- Giriş
- Gelinliğin Arkeolojisi
- Gelinliğin Beyaz Renge Sabitlenmesi Üzerine
- Ticari Bir Meta Olarak Gelinlik
- Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Açısından Gelinliğin Gösterdikleri
- Pippa Bacca: Barış Gelini
- İnsan ve Çocuk Hakkı İhlali olarak Çocuk Gelinler ve Gelinlik Giydirilen Çocuklar
- Sonuç Yerine
- Kaynakça
- Dipnotlar
GELİNLİK: GİYSİNİN ÖTESİNDE BİR GÖSTERGE
Giriş
Toplumsal bir varlık olarak insanın “ne”liğini ortaya koymak açısından kültür önemli bir inceleme alanıdır. Kültür, insanın “kim” olduğuna dair göstergelerin bütününden oluşan bir temsiliyet, bir kimliktir. Kişi, ait olduğunu düşündüğü topluluğun kültürel kimliğine de sahiptir. Sosyal varlığını sürdürürken temsil ettiği tüm özellikleri ile sahneye çıkar ve o sahnede göze çarpan ilk kimlik belgesi, giysisidir.
Tarihsel olarak her dönemde, her toplumun sosyalleşmesinde, gündelik hayatında ve hatta resmi politikalarında giysi, hem o topluluğun bütününün hem de tek tek bireylerin kimliklerinin bir taşıyıcısıdır. İnsanlığın kolektif hafızasında yer edinen giysiler, bedeni örten veya süsleyen basit bir aksesuar olmanın ötesine geçen anlamlara sahiptir ve kültürün de önemli göstergelerindendir. Öyle ki bedene giydirilenler, toplumun genel yapısı ve alışkanlıkları hakkında hem bilgi verir hem de taşıdıkları simgesel ve ticari değer nedeniyle topluluğun sınıfsal yapısını da açığa çıkarır. Bu bağlamda giysiler, bir toplumun geleneklerini, inançlarını, değerlerini ve ortak deneyimlerini temsil eder. Açıkça giysileri –diğer ek aksesuarlarla– simgesel işlevleri olan, toplumu yansıtan göstergeler olarak kabul edebiliriz.
Giysilerin önemli bir diğer özelliği de içerdiği anlamların zamana, bölgeye ve kültüre bağlı olarak değişmesidir. Bu açıdan giysiler, şekillendiği toplumdan etkilendiği kadar onu etkiler de. Evecen ve Ölmez’in ifade ettiği gibi giysiler, tarihsel, toplumsal, siyasal, törel değişik öğeler aracılığıyla hem tek tek bireylerin hem de bireyleri aşacak şekilde toplumun belleğini yansıtır (2014: 369).
Gelinliğin Arkeolojisi
Hem bir giysi olarak hem de içerdiği diğer tüm anlamlarla birlikte gelinlik için tarih nasıl akmıştır? Önceleri korunma ve örtünme, sonrasındaysa göze hitap etme ve süslenme amaçlı ortaya çıkan giysiler, iç giyim, dış giyim, üst giyim ve özel amaçlı giyim gibi gruplara ayrılmıştır. Gelinlik, bu gruplandırmada, “özel giysi” kategorisi içindedir (Çağdaş, 2002: 2). Özel kategorili kadın kıyafeti sayılmakla birlikte gelinlik, bir kıyafet olmanın çok daha ötesinde politik, toplumsal, kültürel, ekonomik vb. açılardan ele alınıp incelenebilir. Bu durum, esasında gelinliğin, düğün törenlerinin en önemli simgelerinden biri olmasıyla da yakından ilişkilidir. Bu, gelinliğin evlilik törenleri kadar eski bir geçmişe sahip olduğunun da göstergesidir.
Gelinlikler, dünyanın her yerinde farklılık göstermekle beraber tarihsel süreç içerisinde renk, tasarım ve düğün törenlerinde temsil ettikleri anlam bakımından değişikliklere uğramıştır. Gelinliğin şu ana kadar bilinen temsiline dair ilk kayıt, M.Ö. 4000 yılında, Eski Mısır’a dayanır (Önder, 2017). Elimizde daha eskiye dair bir bilgi henüz yok. Arkeolojik kayıtların çoğu, yazılı olmayan belgelere ve tahminlere dayalı olduğu için de ancak bu veriden yola çıkarak gelinliğin geçirdiği dönüşümleri konuşabiliriz.
Gelinliğin Beyaz Renge Sabitlenmesi Üzerine
Gelinliğin rengi, biçimi, gösterişli veya sade oluşu gibi kriterler, mevcut topluluğun kültürüne, dinsel yapısına, geleneklerine ve kişinin sınıfsal konumuna göre değişmektedir.
Eski Mısır’da gelinlik olarak “beyaz keten,” Eski Roma’da ise “sarı” renkte kumaşlar tercih edilirdi. Ortaçağ’da rengin önemi yoktu; kumaşın kalitesine ve gösterişli olmasına bakılırdı (Önder, 2017). Gelinlikte hâkim renk olarak beyazın kullanılması, 16. yüzyılı bulmuş ve sonrasında hızla yaygınlaşmıştır. Tarihte ilk beyaz gelinliği, Kraliçe Viktoria’nın giydiği kabul görmektedir. Öncesinde kraliyet ailesi üyeleri, gümüş rengi gelinlik giyerken; Kraliçe Victoria beyaz bir gece elbisesi ile bu geleneği kırmıştır. 19. yüzyılda beyaz renk gelinlikler büyük ilgi görmüştür. 20. yüzyıla gelindiğindeyse beyaz renk, gelinlik modasının başat rengidir ve hakimiyetini bugün de korumaktadır (Worsley, 2018).
