DERGİ
DERYA BENGİ

İÇERİK

Giriş

Türkiye’de, 1934’te birdenbire mecmuadan dergiye atlandı. O yıl dergi sözcüğü, adeta tek başına öz Türkçe hamlesinin savunuculuğunu üstlendi; çünkü Türk Dili Tetkik Cemiyeti (bugünkü Türk Dil Kurumu) yabancı kökenli sözcüklere öz Türkçe karşılıklar önerdiği yayına, Tarama Dergisi ismini layık görmüştü. Fasiküller halinde basılıp aydınlara, gazetecilere, okumuş yazmışlara ücretsiz dağıtılan bu yayın, basında bazen kısaca “Dergi,” bazen “Dergi Kitabı” diye anılıyordu. Terk edilen “mecmua” sözcüğü, Arapça “toplama/toplanma” anlamına gelen “cem” kökünden türerken; onun yerine geçen dergi “tergü”den, yani “sofra kurmak”tan evrilmişti. Doğrusu, aynı nesneyi tanımlayan isimlerin ikisi de birbirinden isabetliydi. 1930’ların ortasında mecmua sözcüğü elbette bütünüyle ortadan kalkmayacaktı; ama, dergi sözcüğünün kolayca benimsenmesi sonucunda zamanla eskiyecekti. 1917’de Ziya Gökalp’in Yeni Mecmua’sı vardı, 1964’te Memet Fuat’ın Yeni Dergi’si. 1962’de çıkan Ses’e “Ses Mecmuası” demek hâlâ doğal sayılıyordu; ama, 1970’te çıkan Hey’e “Hey Mecmuası” demek artık kulak tırmalıyordu.

Ulus gazetesi 5 Temmuz 1935 tarihli nüshasında “Öz Dil Kelimeler” başlığı altında yayımladığı listede mecmuaya karşılık olarak gösterdiği dergi sözcüğünü şu örnek cümle içinde kullanıyordu: “Niçin bizde fikir dergileri az çıkıyor?”

Niçin Bizde Fikir Dergileri Az Çıkıyor?

İştirak dergisinin ilk sayısı: “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” (13 Şubat 1328 [=26 Şubat 1913]) Kaynak: Milli Kütüphane, Süreli Yayınlar Koleksiyonu / 1962 SB 55

Bizde fikir dergileri sahiden az mıdır? Belki de azdır; ama, özdür. Cumhuriyet tarihi boyunca tartışılagelen nice fikrin temeli 19. yüzyıl sonlarında, 20. yüzyıl başlarında atılmış gibidir. Osmanlı aydınları çeşitli dergiler etrafında kümelenerek kâğıt üstünde imparatorluğu kurtarmanın çaresini aramıştır (Kocabaşoğlu & Akan, 2019). II. Meşrutiyet devrinde Abdullah Cevdet’in batılılaşmacı, laik İçtihad (1904/1911) dergisi ile Eşref Edip (Fergan) ve Mehmet Akif’in (Ersoy) İslamcı Sebilürreşad (1908/1912) dergisi arasında yaşanan kapışmanın (Toprak, 1984) çağdaş bir türevinin bugün twitter’da yaşanmadığını kim iddia edebilir? Aynı yıllarda Türkçü milliyetçiler sofrayı Türk Yurdu (1911) dergisinde kurarken, Hüseyin Hilmi’nin “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” lejantlı İştirak (1910) dergisi yayın hayatına sosyalizm penceresinden bakmıştır (Kocabaşoğlu & Akan, 2019).

1930’lara damga vuran fikir dergileri arasında “Kemalist inkılâp ideolojisi”nin sözcüsü kimliğindeki Kadro (1932) ve Ülkü (1933) başta gelir. Ülkü, Halkevleri çatısı altında kültür sahasında söz alarak Anadolu’ya seslenmeye soyunurken, Şevket Süreyya (Aydemir), Vedat Nedim (Tör) gibi Marksizmle tanışık entelektüellerin Kadro’su, geliştirdiği iktisadi devletçilik kuramıyla ticaret çevrelerini karşısına almakla kalmamış, CHP yönetiminde de zaman zaman soğuk rüzgârlar estirmiştir. Giderek Peyami Safa, Hüseyin Cahit (Yalçın), Ahmet Ağaoğlu gibi kişilerce liberal demokrasinin düşmanı olarak görülmüş, devlet sosyalizmine, hatta faşizme hizmet etmekle suçlanmıştır (Toprak, 1984).

Milliyet Matbaası tarafından basılan Kadro dergisinin ilk sayısının kapağı, (İkincikanun [=Ocak] 1932). Kaynak: Universitäts- und Landesbibliothek Bonn / Digitization Project Translatio / urn:nbn:de:hbz:5:1-69620 [https://bit.ly/3Ph4iS3]
Atsız Mecmua’nın ilk sayısının kapağı, 15 Mayıs 1931. Kaynak: Universitäts- und Landesbibliothek Bonn / Digitization Project Translatio / urn:nbn:de:hbz:5:1-293992 [https://bit.ly/3Hp82Pf]

Kadro, Ülkü gibi istisnalar bir yana bırakılırsa, dergilerin çoğu devletin cömert elinden, desteğinden mahrumdur kuşkusuz. Ne sermaye denkleştirmek kolay iştir ne de satış geliri veya okur himmetiyle ayakta kalmak. Dergilere yazanlar, telif ödemesi almak şöyle dursun, yoksa üstüne para vermek mi zorundadır? Bunun ironisini Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan’da (1940) yapar. Romanda Ömer (Sabahattin Ali), Nihat’a (Nihal Atsız’a) şöyle der: “Etrafına topladığın o biçare delikanlılar, imzalarını matbu olarak görebilmek için, babalarından aydan aya gelen birkaç kuruşu sana memnuniyetle verirler!” Nihat ise kıt kanaat çıkardığı dergilerle, komünizm zehrini bir an evvel yok etmenin derdindedir: “Mecmualar ayda bir, hiç olmazsa birkaç yüz lira eritiyor. Halbuki susamayız. Düşmanlarımız var, onları cevapsız bırakamayız. İnsaniyet, hak, adalet gibi sözlere dayanarak gençliği zehirlemek isteyen cereyanlarla mücadeleye mecburuz. Bunların hepsi para ile olur.”

