol edilecek uyuşturucular arasına alındı (Aslan, 2018: 23-28). Türkiye’de esrar konusunda ilk yasal düzenleme, 1 Mart 1926 tarihli Türk Ceza Kanunu’nda yapıldı. 403. madde asıl olarak afyon, morfin, eroin, kodein ve esrarın izinsiz imalatını, kaçakçılığını ve iç ticaretini ve kullanımını kolaylaştırmayı altı ay hapis ve 100 bin lira para cezasıyla yasaklıyor, 404. madde de bu maddeleri alıp verenler, bulunduranlar ya da bir yerde toplanarak kullananların iki aydan altı aya kadar hapisle cezalandırılmasını öngörüyordu. 405. madde ise, alışkanlığın iptila derecesinde olması halinde, en az altı ay hastanede tevkif ve tedavi emrediyordu.
Esrarla ilgili düzenlemeleri, afyon, morfin, eroin ve kokain gibi stratejik ve politikaya konu olan narkotik maddelerin kaçakçılığıyla ilgili düzenlemeler izledi. Osmanlı İmparatorluğu’ndan miras kalan afyon meselesine cumhuriyetin çözümü, ham afyonu işlemek olmuş, yabancı girişimciler ve onların yerli ortaklarıyla İstanbul’da Taksim, Eyüp ve Kuzguncuk’ta morfin, kodein ve eroin üretmek üzere üç ayrı fabrika kurulmuştu. Bu girişimciler uluslararası sözleşmelerin yarattığı kısıtlamalar yüzünden Türkiye’ye göç eden çok uluslu bir çeteydi. Bunun faturası hem uluslararası arenada “uyuşturucuyla damgalanmak” hem de 1933’te zirveye çıkan eroin bağımlılığı oldu.3
Uluslararası tepkiler karşısında hükümet, 23 Aralık 1932 günü Lahey ve Cenevre Antlaşmalarının imzalanacağını, İstanbul’daki üç fabrikanın kapatılacağını, haşhaş ekiminin ve afyon üretiminin kontrol edilerek sınırlanacağını duyurdu. Ayrıca Hint kenevirinin kontrolsüz üretiminin de yasaklanması öngörülüyordu (Erdinç, 2004: 125-126). 13 Mayıs 1933’te haşhaş ekimi ve afyon üretimini düzenlemek üzere İktisat Vekâleti’ne bağlı olarak Türkiye Cumhuriyeti Uyuşturucu Maddeler İnhisarı kuruldu. Buna paralel olarak Haziran 1933’te çıkarılan Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkındaki Kanun’la esrar üretimine yönelik Hint keneviri ekimi yasaklandı. 1933’te Ceza Yasası’nın 104. maddesi yeniden düzenlendi, kokain de yasaklanan maddelere dahil edildi. Uyuşturucu ticaretine verilen hapis cezası 1 yıldan 5 yıla kadar artırıldı, para cezaları da 200 liradan az olmamak şartıyla her gram için 1 liraya çıktı.
Esrar daha çok geleneksel çevrelerde, yoksul mahallelerde kullanılıyordu. Beyoğlu çevresindeki bohem hayatında esrar görülse de, asıl olarak eroin ve kokain revaçtaydı. Ressamlar, yazarlar, tiyatrocular, gazeteciler arasında eroine geçen bağımlılara rastlanıyordu.
“Keyif verici zehirlere” karşı savaşı Mazhar Osman’ın öncülüğünde tıp insanları başlatmıştı. “Cemiyetin sıhhati” için kafa yoran Bakırköy Akıl Hastanesi Başhekimi Mazhar Osman’ın fikirleri epey taraftar buldu.4 Üstün ırk fikrinin şekillendiği Almanya’da tahsil gören Mazhar Osman 1930 yılında Fahrettin Kerim gibi asistanlar ve hastane yöneticileriyle Hijyenmental Cemiyetini kurdu. Kadınların seçme ve seçilme hakkına, tek eşliliğin yasalarca düzenlenmesine karşı çıkan Mazhar Osman, Nazilere de ilham veren, ırkın fiziksel ve psikolojik olarak ıslahını öngören “Öjenizm”i savunuyordu. Bunun için Almanya’dan örnekler veriyor, akıl hastalarının, engellilerin, fahişelerin ve elbette “toksikoman” dediği afyon, eroin, esrar müptelalarının toplumdan ayıklanmasını ve kısırlaştırılmalarını istiyor, sağlık kurumlarının harcadığı parayı gösterip Almanya’da tartışılan “ıstırapsız ölümden” söz ediyordu.5
Bu bakış açısı 1930’lu yıllarda Bakırköy Akıl Hastanesi’ne yatan hastaların üçte birinin ölümüne yol açtı. İçlerinde yasal zorunluluk olarak tedavi için mahkeme tarafından hastaneye gönderilen bağımlılar da vardı.6 Mazhar Osman’ın asistanı Fahreddin Kerim de 1939’da Hayırsızada’yı “keyif verici zehir müptelaları adası” yapmak için girişimlerde bulunmuş; ama, bu proje yarım kalmıştı.7 Mazhar Osman ve takipçilerinin bağımlılığa bakış açısı tıpta yerini uzun yıllar boyunca korudu, yasal düzenlemeleri ve tedavi prosedürlerini etkiledi.
