ÖRGÜ/DANTEL
HANDE ÇEVİK

İÇERİK

ÖRME İŞLERİ: İKİ TERS BİR DÜZ, BİR BAT BİR ÇIK

Örgü ve dantel, insan ve eşyayı güzelleştirerek örtmek amacıyla şiş ya da tığ ile iplikten üretilen desenler olarak tanımlanabilir. Gündelik, kültürel ve toplumsal hayatın kaç ilmekle nasıl bir örnek üzerinden örüldüğünü anlamak için verimli nesnelerdir. Kimi zaman ucuz giyim, kimi zaman pahalı bir hobi halini alır. Çeyiz sandığının içine bohçalanmaları başka bir anlam ifade eder, vitrinlerde sergilenmeleri başka. İpliklerin desenleri tekrara düşse bile toplumsal anlamları zaman içinde farklılaşır.

Birinin haberi olmadan ona kötülük yapmak anlamına gelen “başına çorap örmek” deyiminden, entelektüelliğinden şüphe edilen kişilere takılan “entel dantel” lakabına kadar gündelik dilimize konu olan nesnelerdir. Örmenin ruh sağlığına iyi geldiği, kişisel gelişim temalı içeriklerden park sohbetlerine uzanan geniş bir ölçekte kadınların sohbet konularındandır. Şiş veya tığ, bir de iplik oldu mu, bir örnek modeli üzerine saatlerce konuşulabilir, ortak bir dil üretilebilir. Tabii, bu dili anlayanlar, belki de sadece kadınlar olacaktır.

Tarihçe

Tarihçiler, ipliğin, 1800’lerde endüstrileşmeyle birlikte fabrika tezgâhlarına geldiğini yazar. Fakat bundan çok önce, insanların ipliği örgü haline getirmeyi öğrendiği kaydedilmiştir. Milattan önceye dayanan örücülüğün, lif ve yünün giyinme amaçlı kullanımıyla başladığı tahmin edilir (Bülbül Oğuz, 2021). “Tığ ile örme işi” olan dantel ise, 15. yüzyılda kilise süslemek için kullanılır ve Avrupa’da el işçiliği olarak görülür. 17. yüzyıldan sonra tüm Avrupa’da kıyafet ve ev eşyası olarak kullanılmaya başlanır. Özellikle dantel örnekleri, model kitapları aracılığıyla yaygınlaşır. Fabrika danteli günümüze kadar gelişmeye devam ederken; el işi örnekler de yaygınlaşır (Temir, 2000).

Esirgeme Derneği Dikiş Şubesi, 22.05.1924. Kaynak: Süreyya Ağaoğlu Özel Arşivi / 10001_048_077 [], © Kadın Eserleri Kütüphanesi.

Halk/Kadın Sanatı olarak Örgü ve Dantel: El Emeği Göz Nuru

Cumhuriyetin ilk çeyreğinde köyde yaşayan nüfusun yoğun olduğu dönemlerde, örme işleri köylü el sanatları arasında kadın işi olarak değerlendirilir. Türkiye köylü sanatını araştıran Eşberk (1939), küçük küçük fırsatlarda çorap ören “genç kadın, yaşlı ninelere” ve evinin kapısı önünde oynarken ara sıra ilmek atmaya çalışan “küçük kızlara” rastlandığını aktarır. Tığ işi örnekleri arasında saat ve para keseleri, danteller, külah, tekke gibi işlerin olduğunu ifade eder (Eşberk, 1939).

