GİRİŞ
Kamuoyunda ‘OHAL Yasa Teklifi’ olarak bilinen teklif, kaza geçirdikten sonra yürürken baston kullanan bir hastanın durumuna benz[iyor]. Bir süre sonra bastonu bırakması gerekir. Ancak burada baston atılıyor, protez takılıyor… Teklifle haksız yere ihraç olup görevine dönenlerin Anayasal hakkı olan tazminat hakkı da elinden alınıyor.Zeynel Emre (CHP Komisyon Üyesi)
Baston… Duvarda asılı, özlediklerimizi hatırlatan bir nesne bazen; bazen koleksiyonlarda değerli bir parça; sararmış siyah beyaz fotoğraflarda eskilerden bir anı ya da bir destek yürürken zorlanana…
Bastondan söz edildiğinde, elinde bastonu, başında fötr şapkası ile Charlie Chaplin muhtemelen aklımıza gelen ilk figürdür. Chaplin’in baston dansını bilmeyen yoktur. Bastonu ve şapkası ayrılmaz ikilidir, fotoğraflarda, filmlerde hep birliktedirler.
Bir hatıra olarak duvarlarda ya da bir koleksiyonun parçası olarak evlerde, müzelerde yer alır baston. Önemli bir baston koleksiyoncusu olan Erol Manisalı, kendi koleksiyonunu tanıtmak için “Erol Manisalı’nın Bastonları” isimli bir kitapçık basmıştır.
Baston, değnek ve asa kullanım alanları ve şekilleri açısından birbirlerine benzemektedir ve bundan dolayıdır ki; bu kavramlar sıklıkla birbirinin yerine kullanılmaktadır. Kısaca tanımlarına bakacak olursak:
Değnek, genellikle sade bir ağaç dalı veya ahşaptan yapılmış düz bir çubuk olarak karşımıza çıkar. Kırsal bölgelerde kullanılır çoğunlukla: Çobanların ellerinde koyunları yönlendirir; köylerde, kasabalarda dik yamaçlara çıkmak, yokuşlardan inmek için hem kadınlara hem de erkeklere destek olur.
Asa değneğe göre daha özenli yapılmıştır. “Uzun el değneği, dayanılacak uzun sopa, ekseriya başı topuzlu olur; altın ve gümüşle müzeyyen olarak bazı millet ve taifelerde riyaseti cismaniye ve ruhaniye alameti as olunur,” şeklinde tanımlanmıştır Kamus-ı Türki’de (Koçu, 1969). Dilimize Arapçadan girmiştir. Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğü’nde asa, “bazı ülkelerde, hükümdarların, mareşallerin, din adamlarının güç sembolü olarak törenlerde taşıdıkları bir tür ağaç veya metalden değnek ve ihtiyarların baston yerine kullandıkları uzun sopa” olarak tanımlanmıştır. “Uzunluğu kullananın omuz hizasında olup asa topuzundan tutulduğunda el de o hizada kalkmış olur, asa ile yürünür iken asa ekseriya baston gibi bitiminden değil, üst kısmında münasip bir yerinden tutulur” şeklinde anlatır asayı Koçu (1969). Asanın başının çene hizasına kadar gelmesi, dayanarak dinlenmeye olanak sağlamaktadır (Emiroğlu, 2012).
Baston ise tutma yeri olan değnek veya asa olarak bilinir. Türkçeye İtalyanca bastone kelimesinden geçmiştir. TDK Sözlüğü’nde baston, “yürürken dayanmaya yarayan, ağaç veya metalden yapılan bir araç,” olarak tanımlanmıştır. Kamus-ı Türki’de “yürür iken dayanarak kuvvet almak için erkekler, nadiren de kadınlar tarafından kullanılan alafranga zarif değnek,” şeklinde yer alır. Koçu’ya (1969) göre baston, “yere basan ucu daima ince olup yukarıya doğru kalınlaşır, el ile tutulan yeri, sapı, bazan üst ucunun kıvrılması ile vücuda gelir, bazan da altın, gümüş, fildişi, abanoz gibi şeylerden ayrıca yapılarak dümdüz değneğin üst başına geçirilir.”
Baston yapımında gül, bambu, kiraz, ceviz, abanoz, kızılcık gibi ağaçlar tercih edilmektedir. Sap kısımlarında ahşabın yanı sıra manda boynuzu, dağ keçisi ayağı, fildişi, altın, gümüş, pirinç, kemik, sedef, lüle taşı, kehribar taşı gibi malzemeler kullanılmaktadır.
Baston yapımında kullanılan figürler arasında hayvan figürleri önemli bir yer tutmaktadır. En sık kullanılan figürler arasında yılan, kurt, at, aslan, kartal, kuş, balık, ördek, kaz sayılabilir. Devrekli baston ustalarına göre yılan motifinin sık kullanılması, yılanın sağlık ve uzun ömrün sembolü olmasından ve kıvrımlı oluşu sayesinde baston gövdesine uygun olarak işlenebilmesinden gelir.
Yapraklar, gül, lale, papatya, karanfil gibi çiçekler ve üzüm, nar gibi meyvelerin yanı sıra yaşamın sonsuzluğunu sembolize eden kare, dikdörtgen, üçgen, baklava, daire, çoban çentiği ve yıldız motifleri de en sık rastlanan geleneksel baston motifleri arasındadır (Teke, 2018). Günümüzde daha sağlam ve hafif olması sebebi ile alüminyum, baston yapımında sık kullanılmaktadır. Yürüyüş ve maratonlarda kullanılan, hafif malzemeden yapılan ve katlanabilir olan baston, “baton” ismini alır.
