GİRİŞ
Günlük hayatımızın bir parçası olan etek, hiçbir zaman sadece bir kumaş parçası olmamıştır. Etek, hayatımızdaki pek çok nesne gibi toplumsal cinsiyetlendirilmiştir, dolayısıyla toplumsal cinsiyet lensiyle irdelenmeyi gerektirir.
Etek kelimesinin Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğü’ndeki anlamına baktığımızda da toplumsal cinsiyetlendirilmiş bir kavram olduğunu görebiliriz. Sözlük, eteği “[b]edenin belden aşağısına giyilen, değişik biçimlerde, genellikle kadın giysisi, eteklik” şeklinde tanımladıktan sonra, cinsiyete atıfta bulunmayan daha nötr bir tanım verir: “Giysinin belden aşağıda kalan bölümü.1Eteğin bir diğer anlamı ise “[ç]adır, kanepe örtüsü gibi kumaştan olan şeylerin yere sarkan bölümü”dür. Dağ, tepe gibi yamaçlı şeylerin alt bölümü de etek olarak adlandırılmaktadır.2
Sözlükteki argo tanımlama ise eteği sadece toplumsal cinsiyetle ilişkilendirmez, aynı zamanda toplumsal ahlak ve namusa gönderme yapar: “Edep yeri.”3 TDK Sözlüğü’nde “eksik etek” ifadesinin karşılığı ise “kadın” olarak belirtilmiştir. TDK’nın Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü’ne baktığımız zaman “eksik etek” ifadesinin neden kadın anlamında kullanıldığını anlayabiliriz. Sözlüğe göre etek kelimesi, Yozgat, Afşar, Pazarören, Pınarbaşı, Kayseri’de “üreme organı (insan için)” anlamına gelmektedir.2 Dolayısıyla, burada söz konusu olan kadının bir şeylerden eksik olmasıdır. Daha açık bir ifadeyle erkekte olanın –erkek üreme organının– kadında olmayışı, kadının bu bakımdan “eksik” oluşudur.
Normlar ve Roller
Bugün etek pek çok toplumda atanmış cinsiyeti4 kadın olanların giymesi beklenen bir kıyafettir. Buna aykırı bir davranış, yani atanmış cinsiyeti erkek olanların etek giymesi tepkiyle karşılanır. Zira, ikili cinsiyet rejimi içerisindeki toplumsal cinsiyet rolleri gereği, kadın olanlar dişil, erkek olanlar eril davranmalı ve onlara özgülenen kıyafetleri giymelidir (Akı, 2021; Gedizlioğlu, 2020). Herkesi dişil ya da eril davranmaya iten, dişil/eril davranışa ilişkin normlar ağı, Judith Butler (2014) tarafından “heteroseksüel matris” olarak adlandırılmıştır.5 Bu normlar ağı sanat, eğitim, medya, hukuk, tıp gibi çeşitli araç ve anlatılarla ikili cinsiyet rejiminin ezeli ve ebedi olduğuna dayanan bir algı yaratmaktadır (Akı, 2021).
Queer teori ise normlar aracılığıyla bizlere dayatılan bu algıyı sorgular. Queer teorisyenler de cinsellik, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet arasında kurulan bağlantıları ve anlamından emin olduğumuz kadın ve erkek terimlerini sorgular. Dahası queer teori için cinsiyet, toplumsal cinsiyet ve kimlikler bağlamsaldır (contextual). Yani, zamana ve kültüre göre farklılık gösterebilir (Barker & Scheele, 2016; Cossman, 2019; Jagose, 1996; Sullivan, 2003). Bu bağlamda, ikili cinsiyet rejimi ya da heteroseksüel matrisin bize ezeli ve ebedi olduğu düşüncesiyle dayattığı normlar, aslında zamana ve mekâna göre değişiklik göstermektedir.6
Cinsellik tarihi araştırmacılarının eserlerine baktığımızda da ikili cinsiyet rejiminin iddia edildiği gibi ezeli olmadığını görebiliriz. Thomas Laqueur ve Londa Schiebinge, Antik Yunan’dan 18. yüzyıla kadar tek cinsiyet modelinin hâkim olduğunu belirtir. Tek cinsiyet modelinde, “dişi genitaller esasen erkeklerinkiyle aynıydı ama dişilerinki bedeninin içinde yer alıyordu. Vajina içsel bir penis, uterus ise içsel bir testis torbası olarak görüldü. Kadınların bu içsel erkek organlara sahip oldukları çünkü bedenlerinin bu organları dışarıya atmak için gerekenden daha az ısı tuttuğu varsayıldı” (Stone, 2015: 62).