Aynı tarihsel süreçte, mesleki ve teknik eğitim, ulusal bir yapı oluşturmak adına devlet politikası olarak görülür. Sanat okulları ve teknik okullar kurulur. 1935’ten sonra kız ve erkekler için ayrı eğitim modelleri uygulanır. Bu okullarda, kızlar için ip işçiliğini içeren biçki-dikiş kursları, erkekler içinse teknik becerilerin geliştirildiği demircilik, marangozluk gibi zanaatları içeren müfredatlar yer alır. Kız Enstitüleri ve Akşam Kız Sanat Okulları’nda, “kadın sanatları” öğretilerek, genç kadınları becerikli “birer anne ve ev kadını” olarak geleceğe hazırlamak amaçlanır (TC Milli Eğitim Bakanlığı, 2019). Kadın, çalışma hayatına dahil edilmez; bunun yerine ev işçiliğine yönelik eğitimlere tabi tutulur ve kendini bu konuda geliştirmesi için teşvik edilir. Bu durum kadının, ekonomik özgürlüğünü elinde bulundurmasına engeldir. Kültürel ve politik yaşantıdan nasıl uzak tutulduğunu anlamak için de bir veri niteliğindedir.

Kadın giysi ve başörtülerinin kenarına iğne ile yapılan veya hazır alınarak dikilen iplikten örgü, oymalı süslere ise oya denir (Koçu, 1969). Oyaların süslenme ihtiyacıyla örgü tekniğiyle yapıldığını aktaran Özbel (1949), oyada kadınlığın kolaylıkla anlaşılmayan his ve kaprislerinin büyük bir incelik içinde ve kuvvetle ifadesini bulduğunu, oyanın ideal güzelliğin sembolü olduğunu ifade eder. Anadolu kadınının iletişim dili olarak görülen oya örnekleri renklerine göre anlamlandırılır: Yeşil tonlu oya, gelinin evinde mutlu olduğunu; sarının tonları ümitsiz aşkı ve hüznü; pembe sümbül kadının nişanlı olduğunu; beyaz sümbül sadakat ve bağlılığı, badem baharı ise kadının sevdiği kişi ile evleneceğini simgeler (Fikriyat, 2019). Evlilik düşünmeyen kadınlar için bir renk ve desen seçilmemesi o dönemin ve köy yaşantısının kültürel dinamiklerini yansıtır. Fakat bu dinamiklere biraz yakından bakınca, evlilikle nitelenen bir kadın temsili karşımıza çıkar: Örtünen, erken yaşta evlenen ve izdivacından sonra patikler, kazaklar ören kadın, marifetlerini yuvasını süslemek, erkeğinin ayaklarını ısıtmak için kullanır. Özbel’in (1949) ifadesinde yerini bulan kaprisli ve anlaşılması zor sıfatlarıysa, toplumsal yaşantıda kadının narin, kırılgan, duygusal özelliklere sıkıştırıldığına yönelik bir anlatıdır.

1950 sonrası köyden kente göçün artması ile örgü işleri, apartman dairelerindeki eşyaları süslemeye başlar. Füruzan’ın 1968’de yazdığı Taşralı öyküsünde, ana karakter, taşradan üniversite okumak için kentte yaşayan teyzesinin yanına gider. Teyzesinin evini, “Koltukların yeşil kadife dayanacak yerlerine kolalı temiz örtüler konmuştu,” diye betimler (Füruzan, 2021: 31). Füruzan’ın aynı dönemlerde yazdığı Piyano Çalabilmek öyküsünde, köyden İstanbul’a göçmüş bir ailenin kentte yoksul bir mahallede yaşadığını anlarız. Bayram günü geçen öyküde, ailenin en yaşlısının özlemli sesi kulağımıza çalınır:

“İstanbullular bizimle alay ederler be gelin. Her yana işlemeli örtüler örtermişiz. Köyümüzde örtüleri gelinlerim asma çardakların altında yazın işlerlerdi. Torunlarımın içliklerine kadar işlerlerdi. Bizde çocuk çok kıymetlidir. Küçük taylar gibi koşuşurlardı avlularda. Babaları döndüğünde terli sırtlarına konan tülbentlerin uçları bile karanfille gülle işli olurdu (2021: 38).”