Denge amacı ile kullanılan bastonların ise kaymaması önemlidir. Bu sebeple tabanları kauçuk, geniş, birden fazla ayaklı olanları vardır. Ayakta durmakta zorlanan ve çabuk yorulan kişilerin oturma gereksinimini karşılamak için oturaklı bastonlar da üretilmiştir.
BASTON ÜRETİMİ
Koçu (1969), ülkemizde zarif, güzel bastonlar yapılamadığını; bu bastonların Viyana’dan, Paris’ten veya Londra’dan geldiğini, ithal malı en güzel bastonların ise İstanbul’da Sultan Hamamı’nda satıldığını söylemektedir. 1920’li ve 30’lu yıllardan sonra ise baston kullanılmaz olmuş, İstanbul’da bastoncu dükkânı kalmamıştır. İstanbul’da Beykoz’un arkasındaki Dereseki Köyü’nde eski el tezgâhlarında baston yapan üç dört atölyenin, 1966’da bütün Türkiye piyasasının ihtiyacını karşıladığı ve Suriye’ye baston ihraç ettiği bilgisi vardır (Koçu, 1969).
Günümüzde baston üretimi dendiğinde Devrek, ilk akla gelen ilçedir. Bölgede baston üretiminin, marangoz Ali Ziya Efendi’nin İngilizlere esir düştüğü Mısır’da baston yapımını öğrenerek ilçeye dönmesi ile başladığı, yanında yetiştirdiği elemanlar ile de geliştiği söylenir (Ertem, 1994: 184). Bir diğer görüş ise, orman yönünden zengin bir coğrafya olan Devrek’te baston yapımının Ali Ziya Efendi’den önce de mevcut olduğudur ki; 1892 tarihli Kastamonu Sâlnamesi’nde Devrek’ten söz edilirken ilçede baston yapıldığının belirtilmesi, bu görüşü doğrular niteliktedir (Teke, 2018).
1933 senesinde Aziz Salman Usta, Zonguldak’ta düzenlenen Tasarruf ve Yerli Malı Haftası’nda, ardından İzmir Fuarı’nda sergiler açmış, yöre bastonculuğunu yurt dışına tanıtmıştır. Devrek’te 1984 senesinde Baston ve Güreş Festivali, 1989’da Baston ve Kültür Festivali, 1994’te “Devrek Baston Sanatı” adlı seminerler ve birçok şehirde Devrek bastonu sergileri yapılmıştır (www.devrek.gov.tr). Devrek Belediyesi tarafından inşa edilen ve baston ustalarına tahsis edilen “Bastoncular Çarşısı” ilçede baston üretiminin yaygınlığını göstermektedir. Bülent Ecevit Üniversitesi Devrek Meslek Yüksekokulu bünyesinde açılan Devrek Bastonu Araştırma ve Uygulama Merkezi, geleneksel el sanatlarını yaşatma projesi kapsamında Devrek bastonu üretimini desteklemektedir (Teke, 2018).
Devrek kadar bilinmese de, baston üretimi, Bitlis’in Ahlat ilçesinin gelişiminde de önemli bir yer tutmaktadır. Geçmişi ile ilgili çok şey bilinmemekle beraber; ilçede, Kanuni zamanında üretilmiş asanın, hâlâ British Museum’da sergilendiği söylenmektedir (Şerif, 1977). Bölgede baston üretiminin, 1940’lı yıllarda Hamza Usta adlı marangozun rahatsızlığı sebebi ile üretimi daha kolay olan baston üzerinde yoğunlaşması sonrasında yaygınlaştığı söylenmektedir. Marangozluğun yaygın olduğu ilçede ceviz ağaçlarındaki azalma, artan rekabet ve alternatif malzeme kullanımı büyük mobilya üretimini durdurmuş ve baston üretiminin artmasına yol açmıştır. Ahlat’ta yıllık baston üretim kapasitesinin 20.000 olduğu ancak pazarlama sorunları sebebi ile bu kapasiteye ulaşılamadığı söylenmektedir (Taş, 1992).
SANATTA ve POPÜLER KÜLTÜRDE BASTON
Halk oyunlarında ve meddah adı verilen anlatıcıların sahne konuşmalarında, el, kol, baş hareketleri ile, mimiklerin yetersiz kaldığı durumlarda en önemli aksesuarlardan biri baston olmuştur (Teke, 2018).
Tiyatroda yaşlı temsilinde elde baston ile durmak, bastona dayanarak yürümek âdettendir. Sinemada da benzer şekilde sıklıkla karşımıza çıkar baston: Evlat (Mehmet Dinler, 1971) filminde kör çocuğu korumak için bastonunu kullanır oyuncu. Katiller de Ağlar’da (Orhan Elmas, 1985) lider “Alcapone,” muhbirlik yapanların kafasını ezmek için kaldırır bastonunu. Mücevher Hırsızları’nda (Guido Zurli, 1981) sihir yapılır baston ile. Bir Türkiye sineması klasiği olan kör karakter, bastondan yardım alır sıklıkla.
Edebiyatta da sık karşılaşırız eli bastonlu şık beyler ile: Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü, Peyami Safa’nın Canan ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Bir Sürgün romanlarındaki kahramanların aksesuarları arasında baston vardır (Almelek, 2021).