Savaş yıllarında kaçakçılığın sınırlanması ve tıbbi ihtiyaçlar eroin, morfin gibi endüstriyel ürünleri geriletmiş, doğada kolayca yetiştirilen esrar ise yerini korumuştu. Fakat geleneksel esrar kahveleri yasadışı hale gelmişti. Polis takibatları yapılıyor, gazeteler basılan esrar tekkelerinden ve yakalanan esrarkeşlerden söz ediyordu. “Keyif verici zehir”in yerini “uyuşturucu” kavramı alıyordu.
Savaştan sonra artan afyon üretimiyle gelişen kaçakçılık, Amerikalıların öncülüğünde narkotik maddelere karşı bir seferberliğe yol açtı. Dünyada üretilen 800 ton afyonun 300 tonunu üreten Türkiye de ABD kurumlarının hedefindeydi. ABD Hazine Bakanlığı’na bağlı Federal Narkotik Büro’nun kurucusu ve direktörü Harry J. Anslinger uyuşturuculara karşı savaşın öncülüğünü üstlendi. Anslinger, uyuşturucu bağımlılığını göçmenler, siyahiler ve komünistlerle açıklıyor, Alan Ginsberg gibi narkotikleri savunan radikal yazarlara doğrudan ya da dolaylı baskı yapıyordu. Bağımlılığı toplumsal nedenlerle değerlendiren, fiziksel bağımlılık ile psikolojik bağımlılığı ayıran bilim insanları, Anslinger’in komplolarıyla saf dışı ediliyordu (Elsner ve diğ., 1998). Anslinger, Türkiye’yi de ABD’deki eroinin kaynağı olarak suçluyordu ve ABD hükümetinin baskıları Türkiye’de uyuşturucuyu düzenleyen yasaları şekillendiriyordu.
Demokrat Parti, iktidarının ilk günlerinde afyonun serbest olan iç ticaretini devlet tekeline almak istedi, üreticilerin tepkisi üzerine geri adım atmak zorunda kaldı. ABD’nin baskısıyla 1953’ün Ağustos ayında Ceza Kanunu’nda değişiklik yapıldı. Uyuşturucu imal ve ticaretine verilen hapis cezası 10 yıla yükseltildi; eroin, morfin, kokain ve esrar yurt dışına ihraç edilirse müebbet hapis cezası öngörüldü. Ağırlaştırılan cezalar, uyuşturucu fiyatlarının fırlamasına neden oldu. Yılda 1200 ton afyon üreten İran’ın 1955 yılında haşhaş ekimini yasaklaması Türkiye’deki kaçakçılığı büyüten bir başka gelişmeydi. İran’da yaşayan 2 milyon afyon bağımlısı vardı ve gramı 3 centten 1 dolara fırlayan afyon pazarına Türk kaçakçılar da girdi.8 İran için afyon arayan sınır kaçakçıları İç Anadolu ve Ege’nin afyon tüccarlarıyla birlikte ticaret yapmaya başladı.