Çin ve Hindistan’da, geçmiş dönemlerde, evlilik kıyafeti olarak “kırmızı” renkli uzun giysiler tercih ediliyordu. Hindistan’da sari denen kırmızı renkte bir düğün kıyafeti ve Çin’de şans getirdiğine inanılan kırmızı renkli evlilik kıyafetleri kullanıldığı bilinmektedir. Öte yandan Bizanslı gelinlerin, değerli taşlarla süslenmiş, altın işlemeli kırmızı ipekten yapılmış, çok renkli, şatafatlı elbiseler giymelerinin de bir döneme damga vurduğunu görürüz (Önder, 2017).
Osmanlı’ya baktığımızda ise hanedan gelinlerinin kırmızı renkte ve oldukça pahalı kumaşlardan gösterişli ve süslü gelinlikleri giydiklerini belgeleyebiliyoruz. Halkın gelinlikteki renk seçimi ise sadece kırmızıyla sınırlı kalmamış; mavi, pembe gibi canlı renkler de kullanılmıştır. Açık renk gelinlikler ise 1870’lerden sonra Batılılaşma hareketlerinin etkisiyle ortaya çıkmıştır. İlk beyaz gelinliği, 1898’de II. Abdülhamit’in kızı Naime Sultan giymiştir. Sarayda başlayan beyaz gelinlik modası, zamanla halk tarafından da benimsenmiş ve cumhuriyetle birlikte gelenekselleşmiştir (Erol, 2013).
Gelinlik “beyaz” renkte neden sabitlenmiştir? Bunun toplumsal anlamları tartışılmalıdır. Beyaz renge yüklenen “temiz,” “saf” gibi anlamların yanı sıra kadın cinselliğinin denetlendiği bekâret vurgusu da göz ardı edilemez. Kadına toplum tarafından dayatılan zarafet, bekâret, temizlik gibi kavramlar bu renk ile temsil edilir olmuştur. Tam da beyaz gelinliğe yüklenen bekâret vurgusu nedeniyle birden fazla evlilik yapan kadınların, ikinci ya da sonraki seferlerde “beyaz gelinlik” giymesi hoş karşılanmaz, krem ya da başka renk gelinlik tercih etmeleri gerektiği düşünülür.
Artık sorgulanmaz biçimde evlilik törenlerinin vazgeçilmezi olan gelinlik, her kültürde o kültürün kodlarına uygun olarak, farklı şekilde dikilir, tasarlanır ve sunulur.1
Ticari Bir Meta Olarak Gelinlik
Tarihin çeşitli evrelerinde bu giysiye yüklenen anlamlar neticesinde, gelinlik dikme ve sunma pratikleri de çeşitlenmiştir. Elbette değişen dünyada giyim, ilk biçimi olan el emeği ile üretimi aşarak devasa bir tekstil üretiminin konusu olmuştur. Özellikle Sanayi Devrimi’nin giyim üretimi için geliştirdiği yeni teknikler ve makinelerle, giysilerin daha çeşitli, daha ulaşılabilir olması ve her sınıfa hitap edecek maliyette üretilebilmesi mümkün hale gelmiştir. Gelinlik de bu değişimden payına düşeni almıştır.
Gelinlik, bir yandan yüklü duygusal anlamlara, bir yandan da ekonomik bir değere sahip özel bir üründür. Duygusal anlamlarıyla birlikte sahip olduğu ekonomik değer, gelinliği önemli bir ticari meta haline getirmiştir. Metalaşmanın yarattığı büyük dönüşüm, evlilik olgusunu bir durumdan, bir statüden öte bir sektör haline getirmiştir. Evlilik “sektörü” içinde gelinlik üretiminin hacmi, her geçen gün büyümekte ve ciddi bir katma değer yaratmaktadır. Hatta gelinliğin kendisi ticari bir metaya dönüşerek başlı başına bir sektör haline gelmiştir.
Gelinliğin Türkiye’de bir sektöre nasıl dönüştüğü önemlidir. İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin çalışmasına göre, Türkiye gelinlik üretiminde her zaman ciddi bir üretime sahip olmakla birlikte son yıllarda Avrupa ve Orta Doğu için de gelinlik üretiminde önemli bir tedarikçi konumuna gelmiştir. İstanbul Gelinlik İhracatçıları Derneği’nin verileri de, Türkiye’de yılda yaklaşık 600.000-700.000 arası evlilik gerçekleştiğini, buna bağlı olarak da 350.000 gelinlik kiralandığını, kira dışında satışının da hesaba katılmasıyla 600.000 adet gelinlik üretildiğini ortaya koymaktadır. Rakamlar değişebilirse de verilerin gösterdiği şey, Türkiye’deki gelinlik sektörünün 600-650 milyon dolar gibi dev bir ekonomik kapasiteye ulaştığıdır. Sektör, yaklaşık 80.000 kişiyi iş sahasında tutarak geniş bir istihdam alanı da oluşturmaktadır (İzmir Ekonomi Üniversitesi, 2013). Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan gibi Orta Doğu ülkeleri ile İspanya, İtalya, Portekiz gibi Avrupa ülkeleri ve Rusya Federasyonu’na gelinlik ihraç etmekte ve Türkiye’nin yıllık gelinlik ihracatı yaklaşık 400.000 adede ulaşmaktadır (Dirgar ve diğ., 2021; İzmir Ekonomi Üniversitesi, 2013). Halihazırda sadece İstanbul’da 4 binin üzerinde gelinlikçinin olduğu düşünülürse bu rakamlar, gelinliğin tek başına ticari bir sektör olduğunun göstergesidir.2
Dünya verileri de hesaba katıldığında3 gelinlik sektörü, birçok alana rakip olabilmiştir. Bu durum elbette gelinliğin anlamını, duygusal değerini ve tüketimini de değiştirmiştir. Doğrudan sembol olan bu giysi, artık ticari meta olarak sınıfsal göstergelere de sahiptir. Hatta son zamanlarda Türkiye’de de örneklerini gördüğümüz TikTok gibi sosyal medya platformlarına yansıyan şaşaalı düğün törenleri, pahalı gelinlikler ve tek yaş yüzüklü parmak gösterileri, meselenin hem sınıfsal yönünü kaba, vulgar bir şekilde yüzümüze çarpmakta hem de kadınların/gelinlerin bu vulgar değerlerle birlikte sınıfsal ve cinsiyetçi kapitalist gösterinin bir figürüne nasıl dönüştüğünü göstermektedir.4 Burada bahsedilmeyi hak eden önemli bir detay ise, gelinlik satın alamayacak olan kişilerin, kiralama yolu ile de olsa, o gelinliği giymek istemesidir. Gelinliğe yüklenen anlam, satın almak ile kiralamak arasındaki fark temelinde oluşacak bir sınıfsal tepki yerine her kadının bu giysiyi giymeye hakkı olduğu inancını beslenmekte ve bu inanç, gelinlik kiralamanın da bir sektör haline gelmesine yol açmaktadır.