Irkçı sağın iki neferi Hüseyin Nihal Atsız Mecmua (1931) ile, Osman Zeki Yüksel ise Serdengeçti (1947) ile dergilerine isim diye mahlaslarını koymakta sakınca görmemişler, sonra da bunları kendilerine soyadı bellemişlerdir. Sağdaki dergilerin ortak paydası anti komünizmdir. Anadolucu akımın yayını Hareket (1939) Nurettin Topçu’nun çabasıyla yayın hayatını aralıklarla yıllarca sürdürmüştür. Necip Fazıl Kısakürek uzun ömürlü Büyük Doğu’nun (1943) belli bir döneminde Adnan Menderes’ten maddi yardım koparmayı bilmiş, örtülü ödenekten ödenen meblağ Yassıada duruşmalarına konu olmuştur.

Türk Gazetecileri Albümünden: 1940’lı yıllardaki dergilerin baş yazarlarının karikatürlerini içeren kartpostal, Tasvir Neşriyat. Kaynak: İBB Atatürk Kitaplığı / Krt_008452

Türkiye’de –bazılarının etkisi uzun sürse de– pek çok derginin ömrü kısadır. Dergileri “bir zekâlar topluluğunun eseri” olduğu için kitaplara yeğ tutan Cemil Meriç (1974), kapanan her dergiyi “kaybedilmiş bir savaşa” benzetirken, “Bizde hazin bir kaderi var dergilerin,” der, “çoğu bir mevsim yaşar, çiçekler gibi.” Necip Fazıl’ın dergicilik hanesinde kelebek ömürlü, “sanat, fikir, aksiyon” dergisi Ağaç (1936) da yer alır. Necip Fazıl, Ankara’da bir kış günü evde kömür bitince dergiye girecek resim klişelerini bir bir salamandraya atıp yakmış, alevleri seyrederken ev arkadaşı Şevket Rado’ya şöyle demiştir: “Mecmua klişesiz, resimsiz de çıkabilir. Zaten mühim olan şiirdir, fikirdir. Resmin ehemmiyeti yoktur. Dünyanın ciddi mecmuaları hep resimsiz çıkar” (akt. Rado, 1978).

II. Dünya Savaşı yıllarında sol, Behice Boran ve Niyazi Berkes gibi hocaların çabalarıyla önce Yurt ve Dünya’da (1941), sonra Adımlar’da (1943) temsil edilir. Eğer bir ciddiyet belirtisi sayılırsa, ikisi de hemen hemen resimsizdir. Estetik kapaklarıyla dikkat çeken Yeni Adam’ı (1934) İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu yayınlar. Yeni Adam, sosyal bilimler ve felsefe alanında gelenekçilikle modernizmi kaynaştıran hümanist, derinlikli yazılarının yanı sıra savaş yıllarında anti faşist safları sıklaştırmıştır.

Çok partili demokrasinin işlerlik kazandığı 50’li yılların siyasi arayışlarını yansıtan Forum (1954), “Fikir Meydanıdır” alt başlığıyla, akademik çevre aydınlarınca çıkarılır. Başlangıçta doğrudan muhalif bir eda taşımamasına rağmen Demokrat Parti’nin adım adım tekpartileşmesi sonucunda demokrasiyi daha kararlılıkla savunmaya koyulmuş, 1961 Anayasası’nı ve CHP’nin ortanın solu çizgisini besleyen fikriyatın temellerini erkenden atmıştır (Dede, 2015; Günay, 2020). Yayın özgürlüğünde bir milat niteliği taşıyan 1961 Anayasası’nın ardından, Doğan Avcıoğlu’nun girişimi ve çok sayıda aydının manifestosuyla yayımlanan Kemalist sosyalist Yön (1962) ile Doğan Özgüden, Yaşar Kemal gibi isimlerin ortaklığıyla çıkan sosyalist Ant (1967), 60’lı yıllarda solun aynası olur. Türkiye’nin 1968 kuşağı, her şeyden önce Yön ve Ant okurlarıdır. 12 Mart müdahalesine varan günlerin toplumsal hareketliliği ve devrime ilişkin akıl yürütmeler, Avcıoğlu’nun haftalık gazetesi Devrim’e (1969) ve Mihri Belli öncülüğündeki Türk Solu’na (1967) da yansır. Gençlik hareketi, 12 Mart bulutları dağılırken, 70’lerin ortasından 12 Eylül darbesine kadar bağrından nice fikir ve eylem dergisi çıkaracak, soldaki ayrışmanın belgesel serüveni bu dergiler aracılığıyla takip edilecektir (Tunalı, 2009).