Demokrat Parti iktidarıyla uyuşturucuya açılan göstermelik savaşın hedefinde “esrarkeşler” vardı. Gazeteler gün aşırı yakalanan esrarkeşlerin saldırganlığını, polise kafa tutmalarını duyuruyor, birbiri ardına basılan esrar tekkelerinden söz ediyordu. Basılan kumarhanelerde ele geçirilen esrar da özellikle vurgulanıyordu. Bu, göstermelikti; çünkü, Milliyet gazetesinde Bedirhan Çınar imzasıyla yayımlanan “Bugünkü İstanbul Batakhaneleri” yazı dizisinde Tophane’deki sabahçı kahvelerinde ulu orta içilen esrar, kahvenin müdavimlerini oluşturan sabıkalıların esrar ve tatlı keyfi anlatılıyordu.9 1960 yılındaki darbeden sonra kumar, fuhuş ve uyuşturucu işinin içinde polis müdürlerinin de olduğu, sadece rüşvet almadıkları bizzat kumarhane ve randevu evlerinde ortak oldukları ortaya çıktı.210
Afyon ve eroin özellikle 20. yüzyılda politikanın bir unsuru olarak devletler arasındaki itiş kakışa konu olmuş, yasal düzenlemeler, aynı ölçüde kaçakçılığın ya da politikanın konusu olmayan kenevir ve esrarı da içermişti.
12 Mart darbesinden sonra Türkiye’de haşhaş ekiminin yasaklanması yeraltı üretimini doğurdu. Bir grup gazetecinin 1974 yılında Pulitzer ödülü alan araştırması The Heroin Trail, Türk mafyasının 1970’lerin başındaki fotoğrafını çekerken, Anadolu’daki afyon tüccarlarının yasaklarla birlikte mafyayla tanışmasını ve uyuşturucu kaçakçılarına nasıl dönüştüklerini de ortaya koydu.11
Edebiyatta Uyuşturucu
Dünya edebiyatında çok sayıda yazar, afyon ve esrar ile edebiyat ve müzik gibi alanlarda yaratıcılığı irdeledi. Thomas de Quincey’in itiraflarıyla öncü olduğu bu tartışma, Coleridge, Poe, Baudelaire, Nerval, Theophile Guatier gibi şair ve yazarlarca, özellikle esrar ile bilinçaltı ve edebiyat arasındaki ilişkilerin tartışılmasıyla sürdü. Ancak bu Türkiye’ye yansımadı. Edebiyatta uyuşturucu, Osmanlı dönemi ve divan edebiyatıyla sınırlı kaldı ya da Aka Gündüz gibi yazarların ağdalı felaket romanlarında “mahvolan hayatlar” temasıyla konu edildi. Bunun istisnası Fikret Adil’in Asmalımescit 74 adlı kitabı oldu. Adil, bohem hayatının ayrıntılarına yer verirken, “Beyza Hanım” dediği kokaini kullanan Necip Fazıl, Peyami Safa, İbrahim Çallı gibi yazar ve sanatçılarla yaşadıklarını takma isimlerle anlattı. Fikret Adil’in naklettiklerinin ötesinde uyuşturucu sanat dünyasında fazlasıyla karşılık bulmuştu. Dönemin ünlü bir sanatçısı günde üç gram saf eroin kullanarak tıp literatürüne geçmişti. Batı’da Jack Kerouac ve Alan Ginsberg gibi yazarların ateşlediği “Beat Kuşağı”nın etkisi, esrarın merkezde olduğu bir bilinç ve narkotik madde tartışmasını sürükledi. Esrar ve çavdar mahmuzundan sentezlenen bir uyarıcı olan LSD (Liserjik Asit Dietilamid) yaratıcılığın kaynağı sayıldı, popüler kültürün bir parçası haline geldi.
Beatnikler 1960’ların ortalarında Sultanahmet’te mola veren Katmandu yolcularıyla Türkiye’ye ulaşmıştı. Yolculuk fikrine, serbest cinsellik ve uyuşturucu deneyimlerini katan hippiler Sultanahmet’in ucuz otellerinde esrar içerek yorgunluk atıyordu. Sultanahmet Meydanı’nı, kasaları yatakhane haline getirilmiş kamyondan bozma araçlar süslerken; birbiri ardına açılan oteller ve esrar alışverişinin yapıldığı kafeler Sultanahmet’in çehresini değiştiriyordu. İstanbul Ansiklopedisi “Esrarkeş Turistler” maddesi altında “Bitnik” adı verilen yalın ayak ve hırpani kılıklılarla, biraz daha düzgün kıyafetli hippiler dediği güzel kızlar ve erkekleri, onların otellerde ve hamamlarda yaptıkları alemleri, serbest cinselliklerini detaylarıyla anlatıyordu.12 Bir süre sonra “Bitnikler” polis baskınlarıyla gazete manşetlerini süslemeye başladı. Katmandu’dan dönenlerin Avrupa’da satmak için getirdiği ucuz ve kaliteli esrar da piyasaya girdi. Uyuşturucuyla yakalanan yabancılar nedeniyle siyasi sorunlara da yol açacak esrar, bu sorunlarda başrolde olacaktı.