18. yüzyılda ise bir dönüşüm gerçekleşmiş ve tek cinsiyet modeli bir tarafa bırakılarak ikili cinsiyet modeline geçilmiştir. Buna göre bilim insanları, dişi ve erkek bedeninin birbirinden farklı olduğunu düşünmeye ve dişilerin anatomik yapılarına farklı isimler vermeye başlamışlardır. Bu dönemde kadın ve erkek bedeninin anatomik haritası çıkarılmış ve bunun için tamamen zıt bedenler seçilmiştir (Bard, 2010; Stone, 2015). Birbirine zıt kadın ve erkek bedenleri seçilirken anatomik iskelet çizimleri için özellikle leğen kemiği geniş olan kadınlar seçilmiştir (Stone, 2015); çünkü, ‘[b]öylece erkek düşünmek için, kadın ise üreme için tasarlan”mış hale gelmektedir (Bard, 2010: 11). Schiebinge’ye göre Fransız Devrimi sonrasında siyasi görüşlerin aktarıldığı kamusal alandan kadının dışlanması için bazı savlar gerekiyordu. Bu dönemde erkekler, bedenlerinin farklılığından dolayı kadınların kamusal alan için uygun olmadığını ileri sürdüler ve çoğunlukla erkek olan bilim insanları, leğen kemiği geniş kadınların bedenlerini, doğum yapmaya uygun oldukları kabulüyle anatomik çizimler için esas aldılar. Böylece kadınların sadece evde oturup çocuk doğurmak ve bakmak için uygun oldukları iddiasında bir gerekçe üretmiş oldular (Schiebinge’den akt. Stone, 2015).
Osmanlı İmparatorluğu ve genel olarak Ortadoğu’da da tek cinsiyet modeli 19. yüzyıla kadar varlığını devam ettirdi. Dror Ze’evi Müslüman Osmanlı Toplumunda Arzu ve Aşk kitabında bu modeli, “kusurlu erkek modeli” olarak adlandırmıştır. Buna göre asıl ve kusursuz kabul edilen erkek karşısında tüm diğer cinsiyetler, onun kusurlu bir versiyonudur (Akı, 2021; Dror, 2008; Sarıtaş, 2020).
İkili cinsiyet rejimi anlatısına karşılık queer düşünceyi benimseyen pek çok feminist, cinsiyeti, kadın ve erkek olarak ikiye ayırmanın toplumsal olduğunu ileri sürmüştür. Buna göre kadınlar ve erkekler arasındaki ortalama farklılıklar radikal farklılıklara dönüştürülüp benzerlikler bastırılmış ve kadın ve erkek olmak üzere iki cinsiyetli bir model oluşturulmuştur (Acar-Savran, 2004).
Eteğin Toplumsal Cinsiyetlendirilmiş Tarihi
Yukarıda belirtildiği gibi ikili cinsiyet rejimi anlatısı, kadın ve erkeği dişil ve eril davranmaya zorlarken, dişil veya eril davranmada hangi kıyafetin giyildiği büyük önem taşımaktadır. Kadın ve erkeği kategorik ve radikal olarak birbirinden ayırmak için giyilen kıyafetlerin de birbirinden farklı olması gerekir: Kadının etek; erkeğin pantolon giymesi gibi. Bu bağlamda, kıyafetlere ilişkin bu ayrımın ezeli ve ebedi olduğu izlenimi yaratacak bir anlatının da olması gerekir. Bununla birlikte eteğin tarihine baktığımızda Rönesans’a kadar hem erkek hem de kadınların giydiği bir giysiyken (tunik ile birlikte); Rönesans’tan itibaren eteğin kadın giysisi olarak kullanılmaya başlandığını görüyoruz (Turan, 2020). Böylece Avrupa’da kadınların etek; erkeklerin de pantolon giydiği bir döneme giriliyordu.