Şiirlere de konu olmuştur baston eski zamanlarda. Koca Ragıp Paşa’nın beyitinde asa dayanaktır, örneğin:
Muharriki dil olur dilrübaya muhtacız
(Gönül onatacak bir gönül çekiciye muhtacız)
Zamanı za’fı kuvadır asaya muhtacız
(Tüm kuvvetlerimizden düşkünlük zamanıdır, ona asa gibi dayanmaya muhtacız)
(akt. Koçu, 1969).
Vartan Paşa’nın 1851 yılında Ermeni alfabesiyle Türkçe yayınladığı Akabi Hikayesi adlı romanında baston frenklik alameti olarak gösterilmiştir:
Ağaler bu ahşam çok bastonlu fesli sinyorlar var, dikkat ideyor musunuz?
Bu baston ile gezinmek ne olmalı?
Sinyorluk bu ya çok şey yapdırır.
Sinyor manası alafrangaye meyillu olan ve erfenc hallerini makbul tutan kimseyi anglattırır.
(Emiroğlu, 2012).
Bazı eserlerde bastonla ilgili anlatılanlar toplumsal yaşamla ilgili de ipucu vermektedir. Cahit Kavcar’ın cümleleri, bastonun cumhuriyetin ilk senelerindeki görüntüsünü oldukça ayrıntılı bir şekilde tasvir etmektedir:
İstanbul’un zengin ahalisi Beyoğlu’ndaki mağazalardan alışveriş ederler. Genç erkekler, elbiselerini Paris’ten getirtir veya Beyoğlu’ndaki yabancı terzilere diktirirler. Bu arada silindir şapka giymek, kadınlar gibi tırnak uzatmak, Türkçeyi beğenmeyip yabancı kelimeler kullanmak, elde bastonla gezmek, köpek besleyerek sokağa köpekle çıkıp dolaşmak da alafrangalık ve şıklık belirtileri sayılır (Gürsoy, 2015: 47-56).
İbrahim Alaettin Gövsa ise yürüyüşleri tasvir etmek için bastondan yararlanmıştır: “Yürüyüşlerin anlam ve mahiyetini hiç tahlil ettiniz mi? Onların baston, eldiven tutuşu, ceplere konuşu, arkada bağlanışı ya da yürüyüşlerdeki anlamı çeşitlendiriyor. Kimseye önem vermez gibidirler, herkesi kendilerine önem verdiğine inandıkları için gözleri yine çevrededir” (akt. Kolaç, 2018: 83). Ruşen Eşref Ünaydın’ın eserinde ise baston çevirmek gereksiz bir hüner olarak görülmektedir: “Hani ya bazı mahir oyuncular vardır ki birbirine uymayan, meselâ bir hançer, bir baston, bir mendil, bir tabak, bir bilyeyi havada çevirirler; bir şeyi düşürmeksizin… Şüphesiz bu bir hünerdir; elimden gelse bana da haz verirdi. Fakat gönül istemez mi ki bu istidat daha yüksek bir maksat uğrunda harcansın? (Kolaç 2018: 171)
İçinde baston geçen şarkılara da rastlarız. Bu muhayyer şarkı, o devrin en büyük bestekârlarından Şevki Bey tarafından bestelenmiştir:
Nev zuhur gözlükler nadide nadide baston bende var
Giydiğim elbisei zibayı cana Mir yapar
Sen beğenmezsen benim şıklıkta emsalim mi var
Çeşni mestim bak bana ben şık değil de ya neyim
(akt. Koçu, 1969).
Takip eden kantolarda ise bastona eşlik eden aksesuar şapka değil; gözlüktür: Virjini Hanım’ın eseri olan nihavent kantoda örneğin:
“Danstan sonra eğlenirim büfede
Şıklıkda yektayım gayretle hoppayım
Pek şık gezerim hem de alafranga
Elde baston gözde gözlük moda
Gezerim daima böyle baloda”
(akt. Koçu, 1969)
Ve Şamran Hanım’ın nihavent kantosunda:
“Şimdi modadır hem pek arnuvudur
Gözde gözlük elde baston çekilir pardon
İskarpin glase elde yelpaze
Kendime isterim böyle maşuka”
(akt. Koçu, 1969)
DÜNDEN BUGÜNE BASTON
Bastonun tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. Mitolojide tanrıların tanrısı Zeus’un elinde tuttuğu asa ve Hz. Musa’nın denizi yardığı ünlü asa gelir aklımıza ilk olarak.
Tarihsel olarak asa ve değnekten bastona bir geçiş görürüz. Asa çok eskiden beri toplumda iktidar simgesi sayılmıştır. Din adamları, son yıllara kadar Tanrı’nın gücünü temsilen asa taşımıştır. Afrika kabilelerindeki ihtiyarlar meclisi toplantılarında asa, konuşma sırası gelene verilir ve böylece herkesin saygıyla o kişiyi dinlemesi sağlanırdı. Çin’de yaşlılara ve damat tarafından gelinin ailesine asa hediye edilmesi ise, iyi dileklerin bir ifadesi sayılmaktadır (Emiroğlu, 2012). Eski Mısır’da bastonlar, kölelere yasaklanmış ve sadece özgür insanların baston kullanmasına izin verilmiştir. Orta Çağ’da Avrupa’da kralların her iki elinde asa taşıdığı; sağ eldekinin asaleti ve kraliyetin gücünü, sol eldekinin ise adaleti temsil ettiği bilinmektedir.
17. yüzyıla gelindiğinde ise baston, soylulara, zenginlere özgü bir güç gösterisi aracına dönüşmüştür. Bu dönemde Londra’da baston taşımanın izne tabi olduğu ve Londra Müzesi’nde bulunan bir bastonun üzerinde, “Bu bastonu taşıyan kişi, Londra’nın her sokağına girebilir, şehri çevreleyen 10 millik bir bölüm içinde taciz edilmeden dolaşabilir,” yazdığı söylenmektedir (Almelek, 2021).