Esrarcı Çocuk ve Geceyarısı Ekspresi
Yukarıda bahsedilen hippilerden biri olan Amerikalı öğrenci Bill Hayes, 7 Ekim 1970 günü 1.8 kilo esrarla uçağa binerken yakalanmış ve 34 yıl hapis cezasına çarptırılmış, 1975’te ise İmralı’dan kaçmayı başarmıştı.13Hayes’in, biraz da abartarak kitap haline getirdiği öyküsünü konu edinen ve 1978 yılında vizyona giren, senaryosunu Oliver Stone’un yazdığı ve yönetmenliğini Alan Parker’ın yaptığı Geceyarısı Ekspresi (Midnight Express) filmi olay yarattı. Filmde, Türkiye’deki cezaevlerinin hali içler acısıydı, Hayes’in başına, tecavüz de dahil bütün kötülükler geliyordu. Fakat esrarı politikanın tam ortasına yerleştiren asıl vaka, 11 Ağustos 1971 gecesi 24 kilo esrarla yakalanan ve gazetelerin “esrarcı çocuk” diye adlandırdığı 14 yaşındaki Timothy Davey’di. Annesi, iki kardeşi ve annesinin erkek arkadaşıyla birlikte ambulanstan bozma bir minibüsle gittikleri Nepal’den İstanbul’a döndüklerinde parasız kalmışlar, Nepal’den ucuza aldıkları esrarı elden çıkarmak istemişlerdi. Anne Jill’in oğlu küçük olduğu için suçu üstlenmesini istediği düşünülüyordu.14Timothy, 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı ve bu durum, İngiltere ile Türkiye arasında diplomatik bir soruna dönüştü. Ceza, İngiltere’de rezalet ve vahşet olarak niteleniyor ve Türkiye protesto ediliyordu. Türkiye’de ise olay bağımsız mahkemelere bir müdahale olarak algılandı, İngiltere’ye karşı kampanyalar düzenlendi. İngilizler tarafından hapisten kaçırılan Timothy, iki gün sonra yakalandı. Ancak iki yıl sonra 1974’te çıkarılan afla serbest kaldı ve ülkesine dönüp yaşadıklarını anlatan bir kitap yazdı.15Geceyarısı Expresi filmi, zamanlama olarak Timothy vakasının üzerine gelmişti ve Türkiye, bu filmden sonra ucuz esrar için hayatlarını tehlikeye atan hippilerin tehlikeli rotası olarak tanınacaktı.
Esrar 1970’lerin ortasında, İstanbul’daki göçle popülerlik kazanan arabesk müzikle ilişkilendirildi. Bu müziğin en önemli ismi Orhan Gencebay’a da yakıştırmalar yapılıyor, devletin kendisine verdiği esrar “izninden” söz ediliyordu.16Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur gibi arabeskçilerin de hayranları, esrar ve hap ile özdeşleştiriliyordu. Bunu destekleyen bilim insanları da oldu: Bağımlılık konusunda önemli uzmanlardan biri olan Özcan Köknel, 1980’lerde esrar kullanımının arttığını söylerken, geleneksel kullanıcıların arabesk; Batılı ve çağdaş kullanıcıların ise caz, blues ve rock müzik dinlediklerini, varoluşçuluk, zen Budizm ve Herbert Marcuse’un görüşlerini benimsediklerini (!) söylüyordu.17
Uyuşturucu, Türk sinemasında 1950’lerin sonunda kötü karakterler olan kaçakçılarla boy göstermişti. Bir uyuşturucu kaçakçısının konu edildiği ilk film 1957 yılında çekilen Hata: Bırakın Ağlayayım oldu. Bu dönemde filmlerdeki uyuşturucu kaçakçıları, kötü karakterler olarak yer alıyor ya da uyuşturucunun yarattığı bilinçdışı durum, komedi unsuru olarak gösteriliyordu. Doğrudan bir uyuşturucu bağımlısının yoksunluk krizini gösteren ilk film 1972 yapımı, Osman Seden’in yönettiği ve Ayhan Işık’ın başrolde olduğu Yirmi Yıl Sonra oldu. 1952 yapımı Kanun Namına’nın (Ö. Lütfi Akad) devamı niteliğindeki film, yoksunluk krizini ve bağımlılığı gösteriyordu. Filmlerin yarısında esrar kullanımı, daha ağır uyuşturuculara geçiş ya da sapkınlık kaynağı olarak yer aldı (Çoban, 2021).