Göçlerle gecekondulaşmanın arttığı bu dönemde, kentte yaşayan üst sınıfın, köylü olarak nitelediği davranışlar ve giyim tarzı, örneğin başlara örtülen yemeniler ve ayaklardaki patikler, küçük görülür. Örgüye kıyasla dantelin kentli evlerde daha çok kullanıldığına yönelik bir yorum getirilebilir. Bugün ise, bu anlam değişmiş; örgü ürünler moda olmuştur. Dantelin ev eşyalarının üzerine serilmesinin demode olarak görüldüğü ifade edilebilir.

“Bir Dantel Örecek, Evi Güzelleşecek”

Türkiye’nin ilk iplik fabrikası Kayseri Sümerbank Bez Fabrikası (1935), erken cumhuriyet döneminin sonlarında, devlet tarafından, halk tipi ucuz pamuklu kumaş ve iplik üretilmesi için kurulur (Semiz & Toplu, 2019). Aynı dönemde anonim bir şirket olarak kurulan Manisa Tasarruf İplik Fabrikası ise günümüze kadar varlığını korumaya devam eder. Bir başka iplik fabrikası Ören Bayan yerel bir işletmeyken 1968’de, Moiz Dana ve Jak Karako tarafından satın alınarak büyütülür. Bu fabrikaların kurulması ve sanayileşmeyle birlikte 1980’lerde iplik satışları, Türkan Şoray’ın ve Perran Kutman’ın oynadığı Ören Bayan reklam filmleriyle bilinirliğini ve pazar payını arttırır (Wikipedia). Reklamlarda Türkan Şoray “güzel ve bakımlı kadın” imajını çizerken; aynı dönemin Perihan Abla dizisinden tanıdığımız Perran Kutman yeğenine evlenilecek kız seçmek için dikiş nakış kursuna misafir olur. Reklamda evleneceği kızı, kursun merdiven pervazlarından dikizleyerek seçmeye çalışan erkek figürü ise, kiminle evleneceği konusunda kararsızdır; çünkü, Ören Bayan kullanan bütün kadınları beğenir, çünkü Ören Bayan kullanan kadınlar güzelleşir.

“Ören Bayan Reklamı”, Ev Kadın no. 62 (Şubat 1950), arka kapak içi.

Türkan Şoray Kirpiği, Zeki Müren göbeği gibi dantel ve örgü modelleri bu dönemde revaçtadır. Aynı dönem, kadınlar için özel dergiler yayımlanır: Sizin İçin Kadın Magazin Dergisi, Samanyolu Aylık Magazin, Benissimo, Kartopu, A’dan Z’ye El İşi… Bu dergilerde, çocuk ve kadınlar için örgü modelleri, yemek tarifleri, dantel motifleri yer alır. Bakımlı, makyajlı, güler yüzlü Avrupalı kadın ve çocuk modellerin fotoğraflarının yayımlandığı dergilerde, “hanımlara” seslenilir. Samanyolu dergisinin Nisan 1981 sayısının son sayfası “Toplu Hanımlar İçin Modeller” başlığı altında, dergi yazarının ifadesiyle “biraz toplu hanımlar” için öneriler içerir: “Toplu olan hanımlar da desenli veya motifli giyim eşyaları giyebilirler. Ancak bunların renklerine dikkat etmeleri gerektiği unutulmamalıdır” (Samanyolu, 1981).

Ev Kadın no. 2 (Mayıs 1945), kapak sayfası.
“Yemek Odanızı Süsleyiniz”, Ev Kadın no. 7 (Ekim 1945), s. 13.
“Kadınlar Dünyası”, Hayat Mecmuası no. 23 (31.05.1965), 18. / © Şevket Rado.
Ev İşi El İşi no. 6 (09.02.1976), kapak sayfası. / © Ceylan Yayınları.