18. yüzyıldan itibaren Avrupa’da asa ve baston, erkek kıyafetlerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Montaigne, eleştirel bir bakış açısı ile, “Ben de öteden beri, at üstünde ve yürürken, elimde bir değnek ya da baston tutmaya alışmış, bundan bir zariflik göstermeye, yapmacık hallerle bastona dayanmaya karar vermişimdir,” der (akt. Emiroğlu, 2012). Burjuva sınıfının geliştiği bu dönemde yaşam tarzı ve zevklerin değişimi, baston kullanımına da yansır. Aralarında Virginia Woolf, Jean-Paul Sartre ve Frida Kahlo’nun da olduğu birçok ünlünün fotoğrafını çekmiş olan Alman-Fransız fotoğraf sanatçısı ve yazar Gisele Freund, Fotoğrafçılık ve Toplum (1980) isimli kitabında, tarihin her dönemin siyasi durumunu, entelektüel kaygılarını ve beğenisini yansıttığını belirtmiştir.
Burjuvazinin iktidara gelmesi ve güçlenmesinin hâkim zevkleri değiştirdiğini, portre için ideal olanın böylelikle değiştiğini, dantelli kostüm ve perukların yerini frak ve silindir şapkaya; kılıcın ise bastona bıraktığını ifade etmiştir (Freund, 1980).
Doğuya yöneldiğimizde ise tuğ adı verilen tüylü asanın, Türk topluluklarında gücü temsil ettiğini görürüz. Müslüman Türk devletlerinde ve Osmanlı döneminde saray hizmetlilerinin ellerinde altın veya gümüş asa ile hizmet ettikleri bilinir: Rütbeli zabitler, yeniçeri ağaları, Divanı Hümayun’da görevli büyük memurlar, sadrazamlar, vezirler, şeyhülislamlar, kadı askerler, ulema ve tarikat şeyhleri asa kullanmışlardır (Koçu, 1969).
Osmanlı’da baston kullanımı 19. yüzyıl ortalarında başlamış ve yayılmıştır. Osmanlı’da bastonu ilk kullanan, Batılılaşma yolunda ilk kıyafet devrimini yapan II. Sultan Mahmut’tur. Koçu’ya göre ulema sınıfından ilk baston kullanan, o devrin aydın hocalarından Kethüdazade Mehmed Arif Efendi’dir. Koçu’nun aktardığı bir hikâye, baston ile ilgili yazılmış yazılarda örnek verilmektedir:
Derin bilgisi ve hududsuz hürriyet aşkı ile ve ayrıca nüktedanlığı ve zerafeti ile zamanının pek seçkin bir siması olan Mehmed Arif Efendinin bastonu üzerine çok şirin bir fıkra nakledilir; bir gün Beşiktaş Mevlevihanesi’nde bir yobaz Efendinin bastonunu kasd ederek:
– Bu frenk değneği de kimin? diye sorunca zarif adam:
– Benim, demiş, ben onu sünnet ettirdim, Müslüman oldu!
Bastondan söz edildiğinde, marangozluğa olan ilgisi ile II Abdülhamit, akla gelen ilk isimlerden biridir. Yıldız Sarayı’nda bulunan marangozhanesinde kiraz ve gül ağacından bastonlar yaptığı bilinir. Bacaklarından yaralı askerlere verdiği bir ziyafetten sonra onlara, kendi yaptığı bastonları hediye ettiği söylenmektedir (Koçu, 1969). Abdülhamit’in yaptığı bastonları savaş gazilerine hediye etmesi, onlara gösterdiği saygıyı yansıtır. Yaptığı bastonu yetkililere takdim eden Trabzonlu Recai Efendi’ye bu sebeple maaş bağlandığı bilgisi de arşivlerde yer almaktadır (Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi IDH. Gömlek 43234 H 1287). Baston armağan etmenin saygı ifadesi olmasının yanı sıra “yaşamın baston kullanacak kadar uzun olsun” dileğini temsil ettiği de söylenmektedir.
Bu dönemde baston, dayanak olarak kullanılmanın haricinde yüksek rütbeli memurlar tarafından da kullanılmış ve zarafetin, asaletin ve saygınlığın simgesi olmuştur. Gençler arasında bambu/kamış bastonlar moda olmuş, birçok kişi fotoğraf stüdyolarında ellerinde bastonları ile poz vermiştir (Bölük, 2016).
Kadınları ise çok görmeyiz ellerinde baston ile. Bu bağlamda, baston bir erkek aksesuarıdır demek yanlış olmaz. Nadiren bir fotoğraf şaşırtır bizi: Kasketli, bastonlu bir kadının sararmış, gizemli fotoğrafı gibi…
1920’li yıllara kadar baston yine erkek kıyafetinin önemli aksesuarı ve alafrangalığın simgesi olmayı sürdürmüş, ardından modası geçmiştir. Baston satan dükkânlar kapanmış, süs bastonlarının yerini ihtiyarların destek veren bastonu almıştır. (Emiroğlu, 2012).
Bastonun ilginç bir kullanımı Kayseri’de karşımıza çıkmaktadır. 1933’te belediye başkanı ve aynı zamanda valisi olan Nazmi Toker’in Kayseri’nin imarında önemli yeri vardır. Kendisi bastonlu Vali olarak bilinmekte, yıkılmasını istediği yeri bastonu ile gösterip, yıktırdığı söylenmektedir (Çalışkan 1995).