Beyaz Ölüm
12 Eylül darbesinin ardından uyuşturucu kullanımında, özellikle esrar ve eroinde önemli bir artış yaşandı. Siyaseten aktif olmanın yasaklanması, Avrupa’da çalışan işçilerin ikinci kuşak çocukları ile öğrencilerin etkileşimi, darbe ile gelen vize kısıtlamalarının kaçakçıları iç pazara yöneltmesi gibi etkenler genç kuşakları, artan oranda uyuşturucuya yöneltti. 1982 yılında, “Banker Kastelli” olarak tanınan Cevher Özden’in üvey oğlu 26 yaşındaki Hakan Bahadır’ın aşırı doz eroinden ölümü, kamuoyunu sarstı. Bu, uyuşturucunun eğitimsiz, yoksul ve suça meyilli alt kuşaklara ait bir mesele olduğuna dair önyargıları paramparça etti. Gazeteler “Beyaz Ölüm” başlığı altında, uyuşturucu ve özellikle eroin sorununu gözler önüne serdi. Narkotik polisine dayanan bir haberde, 1984 yılında sadece İstanbul’da 40 bin esrarkeş, 2 bin eroinman olduğu tahmin ediliyordu ve bunların günlük ihtiyacının 2 kilo eroin ve 80 kilo esrar olduğu varsayıldığında, bir yılda yakalanan esrar miktarı bir günlük tüketimin yarısını, eroin miktarı ise 26 günlük tüketimi karşılayabiliyordu.18
Esrarın 1990’lardaki yükselişi, yeraltı edebiyatının çeviri ürünleri dışında, farklı alt kültürlerin kendini ifade ettiği fanzinler, mizah dergileri ve genç yazarların ürünleriyle kendini gösterdi. Yeraltı edebiyatı adı konmasa da alt kültür yaşamını aktaran Kadıköy Felsefesine Giriş, Taklamakan, Eroin Güncesi gibi kitaplar, kendi okur kitlesini yarattı. Esrarın teklifsiz biçimde başrolde olduğu en önemli kitap, kuşkusuz Metin Kaçan’ın Ağır Roman’ı oldu.19 1997’de sinemaya uyarlanan Ağır Roman’ı (Mustafa Altıoklar), aynı damardan sayılabilecek Serdar Akar’ın 1998 yapımı Gemide filmi izledi.
Hollanda Modeli ve Yasallaştırma
Kenevir tarımı, 1961 Birleşmiş Milletler Tek Sözleşmesi’yle özellikle Avrupa’da önemli ölçüde sınırlandırılmıştı. 1982 yılında Fransa dışında bütün Avrupa ülkelerinde kenevir ekimi yasaklandı. Ancak endüstriyel kullanım alanları giderek önem kazanan kenevir, 1986’da İspanya’dan başlayarak tekrar tarımın konusu oldu. İngiltere, Almanya, Avusturya ve İtalya zaman içinde kenevir tarımına izin verdi, hatta teşviklerle destekledi.
Bu dönemde Avrupa’nın liman ülkesi Hollanda’da eroin bağımlılığı önemli bir sorun haline gelmişti. 1974 yılında Afyon Yasası’nda yapılan değişiklikle uyuşturucular, yarattıkları bağımlılık ve zarara göre sert ve yumuşak olarak iki kategoriye ayrıldı. Eroin, kokain, LSD sert uyuşturucu olarak, esrar ise uyku hapları ve yatıştırıcılarla birlikte yumuşak uyuşturucu olarak kabul edildi. Esrar, yasal değişiklik olmadan, fiilen serbest bırakıldı, kullanımı için kafeler açıldı. “Zarar azaltma” adı verilen bu radikal politika, sert uyuşturucuların, özellikle ticaretini cezalandırarak, pazarını ayırmayı öngörüyordu.20Hollanda modelinin eroin bağımlılığı ve aşırı dozdan kaynaklı ölümleri azaltmadaki başarısı,21Avrupa ve ABD’nin uyuşturucu politikalarında ve esrarın yasallaştırılmasında etkili oldu. Endüstriyel kenevir ekiminin serbest bırakılması dışında esrarın tıbbi yararlarına ilişkin araştırmalar, tedavi gerekleriyle başlayan ve keyif verici olarak kullanıma da uzanan bir serbestleşme sağladı.