Bir kadının nasıl görünmesi ve neyle meşgul olması gerektiği, toplumsal cinsiyet kodları üzerinden kitle iletişim araçlarıyla topluma ve en çok da kadının kendisine pompalanır. Toplumda ve medyada, el ve ev işinden sorumlu cinsiyet kimliğinin tartışılmaz bir şekilde kadın olduğu kabul edilir. Öte yandan Feminist, Kaktüs, Pazartesi gibi dergilerde kadın, kendi kararlarını vermeye davet edilir ve örgü(t)lü mücadeleye… Kaktüs’ün ilk sayısında örme işleriyle ilgili şöyle bir cümle geçer:

“(…) Kadının aile içindeki konumu, toplumsal üretimdeki yerini de belirliyor. Ev dışında çalışmaya başlayan kadınlar daha baştan dezavantajlı çünkü daha ucuz ve vazgeçilebilir, daha örgütsüz bir işgücünün üyeleri. Ya kadın işi sayılan işlerin (dikiş, örgü, temizlik, bakıcılık) uzantısı alanlarda istihdam ediliyor, ya da erkeklerle aynı iş için aynı ücreti almıyorlar (1988: 7)”

Gündüz oturmalarında eczane çantalarında gezen danteller, kadınların meşgale olarak gördüğü, üretmekten keyif aldıkları ve evlerini süsledikleri nesnelerken; bir yandan da gelir kapısıdır. Örgü işleri, evlilik öncesi çeyizin zenginleştirilmesi için yine kadınlar tarafından satın alınır. Almanya’ya göç eden bekâr kadınların, Türkiyeli akrabalarından aldıkları ve markla satılan “gurbetçi dantelleri”nin gelirlerini, çoğu zaman kendileri; çocuklu kadınlarınsa çocuklarının çeyizi için harcadığı o dönem, örme işi ile haşır neşir olmuş kadınlar tarafından anlatılır. Bir başka deneyim aktarımı ise, Almanya’da çalıştıktan sonra Türkiye’ye “kesin dönüş” yapanların, beraberlerinde örgü makineleri getirdikleri ve bu makinelerde yapılan örgüleri Türkiye’de sattıkları yönündedir. Örgü işlerinin satılmaya başlanması ve örneklerin yaygınlaşması kadınlar arası etkileşimle birlikte çeşitlenir. Dergilerde görülüp denenen yeni modeller, gündüz oturmalarında muhabbetle aktarılır. Gündelik yaşantıdaki dertlerin konuşulduğu, atıştırmalıkların hazırlandığı “gün”lerde, parmakların ucundaki ipler bağ kurmanın bir yolu olur. Ev içinde yaşanan sorunlar, akrabalarla yaşanan tartışmalar, tığın ve şişin ucunda yok olmasa bile üretim sürecinde rahatlatıcı bir hale gelir. Örgü ve dantel örneklerinin/modellerinin bu sohbetlerin sonucunda ortaya çıktığı adeta isimlerinden bellidir: Kaynana dili, nohut, rende, baklava, işkembe, kader ağı, elti eltiye küstü, buğday başağı, fantezi, parmak üzüm, hanım dilendi bey beğendi…

Tekstil ürünleri yaygınlaşmadan ve “hızlı moda” (fast fashion) hayatımıza girmeden önce, el örgüsü ürünler çok yaygındı. Kazaklar, kolalı önlük yakaları, yatak örtüleri, perdeler… Sanayileşmenin yükselmesiyle fabrikasyon kıyafet üretimi yaygınlaştı ve böylelikle el emeği örgülerin yerini, fabrikasyon kıyafetler almaya başladı. Daha ucuz ve yaygın tekstil ürünleri her sınıf için, farklı seçenek ve fiyatlarla daha ulaşılabilir hale geldi.