Tıpkı etek gibi, pantolon da sadece bir giysi değildir ve politik bir tarihi vardır (Bard, 2010). Pantolonun çıkış yeri Asya’dır. En eski pantolon M.Ö 10.-13. yüzyıl aralığına aittir ve bugünkü Çin’in batısında bulunmuştur. O dönemde pantolon, hem kadınların hem de erkeklerin kullandığı bir giysidir.7 Kuzey Avrupa’da da soğuktan korunmak ve ata binmek amacıyla bol pantolonlar tercih edilmiştir. Yunanlılar ve Romalılar ise ilk başlarda pantolonun barbarlara uygun olduğunu düşünmüşlerdir (Bard, 2010).
Pantolonun bir erkeklik simgesi olarak görülüp, kadınlar tarafından giyilmesinin yasaklanması ise 1789 Fransız Devrimi sonrasına denk düşer. Örneğin, 1800 yılında Paris Emniyet Müdürlüğü, kadınların erkek kıyafetleri giymesini yasaklayan bir karar alır (Bard, 2010). Dahası pantolon giyen kadınlar travesti olarak kabul edilir. Christine Bard’ın aktardığına göre, “[b]ir kadının sadece pantolon giymesi onu cinsi (erkek) kendisininkine denk düşmeyen bir travesti yapar: XIX. yüzyılda kabul edilmesi mümkün olmayan bir yozlaşmadır bu” (2010:12). Pantolon erkekliğin ve gücün simgesi olarak görülürken; kadınlar pantolon giymek için büyük bir mücadele vermişlerdir ve bu yüzden cezalar almışlardır.8 Örneğin aktivist Luisa Capetillo, 1919 yılında, Porto Rico’da pantolon giydiği için hapis cezasına çarptırılmıştır. Ancak ceza, daha sonra mahkeme tarafından düşürülmüştür.9
Osmanlı İmparatorluğu’nda da 19. yüzyıldaki Batılılaşma hareketlerine kadar giyim, büyük bir çeşitlilik göstermektedir. Erkekler şalvar, potur, çakşır gibi kıyafetler giyerken; kadınlar ferace, şalvar, şalvar takımları, üç etek10 gibi çeşitli kıyafetler giymişlerdir. Şalvar, hem erkek hem de kadınlar tarafından kullanılmıştır. II. Mahmut döneminden başlamak üzere Batılılaşma hareketleriyle birlikte kılık kıyafet alanında çeşitli reform hareketlerine gidilmiştir. İlk reformlar askeri kıyafetlerde yapılmış ve askerler pantolon giymeye başlamışlardır. Daha sonra memurların da pantolon giymesini öngören düzenlemeler yapılmıştır (Koçu, 1969; Yılmaz, 2011). Batılılaşma hareketleri kadınların giyimlerinde de değişikliklere yol açmış, İstanbul ve başka büyük kentlerde ferace ve yaşmak yerini, çarşaf ve peçeye bırakmıştır. 19. yüzyılın son çeyreğinde de özellikle orta ve üst sınıf kentli kadınlar çarşafı ikiye ayırarak giymeye başlamışlardır. Bu iki parçalı çarşafta üst kısım pelerin; alt kısım ise etek şeklindedir. Kadınların zamanla eteğin boyunu kısaltıp darlaştırması ise erkekleri kızdırmıştır. İstanbul’da kadınların giyimlerindeki bu değişikler, özellikle II. Abdülhamit döneminde kontrol altına alınmaya çalışılmış, kadınların giyim kuşamına ilişkin çeşitli düzenlemeler yapılmıştır (Boyar & Fleet, 2010; Yılmaz, 2013).
Reşat Ekrem Koçu’nun Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü’nün (1969) “eteklik” maddesinde, etekliğin kadınlar tarafından yaygın şekilde giyilmeye Tanzimat ile başladığı belirtilir. Koçu, her ne kadar eteği bir “kadın esvabı” olarak tanımlasa da eteklik maddesinde, etekliğin erkekler tarafından da giyildiğini belirtir: “Tanzimâtdan önce eteklik erkekler tarafından ‘tennûre’ adı ile mevlevî dervişlerince semâ esnasında giyilmişdir” (Koçu, 1969: 106).