Sonraki yıllarda baston, bir aksesuar, sadece estetik bir unsur olarak modasının sona ermesinden sonra sıklıkla saygı ifade eden bir hediyelik eşya olarak kullanılmıştır. Devrek bastonunun siyasi figürlere hediye edilmesi o kadar yaygındır ki, ülkemizi yöneten siyasetçi ve bürokratların hemen hemen hepsinde bir Devrek bastonunun olduğu söylenir (Ballı, 2013). Ahlat’lı bir baston ustasının ölümü sonrasında Demirel’in ailesine verilmek üzere partisinin simgesi olan kırat şeklinde baston yaptığı basına yansımıştır. Günümüze gelindiğinde ise artık baston temel işlevi olan destek ve dayanak amaçlı olarak kullanılmaktadır.
ŞİDDET ARACI OLARAK BASTON
Baston sıklıkla bir şiddet aracı olarak da kullanılmış; bu durum arşivlere, sinemaya ve edebiyatımıza da yansımıştır. Bastonun şiddet amaçlı kullanımına örnek olabilecek bir metinde, Süleyman Nazif’ten bahsedilir. Süleyman Nazif, gazetelerde yazım hatalarına çok kızan, hataları derleyen ve bunlardan oluşan makaleler yayımlayan bir edebiyatçıdır. 26 Kasım 1930 tarihli Akşam gazetesinde bu özelliği ile bir yazıya konu olmuştur. Başka bir yazara ait olan Ateş İçinde isimli piyes, Hikmet Feridun Es tarafından şöyle eleştirilmiştir: “Bu kabil hatalara karşı fevkalâde sinirlenen Süleyman Nazif sağ olsaydı her halde ‘Ateş içinde’ meselesi için birkaç baston kırardı” (akt. Tepedelen, 2019).
Osmanlı’da asanın bir şiddet aracı olarak kullanımına bir örnek de Koçu’dan gelir: “Sultan İbrahim’in idamı için saraya gidildiğinde, bu işi görmek istemeyen Cellad Kara Ali kaçıp saklandığında, Sadırazam ihtiyar Sofu Mehmed Paşa celladı saklandığı yerden elindeki asa ile döve döve çıkarmışdı” (Koçu, 1969).
Baston kelimesinden türemiş olan bastinado, “falaka” anlamında kullanılmaktadır. Falaka ise en fazla bilinen işkence yöntemlerinden biridir ve ne yazık ki hâlâ uygulanmaktadır. Baston ile işkence ile ilgili bir şikâyet, Uludere’de yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin raporlarda kayda geçmiştir (İnsan Hakları Derneği, ihd.org).
Atatürk’ün elinde baston-tüfeği ile ateş ettiği fotoğrafı, bastonun silah olarak kullanılmasına bir örnek olarak verilebilir. Arşivlerde bastonun silah olarak kullanıldığı, içine patlayıcı madde, mühimmat saklandığı bilgisi de vardır. Bu konu ile ilgili özellikle Avrupa’dan gelen bastonların sınırdan geçişlerine ilişkin birçok yazışma mevcuttur (Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi).
Güncel bir haberde de, bastonun silah sayıldığını görmekteyiz. Habere göre, Manisa’nın Soma ilçesinde yaşayan 82 yaşındaki kadın, evinin önünde yaşanan bir kavga esnasında bastonu ile bir kişiye vurmuş ve hakkında açılan dava sonucunda baston silah sayılarak kadın, 3000 TL para cezasına çarptırılmıştır. Ödeme gücü olmayan kadının cezası, kamu görevine çevrilmiş ve kadına cami bekleme cezası verilmiştir. Cami nöbeti sosyal medyaya da yansımıştır.
Silah ile ilişkilendirilmesi sebebi ile yasaklı nesneler arasında da yer alır baston. Ordu mensuplarına yasaklanan malzemeler arasında yer aldığı bilgisi vardır arşivlerde (Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi). Bu durumun detayları hakkında, ne yazık ki bilgimiz yok. Ancak cezaevlerinde bastona ihtiyacı olan kişilere, bastonun başka amaçlarla da kullanılabileceği gerekçesiyle zorluk çıkarıldığına dair haberler mevcuttur.
DESTEK ve DAYANAK OLARAK BASTON
Günümüzde baston taşımak moda olmaktan çıkıp ihtiyar olmayı, engelli olmayı, yardıma muhtaç olmayı anımsatır olmuştur. Yaşlılık, engellilik konusu ile ilgilenen araştırmacılar için baston, yaş ayrımcılığını besleyen bir simge olarak da görülmektedir. Uğradığı statü kaybından dolayı sokaklarda da sık görülmez olmuştur.
Beyaz baston, taşıyanın görme engelli olduğunu gösteren evrensel bir semboldür; ancak, yüzde altıya yakın nüfusun görme sorunu olduğu ülkemizde, beyaz bastonun anlamını bilen, kullanan, kullanıldığını gören kişilerin sayısı çok olmasa gerek. Her yılın 7-14 Ocak haftası, konuya duyarlılık geliştirilmesi amacıyla “Beyaz Baston Körler Haftası” olarak kabul edilmiştir (www.nfb.org).
Şehirlerde görmeye alıştığımız, çoğu zaman sarı ve yuvarlak yükseltili karoları, baston ile takip ederek yollarını bulmaya çalışır görme engelliler. Türkiye’de ise mümkün değildir her zaman bu şekilde yol takip etmek; zira bu karolar bazen yol ortasında yok oluverir, bazen kırık döküktür, bazen bir ağaca çıkar, bazen ise duvara, bazen de park yeri olarak kullanılır.