Gelinlik, ister satın alınsın ister kiralansın mutlaka giyilmesi gereken bir kıyafettir. Gelinliğin “saklanması” gibi bir gelenek de mevcuttur. Ancak, kiralanan gelinliğin saklanması da mümkün değildir ve bu durum, kadınların bir eksiklik olarak iç çekme nedenidir. Kadınlar gelinliğin sembolize ettiği değerlerle sarmalanmış oldukları için gelinliği, eş olarak kabul edilmenin, kamusal törende bakılmanın, beğenilmenin, odakta olmanın ve elbette imrenilmenin sembolü olarak görürler. Diğer bir ifadeyle gelinlik, onlar için arzulanmış ve istenmiş olmanın bir göstergesidir ve bu yüzden gelinliklerini, kişisel tarihlerinde bir an da olsa kıymet verilmiş olmanın hatırası olarak, çeyiz sandıklarında saklar, değerli bir eseri korur gibi muhafaza ederler. Günü gelince de çıkarır sergiler ya da kızlarına/gelinlerine giydirirler. Tam da gelinliğe biçilen bu değer, onun sınıfsal bir gösterge olmasının yanında dini, kültürel ve cinsiyete dair ideolojik içerimlere sahip olduğuna da işaret eder. Devletin, ailenin, gelecek nesilleri oluşturmanın ritüelistik, “makbul” işareti olarak giyilmesi gereken, giyilmediğinde dışlanmaya yol açan bir göstergedir gelinlik. Toplumsal koşullanmaların ve piyasa baskısının etkisiyle kadınlar, evlilik ve gelinlik kıskacında sıkışıp kalmış, “başka bir dünya mümkün” alternatifine bakamaz olmuş ve tercihsizliğe itilmiştir.
Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Açısından Gelinliğin Gösterdikleri
Almastı, Çerkes Kadın Hareketi sloganı
Genelde giyim kuşam, özelde “gelinlik” nasıl bir temsiliyete sahiptir? Bu soruyu hakkıyla cevaplamak için ne yazık ki yeterince veri bulunmamaktadır. Örneğin evlilik hakkında hatırı sayılır bir literatür olmakla birlikte gelinliğe dair feminist metin bulmanın zorluğu neye işaret etmektedir? Bu, esasen dikkat çekici bir durumdur. Nitekim bu eksikliğe Lisa Walker da işaret eder. Walker, gelinler ve gelinlik modası konusundaki feminist sessizliğin dikkate değer bir istisnasının, Naomi Wolf’un 1994 tarihli itiraf makalesi Brideland olduğunun altını çizer: “Devlet evliliği onayladığında üç şey yapar: tanımlar, onaylar ve düzenler. Öncelikle, devlet-onaylı evlilik, devletin evliliği tanımladığı ve ona erişimi kontrol altında tuttuğu anlamına gelir” (Walker, 2000).
Evlilik yoluyla kurulan ilişkiyi eşsiz ve tek değerli form olarak kabul etmek, bekârları, saygı ve tanınmadan yoksun bırakmaktadır. Evli olmayanların, özellikle kadınların ve evlilik dışı çocukların, toplumsal yaşamda uğradıkları baskı, ayrımcılık ve yalnızlaştırıcı pratiklerin önü bu yapı içinde açılmıştır. Evliliğe yüklenen bu anlamlar olduğu gibi gelinliğe de aktarılmıştır. Öyle ki “Gelinlikle çıktığın eve ancak kefenle dönebilirsin,” denilerek büyütülen kız çocukları, evliliğe adeta bir mahkûm gibi hazırlanmaktadır.
Hemen her toplumun aileye, kadına ve erkeğe yüklediği roller olmakla birlikte milli, dini ve ataerkil değerlerin ağırlığının hissedildiği Türkiye’de evlilik bir statü olarak değer görmekte ve o statüye sahip olmak, kadınlar için hayati bir mesele haline gelebilmektedir. Nitekim aşağıdaki cümleler bunu gösteren yargılara işaret etmektedir:
– Kız çocukları büyüdüğünde ne olmak istiyorsun sorusuna “gelin” diye cevap verdiklerinde onaylanıyorlar.
– Kız çocuk doğduğunda ilk olarak “Bahtı güzel olsun,” deniyor.
– Kız çocuk büyürken sürekli giyeceği beyaz gelinliğin hayalini kurduran hatırlatmalara ve teşviklere maruz kalıyor.
– Genç bir kadın ölmüş ise tabutuna gelinlik örterek cenaze töreni yapılıyor.