Ant dergisinin ilk sayısı, 3 Ocak 1967. Kaynak: International Institute of Social History / Digital Collections [https://bit.ly/3FGLqsk]
İnci Tuğsavul ve Doğan Özgüden Ant dergisi üzerinde çalışırlarken, 1968. Kaynak: Twitter, @ucansupurgeukff [https://bit.ly/3FHfDYe]

Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ta (1990) çizdiği Saim karakteri, 70’li yıllar boyunca bütün sol örgütlerin dergilerini biriktiren biridir. Yetkin bir koleksiyon oluşturma amacıyla değil; siyasi fraksiyonlar arasında bir türlü seçim yapamamanın kararsızlığıyla kalkışmıştır bu işe. Güya günün birinde hepsini okuyup bitirdiğinde nihai kararını verecektir; ama, o kutlu gün gelene kadar, arkadaşlarının “devrimimizin arşivi” dediği bir kütüphane kendiliğinden oluşmuştur. Bugün TÜSTAV’ın (Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı) internet sitesinde erişime açık bulunan, 20. yüzyıl başlarının İştirak’ından 1990’ların ortalarının Söz’üne uzanan sol süreli yayınlar koleksiyonu ise Saim’in mütevazı kütüphanesine taş çıkartır. Diğer cenahta İLEM’in (İlmi Etütler Derneği) yürüttüğü İslamcı Dergiler Projesi, yine yüz küsur yıl öncesinden başlayarak siyasal İslamcı yayınların yükselişe geçtiği 80’li yıllar ve sonrasına, Sebilürreşad’dan Hareket’e, Sezai Karakoç’un Diriliş’inden (1960) Mehmet Metiner’in Girişim’ine (1985) pek çok dergiyi internetteki dijital arşivde okura sunmuştur.

Edebiyat ve Sanat Dergilerinin Uzun Yüzyılı

Orhan Veli’nin Yaprak (1949) dergisini çıkarmasını, Abidin Dino bir “yiğitlik” biçimi olarak görerek, 1951’de şöyle yazar: “Yobazlığa, ırkçılığa, inkılâp düşmanlığına karşı komak için kendini cömertçe harcadı. (…) Tek serveti, sevdiği birkaç yağlıboya resmi satarak, yemekten giymekten geçerek işine devam etti. Çeşitli curnallara, hapis tehditlerine kulak asmadan, yılmadan dergisini çıkardı. Hem de nasıl bir halk türküsü söylercesine” (Dino, 2000). Pek çok fikir, sanat, edebiyat dergisinin ortak bileşkesi olan yiğitlik, okuru da dergiye bağlayan bir güçtür büyük ihtimalle. O dergiyi değil de şu veya bu dergiyi alan, ona bağlanan okur da kendini bir parça “yiğit” hisseder.

1945 yılına kadar yayını (aradaki zorunlu kesintileri bir tarafa bırakırsak) devam eden Servet-i Fünun’un ilk sayısının kapağı, no. 1 (1308 [=1891]): “Edebiyat, fünun, sanâyi’, terâcim-i ahvâl, seyahat ve roman ve sâ’ireden bahis olarak her hafta perşembe günleri çıkar” Kaynak: Milli Kütüphane, Süreli Yayınlar Koleksiyonu / 1956 SB 501

Edebiyat dergilerinin ağababası, ilk kez 1891’de yayımlanan Servet-i Fünun’dur. Ahmet İhsan’ın (Tokgöz) çıkardığı, modernleşen Osmanlı’nın pozitivist dergisi, harf devrimiyle birlikte Uyanış’ı benimser. Zaten asıl ismindeki “fen” vurgusu giderek sönmüş, Recâizâde Ekrem, Tevfik Fikret ve Halit Ziya’nın (Uşaklıgil) dokunuşlarıyla, edebiyatta bir çığır açacak kadar içeriği dönüşmüştür. Cumhuriyet devrinin yenilikçi edebiyatını temsil eden yepyeni bir derginin Varlık (1933) ismini alması, Servet-i Fünun’un “servet”ine göz dikmek değilse de, bir göz kırpıştır. Yayıncısı Yaşar Nabi’nin (Nayır) deyişiyle “İnkılâbın her sahada varlıklar yaratmak işine girişmiş olduğu bir devirde” Varlık, memleketteki “sanat mecmuası boşluğunu doldurmayı” hedefler (akt. Günyol, 1984). 2000’li yılları aşarak bugünlere kadar yolculuğunu sürdüren dergi, tarihte Garip hareketine ve Köy Enstitülü yazarlara verdiği açık çekle, İkinci Yeni tartışmalarına karşı takındığı suskunluk ve soğukkanlılıkla hatırlanır.

Siyasal yelpazenin solunda, özellikle 70’li yıllardan bu yana dergiler, kendi ideolojileri doğrultusunda örgütlü bir mücadelenin kurulması, büyümesi ve insanların birbirine kenetlenmesinde bir araç olarak kullanılagelmiştir. Bunu bilen polisler ve savcılar da bu sefer her sol derginin arkasında illa bir illegal örgüt arama, eğer bulamazlarsa uydurma bir örgüte yamama sevdasına kapılmışlardır. Edebiyat dergilerinin de az çok siyasal dergilere benzer biçimde, belli edebiyat anlayışları etrafında, şairler, yazarlar, hevesliler ve okurlardan meydana gelen bir “dergi çevresi”yle sarmalandığı görülür. Peşlerinde güvenlik güçleri belki yoktur; ama, polemikçiliğin, ahbap çavuş ilişkilerinin ve vefasızlığın yükseldiği koşullarda, yazar ve okurların sorgu sualine hazırlıklı olmaları gerekir. Attilâ İlhan çevresinin Sanat Olayı dergisi, Turgut Uyar’ın ölümü (1985) sonrası nahoş yazılar kaleme alarak, Edip Cansever’in ölümünden (1986) ise tek satırda dahi bahsetmeyerek “olay” yaratmış, derginin bu tutumu bir imza kampanyasıyla protesto edilmiştir.1 Yakın geçmişte, iktidar yanlısı bir medya grubunca devralınan Sabit Fikir’in (2011) sosyal medya hesaplarında, derginin kurucu ekibinden Küçük İskender’in ölümünün (2020) duyurulmaması, pek çok yazarın protesto amacıyla web sitesinden yazılarını geri çekmesine ve künyeden isimlerini sildirmesine neden olmuştur.