ABD’de 1937’de, tıpkı morfin ve eroin gibi, vergi düzenlemeleriyle yasaklanan esrar, 1970’te Nixon’un uyuşturucuya karşı savaşının bir parçası olarak Kontrollü Maddeler Yasası’nda eroin ve LSD ile birlikte tehlikeli maddeler kategorisine sokuldu. Esrar üzerine araştırmaların bile kısıtlanmasına karşı halktan gelen tepki ve aktivist örgütlerin kampanyaları durumu değiştirdi. 1996’da Kaliforniya eyaletinde esrarın tıbbi kullanımı kabul edildi ve bunu 22 başka eyalet izledi.22Bunun dışında keyif için kullanıma karşı yasalar gevşetildi. 2021 yılında dünyanın 65 ülkesinde, tıbbi kullanım özel koşullarla ya da tamamen serbest bırakıldı. Kanada, Malta, Meksika, Güney Afrika, Tayland ve Uruguay ile, ABD’nin 19 eyaleti ve iki bölgesi de esrarın keyif verici olarak kullanımını serbest bıraktı. 2021 yılı sonunda Birleşmiş Milletler’de alınan kararla kenevir reçinesi, 1961 anlaşmasının 4. listesinden silindi.
Türkiye’de 1990 yılında Uyuşturucuların Murakabesi Hakkındaki Kanun’da yapılan değişiklikle izne bağlı olarak endüstriyel kenevir ekimi düzenlendi ve 2016 yılında 19 ilde kenevir ekimine izin verildi. Sağlık Bakanlığı, 2016 yılında kanserli hastalarının tedavisinde kullanılan ve THC içeren bir spreyi kırmızı reçeteye dahil ederek esrarın tıbbi kullanımının önünü açtı. Keyif için kullanımda ise yeni Türk Ceza Kanunu ile gelen denetimli serbestlik uygulaması, kullanıcıların tedavi olmaları ve kullanımı bırakmaları şartıyla cezaların ertelenmesini öngörüyordu.
Esrarın tıbbi yararları ve keyif verici olarak kullanımı, kenevirde bulunan bileşenlerden olan ve THC’ye göre daha hafif sayılan kannabidiol (CBD) ve kannabinol’ün (CBN) popülerleşmesini sağladı. CBD’li ürünler yağ, şampuan, krem, hap ve çikolata gibi formlarda ABD’nin pek çok eyaletinde serbestçe satılırken; CBN içeren epilepsi ilacı FDA tarafından onaylanmakla kalmadı; astım, glokom, mlsa gibi hastalıkların tedavisiyle ilgili önemli araştırmalara da konu oldu.
Esrarın yasa dışı kullanımı, hemen her dilin argosunda, farklı sözcüklerle ve kavramsallaştırmalarla karşılık buldu. Beng, ot, sarıkız, sarı dünya, fino, sarı melek, gogo, cigaralık, tekli/çiftli, tek kağıtlı, dalga, duman, afgan, gubar, zabit duymaz, nefes gibi görünüm, biçim ya da kullanımdan üretilen karşılıklara sahip oldu. 23
Uyuşturucu kategorisi içinde sayılsa da, asıl olarak binlerce yıl öteden bu güne taşınan bu maddelerin ortak özelliği, insanların ruhsal durumlarını çeşitli nedenlerle, şu ya da bu yönde değiştirmek için kullanılmaları oldu.
Esrar kimi dönemlerde politikanın da bir aracı oldu. Poliste örgütlü Gülen cemaati, 2010 sonrasındaki narkotik operasyonları, sinema-dizi dünyası üzerinde bir kılıç gibi kullandı. Narkotik operasyonların hedefi olan sanatçılar, hukuka aykırı olarak medyada “teşhir” edildi. Bu dönemde, 2 Haziran 2010 günü 8 gram esrar satın aldığı için cemaatçi polislerce gözaltına alınan Onur Yaser Can adlı üniversite öğrencisi, çıplak aramaya, sözlü ve fiziksel tacize maruz kaldı. İkinci kez Narkotik Şube’ye çağrıldığında ise intihar etti. Ailesinin bütün şikâyetleri, yine cemaatçi savcılar tarafından hasıraltı edildi. Annesi Hatice Can üç buçuk yıl hukuk mücadelesi verdikten sonra yaşadığı haksızlığa dayanamayıp intihar etti. Polisler ise ancak 12 yıl sonra mahkeme önüne çıktı (http://www.onuryasercan.com/).