Yine Türkiye’de gelinliğe takılan “kırmızı kuşak,” doğrudan bekâret kemeri olarak görülmektedir. Kırmızı kuşak ya da kemer, evlenen kadının bekâretine gönderme yapan, aileye, özellikle de babaya ve damada itibar kazandıran bir sembol olarak çoklu anlamlara sahiptir. Üstelik bu kuşak, düğüne gelen topluluğun önünde, baba ya da erkek kardeşe bağlatılarak, emanet olarak görülen kadın adeta bir hediye paketi gibi diğer bir erkeğe/kocaya sunulmaktadır.5
Gelinliğin simgelediği değerler o kadar yüklü ve neredeyse tartışılmaz bir yerdedir ki, son derece rahatsız edici modellerin içinde kadınlar bir biblo gibi görünsün istenmektedir. Silüet, balo tipi, prenses, dar kesim, deniz kızı, dantelli, saten, straplez, tarlatanlı, kraliyet tipi, sütun tipi, helen tarzı gibi birçok gelinlik modeli sayabiliriz.6 Genellikle kadınların içinde rahat ettiği ve serbestçe hareket edebildiği modeller değil; gösterişine ve modaya uygunluğuna bakarak gelinlik modelleri seçilir. Yaygın bir durum olmasa da, kişisel bir gözlem olarak yine de eklemek isterim: Son yıllarda kadınların sosyal hayata daha aktif katılımı, ekonomik kazanımları ve özgürleşme pratikleri, gelinlik seçimlerinde değişim yaratmış ve daha rahat gelinlikler tercih edilir olmuştur.
Gelinliğin toplumun zihninde taşıdığı anlamı görmek için Türk sinema filmlerine konu olan gelinlik temsillerine bakmak bile başlı başına bir veridir. Örneğin, bir absürt komedi olan ve 1989 yılında gösterime giren Arabesk (Ertem Eğilmez) filminde, “gelinlik” giymiş halde yollara düşen ve rastladığı adamların hemen hepsinin tecavüzüne uğrayan Müjde Ar’ı izleriz. “İstanbul nere?” diye soran Müjde’ye, “Gösterelim anam,” nidaları eşliğinde “eril aklın” ne göstereceğini izleriz.
Siyah Gelinlik (Orhan Elmas) adındaki 1973 yapımı dram türündeki Türk filminde ise sevdiğine kavuşamaz ise bir kadının giyeceği şey siyah gelinlik olacaktır mesajına maruz bırakılırız.
Toplumsal yaşam içinde kadınlar, yaşlarına göre sınıflamaya tabi tutulur ve “gelinlik kız,” “gelin olacak yaşta kız” gibi tabirlerle evlilik anlatısının içine sıkıştırılırlar. Gelinlik Kızlar (Atıf Yılmaz, 1972) filmi ile de bunun yansımasını izleriz.
Görece farklı bir toplumsal sorunu ele almakla beraber, 1978 yapımı Sultan (Kartal Tibet) filminde de, ataerkil değerlerle örülmüş gelinlik yine karşımıza çıkar: Esas oğlan (Bulut Aras), esas kadına (Türkan Şoray) olan aşkının samimiyetini ve ciddiyetini göstermek için ona “gelinlik” alır. Gelinliğin metaforik kullanımına sinemadan başka bir örnek de 1966’da gösterilen Sevmek Zamanı (Metin Erksan) filminde çıkar karşımıza. Filmi ilginç kılan, ana erkek karakterin kadın karaktere değil; onun suretine âşık olmasıdır. Boyamaya gittiği bir evin duvarında asılı kadın fotoğrafına âşık olan boyacı Halil’in ve fotoğrafın sahibi Meral’in öyküsünü anlatır film. Halil, boyadığı boş köşklerden birinin üst katındaki duvarda asılı kadın fotoğrafına âşık olur ve her gün köşke giderek onu seyreder. Halil’in bir arzu nesnesi olarak kadının fotoğrafına baktığı bir gün, Meral köşke gelir ve Halil’i görür. Meral, Halil’in kendisine âşık olduğunu düşünerek bu aşka karşılık vermek ister. Ancak Halil, Meral’e değil; onun fotoğrafına âşıktır: “Benimle resminin arasına girme, istemiyorum,” der. Aşkı tüm yaşamsal ritüellerin ve olasılıkların üzerine koyan bu âşık filmin sonunda, bir kayıkta yanında sevgilinin fotoğrafı ve bir de gelinlik giymiş bir mankenle suya açılır. Son sahnede sevgilinin kendisi gelinlik giymiş olarak kayığa biner ve suretler suya atılır.
Politik sinema örneği olarak anabileceğimiz ve 2021’de gösterime giren Sen, Ben, Lenin (Tufan Taştan) filminde yer alan gelinlik sahnesi de bu yazıda anılmaya değerdir. Gerçek bir olaya dayanan hikâyesiyle ilgi çeken film, Karadeniz’de bir kasaba olan Akçakoca sahiline vuran Lenin heykelinin kasabada yarattığı heyecanı ve akabinde gelişen olayları konu almaktadır. Sahile vuran ahşap Lenin heykeline halkın ve turistlerin ilgi göstermesi sonucu belediye başkanı, heykeli, meydanda sergilemek ister. Başbakanın ve Rus heyetinin katılacağı bir açılış töreni için hazırlıklar yapılır. Fakat törene az zaman kala heykel çalınır/kaybolur. Olay soruşturulsun diye çağrılan iki polis sorgu odasında kasaba ahalisini sorgulamaya başlar. Sorguya çekilen her karaktere, “pencereden yansıyan açık kapı, Lenin büstleri, görkemli bir ışık saçarak kasabaya yaklaşan heykel, kıyıdan ayrılan gemi, kuru bir dala asılı gelinlik, boş musalla taşında kılınan cenaze namazı” görüntüleri eşlik eder. Bununla bize, halkın yaşam biçimiyle ilgili önemli detaylar verilmek isteniyorsa, kuru dala asılı gelinlik nasıl yorumlanmalıdır? Böyle bir filmde kuru dalda asılı olan gelinlik neyin göstergesidir, neyi temsil etmektedir? Gelinlik ve musalla taşının art arda verilmesi, yaşamı bu iki denge arasında yorumlama çabası mıdır? Örneğin musalla taşına denk olarak bir doğum sahnesi verilebilecekken dala asılı gelinlik sahnesinin filmde yer alması, gelinlik üzerinden yaşamın var edilişini mi anlatmaktadır gibi sorular, toplumsal cinsiyet rollerine dair düşünen izleyicinin peşini bırakmamaktadır. Bu soruların cevabı yalnızca bu yazıda bulunmayabilir, metaforik anlamları açısından sosyolojik, psikolojik çoklu analizlere ihtiyaç vardır. Ne açıdan açıklanırsa açıklansın sahnede gelinlik olması oldukça şaşırtıcıdır.