Bundan dolayıdır ki sokaklarda pek denk gelmeyiz bastonla yol takip eden görme engellilere. Yaşlıların ise, tüm yapısal engellere rağmen; ellerinde baston ile sokaklarda yürüdüklerini görmekteyiz. Bunda yaşlı nüfusun tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sayısının artmasının etkisi vardır. Türkiye’de 2016 yılında yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı %8,3 iken, 2021 yılında %9,7’ye ulaşmıştır. Bu oranın 2025 senesinde %11, 2030 yılında %12,9, 2040 yılında %16,3, 2060’da %22,6 ve 2080’de %25,6 olması beklenmektedir (TÜİK, 2022).
Ülkemiz, bu oranla çok yaşlı toplum kategorisine yaklaşmış, yaşlı bir toplum olmuştur. Bir toplumun yaşlanması, modern bir toplumda sağlık ve sosyal alanda pek çok gelişmenin sonucunda gelinen, kutlanması gereken bir durumdur. Ancak yaşlılık dönemi birçok fiziksel gerilemeyi de birlikte getirmektedir. Bunlardan öncelikle duyma, görme ve hareket kısıtlılıkları, yaşlıları engelli sınıfına sokmaktadır. Yaşlılık ve engellilik, birbiri ile çok ilgili, bazen birbiri yerine kullanılan kavramlar olmuştur. Yaşlılar toplumda engellilerin yaşadıkları benzer sorunları yaşamaktadır.
Yaşlılar ve engelliler için yaşam alanlarının erişilebilirliğinin yeterli düzeyde olmaması en önemli sorun olarak kabul edilmektedir. Baston, gözlük, duyma aparatları gibi destekler ile bu engeller aşılmaya çalışılmaktadır. Modern toplumda yaşlılık oranının artması bir başarı göstergesi olarak görülür; ancak, aynı modern toplum engellilere yaptığı gibi yaşlıları da dışlamakta, eksik görmekte ve sorunlarını görmezden gelmektedir.
Türkiye’de yaşlılarla ilgilenen resmi birim, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’dür. Bu müdürlüğün, yaşlı ve engellinin yaşam kalitesine ilişkin desteği ise, yaşlı ve engelli bireyin yoksulluğu şartına dayanmaktadır (Korkmaz, 2014). Bu durumda Türkiye’de yaşlı ve engelliye yönelik sosyal devlet politikalarının kapsamının yoksullukla sınırlandırılmış olduğu söylenebilir. Dolayısıyla bu tür sosyal politikalar vatandaşlık hakkından ziyade yoksulluk yardımına dayalıdır; yani yaşlı ve engelliyi ayakta tutacak bastondan ziyade diz çöktüren bir yapısı vardır.
Buna karşılık, yoksulluk açısından da yaşlılar ve engelliler en riskli toplumsal kategoriyi oluşturmaktadır. Neoliberal dünyada elbette yoksulluk artarken kamu yararına politikaların azalması şaşırtıcı olmamaktadır. Ancak geç modernleşen Türkiye’de sosyal politikaların kapsamının ve erişiminin sınırlı olması nedeniyle yoksul, yaşlı ve kadın olmak daha fazla dezavantaja neden olmaktadır. Kayıt dışı işgücü ve kadının işgücüne katılımının düşüklüğü, kadınları yaşlılıkta daha dezavantajlı duruma sokmaktadır. Bununla birlikte günümüzde emekli yoksulluğu da göz önünde bulundurulmalıdır, zira emeklilik sisteminin neoliberal devlet tarafından dönüştürülmesi ile sosyal güvencesi olmayanların yanı sıra çalışan ve emekliler de yoksullaşmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’de sosyal devletin varlığı, yoksul yaşlının bastonu olmaktan uzaktır.
İki ayak üzerinde ideal dengenin sağlanamadığı durumlarda bastonun bir destek olması amaçlanır. Bu desteğe yürürken veya ayakta durma durumlarında gereksinim duyulmaktadır. Bu gereksinim, geçici olabileceği gibi engellilik ve yaşlılık durumunda görüldüğü gibi süreklilik de içerebilir.
Baston, yaşlı ve engelli bireyin dengede kalarak düşmesini engeller. Aksi takdirde, düşme gerçekleştiğinde yaşlı bireyde ölümle sonuçlanabilecek yaralanmalara neden olabilir. Ev dışı ortamlarda yaşlı ve engellinin düşme riski oldukça yüksektir. Bastonla yürünebilecek yaya yollarının düzenlenmesinden, bu yolların özelliklerine kadar pek çok düzenleme(me) yaşlı ve engelliye risk oluşturmaktadır. Yaşam ortamı da, yaşlılıkta düşme açısından önemlidir. Ev içi düzenlemelerde bastonun işlevini, tutamaçlar ve benzer başka aparatlar sağlar. Ancak Türkiye’de yaşlı ve engellilerin kaliteli yaşamını sağlayacak ev içi düzenlemelere yönelik resmi bir politika bulunmamaktadır.