Şükrü Özçelik’in dantel üzerine olan Annemin Estetik Anlayışı isimli belgeselinde anne karakteri, “Şimdiki nesil eriniyor ama dantel bence çok hoş, çok güzel duruyor,” derken, ev içinde nesnelerin süslendiği döneme özlemini ifade eder. Kadınların evleriyle kurduğu ilişkiyi görselleştiren belgeselde, aynı karakterin “İlk baktığında açık bir şey mi daha iyi durur kapalı bir şey mi?” sözleri, misafirler için ayrılmış salon sehpalarındaki örtüleri, televizyonun bile üzerinden göz kırpan tığ işlerini hatırlayarak bu nostalji duygusundan uzaklaşıp kadınların ev içine bakış açısını biraz daha açmayı mümkün kılar. Kadınların evin içindeki eşyaları örtmesi ve süslemesi tesadüf değildir. Bu eşyaların temizlenmesinin yegâne sorumlusu gibi görülen kadın, belki de çevresindeki eşyaları estetize ederek ev içi emeği katlanılır kılmanın yollarını arar. Belgeselde anne karakterinin bilgisayarın üzerine dantel örtmesinden şikâyetçi olan çocuklar için dantel bilgisayar kullanmayı zorlaştırırken, anne için kullanmadığı ama temizlediği bir nesneyi güzelleştirmenin aracıdır.

Halk Sanatından Hobiye Geçiş

2000’lerin başına geldiğimizde televizyonda gündüz kuşağında Derya Baykal’ın el işine yönelik programlarıyla birlikte örgü ve dantele ilgi yeniden artar. Baykal’ın programları Deryalı Günler, Derya’nın Dünyası, İşin Sırrı Derya’da gibi isimlerle farklı televizyon kanallarında yıllarca devam eder. Bu programların seslendiği kitle hamarat, üretken, yaratıcı kadınlardır. Ören Bayan reklamlarında bakımlı, hoş, bedeni ve yüzüyle alımlı görünen kadın figürü, bu sefer de evindekini değerlendirir, güzel ve özgün görünmenin pratik yollarını bulmaya çalışır. “Hanımlara” ev ekonomisine katkı sağlama önerileri, elindekini değerlendirmenin püf noktaları anlatılır. Bu programların ilk yıllarında “ev hanımları” ördükleri ürünleri tanıtırken, ilerleyen zamanlarda örgüyü bir tasarım işi olarak anlatan ve iş hayatından bunalıp girişimci haline gelen kadınların ürünlerini anlattıklarını izleriz. Bu değişim, el emeğinin piyasa değerinin artmasıyla birlikte el işlerinin daha pahalı nesneler halini almasıyla açıklanabilir. Bu durum, kadının güçlenmesi için bir olanak da tanıyabilir. Fakat programlarda kadınların eviçi emeklerinin yüceltilmesiyle feminist bilinç, yankı bulamaz. Böylelikle, kadının mekânsal olarak mutfakta ve evde varolacağına yönelik söylemler üretilir ve bu programlardaki mesaj, özgürleştirici olmaktan uzak kalır.

Derya Baykal’ın teve2’de hâlâ devam eden programı Derya Baykal’la Gülümse’ye Ramazan Ersoy kendi ördüğü ürünleri göstermeye gelir ve ürünleri, Baykal tarafından beğenilir. Programdan fotoğraflar ve videoları övünçle Instagram hesabında paylaşan, örme işinin kadın işi olduğuna yönelik algıyı kıran “influencer” Ramazan Ersoy, Ramoyla İlmek İlmek adlı YouTube kanalı ve aynı adlı Instagram sayfasında el emeği ürünlerini sergiler. Videolarda yufka açan, koyun güden, ördüğü ürünleri kendi de deneyen Ramo bu uğraşını, “Çocukluktan başlayan ve sürekli ilmek ilmek artan koca bir heves benim için örgü örmek,” diye anlatır. “Örmeyi seven ve örmeye âşık genç bir adam” olarak kendini tanımlayan Ramo, videolarının altına yazdığı gönderilerde ikili cinsiyet kalıplarına meydan okur. “Önyargıların kırılması, birinin buna cesaret etmesi gerekiyordu,” diye başlar söze ve “Erkekler de motifli hırka giyebilir, hem de en güzelini, en cıvıl cıvılını. Bir akım başlatıyoruz, erkek motifli hırkaları da örüyoruz hanımlar,” cümleleriyle devam eder. Bu örnek, bir erkeğin örgü işleriyle medyada görünür olması bakımından heyecanlandırıcı olsa da, burada yine Ramo’nun “hanımlara” seslenmesi, “hanımları” el işine yapmaya çağırması söz konusudur. Toplumsal cinsiyet rolleri bir kereye mahsus, genel yargıları değiştirmeyecek şekilde deliniverir ve yeniden kendini toparlayarak kadınlara rollerini hatırlatır.