Pippa Bacca: Barış Gelini
Türkiye’de gelinliğe yüklenen anlamlar, filmler ve dizilerdeki gelinlik temsilleri üzerinden, ayrı ve kapsamlı incelenebilecek verimli bir alan oluşturur. Sadece sinema filmleri ve dizilerde değil; şarkılarda, haberlerde ve yaşamın her alanında, tüm iş kollarında da gelinlik konusunda ataerkil değerler hâkimdir. Nitekim gelinlik dendiğinde kolektif hafızamızdan hemen çıkıp gelen “Pippa Bacca” vakası, yukarıda bahsi geçen absürt komedi Arabesk filminin gerçek yaşamdaki trajik bir örneğidir. Aynı absürtlük Pippa vakası üzerine yapılan haberlere de yansımıştır.
Pippa Bacca, “Barış İçin Gelinler” (Brides for Peace) projesi kapsamında, dünya barışına katkı sunmak amacıyla 2008 yılının Mart ayında İtalya’da başlayıp Kudüs’te sonlanması planlanan bir yolculuğa çıkmıştır. Bu yolculukta bir performans gerçekleştirmek için gelinlik giymiştir. Gelinliği ile savaş ve çatışmaların yaşandığı ülkelerden geçer ve Türkiye’ye gelir. 8 Nisan 2008’de ise kaybolur. Bulunduğunda artık yaşamıyordur. Tecavüze uğramış ve öldürülmüştür. Pippa’nın kaybolmasından öldürülmesine kadar geçen süreç, Türkiye medyasında ataerkil kodlar içinde haberleştirilir. Bu haberler, olayı münferit bir mesele olarak ve kadın düşmanı ifadelerle ele alır; Pippa’nın Türkiye’de öldürülmesi “başka ülkelere rezil olmak” ekseninde kodlanır. Ülkü Doğanay ve İlkay Kara’nın Bianet’te yazdıklarından takip edersek:
Milliyet gazetesi, 8 Nisan’da Pippa Bacca’nın kayboluşunu “Gelinlikli otostopçu Türkiye’de kayboldu” başlığı ile duyururken, 17 Nisan 2008 tarihli internet baskısında “Otostopçu gelinin cesedi bulundu” başlığını atmış, gazetelerde Bacca’nın annesinin “ailecek otostopçuyuz” açıklamalarına da yer verilerek tecavüzün mağdurun hayat tarzından kaynaklanan bir durum olduğu, (otostop yapmayan, gelinlikle sokaklarda dolaşmayan) “sıradan” kadınların böyle bir durumla karşılaşmayacağı miti yeniden üretilmişti. Pippa’nın bulunuşunun ardından ise medya İtalyan Gelin’i koruyamamanın yarattığı suçluluk refleksini “Affet, seni koruyamadık,” “bağışla bizi koruyamadık,” “Affet bizi güzel gelin!” gibi başlıklarla haberlere taşımıştır. Bu savunma/hafifletme stratejilerinin devamı ise Pippa’nın yabancılığına yapılan vurguydu. Katilin ifadesinden alınan ve “Rus sandım” diye başlayan cümlelerle meşrulaştırılan tecavüz ve cinayet…
Pippa Bacca’yı öldüren kötülük neydi? Gelinlik giymiş ve yollarda olan bir kadının, erkek bakışın merkezinde olduğu ataerkinin ideolojik konumlanışı değil miydi?
İnsan ve Çocuk Hakkı İhlali olarak Çocuk Gelinler ve Gelinlik Giydirilen Çocuklar
18 yaş altındaki çocuğun evlendirilmesi anlamına gelen “çocuk yaşta evlilik” ve/ya “erken yaşta evlilik” doğrudan bir çocuk istismarıdır. Esasen “çocuk gelin” kavramı da oldukça sorunludur. Bu kavramla “Çocuktan gelin olmaz,” denmek istense de sonunda çocuğun gelin olabileceği imasını taşır. Birçok açıdan problem olan çocuk yaşta evlendirilmelerde “gelinlik,” sevimli, özendirici bir giysi olarak teşvik amaçlı kullanılmaktadır. Hatta birçok düğünde kız çocuklarına, tıpkı gelin gibi gelinlik giydirilir.
“Erken evlilik” kavramı ise yaşanan bu şiddetin bir çocuğa yöneldiğini gizler niteliktedir. “Zorla evlilik” kavramı ise birçok yaş grubunu kapsayabilir. Bu anlamda hâlâ “çocuk gelin” ifadesini tercih etmeye devam edeceğiz.