Yalnızlık, yaşlılıkta müdahale edilmesi gereken önemli bir konudur. Fiziksel ve ruhsal sağlık problemlerine ve yaşlılıkta iyi olma halinin bozulmasına neden olmaktadır. Yalnızlığa yönelik müdahaleler yaşlılar için bir baston işlevi görür bu nedenle. Yaşlılara yönelik sosyal desteklerin arttırılmasına, sosyal ağların geliştirilmesine, bireyin yalnızlığa yönelik farkındalığının arttırılmasına yönelik uygulamalar bireyci toplumlar olan Batıda oldukça yaygındır. Geleneksel aile değerlerinin güçlü olduğu iddiasını canlı tutan toplumumuzda ise yaşlılarda yalnızlık bir sorun olarak görülmemektedir. Dolayısıyla bunun için bir “baston”a da gerek yoktur. Oysa istatistikler ve yapılan araştırmalar bu durumun artık değiştiğini göstermektedir. TÜİK 2021 İstatistiklerle Yaşlılar Raporu’na göre Türkiye’de yaşlı bulunan hanelerin %25’ini (1.561.398 kişi) yalnız yaşayan yaşlılar oluşturmaktadır.
Baston, yaşlılığı ve engelliliği simgeleyen imajlar arasında da yerini almıştır. Bu yönüyle yaş ayrımcılığını beslemekte ve yaşlı ve engelliyi yardıma muhtaçlık, acizlik ve bağımlılıkla özdeşleştirmektedir. Yaş ayrımcılığı, birine yaşından dolayı gösterilen tutum ve davranışlar olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımdaki tutum ve davranışlar, genellikle negatif ve pozitif olmak üzere iki yönlü düşünülebilse de; genellikle yaş ayrımcılığı negatif yönlü gerçekleşmektedir. Baston aracılığıyla yaş ayrımcılığı, yaşlıyı bağımlı ve aciz görme, çocuklaştırma ya da belirli kaynaklardan yoksun bırakma şeklinde gerçekleşebilir. Baston tutan el, yaş ayrımcılığını destekleyen bir imaj olarak tasvir edilmektedir.
Buna karşılık baston ve yaşlıya yönelik olumlu imajlarla da karşılaşmaktayız. İleri yaştaki Nermin Abadan Unat’ın bastonuyla Boğaziçi direnişine katılarak direnen akademisyenlere destek vermesi her şeyin bitmediğini, her şeye rağmen direnmenin mümkün olduğunu göstermiş ve bastonu bir direniş simgesine dönüştürmüştür.
SONUÇ
Bu kadar farklı anlamlar yüklenen başka bir nesne var mıdır, bilinmez. Tarih boyunca tanrılardan, krallardan, hükümdarlardan bıçkın delikanlılara, ayakları tutmayan dededen yürümekte zorlanan nineye, gözleri görmeyen adamdan dans eden oyuncuya baston, gezip durmuştur elden ele. Destek olarak başlayan hikâyesi, yine destek olarak kullanılması ile sonlanmış görünüyor. Ancak bununla yetinmeyen birçok kişi, bastonun daha etkin kullanımı için çalışmaktadır. Kim bilir belki kameralı, GPS’li olanı, sesli yön göstereni geliştirilir de baston, indiği tahta tekrar çıkar ve ihtiyacı olanlar yine gururla taşır onu.
Baston çeşitleri üç ana başlıkta incelenebilir. Sabit, yekpare baston, ahşap veya metalden yapılan geleneksel bastonları kapsar. Bu tür bastonların genellikle yükseklikleri sabittir, ayarlanamaz. Katlanabilir bastonlar, bastona sadece belli zamanlarda (yürüyüş, seyahat vs.) ihtiyaç duyan kişiler için uygundur. Genellikle alüminyumdan yapılan ve yüksekliği ayarlanabilen bu bastonlar, rahatlıkla çantaya, arabaya konulabilir. Diğer bir baston türü olan tıbbi bastonlar ise, genellikle katlanabilir ve başlığı ergonomik tutuş sağlar.
Baston başlığı, baston seçiminde en dikkat edilmesi gereken konudur. Kanca şeklinde başlık sık kullanılmaktadır; çünkü, kolay tutuş sağlar. Derby başlığın eğimi daha azdır, kolay tutuş sağlar, yürüyüşlerde kullanım için uygundur. Eskort başlık tutuşu kolaydır, elde kolaylıkla kaymaz. T bar başlığı basit ve efektiftir. Sık baston kullanmayan kişiler için uygundur. Ergonomik başlıklar uzun süreli kullanıma uygundur, elde basıncı eşit şekilde dağıtır ve nasır oluşumuna engel olur. Kavrama tipi başlığın alt kısmına parmaklar oturur. Bu tip baston sıklıkla üç veya dört ayaklı bastonlar için uygundur. Elde kireçlenme ya da eklemlerde ağrıya bağlı kavrama güçlüğü varsa, tutamak kısmı kalın olan bastonlar tercih edilmelidir. Böylece ağrılı/hasarlı el eklemlerine fazla yük binmemiş olur. Baston kullanımı ellerde uyuşmaya ya da ağrıya neden oluyorsa; bastonun tutamak kısmı uygun değil demektir. Baston denge için, yürümeye destek için kullanılacak ise yere sağlam oturması gerekir. Ahlat’taki baston üreticileri bastonlarının Bitlis kışına uygun olması, karlı ve buzlu zeminde kaymaması için kışa özel baston üretmeye başlamıştır. Kışlık bastonlar uç kısmın sivri demir ve demir ucuna lastik takılarak üretilmektedir.