Belediyeciliğin gelişmesiyle birlikte, beldelerdeki kurslar ve kooperatifler tarafından kadınların örgü işlerini sergilemeleri için kermesler ve pazarlar kurulur. Buralardaki tezgâhlarda kadınların satış yapması sağlanır. Kadınları desteklemeye yönelik projeler ve kampanyalar düzenlenir. Bu çalışmalar kadının güçlenmesi için bir adım olarak görülür.

Televizyon, belediye kursları ve internetin etkisiyle örgü işleri çeşitlenir: Tığ ve sık iğneyle yapılan amigurumi oyuncaklar, bir kasnağa gerilmiş kumaşa uygulanan punch nakışı, iğne oyalı tülbentler değerlendirilerek dikilen saç bantları, bandanalar ve daha nicesi halk sanatını, hobi sanatı sınıfına taşır.

Bir önceki kuşağın ifadesiyle, “Nerede o inci gibi iki numara şişle örülen muntazam örgüler?” dedirten cinste klasik, zahmetli örgüler yerine; salaş, çok renkli örgüler moda olmaya başlar. Kolalanmış danteller, itinayla ütülenmiş masa örtüleri yerini sehpalarda kıvrılıp buruşturularak çiçek altına konan örtülere bırakır. Ünlü moda markaları el örgüsünden telefonluklar, cüzdanlar, çantalar, sepetler satmaya başlar. Örgü örmenin iyileştirici özelliği de bu dönem yeniden keşfedilir. Örgünün, ruh sağlığına iyi geldiğine yönelik yazılar yayımlanmaya başlar. Instagram’dan örgü örnekleri canlı yayınlarla paylaşılır, “hanım dilendi bey beğendi” örneğinin kullanılmadığı ürün kalmaz. Yeni nesil, örgü örmeyi öğrenmenin peşine düşer. Kiminin çetik kiminin patik dediği, örgü çoraplar değerlenir; boncuklanır, mini dekoltelerle ayakları süslemek için yeni dönem modasında yerini alır.

Yaratıcılık vurgusunun arttığı, fabrika ürünlerine alternatif olarak daha özgün kıyafet ve süslenme nesnelerinin fotoğraf ve videolarla sergilendiği bu ürünler için değişmeyen şey ise kadınların el emeği ürünü olmaya devam etmeleridir.

İnternetin Örme İşlerine Etkisi: E-Ticaret ve Girişimcilik

Türkiye’de 2010 yılından sonra yaygınlaşan YouTube, İnstagram, Pinterest gibi sosyal medya araçlarıyla örgü işlerinin üreticisi ve tüketicisi genişler. Nasıl ilmek atılacağı, şiş ve tığ kullanımları, değişik dantel örnekleri yeni nesil için YouTube “tutorial”larından öğrenilir hale gelir. Ev oturmalarında akraba, komşu, arkadaş aracılığıyla öğrenilen ve satılan ürünler, farklı renk, model ve ışıklandırmalarla bilgisayarların üstünden bilgisayar ekranına taşınır.