Uluslararası mevzuata dayanarak söyleyebiliriz ki; dünya çapında neredeyse her ülke, 1989’da “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme”’yi imzalamış ve yürürlüğe koymuştur. Sözleşme, insancıl hukuk da dahil olmak üzere sivil, kültürel, ekonomik, siyasi ve sosyal haklar konusunda, sadece çocukları ilgilendiren tüm uluslararası insan haklarını kapsamaktadır ve bu anlamda geliştirilmiş ilk araçtır. Sözleşmenin birinci maddesi şöyle der: 18 yaşından küçükseniz, çocuksunuz ve haklarınız var. 7
Çocukların zorla evlendirilmesi dediğimizde, evliliğin 18 yaşından önce gerçekleştiği durumlardan bahsederiz. Bu tür evliliklere, çocuğun yüksek çıkarları, bedensel ve psikolojik gelişimi, kendi hakkında karar verme yetisinin henüz gelişmemiş olması gibi nedenlerle karşı çıkılmaktadır. Çocuğun yaşı itibari ile evliliği, yetkin ve etkin biçimde sürdüremeyeceği de erken evlilik karşıtlarının yaslandığı gerekçelerdendir. Bu gerekçelere katılabiliriz; ancak, en öncelikli meselenin, bir çocuğun, özellikle de kız çocuğunun, hazırlandığı gelecek tasavvurunda evliliğin neden ilk sırada geldiğini, içinde evlilik olmayan bir gelecek düşünme hakkına neden sahip olamadığını, heteroseksüelliğin tek normal cinsel yönelim kabul edilmesine neden uymak zorunda olduğunu kabul etmek zorundayız. Ayrıca, zorla olmayan çocuk evliliği mümkünmüş gibi, ailenin rızasıyla ve çocuğun ikna edilmesi yoluyla yapılan evlilikler kabul edilebilirmiş gibi gösterilmektedir. Bu konuda da yasal ve toplumsal olarak itiraz geliştirdiğimiz bir konum benimseyebilmeliyiz. Çünkü mesele acil ve hayatidir. Çünkü kız çocukları, toplumsal cinsiyet kalıpları ile kurgulanan “kadın” rolünün kendilerine kanıksatılması ile baş başadır.
Çocuk yaşta dayatılan evlilik, erken gebelik, sosyal izolasyon, eğitim hakkı gaspı gibi olumsuzlukların yanı sıra çocukların kendi hayatları ve gelecekleri üzerinde söz sahibi olmalarını engelleyerek onları aile içi şiddet ile de yüz yüze bırakmaktadır. Durum o kadar vahimdir ki; kız çocukları hayatla ölüm arasında bir seçim yapmaya zorlanıyor denebilir. Çünkü araştırmalara göre 15-19 yaş arasındaki kız çocuklarında hamileliğe veya doğuma bağlı ölümler çok sık ortaya çıkmaktadır. Araştırmalar her yıl 70.000 kız çocuğunun hamilelik veya doğum kaynaklı olarak hayatını kaybettiğini raporlamaktadır (UNICEF, 2018a). Veriler, 10-14 yaş aralığındaki çocukların, yetişkin kadınlara göre hamilelikte daha çok ölüm riski ile karşı karşıya olduğunu ortaya koymaktadır.8 Yine UNICEF verilerine göre, dünyada 700 milyondan fazla kız çocuğu 18 yaşından önce evlendirilmektedir. Bu çocukların üçte biri, 15 yaşından önce evlenmiş olan kız çocuklarından oluşmaktadır. Henüz çocukken evlendirilen kız çocuk sayısı, yılda 12 milyon civarındadır. Mevcut durum şu anda her beş kız çocuğundan birinin küçük yaşta zorla evlendirildiği yönündedir (UNICEF 2018a; 2018b).
Türkiye’de on altı yaş altı çocukların evlendirilmesi resmi olarak kayıt altına alınmadığından, ülkemizde “çocuk gelin” ve “zorla evlendirme” verileri güvenilir olmayabilir. Ancak UNFPA Türkiye ile işbirliği içinde Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün yayımladığı Türkiye’de Çocuk Yaşta, Erken ve Zorla Evlilikler: 1993-2018 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmaları Veri Analizi raporuna göre; “Türkiye’de şu anda 18-45 yaş arasındaki her 5 kadından 1’i çocuk yaşta evlenmiştir. Çocuk yaşta evlenen her 3 kadından 1’i çocuk yaşta anne olurken, çocuk yaşta evlenen kadınların yarısı ise fiziksel şiddete maruz kalmıştır.”9
Zorla ve erken evliliğe dair rakamsal veriler –ki gerçeği yansıtmadığını biliyoruz, sayılar çok daha vahim olabilir– bu halde iken kız çocukları hâlâ gelinlik giymeye heveslendirilmektedir. Hatta evliliği, gelinlik giyilecek bir oyun gibi sunarak çocuğu buna ikna etmekte bir sakınca görmeyen aileler ve buna izin veren bazı yasalar mevcuttur. Yukarıda değindiğimiz uluslararası sözleşmeye taraf olan Türkiye’de, Türk Ceza Kanunu’nun 6. maddesine göre, 18 yaşını doldurmamış kişiler çocuktur. Çocuk Koruma Kanunu’nun 2005 tarih ve 3/1-a maddesi uyarınca, 18 yaşını doldurmamış kişi çocuktur.10 Bu kanun esnetilerek evlenme yaşının düzenlendiği TMK m.124/1 uyarınca,11 “Erkek ve kadın onyedi yaşını doldurmadıkça evlenemez. Ancak hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple onaltı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak bulundukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir” denmektedir. Burada bahsedilen yaştan dahi küçük çocukların “imam nikahı” adı altında evlendirildiğini biliyoruz.12 Buna güncel bir örnek olarak, 6 yaşında evlendirilen ve toplumda infial yaratan çocuk vakasını gösterebiliriz. Altı yaşındaki çocuğun gelinlikli fotoğrafları yazılı ve görsel basında sıkça gösterildi. Evlendirilen çocuklara dair bu tarz haberler, aslında ilk değildi;13 ama, mağdurun kendisine yapılanı tecavüz olarak adlandırması ve böylelikle hukukun konusu haline getirmesi, din-cemaat-tarikat kıskacında kız çocuklarının erken ve zorla evlendirilmesi sorununu bir kez daha gündeme getirdi.