Baston kullanımı ile ilgili bilgi almak her zaman mümkün olmaz. Baston kullanımında en çok dikkat edilmesi gereken detay, bastonun yüksekliğidir. Yanlış yükseklikte kullanılması durumunda denge sorunları, duruş bozuklukları ve düşmeler görülebilir. Gereğinden kısa baston eğik duruşa ve sırt ağrısına yol açabilirken; gereğinden uzun baston kullanımı ise denge sorunları ve yürürken baston desteğinin az olmasına yol açar. İdeal baston boyu için kullanıcı kullandığı ayakkabı ile iki kolu yanda durmalı, yerden el bileğine olan yükseklik ölçülmelidir.
Doğru Kullanım: Ayakta, ayakkabı ile dik durulduğunda baston başlığı el bileğinin başladığı yerde olmalıdır. Dirsek hafifçe kırılmalıdır. Baston destek gereken tarafın aksi elde tutulmalıdır. Örnek olarak, sağ bacak yaralandığında sol elde tutulmalıdır.
Baston ile yürüme: Başlamadan önce baston az ileriye uzatılmalıdır, yaralı bacak kaldırılmalı, ileri atılmalıdır. Ardından adım, sağlam ayak ile tamamlanmalıdır.
Baston ile merdiven çıkma: Baston sağlam bacak tarafında tutulmalıdır. Boş elde merdiven korkuluğu tutulmalıdır. Önce sağlam bacak, daha sonra yaralı bacak ile basamak çıkılmalıdır.
Baston ile merdivenden inme: İlk olarak baston basamağa koyulmalıdır. Ardından yaralı bacak basamağa koyulmalı, son olarak sağlam bacak basamağa koyulmalıdır (orthoinfo).
Asmelek, E. (2021). Çağlar Boyunca Baston. Şalom Dergi. https://dergi.salom.com.tr/haber-774-caglar_boyunca_baston.html
Bahçetepe, S. (2018, Ekim 16). Mahkûma baston bile vermiyorlar. Cumhuriyet. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/mahkuma-baston-bile-vermiyorlar-1113445
Bölük, G. (2016). Şıklığın ve Batılılığın Simgesi Baston. Gündelik Yaşam. https://www.kolektomani.com/sikligin-ve-batililigin-simgesi-baston/
Çabuk, S. (2012). Kayseri’nin Cumhuriyet Dönemindeki İlk Kent Düzenlemesi: 1933 Çaylak Planı. METU JFA (29):2, 63-8.
Demirel’in anısına ‘Kırat’ adlı baston yaptı. (2015). Timetürk. https://www.timeturk.com/demirel-in-anisina-kirat-adli-baston-yapti/haber-17065
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi 1894, Y.PRK.SGE., Gömlek 48, 1893, HUS., Gömlek 47, 1893, Y.PRK. BŞK., Gömlek 23, 1907, BEO Gömlek 236228, 1897, DH. TMK. M., Gömlek 96, 1892, HR. TH.. 1892, Gömlek 8, 1894, DH. MKT., Gömlek 69.
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi, 1902, DH. MKT. Gömlek 50.
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi, 1700, DH. MKT., Gömlek 38.
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi, 1920, 30-10-0-0, Gömlek 346.
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi, 1891, Y.PRK.SGE., Gömlek. 58.
Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi, 1870, İ. DH. Gömlek 43234 H.
Emiroğlu, K. (2012). Gündelik Hayatımızın Tarihi. İstanbul: İş Bankası Kültür Yay.
Freund, G. (1980). Photography & society. Translation of Photographie et societe. Boston: Godine.
Gürsoy, B. A. (2015). 19. Yüzyıl Türk Romanında Yanlış Batılılaşma. Aydın Türklük Dergisi, 1 (1), 47-56.
Koçu, R. E. (1969). Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü. İstanbul: Sümerbank Kültür.
Korkmaz, N. (2014). Türkiye’de Yaşlılık ve Sosyal Politika: Yaşlılık Sosyal Politikadan Ayrı Düşünülebilir mi? N. Korkmaz & S. Yazıcı (Der.) içinde. Küreselleşme ve Yaşlılık-Eleştirel Gerontolojiye Giriş. (189-214). Ankara: Ütopya.
Manisalı, E. (t.y.) Erol Manisalı’nın Bastonları. İstanbul: Der.
Örnek Beyaz Baston Kuralları ve Tarihçe (t.y.). Görme Engelliler Ulusal Federasyonu (NFB). https://nfb.org
Şerif, A. (1977). Yurt Dışına Kaçırılmış Kültürel Değerlerimiz. İstanbul: Yeniçağ.
Taş, N. (1992). Ahlat’da Baston Üretim Teknolojisi Konusunda Bir Araştırma: Ahlat ve Kültürel Mirasımızın Korunması. Ahlat Kültür Vakfı 1, 98.
Tepedelen, H. (2019) Karikatür Penceresinden Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1923-1940), (Yüksek Lisans Tezi) İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Teke, T. (2018). Geçmişten Günümüze Devrek’te Bastonculuk Geleneği. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 11(56), 95-100.
TÜİK (2022). 2021 İstatistiklerle Yaşlılar Raporu.
Uludere İlçesi Ortaköy’de Yaşanan İnsan Hakları İhlal İddialarına İlişkin Rapor. (2003, Temmuz 10). İnsan Hakları Derneği (İHD). https://www.ihd.org.tr/uludere-sortakde-yanan-san-haklari-lalardlarina-k-rapor/
Ünaydın, R.E. (2018). Cenap Şehabettin’i Ziyaret, Röportaj, Çetişli İ., Röportaj. Cumhuriyet Dönemi Türk Nesri, 170-171, TC Anadolu Üniversitesi Yayını, Eskişehir.
https://www.clearwellmobility.co.uk
Kapak görseli: Photo by Tyler Lastovich on Unsplash