Sosyal medyaya taşınan örgü işleri, e-ticaret yoluyla kadınların ekonomik gelirlerini arttırıcı rol oynar. Pazarlama alanında eğitim ve hibe destekleri, kadın girişimcilerin ürünlerini satmaları için destekleyicidir. “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı” (KOSGEB) gibi kurumların, bankaların ve bazı özel şirketlerin kadınlara yönelik e-ticaret eğitimleri, hibeleri, kredi ve destekleri artar. Kadının iş hayatında desteklenmesi mesajını taşıyan bu yöntemin dezavantajı, iş piyasasında kadını yine evle ilişkilendirmesi ve onu, el işi üreticisi olarak konumlandırmasıdır.

İnternet erişimi olmayan pek çok kadın ise geçinmenin bir yolu olarak yaptıkları örgü işlerini, pazarda, sokakta, hastane önlerinde satar. Seray Şahiner’in 2021 sonlarında çıkan Ülker Abla romanı, tam da böyle bir karakteri anlatır. Kocasının şiddetinden kaçan romanın baş kahramanı Ülker Abla, hastanede yaşamaya başlar. Bakacak kimsesi olmayanlara hastabakıcılık yapan Ülker Abla’nın en sevdiği hobisi, örgü örmektir ve ancak örerken dertlerini unutur. Bulduğu üç beş kuruşla şiş ve ip alan Ülker Abla’nın hastanenin önünde sattığı bebek yelekleriyle karnını doyurduğu sahneleri okuruz.

Bir İhtimal Daha Var: Dayanışma, Sanat, Feminizm ve Örgü/Dantel

Türk hanımı, küçük kız, genç kadın, yaşlı nine, köylü kadın, Anadolu kadını, güzel ve bakımlı kız, ev hanımı gibi sıfatlarla ayrıştırılan ve kategorize edilen kadının, çeyizi için veya ev ekonomisine katkıda bulunmak için örme işleriyle uğraştığına yönelik algı, kadına yüklenen toplumsal cinsiyet rollerine dayalı görevlerle ilgilidir.

Ev içi emekle bütünleştirilen el işinin kadınların ortak dili olduğu aşikârdır. Ataerkil bakış açısıyla tanımlanan toplumsal cinsiyet kabullerinde “anlayışlı, güzel, titiz, namuslu” şeklinde yer alan ve kadının toplumsal yaşantıda nasıl olması gerektiğine yönelik kadın imajı gibi örgü ve dantel de aynı bakış açısıyla tanımlanır. Bunu başka bir bakışla düşünmenin yolları aranmış, bulunmuştur. Bu yolları keşfedenlerin yine kadınlar olması, kadının kendisine atfedilen temsilleri dönüştürme becerisinden gelir. Bu beceri ise feminizmle birlikte şekillenir. Örgü ve dantelin toplumsal anlamlarını ters yüz eden feminist sanat çalışmaları ve dayanışma ağlarıyla el işi, iyiliğin, güçlenmenin, farkındalığın anlam arayışına dönüşür.

Gözde İlkin (2019), çeyiz sandığını açar, içindekileri havalandırarak yeniden düşünmemizi sağlar: İlkin, toplumsal cinsiyeti sorgulayan, ikili cinsiyet kalıplarına karşı çıkan nüfus cüzdanı (ID card) işinde, Türkiye’de bir dönem kadınlara pembe, erkeklere mavi nüfus cüzdanı veren devlet yapısını eleştirir. Mavi ve pembe iplerin birlikte işlendiği orijinal nüfus cüzdanı boyutunda bu iplik kartta, fotoğraf kısmında normalize edilmiş kadın ve erkek imajlarından farklı bir karakter resmedilir.

Mehtap Baydu ise, gündelik hayatta etkileşimde bulunduğu otuz üç erkeğin gömleklerinden parçaları kullanarak kendi çıplak bedenine “koza” ördüğü, aynı ismi taşıyan işinde, kadın bedenine eril bakışı eleştirir. Bunu kadın sanatı olarak görülen örgü tekniğiyle ve erkek gömleklerinden parçalarla yapması, işini ironik ve çarpıcı kılar. On sekiz gün boyunca seyircisiz gerçekleşen performans, eril bakışlara maruz kalan kadının yaşadığı deneyimi aktarır.