Present State of the Struggle Against the Abus of Opium in Iran. (1959). ODCCP Bulletin on Narcotics, III.
The Heroin Trail. The Staff and Editors of Newsday. (1974). New American Library.
Arslan, N. (2018). Tartışmalar Işığında Kenevire Bakış. Türkiye Tohumcular Birliği Dergisi, 28, 23-28.
Babaoğlu, A.N. (1997). Uyuşturucu ve Tarihi. İstanbul: Kaynak.
Bakırköy’de 10 Yıl. (1937). İstanbul Bakırköy Akıl ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Yıllığı.
Baytop, T. (1995). TDV İslam Ansiklopedisi 11. Cilt 431-432. İstanbul
Boivin N. ve diğ. (2019). The origins of cannabis smoking: Chemical residue evidence from the first millennium BCE in the Pamirs. Science Advances, 5(6).
Booth, M. (2004). Cannabis: A History. Bantam Books.
Clair Jeffrey S. & Cockburn, A. (1999). Whiteout: The CIA, Drugs and Press. Londra: Verso.
Çoban, M. (2021). Various Portrayals of Drugs and Drug Abuse in Turkish Cinema: A Sociological Analysis of Drug-related Turkish Movies. Addicta, 30, 118-125
Elsner, M. ve diğ. (1998). Lindesmith v. Anslinger: An Early Government Victory in The Failled War on Drugs. Journal of Criminal Law and Criminology, 88(2), 661-682.
Erdinç, F.C. (2004). Overdose Türkiye. İstanbul: İletişim.
Gezer, O. (2020). Osmanlılarda Esrar ve Esrarkeşler. İstanbul: İletişim.
Göktepe, K. (2020). Osmanlı Toplumunda Uyuşturucu Madde Kullanımı ve Devletin Buna Karşı Bazı Mücadele Çalışmaları. Osmanlı Mirası Araştırmaları Dergisi, 7(19), 627-654.
Koçu, R.E. İstanbul Ansiklopedisi. (1971). Esrar, Esrarkeşlik, Esrarkeşler. Cilt 10. İstanbul.
Keyif Verici Zehir Müptelaları Adası. (1939, Şubat 12). Son Posta.
Kleemans E.R. & Van Oyen M. (t.y.). Drug Policy: The “Dutch Model”. Crime and Justice
Mansel, P. (2011). Konstantinopolis – Dünyanın Arzuladığı Şehir 1453-1924. T. Er (Çev.). İstanbul: Everest.
Martin Scott J. (2016, Nisan 20). A Brief History of Marijuana Law in America. Time. https://time.com/4298038/marijuana-history-in-america/
Mertcan, H. (2021). Akıntıya Karşı: Aleviler, Suriye ve Laiklik. Adana: Karahan.
Nebiler, H. (1985, Kasım 1). Esrar ve Eroin Engellenemiyor. Cumhuriyet.
Taştemir, M. Karadeniz Bölgesinde Kendir-Keten Üretimi ve Kullanım Alanları (XV. yüzyıl sonu XVII. yüzyıl ilk yarısı) Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 8, İstanbul 2003, 1-24.
Timothy’nin affı İngiltere’de günün konusu oldu. (1974, Mayıs 18). Milliyet.
Trowbridge, R.C. (1995). Yetişkinlerde Suç. İstanbul 1920. (279-315). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Vanlıoğlu, M. (1997). Beng-ü Bade ve Muhtevası. Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 3, 197-200.
Kapak Görseli: Hüseyin Remzi’nin 1905 tarihli İlm-i Nebatat kitabından: “Kenevir yaprağı” Kaynak: Salt Araştırma / Mustafa Şemsettin Şeniz Koleksiyonu / TMSSB018 []
- Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Mertcan, 2021: 54-61.
- Focus, Sayı: 2001/06 Haziran 2001, 20-2.5
- 4 Aralık 1930 günü New York Limanı’nda Alesia isimli gemide yakalanan 476 kilo morfin Türkiye’den gönderilmişti. Partinin asıl sahibi Eliopoulos kardeşlerdi. Bir hafta sonra Pier Here isimli gemide de yarım tona yakın morfin yakalandı. Uluslararası sözleşmeleri imzalamayan Türkiye’ye karşı boykot çağrısı yapıldı. Avrupa’da da destek bulan fiili boykot, 1929 krizine ek olarak Türk tarım ürünleri ticaretinin önemli oranda gerilemesine yol açtı.