1950’lerin ikinci yarısında şiirde İkinci Yeni akımı Pazar Postası (1951) dergisinde filizlenir, Yeditepe (1950) dergisinde serpilir ve eleştirel bir bakışla masaya yatırılır. İkinci Yenici Cemal Süreya’nın çıkardığı Papirüs (1966), bir İkinci Yeni dergisi olmayacak, çok geniş bir edebiyat evrenine açılacaktır (Kabacalı, 1990). Köy edebiyatının dinamikleri (örneğin, romanda yöresel şive kullanmak doğru mu, yanlış mı?), toplumcu gerçekçi sanat eğilimleri 1950’lerin dergilerinin tartışma konuları arasındadır (Uçar, 2019). Yeni Ufuklar (1953), Mavi (1952), a (1956), birbirinin devamı niteliğindeki Seçilmiş Hikâyeler (1947) ile Dost (1957) ve gelenekçi kanattan Hisar (1950) bu on yılın diğer belli başlı edebiyat dergileridir. 1960’larda Yeni Dergi (1964) çeviri ve eleştiriye verdiği değerle anılırken; bu derginin izlerini Halkın Dostları (1970), Militan (1975), Sanat Emeği (1978) daha radikal bir çizgiye taşıyacaktır (Doğan, 1997). Sait Faik’in (1973) Mavi’ye hitaben 1956’da söylediği şu sözler ister istemez tüm edebiyat ve sanat dergilerinin kulağına küpe olacaktır: “Mavi güzel dergi, ama biraz daha kavgacı, biraz daha delidolu olsa rengine zarar gelmez. Denize baksanıza, nasıl hırçındır. Bayılırım kavgacı dergilere.”

Murathan Mungan (2007) dergilerin yazar üzerindeki emeğine şefkatle eğilir: “Bir ülkede gelenekselleşmiş, kurumsallaşmış süreli yayınların varlığı, yazıyı iş edinmiş kişilerin yazma edimine bir disiplin, bir süreklilik, bir tartım kazandırır; gelecek kuşakların yetişmesine ivme verir. Örneğin, edebiyat dünyamızda Varlık, Yeni Dergi, Yeni Ufuklar, Yeditepe, Dost gibi dergilerin uzun soluklu olması, yeni kuşakları heveslendirmek konusunda olsun; yeni okurların, yeni yazarların yetişmesinde olsun, az mı rol oynamıştır?”

Milliyet Sanat Dergisi (1972), Hürriyet Gösteri (1980) büyük basın sermayesinin kültür-sanat dünyasına ciddiyetle adım atmasının ilk ve istikrarlı örnekleri sayılabilir. 80’li yıllarda Sanat Olayı (1981/1983), Gergedan (1987), Argos (1988) gibi diğer “ödenekli” dergiler, Broy (1985), Edebiyat Dostları (1987) ve Sombahar (1990) gibi “yiğit”lerle bir arada kültür ortamını zenginleştirir. Daha öncesinde, Yazko Somut (1979/1983), Yazko Edebiyat (1980), Yarın (1981), Bilim ve Sanat (1981), Düşün (1984) gibi dergiler politik ifade alanının tamamen yok edildiği 12 Eylül günlerinde, okurun sanat ve edebiyata bir can simidi gibi sarılmasını sağlamıştır. Öyle ki 5000 satan Yarın’ın düzenli okurlarının 500’ü hapistedir. Gençlik sol siyaseti, sol siyaset de gençliği o yıllarda Aydınlık çevresinin Gökyüzü (1986), Yalçın Küçük çevresinin Toplumsal Kurtuluş (1987) dergileriyle ve değişim geçiren Yarın’la tutup kavrar. Gençlik ve Toplum (1984) ise etkili sosyalist kültür dergisi Birikim’in (1975/1989) yavrukurdudur. Yayınevlerinin çatısı da dergiler için güvenli bir sığınaktır. Geçmişte Varlık, Yeditepe gibi dergiler verimli birer yayınevini içinden doğurduğu gibi, Adam Yayınları Adam Sanat (1985), Adam Öykü (1995) gibi dergileri dünyaya getirmiştir. Notos (2006) ve Sözcükler (2006) bu sesin bir sonraki yankısıdır.

Bilim ve Teknik (1967) ne siyasetten anlar ne de sanattan, edebiyattan! TÜBİTAK’a henüz TBTAK dendiği günlerde, “bilimsel ve teknik çalışmaları popüler bir dille ve doğru olarak halka tanıtmak” amacıyla yayımlanmış, tabiri caizse “sözelciler”in değil “sayısalcılar”ın gönlünü fethetmiş, uzun ömründe Anadolu’nun içlerine kadar sızarak bir derginin yaratabileceği en büyük tiryakiliği yaratmıştır.

Bereketli Mizah Ülkesi

Çok satan dergiler bakkallarda bile bulunur. Mizah dergileri bu sınıftandır. Ferhan Şensoy (1993) “Bakkala giriyorum, Gırgır çıkmış, Fırt çıkmış, Çarşaf çıkmış, Laklak çıkmış, Lukluk çıkmış, bakkalda bir mizah cümbüşü” diyerek girer söze ve devam eder:

Bizim bakkal zaten ‘Kara Mizah Bakkaliyesi’; sigara yok, tuz yok, ampul yok, mum yok, anasonlu rakı hiç yok… Bakkal niye var, o belli değil. Şükür, mizah dergileri var, hepsini alıp çıkıyorum eve. Bereketli mizah ülkesi Türkiye’nin tükenmez mizahçıları, bakkalın bile nereye koyacağını şaşırdığı dergileri, patır patır çıkarıp atıyorlar, bisküvilerle deterjanların üstüne.
Bülent Arabacıoğlu’nun çizimiyle “Gırgır’da Bir İş Günü” Kaynak: Gırgır no. 625 (26.08.1984), s. 7.