Örmenin iyileştirici özelliğini, yas duygusuyla baş etmek için kullanmak da mümkündür. Hatta mümkünmüş ve bize yeniden hatırlattılar demek daha doğru belki de… 10 Ekim 2015 Ankara Garı katliamı sonrası, katliamdan etkilenmiş kişilerle dayanışmak için 2018’de bir araya gelen “On Ekim Dayanışması Örgülü Mücadele Gönüllüleri,” katliamda ölenlerin yakınlarına ve yaralılara battaniyeler örmeye ve bunları iletmeye başlar. Akabinde devletin unutturmaya çalıştığı isimleri işledikleri battaniyelerle Ankara Garı önündeki ağacı ve Ankara’nın belli yerlerinde seçtikleri ağaçları sararlar. Bu “anıt ağaçlar” hem hafıza nesneleri haline gelir hem de iyileşmenin birer simgesi olur.

Örgü işlerinin iyileştirici gücünü örneklerden alıp örgünün, örme ediminin toplumsal anlamlarına dalıp çıktığım bu yazıyı bir temenni ile bitirmek isterim:

Ağaçlara,
İplikle sarabileceğimiz her eşyaya,
Kimseleri ayırmadan her bedene göre herkesin eline yakışacağı şekilde,
Bir düz yolda gidip
Bir terse dönüp,
Çukurlarda bata çıka öğreneceğimiz
Bir örnek vardır mutlaka…

KAYNAKÇA

Anadolu Kadının Gizli İletişim Aracı Dantel. (2019). Fikriyat. https://www.fikriyat.com/kultur-sanat/2019/03/04/anadolu-kadininin-gizli-iletisim-araci-dantel

Biz Sosyalist Feministiz. (1988). Kaktüs, 1, 1-17. http://www.pazartesidergisi.com/pdf/Kaktus1.pdf

Bülbül Oğuz, B. (2021). Örgü Model Adlandırmaları Üzerine Bir İnceleme. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 10(2), 489-510.

Eşberk, T. (1939). Türkiye’de Köylü El Sanatının Mahiyeti ve Ehemmiyeti. Yüksek Ziraat Enstitüsü. https://kutuphane.tarimorman.gov.tr/pdf_goster?file=7093e17fd4cf2a9fa5420f0e3d298eba#book/79

Füruzan. (2021). Parasız Yatılı. İstanbul: YKY.

İlkin, G. (2019). ID Card 2011. https://gozdeilkin.blogspot.com/2019/04/id-card-2011.html

Koçu, R.E. (1969). Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü. Sümerbank Kültür Yayınları.

Ören Bayan. (t.y.). Wikipedia. https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96ren_Bayan

Özbel, K. (1949). El Sanatları. CHP Halkevleri Bürosu Yayımları.

Samanyolu Aylık Magazin. (1981). No: 91.

Semiz, Y. & Toplu, G. (2019). Cumhuri̇yet Dönemi̇nde Devlet Tarafından Kurulan İlk Sanayi̇ Kuruluşu Kayseri̇ Sümerbank Bez Fabrikası. Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 45, 29-59.

T.C. Milli Eğitim Bakanlığı. (2019). Geçmişten Günümüze Fotoğraflarla Mesleki ve Teknik Eğitim 11.yy.- 21.yy.
https://mtegm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2019_05/30125511_30093130_mesleki_teknik_egitim_kitap.pdf

Temir, Ş. (2000). Tarihsel Süreç İçinde Dantel. Öneri Dergisi, 3(13), 61-63.

Kapak görseli: Photo by Şeymanur Acar on Unsplash

Yazı Altı Görseli: “Tığ İşi Yasıtık Kılıfları”, Ev İşi El İşi no. 6 (09.02.1976), orta sayfa. / © Ceylan Yayınları.

İLGİLİ NESNELER