Türk hukuk sisteminde, yukarıda bazı maddelerini verdiğimiz düzenlemelere bakıldığında yaş konusunda bir çelişki görürüz. Kanunlara göre “çocuk gelin” ifadesi Türk Medeni Kanunu’nda 17 yaşını doldurmuş olanları kapsıyor, Türk Ceza Kanunu’na göre 15 yaş sınır alınıyor, Çocuk Koruma Kanunu’na göre ise 18 yaşını doldurmamış kız çocukları için kullanılıyor (Şen, 2014). Yasalardaki bu çelişki, suç teşkil eden bu hallerle ilgili hukuki bir boşluk yaratmakta ve bu suçların, ataerkil kodların da etkisiyle, kimi zaman gizli saklı, kimi zaman da aleni bir şekilde sürmesine yol açmaktadır. Hukuki boşluk, kimi imamların çocuk evliliklerini bildirmemesinde görüldüğü gibi kamu görevlilerinin görevi kötüye kullanmaları, ebeveynlerin kız çocuklarına yönelik cinsiyetçi ve ayrımcı yaklaşımlar sergilemeleri ve vatandaşların bu tür uygulamaları bildirmemeleri gibi olumsuzluklara sebep olmaktadır. Yapılan bir araştırmada yer alan şu satırları unutmanın imkânı var mıdır? “Kimisi 6 altına satıldı, kimisi parkta oynayacak yaşta kucağına çocuk aldı. Bazıları evlendirildiğinde o kadar küçüktü ki eşi yerine kayınvalidesinin yanında yattı.”14
Ataerkil yapı ülkemizde kız çocuklarına, “Gözünü açmadan yuvasını bilsin, evinin kadını olsun” perspektifinden bakar. Öyle ki “On beşinde kız ya erde gerek ya yerde,” gibi atasözleri ile meşrulaştırılan çocuk istismarı, geleneksel aile yapısında kabul görmektedir. Yaşı büyütülerek evlendirmek, aile iznine başvurmak, bunlar olmaz ise imam nikâhı ile evlendirmek gibi yöntemler, kanunların boşluğunda ya da kanunların işletilmemesi neticesinde rahatlıkla uygulanabilmektedir. Bunun gerisinde elbette kız çocuklarının ailelerce yük olarak görülmesi ve “başlık parası” adı altında ticari bir alışverişin nesnesine dönüştürülmesi de vardır. Bu sosyolojik gerçeğin ifadesini bulduğu bir yer de, Ünzile şarkısıdır. Aysel Gürel’in sözlerini yazdığı ve Sezen Aksu’nun seslendirdiği Ünzile15 şarkısında bir kız çocuğunun hikâyesi; “Varmadan sekizine / Ergin oldu Ünzile / Hem çocuk hem de kadın / On ikisinde ana” sözleri ile bir bıçak gibi kanatır insanı.
Sonuç Yerine
Gelinlik serüvenini ele aldığımız bu yazıda, gelinliğin düğün törenlerinde giyilen bir giysiden çok daha öte tarihsel, politik, ekonomik, sosyolojik ve ideolojik olarak pek çok anlam barındırdığından bahsettik. Nitekim kadınların, devletin önemli ideolojik aygıtlarından olan “saygın” aile kurumuna girip bir değer kazanmasında gelinlik, kadının giymesinin istendiği, onu kısa süreliğine de olsa ilgi odağı yapan; giyilmediğinde ise kadını dışlayan, damgalayan önemli bir sembol. Bu açıdan gelinlik, törensel bir kıyafet olmanın ötesinde kadını, belli bir konumda ve mekânda tutan devletin, ataerkil değerlerin ve hâkim cinsiyet rejiminin ortaklaştığı kodların kesişiminde yer alır.
Ulusun devamlılığını sağlayan gelecek nesillerin üretimi için kritik önemde olan aile kurumunun sürekliliği daima güvence altında olmalıdır. Kadın ve erkeğin nasıl bir araya geleceğinin, cinselliğin nasıl ve hangi şartlar altında meşru olabileceğinin, kaç çocuk yapılacağının, çocukların nasıl yetiştirileceğinin ve biyolojik cinsiyetlerine göre çocuklara nasıl roller verileceğinin kurgulanarak yasal zemine oturtulduğu bütün “kutsal” aşamalarda kadına yüklenenlerle gelinlik arasındaki ilişki açıktır. Bu açıdan gelinlik, sadece kamusal bir ritüelin, kadının bütün gözlerin çevrilip arzu nesnesi olarak salındığı birkaç saatlik abartılı bir törenin nesnesi değildir. Gelinlik, esas itibariyle, kadının onu arzu etmesini sağlayan rıza inşa mekanizmaları sayesinde erkeğin ve devletin, kadını kontrol etmeye devam etmesinin bir formudur.
Yazıyı okuyucuya armağan ettiğim iki şarkı ile bitirmek istiyorum: Özlem Tekin’in Duvaksız Gelin’i ve Şebnem Ferah’ın Deli Kızım Uyan adlı şarkısı…
Başhan, E. (2013). Osmanlı Döneminde Nikah Törenleri ve Gelinlikleri, (Yüksek Lisans Tezi). Haliç Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tekstil ve Moda Tasarımı Anasanat Dalı Tekstil ve Moda Tasarımı Programı.
Bor, A. & Çağdaş, M. (2012). Konya’ya Ait Geleneksel ve Çağdaş Gelinliklerin Fotoğraflardan İncelenmesi. Türkiyat Araştırmaları Derneği, 409-428.
Bor, A. (2010). Fotoğraflarda Konya İli Geleneksel ve Çağdaş Gelinliklerin İncelenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Semineri, Konya.
Çağdaş, M. (2002). Kadın Giyiminde Kapanma Payı ve Yaka Çizim Teknikleri. Ankara.
Dirgar, E., Oral, O., İlleez, A.A. & Esra Yarar, E. (2021). Gelinlik Sektörü ve Gelinlikte Modeller. Ankara: İKSAD.
Evecen, A. & Ölmez, F.N. (2014). Antik Çağ Giysi ve Donatılarında Ekinsel Göndermeler. Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ART-E, 14, 366-388.