70’li yılların sonlarının gerçekçi bir portresidir bu. Gırgır (1972), toplumun 12 Mart döneminden çıkışına bir nefes üflemiş, Evren’li, Özal’lı yıllardaki muhalefetiyle, etkisini daha da genişletmiştir. Mikrop’tan (1978) başlayarak Limon (1985), Leman (1991), Hıbır (1989), HBR Maymun (1994), Pişmiş Kelle (1990), Deli (1991), Penguen (2002), Uykusuz (2007) gibi dergiler ve Naber (2015), Gırgır’ın çocukları ve torunlarıdır. Bu gelenekten el alan Öküz (1996), Yeni Harman (2002), Hayvan (2003), Ot (2013), Kafa (2014) gibi popüler edebiyat ve kültür dergileri mizah ağırlıklı olmamakla birlikte mizah dergisi okurlarına seslenir.

Akbaba (1922), cumhuriyet tarihinin ilk yarısı boyunca kuşakları güldüren dergidir. Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’ın çıkardığı Markopaşa (1946), tek parti rejiminin son döneminde “sokaktaki adam”la buluşarak sendikalar ve siyasi partilerden önce toplumda bir solduyu uyandırır. Yasaklandıkça Malûmpaşa, Merhumpaşa gibi bir dizi isimle yeniden yayımlanmış, sahteleri bile türemiştir (Ergün, 1998). Bir sonraki on yılda demokrasinin acemilik dönemi Turhan ve İlhan Selçuk kardeşlerin 41 Buçuk’u (1952) ve Dolmuş’uyla (1956) sınanır (Derman, 1984).

Yasaklandıkça yeni bir paşa ismiyle çıkan Markopaşa’nın aldığı birkaç “paşa”lı isimden birisi: Merhum Paşa, 1947. Kaynak: Twitter, @AzizNesinArsivi [https://bit.ly/3YeNSgM]

Memleketin ilk mizah dergisi Diyojen, 1869’da Teodor Kasap Efendi tarafından yayımlanmıştır. Osmanlı’nın mizah dergilerinden birkaçının ismini sıralamak bile insanı gülümsetmeye yeter: Latife, Boşboğaz, Dalkavuk, Cadaloz, Adamsende, El Üfürük, Falaka, Yuha.

Gazetecilerin Dergileri

Akis’in popüler kültüre “kapı araladığı” kapaklarından, 27 Ekim 1959: Muhterem Nur. Kaynak: İnönü Vakfı / Akis Dergisi Arşivi [https://bit.ly/3iP3OpV]

Derginin en yakın akrabası gazete olduğuna göre, dergicilik biraz da –diğerlerinden sıra gelirse– gazetecilere düşer. Time benzeri güncel haber dergilerinin Türkiye’deki ilk örnekleri Akis (1954) ve Kim (1958), aynı zamanda Demokrat Parti (DP) iktidarına muhalefetin merkezi haline gelmiştir. Devir (1954/1972), Meydan (1965), Yankı (1971), bu geleneği 80’li yıllara kadar taşır (Şahin, 1984). Haftalık haber dergiciliği 1980’li yıllarda altın çağını yaşar. Ansiklopedicilik ve dergicilikle –bu da bir başka akrabalık ilişkisidir– iştigal eden Gelişim Yayınları’nın Nokta’sı (1983) cinsellikten işkenceye, marjinal kimliklerden tarikatlara pek konuşulmayan konuları konuşmakla, “tabu devirmek”le övünür ve övülür. İletişim Yayınları’nın Yeni Gündem’i 15 günlük fikir dergisinden (1984) yola çıkarak haftalık haber dergisine (1986) varır. Bu dergilerde 80’li yıllardaki toplumsal dönüşümün ana hatları, bazen de yan yolları mercek altına alınır. 2000’e Doğru, Aydınlıkçıların haber dergisidir. Cemal Süreya bu dergi için Ahmet Kaya ile söyleşi yapmış, 99 Yüz kitabındaki portrelerin çoğunu yine bu dergide kaleme almıştır.

Nokta dergisinin ilk sayısı, 15-21 Şubat 1982. Kaynak: Milli Kütüphane, Süreli Yayınlar Koleksiyonu / 1983 SB 1

Haber dergiciliği kervanına büyük yayın gruplarının Tempo’su (1987) ve Aktüel’i (1991) de katılır. 80’ler ve 90’larla birlikte gazetelerin parasız hafta sonu ekleri, piyasadaki mevcut dergilerle rekabet edecek bir konu çeşitliliğine ve yoğunluğuna ulaşır. İpek Çalışlar’ın yönettiği Cumhuriyet Dergi, aktüalite, sanat ve popüler kültürü harmanlarken; Tuğrul Eryılmaz’ın yönetimindeki Radikal İki bunlara fikir dergiciliği hassasını da ekler. 2000’lerin eşiğinde büyük gazeteler kendi bünyelerinde oluşturdukları dergi gruplarıyla her telden dergi yayıncılığı yapmışlar, bazen Esquire, Cosmopolitan, Rolling Stone gibi tanınmış uluslararası dergileri, lisans anlaşmalarıyla, Türkiye’ye özgü bir içerikle hazırlamışlardır.