- Mazhar Osman Keyif Verici Zehirler adını taşıyan kitabını ilk kez 1920 yılında yayımladı. 14 Eylül 1933 günü Son Posta’da Naci Sadullah imzasıyla yayımlanmaya başlayan yazı dizisi “Keyif Verici Zehirler” başlığını taşıyordu. Mazhar Osman kitabının Latin harfli genişletilmiş ikinci baskısını 1934 yılında yaptı ve büyük ilgi uyandırdı. Keyif verici zehir kavramı böylelikle kamuoyuna yerleşti.
- “Öjenik,” CHP Konferansları Dizisi No 2. Yunanca “iyi doğum” anlamına gelen Eugenic, ırkın fiziksel ve psikolojik hastalıklardan korunarak ıslahını öngörüyordu. Kavram ilk kez 1883 yılında İngiliz matematikçi Sir Françis Galton tarafından bir ırkın geliştirilmesi anlamında kullanıldı. Öjenizm çerçevesinde 20. yüzyılın başından itibaren İskandinav ülkeleri ve ABD’nin farklı eyaletlerinde zeka geriliği bulunan çocukların kısırlaştırılması uygulamaları yapıldı; Nazi Almanyası’nda kısırlaştırma ve uyutma uygulamalarına ilham verdi.
- Bu, pek de üzerinde durulmayan vahşet dönemi için bkz. Bakırköy’de 10 Yıl, İstanbul Bakırköy Akıl ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Yıllığı 1937. Mazhar Osman ile Fahri Celal arasındaki polemik de 1950 yılında İstanbul Seririyatı’nda yer aldı.
- Son Posta, Keyif Verici Zehir Müptelaları Adası, 12 Şubat 1939.
- Present State of the Struggle Against the Abus of Opium in Iran. ODCCP Bulletin on Narcotics, Issue III, 1959.
- Milliyet, 29 Ocak 1955.
- Bir vesika meşhur Ferit Sözen anlatıyor, Akis, 3 Ekim 1960
- The Heroin Trail, The Staff and Editors of Newsday, New American Library, June 1974.
- İstanbul Ansiklopedisi, Esrar, Esrarkeşlik, Esrarkeşler. Cilt 10, s.5361-5365 Koçu Yayınları İstanbul 1971
- Cumhuriyet, 23 Ekim 1975.
- Dört bitnik 24 kilo esrarla yakalandı, Yeni İstanbul, 13 Ağustos 1971.
- Timothy’nin affı İngiltere’de günün konusu oldu, Milliyet, 18 Mayıs 1974.
- Orhan Gencebay, esrarkeş dedikodusu yüzünden girdiği sınavın iptal edildiğini ve Ankara Radyosu’na alınmadığını anlatıyor, kulağına gelen “Orhan ağbinin uyuşturucu kullanmasına devlet müsaade ediyormuş. Her gün beş gram esrar ona serbestmiş,” dedikodusuna çok güldüğünü söylüyordu. Esrarkeş diye radyoya almadılar, Hürriyet, 1 Eylül 1999.
- Türkiye’de Esrar Bağımlılığı, Milliyet, 8 Şubat 1984.
- Halil Nebiler, Esrar ve Eroin Engellenemiyor, Cumhuriyet, 1 Kasım 1985.
- Altay Öktem, Yeraltı Edebiyatının Temel Özellikleri ve Edebiyatımızda Yeraltı. Oggito.com, 12 Aralık 2013.
- Marianne van Ooyen & E.R. Kleemans, (2015). Drug Policy: The “Dutch Model” Crime and Justice 44 (1): 165-220.
- Hollanda’da 1979 ile 1986 yılları arasında yılda ortalama 38.4 kişi aşırı dozda eroinden öldü. Bu rakam Almanya’da 377 idi. Hollanda’da her 100 bin kişide 2.7 ölüm oranına karşı, Almanya’da bu rakam 6.2 oldu. Ed Leuw. (1991). Drugs and Drug Policy in the Netherlands. Crime and Justice, 14, 229-276.
- Scott J. Martin, A Brief History of Marijuana Law in America. Time, 20 Nisan 2016. https://time.com/4298038/marijuana-history-in-america/
- Abdülkadir Erkal, Osmanlıda Afyon ve Esrar Kullanımı, Gazete Duvar. 25 Mayıs 2018, gazeteduvar.com