İzmir Ekonomi Üniversitesi. (2013). Uluslararası rekabetçiliğin geliştirilmesi projesi ihtiyaç analizi, gelinlik-abiye sektörü- Sektör Raporu. İzmir.
Önder, S. (2017). Türkiye’de Gelinlik Tasarımı ve Aksesuarlarının Kültürlerarası Gösterdiği Farklılıklar Üzerine Bir İnceleme, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Arel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Şen, H. (2014). Çocuk Gelinler: Evcilikten Evliliğe. Ankara: Detay.
Walker, L. (2000). Feminists in Brideland.Tulsa Studies in Women’s Literature, 19/2, 219-230. https://www.jstor.org/stable/464427 doi:10.2307/464427
Worsley, H. (2018). Modayı Değiştiren 100 Fikir. Çev.B. Başoğlu Ömer. İstanbul: Literatür.
İnternet Kaynakları
UNICEF. (2018a). https://www.unicef.org/eca/press-releases/25-million-child-marriages-prevented.
UNICEF.(2018b). https://www.unicef.org/media/48066/file/Progress_for_Every_Child_in_the_SDG_Era.pdf.
Türkiye Çocuk Evlilikleri Raporu. (2020). https://dspace.ceid.org.tr/xmlui/bitstream/handle/1/1647/%C3%87ocuk%20Evlilikleri%20Raporu%20-%2020-04-2021.pdf?sequence=1&isAllowed=y
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.5395.pdf
https://www.anayasa.gov.tr/media/3626/akarca.pdf
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf
https://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423873331.pdf
https://www.yeniufukdergisi.com/2021/12/16/turk-kulturunde-dugun/
https://www.beyazperde.com/filmler/film-278101/18.12.2022
https://www.sinematurk.com/film/3419-gelinlik-kizlar19.12.2022
https://www.cinerituel.com/arabesk-1988-istanbul-ne-tarafta-agalar/
https://iyikigormusum.com/metin-erksan-sinemasi-sevmek-zamani-filmi
https://www.birgun.net/haber/gulmek-bir-halk-guluyorsa-gulmektir-sen-ben-lenin-390617
https://www.unicefturk.org/public/uploads/files/UNICEF_CocukHaklarinaDairSozlesme.pdf
https://www.baskenttekarar.com/haberleri/12-yasindaki-gelin-o-geceyi-ve-dehseti-anlatti
https://turkiye.unfpa.org/tr/news/%C3%A7ocuk-ya%C5%9Fta-evliliklerin-son-25-y%C4%B1l%C4%B1
https://t24.com.tr/haber/cocuk-gelinler-anlatiyor-4-yil-kaynanamin-koynunda-uyudum,266753
Kapak görseli: Underwood & Underwood ajansı: “Gelinliği içerisinde bir Türk kadını”, 1914.Kaynak: Library of Congress / Underwood & Underwood / 2009632304 []
- Geçmişten günümüze birçok değişime uğrayan gelinliğin, ülkelere göre farklılıklarını görmek için bkz. https://www.ntv.com.tr/galeri/yasam/dunyanin-farkli-ulkelerinden-ilginc-gelinlikler,6p7bkkQPSkGWkicT5kiLSg/UG41g7dKDkOloRjzEseVQg. Ayrıca, “Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Açısından Gelinliğin Gösterdikleri” bölümünde bu konu devam edecektir.
- https://www.ekonomist.com.tr/girisim-kobi/evlilik-sektorunde-buyume-suruyor.html
- Dünyada, 2015 yılında gelinlik sektörü pazarı 56.5 milyar doları bulmuştur. https://iksadyayinevi.com/wp- content/uploads/2022/01/GELINLIK-SEKTORU-VE-GELINLIKTE-MODEL-TERCIHLERI.pdf
- https://www.youtube.com/watch?v=sFVwT9gC33o
- Beyaz gelinlik üzerine kırmızı kuşak bağlamanın “bekâret” anlamına geldiğini vurgulayan makaleler bulunmakla birlikte bu makaleler esasen Türk aile yapısını övme, geleneği yüceltme amaçlı yazılan makalelerdir. Bkz.https://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423873331.pdf; https://www.yeniufukdergisi.com/2021/12/16/turk-kulturunde-dugun/
- https://www.gigbi.com/blog/gelinlik-cesitleri-nelerdir-kac-cesit-gelinlik-vardir
- https://www.unicefturk.org/yazi/cocuklar-icinbilgi?gclid=Cj0KCQiAtbqdBhDvARIsAGYnXBOg4CHJ0_2qYswvh9Uw1dXUQyu46KqGkODr5lbkZC0lRrE6VAzF1NgaAjGyEALw_wcB
- https://dspace.ceid.org.tr/
- https://turkiye.unfpa.org/tr/news/%C3%A7ocuk-ya%C5%9Fta-evliliklerin-son-25-y%C4%B1l%C4%B1
- https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.5395.pdf; https://www.anayasa.gov.tr/media/3626/akarca.pdf
- https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf
- https://t24.com.tr/video/timur-soykan-6-yasindaki-kiz-cocuguna-gelinlik-giydirip-29-yasindaki-adamla-imam-nikahi-kiyiyorlar-ve-fotograf-studyosuna-goturuyorlar,51207
- https://www.ntv.com.tr/turkiye/turkiyede-cocuk-gelin-raporu-100-cocuktan-15i-cocuk-yasta-evlendirildi,uVkBex8yxUuICLLSfLgh8A; https://www.baskenttekarar.com/haberleri/12-yasindaki-gelin-o-geceyi-ve-dehseti-anlatti; https://www.baskenttekarar.com/haber/13018217/yeni-bir-cocuk-gelin-olayi-daha-bu-kez-13-yasinda-evlendirdiler
- https://t24.com.tr/haber/cocuk-gelinler-anlatiyor-4-yil-kaynanamin-koynunda-uyudum,266753
- https://724kultursanat.com/unzile-sarkisinin-hikayesini-mujde-ar-acikladi/