Bağımsız dergi Sokak (1989) özellikle vicdani ret, yeşil hareket, eşcinsellik gibi konularda alternatif bir platform haline gelir. Gazeteciler inisiyatifi kimliğiyle Express (1994), Roll (1996), Bir+Bir (2009) topluma, siyasete, emek hareketine, kültüre, müziğe merakını, sorarak, söyleşerek, mikrofonu kanaat sahiplerine uzatarak gideren kardeş dergilerdir.

Kapakların Söylediği

Fethullah Gülen cemaatinin ilk yayın organı Sızıntı’nın (1979) ilk sayısının kapağında, kartpostallardan, otobüslerin, minibüslerin arka camından, kahvehane duvarlarından herkese tanıdık gelen “ağlayan çocuk” resmi bulunur. Bu resim, İtalyan ressam Bruno Amadio’nun kitsch tablolarından biridir. Yaklaşık 20 yıl sonra Leman, bir sayısının kapağına aynı resmi koymakta tereddüt etmez. Mesaj da aşağı yukarı aynıdır. Sızıntı, Mehmet Akif Ersoy’un “Merhametin yok diyelim nefsine / Merhamet etmez misin evlâdına?” dizelerini alıntılarken; Leman baklava çalma suçuyla tutuklanan çocuklar için merhametin yanı sıra hak, hukuk, adalet talep eder. Gözü yaşlı bir oğlan çocuğu, iki ayrı siyasi uçtaki dergiyi tarihin belli bir momentinde buluşturmuştur.

Abidin Dino’nun Sosyal Adalet dergisi için çizdiği kapaklardan: Sosyal Adalet, no. 16 (Temmuz 1965) Kaynak: © Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi / Abidin Dino Arşivi [https://bit.ly/3FCEn3P]

Kapak, derginin nüfus cüzdanı, vitrini, yüzü gözüdür; bazen kalbi, bazen yumruğudur. Bir kapağın vurucu olması istenir. Kimi dergi üç beş isim ve kelam sıralayarak kapağı geçiştirir; ama, esaslı kapaklarda fotoğraf, resim, çizim ve grafik konuşur. Kapak, bir derginin güzel sanatlar olarak portresidir. Gazetenin baş sayfası onun yanına yaklaşamaz, kitap kapağı onunla yarışamaz. Abidin Dino’nun Sosyal Adalet kapakları, Erkal Yavi’nin Akis, Sait Maden’in Yön, İnci Tuğsavul’un Ant kapakları, koleksiyon değeri taşıyacak kadar güzeldir (Aysan, 2013). Akis, siyasetçi ve bürokrat fotoğraflarına ara verdiğinde Zeki Müren, Lefter, Yıldız Kenter kapakları yaparak popüler kültüre kapı aralamıştır. Sırasıyla Anita Ekberg, Gina Lollobrigida, Grace Kelly kapaklarıyla yayın hayatına atılan Hayat, bir yerli kapak için 18 hafta beklemiştir. Bu bir ünlü aktris değil, Türk modası spotunu tamamlayan Olgunlaşma Enstitüsü öğrencisi bir genç kızın fotoğrafıdır.

İhsan Doğramacı’yı klozet niyetine İstanbul Üniversitesi kapısına oturtan fotomontajlı Nokta kapağı basın tarihine geçmiştir. Neyse ki bu cesur kapak Muzır Yasası’na takılmaktan kurtulmuştur. Çünkü tam o günlerde (1986 yılının Mart ayında), kamuoyunda Muzır Yasası olarak bilinen “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Yasası” yürürlüğe girer; böylece Playboy, Playmen gibi erotik dergiler de siyah poşete… Erkekçe, yasanın üstünden atlamak için kapak modellerinin çıplaklık dozunu ayarlamaya çalışırken; TRT’deki Mardin-Münih Hattı dizisinin oyuncusu Rebecca Winter siyah poşete –basın bunu “kara çarşafa” diye tercüme eder– giren ilk kapak kızı unvanı kazanmıştır. Doğramacı kapaklı Nokta’daki minik bir habere göre, İzmir’de bir gazete bayii, tezgâhında sergilediği poşetsiz Playmen’lerin başına bir iş gelmesin diye, üzerlerini Sızıntı dergisiyle örtmüştür.2

Dergicilik Öldü mü?

Dergicilikte son büyük ivme 30 yıl öncesine denk düşüyordu. 90’lı yıllarda veya 2000’lerin başında çıkan, ufuk açıcı, yenilikçi, okurunda biriktirme hevesi uyandıran çoğu derginin yerinde bugün yeller esiyor. Kimi çoktan hayatını noktaladı, kimi dijital ortama transfer oldu. Edebiyat, politika ve felsefe dergisi Defter (1987), feminist Pazartesi (1995), eleştirel kitap dergisi Virgül (1997), sinema dergisi Altyazı (2001), müzik dergisi Bant (2004) bunlar arasında anılabilir. Minderi terk etmenin mutlaka türlü türlü sebebi vardı; ama, muhtemelen en büyük tırpan internetten gelmişti. Aynı internet, “dijital dergi” denen kâğıtsız dergileri de yaratacaktı.

100 yılın hatırlanan dergilerinin ezici çoğunluğu İstanbullu, azımsanmayacak kadarı Ankaralıydı. Yine de “taşrada düğün hazırlıkları” misali Anadolu kentlerinde nice derginin tohumu ekilmiş, en azından hayali kurulmuş, bu hayallerin bir kısmı gerçek olmuştu (Çınar, 2010). Kapanan, yitip giden dergilerle birlikte taşrada, İstanbul’dan, Ankara’dan gelecek dergileri beklemenin heyecanı, gelir gelmez kapışmanın saadeti ve okur mektuplarının sıcaklığı da tarihe karıştı.

Bugün ortaokul çağlarında bir kız, tatile gittiği sahil kasabasındaki küçük Migros’ta aradığı gençlik dergisini bulamayınca sosyal medya hesabından “Migros’ta nasıl dergi reyonu olmaz, bu ne rezalet,” diye isyan ettiğine göre, demek ki memlekette dağıtım sistemi tanınmayacak kadar değişmiş. Gazete bayileri epey azalmış, iplere mandallanan dergilerin yerini süpermarket reyonlarında sergilenenler almış… Buralarda AKP etkileşimli muhafazakâr tandanslı çeşitlerin yanında, moda, ekonomi, yeme-içme, dekorasyon, doğa, seyahat, yoga dergilerinin ağırlığı dikkat çekerken; mizah ve tarih dergileri hâlâ eski formunu koruyor. Dergileri karıştırırken, günümüz dergiciliğinin itici gücünün reklamcılık olduğu, reklamların fare gibi içeriği kemirdiği dehşetle fark ediliyor. Bazı hobi dergileri, sanki sırf reklam almak için yayımlanmış izlenimi veriyor, sırf sarı basın kartının avantajlarını yitirmemek için tek yapraklı uyduruk gazeteler bastıran eski toprak gazeteciler gibi. Kimi yayınların “reklam + haber” adı altında özel reklam tarifeleri uyguladığı, şirket reklamlarına yer vermekle yetinmeyip ücret karşılığı haber kisvesinde aynı şirketin ürün tanıtımını yaptıkları öteden beri bilinen, ama pek sorgulanmayan bir gerçek.

Dağıtım ağında, elbette irili ufaklı kitabevlerinden de söz edilebilir. Aybaşlarında, niyetinde ciddi bir okur, niyetinde ciddi bir kitabevinden yine eskisi gibi kucak dolusu dergiyle ayrılabilir. Merakla beklenen, matbaadan çıkışı iple çekilen dergiler azalsa da bitmiş değildir. Bu dergileri isim isim sayıp nazar değdirmenin âlemi yok, onlar kendini biliyor. Kalan sağlar bizim…

Serteller ve Görüşler

Türkiye’nin 1950’lere kadarki yaşantısında Sabiha ve Zekeriya Sertel çiftinin ve Sedat Simavi’nin dergilerinin yeri başkaydı. Ancak Serteller Tan’la, Simavi Hürriyet’le dergiciliği günlük gazete yayıncılığı yolunda bir sıçrama tahtası gibi mi kullanmıştı? Simavi, Diken (1918) gibi mizah dergilerinin ardından 1933’te uzun menzilli çağdaş magazin dergisi Yedigün’ü çıkardı. Serteller’in Büyük Mecmua’sı 1919’da, Resimli Ay’ı 1924’te yayımlandı. Resimli Ay, Cevat Şakir’in (Kabaağaçlı) Bodrum sürgünüyle cezalandırıldığı yazıya, Nâzım Hikmet’in Putları Yıkıyoruz serisine, kadın hakları mücadelesine yataklık eden, magazinle siyaseti buluşturan dergiydi. 1945’in Aralık ayında, sol düşünceyle yeni muhalefet partisi Demokrat Parti’yi ortak bir demokrasi cephesinde bir araya getirmeyi hedefleyen; ancak, tek sayı yayımlanabilen Görüşler dergisi, Serteller için sonun başlangıcı oldu. Görüşler’in ambleminin G harfi, orak motifine benzediği gerekçesiyle Cumhuriyet gazetesince ihbar edildi. Fikir Hareketleri (1933) dergisinin kurucusu ve Tanin gazetesi başyazarı, anti faşist olduğu kadar anti komünist Hüseyin Cahit Yalçın, çiftin Sovyetik emeller beslediğini iddia eden bir yazı kaleme alarak halkı ayaklandırdı. CHP teşkilatının yol verdiği genç kitleler, tarihe “Tan Baskını” ismiyle geçecek saldırıyı düzenledi. Tan matbaası, Görüşler’in bürosu ve bazı kitabevleri tahrip edildi. Sertel çifti olayın ardından yurt dışına çıkmak ve hayatlarına sürgünde devam etmek zorunda kaldı.

Görüşler no. 1 (1 Aralık 1945). Kaynak: Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı / Süreli Yayınlar Arşivi [https://bit.ly/3iUdY8D]
Radyo ve Televizyon

Radyonun büyük şehirlerde iyi kötü her eve girdiği 1950’ler, dergicilik faaliyetlerini de tetikledi. Magazin dergilerindeki sinema ve dans ağırlığı radyo kutusunun sihrine kayarken, doğrudan doğruya radyo magazinleri türemeye başladı. 1950’deki ilk sayısında Radyo Haftası “Türkiye’de radyosu olan 271 bin 776 evin mecmuası” olmaya ant içti. Aynı yıl Resimli Radyo Dünyası ve Radyo Magazin yayımlandı. 1953’teki ikinci dalgada Bâbıâli’nin okura sunduğu dergiler Radyo Âlemi ve Radyonun Sesi’ydi. 1951’in ilk günündeki radyo programıyla kendini bütün Türkiye’ye tanıtan Zeki Müren başta olmak üzere Müzeyyen Senar, Safiye Ayla, Zehra Bilir, Hamiyet Yüceses gibi eski yıldızlar ve Saime Sinan’dan Ayten Alpman’a radyoya ses veren yeni alaturka ve alafrangacılar bu dergilerin sayfalarını ve kapaklarını süsledi. 1975 yılında TV’de 7 Gün’ün çıkışı, deneme yayınları 1968’de Ankara’da başlayan, 1971’de İstanbul’a sıçrayan televizyonun, artık orta sınıf hayatına iyiden iyiye girdiğini gösteriyordu.

Radyo Haftası’nın 76. sayısının kapağında Suzan Güven, 3 Kasım 1951. Kaynak: Milli Kütüphane, Süreli Yayınlar Koleksiyonu / 1956 SA 107
Hayat ve Ses

Hayat, 1956’da yayımlandığında hem dergicilikte hem de matbaacılıkta bir atılımı haber veriyordu. Sorumlusu Şevket Rado’nun deyişiyle bu “nezih aile dergisi”, Alman tifdruk (derin baskı) teknolojisi kullanılarak basılıyordu. İlk sayı 170 bin tirajla çıkmıştı. Derginin sermayesi, Bâbıâli’nin dışından, daha önce çocuk dergisi Doğan Kardeş (1945), minik ebatlı Aile (1947), Hayat’ın hazırlayıcısı aylık Resimli Hayat (1952) dergilerini yayımlayan Yapı ve Kredi Bankası’ndan geliyordu. 60’lı yıllardaki sinema tiyatro ve müzik ağırlıklı Ses ve fotoroman dergisi Hayat-Resimli Roman aynı girişimin ürünleriydi. Hayat ilhamını Amerikan Life, Fransız Paris Match ve Alman Bunte gibi şehirli orta sınıf ailelere seslenen dergilerden almıştı. Ara Güler, Ozan Sağdıç, İnal Tengizman gibi fotoğrafçıların kareleri ilk kez bu denli özenli, “cam gibi” basılıyor, her görende bir Avrupa dergisi hissi yaratıyordu. Hayat’ın orta sayfa posterleri de namlıydı. Şevket Rado (1990), Avrupa müzelerinde sergilenen empresyonist tablolardan ve bazı Türk ressamlarının eserlerinden seçilen bu posterlerin Anadolu’ya resim sanatını yaydığını söylüyordu: “Trabzon civarında bir köy kahvesinin duvarında, Hayat’ın orta sayfasında çıkan Van Gogh’un “Gemiler” adlı tablosunu gördüğüm zaman, hayatımda duyabileceğim en büyük hazzı tatmış oldum.”

Hayat, no. 36 (14 Haziran 1957). Kaynak: Milli Kütüphane, Süreli Yayınlar Koleksiyonu / 1963 SB 57

KAYNAKÇA

Ali, S. (1940). İçimizdeki Şeytan. İstanbul: Remzi.

Aysan, Y. (2013). Afişe Çıkmak 1963-1980: Solun Görsel Serüveni. İstanbul: İletişim.

Çınar, E. (2010). İstanbul’un 100 Süreli Yayını. İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ.

Dede, K. (2015). Forum Dergisi. M.K. Kaynar (Der.) içinde. Türkiye’nin 1950’li Yılları.. İstanbul: İletişim.

Derman, H. (1984). Mizah Dergiler ve Karikatür. Türkiye’de Dergiler Ansiklopediler (1849-1984). İstanbul: Gelişim.

Dino, A. (2000). Kültür Sanat ve Politika Üzerine Yazılar. İstanbul: Adam.

Doğan, E. (1997). Edebiyatımızda Dergiler. İstanbul: Bağlam.

Ergün, M. (1998). Sahte Marko Paşa. Tarih ve Toplum, 175.

Faik, S. (1973). Bütün Eserleri: Sevgiliye Mektup. İstanbul: Bilgi.

Günay, E. (2020). Bir “Hürriyet” Hikâyesi. İstanbul: İletişim.

Günyol, V. (1984). Cumhuriyet Sonrası Sanat ve Edebiyat Dergileri. Türkiye’de Dergiler Ansiklopediler (1849-1984). İstanbul: Gelişim.

Kabacalı A. (1990). Cemal Süreya’nın Papirüs Serüveni. Milliyet Sanat, 233(1).

Kocabaşoğlu, U. & A. Akan (2019). Mütareke ve Milli Mücadele Basını. İstanbul: Bilgi Üniversitesi.

Meriç, C. (1974). Bu Ülke. İstanbul: Ötüken.

Mungan, M. (2007). Kullanılmış Biletler. İstanbul: Metis.

Pamuk, O. (1990). Kara Kitap. İstanbul: Can.

Rado, Ş. (1978). Edebiyatta Gençlik Hatıraları. Hayat Tarih, 6.

Rado, Ş. (1990). Giriş: Türk Matbaacılığında ve Mecmuacılığında Yenilikler. G. Toderini (Yaz.) içinde. İbrahim Müteferrika Matbaası ve Türk Matbaacılığı. İstanbul: Tifdruk Matbaacılık.

Şahin, H. (1984). Haftalık Haber Dergileri. Türkiye’de Dergiler Ansiklopediler (1849-1984). İstanbul: Gelişim.

Şensoy, F. (1993). Denememeler. Ortaoyuncular.

Toprak, Z. (1984). Fikir Dergiciliğinin Yüz Yılı. Türkiye’de Dergiler Ansiklopediler (1849-1984). İstanbul: Gelişim.

Tunalı, M.A. (2009). Siyasî Fikir Dergileri. T. Bora & M. Güntekingil (Der.) içinde. Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce: Dönemler ve Zihniyetler. İstanbul: İletişim.

Uçar, A. (2019). 1950’ler Türkiye’sinde Edebiyat Dergileri. İstanbul: Vakıfbank Kültür.

Kapak görseli: Photo by Jonas Jacobsson on Unsplash

DİPNOTLAR

  1. Nokta. 20 Temmuz 1986; Yeni Gündem. 14 Temmuz 1986; Sanat Olayı. Ağustos 1986.
  2. Nokta. 23 Mart 1986.

İLGİLİ NESNELER