Koçu, eteği “belden aşağı yarım bir entari” olarak tanımlar (1969: 106). Entarinin kendisi hem kadınlar hem de erkekler tarafından II. Mahmut zamanında yapılan kıyafet düzenlemelerine kadar giyilmiştir. 1826-1827 yıllarında bu düzenlemelerden sonra da erkekler iş saatleri dışında sokağa gecelik entariyle çıkmaya devam etmiş; manava, bakkala, mahalle kahvelerine entarileriyle gitmişlerdir. 1909 yılında ise İstanbul Üsküdar’da erkeklerin gecelik entarisiyle sokağa çıkmasına yasak konulmuştur (Boyar & Fleet, 2010; Koçu, 1969).
Özet olarak, cumhuriyetin ilanından önce Osmanlı İmparatorluğu’nda giyim ve kuşamda bir dönüşüm başlamıştır. Giyim ve kuşamdaki bu değişiklikler, emirler ve düzenlemeler aracığıyla neyin giyilmesi gerektiğine müdahale ediyor ve eski olanı yasaklıyordu. Batı tipi giyimi takip eden ya da onun etkisiyle değişen kadın giysileri, kısalan etekler, şeffaflaşan peçeler, eril iktidar tarafından kontrol altına alınmaya çalışıyordu. Eril iktidar, modern ve Batılı tarzdaki giyimle, aynı zamanda kadın ve erkek giyimindeki muğlaklığa son vererek, kadın ve erkek giyimini radikal olarak birbirinden ayırıyordu. Kılık ve kıyafet alanındaki devlet müdahalesi, hem giyim ve kuşamda var olan çeşitliliği homojenleştiriyor hem de kadın ve erkeğe uygun tek tip bir giyim tarzının meşru olduğu algısını dayatıyordu. Buna göre kadınların etek, elbise, entari giymesi; erkeklerin ise pantolon giymesi meşru idi. Bu katı cinsiyet ayrımı, buna uygun olmayan davranışları, pratikleri anormal saymaya başlıyordu.
Bu düzenlemeler cumhuriyetin ilanından sonra da devam etmiştir. 1925 yılında 671 sayılı “Şapka Kanunu” (Şapka İktisâsı Hakkında Kânûn) çıkarılmıştır.11 Bu dönemde kıyafetlere ilişkin düzenlemelerle hedeflenen, büyük bir çeşitlilik arz eden yöresel kıyafetler yerine, tek tip “modern” ve “çağdaş” kıyafetlerin kullanıma geçirilmesiydi. Daha açık bir ifadeyle, ulus inşasında modern ve çağdaş kıyafetler, birer araç olarak kullanılmaktaydı. Şalvarı yasaklayan, pantolonu zorunlu kılan kanun düzeyinde bir düzenleme olmasa da bu konuda yerel düzeyde alınan kararlar ve şalvar yasakları mevcuttur (Adak, 2022). Cumhuriyet döneminde kadınların giyim kuşamına dair de kanun düzeyinde bir kısıtlama olmasa da, şalvar yasaklarında olduğu gibi, çarşafı ve peçeyi yasaklayan yerel idareler ve meclisler (Vilayet Genel Meclisi vd.) tarafından, alınan kararlar söz konusudur (Adak, 2014).
Normlara Başkaldırı: Normal Ne Ayol?
İkili cinsiyet rejiminin normlarına başkaldırışın cumhuriyet tarihindeki en hatırda kalan örneği, Zeki Müren’in mini etekle sahne alması ve kadın memurlara pantolon giymeyi yasaklayan düzenlemeye karşı direniş olmuştur.
Zeki Müren’in neden mini veya maksi etek giydiğine dair açıklaması bir manifesto12 olarak okunabilir. Müren manifesto olarak değerlendirebileceğimiz metninde yeni ve farklı olanın, normal dışına çıkanın tepkiyle karşılanmasını eleştirmektedir. Bu açıklamada altı çizilmesi gereken nokta, norm olarak kabul edilenin zamana ve mekâna göre değişiklik göstermesidir. Müren her ne kadar etek giydiği için eleştirilse de çeşitli dönemlerde ve çeşitli coğrafyalarda etek ve entarinin erkekler tarafından giyildiğini vurgular.
Zeki Müren, giydiği etek yüzünden eleştirilirken; kadınların pantolon giyebilmesi de yukarıda belirtildiği gibi, belirli bir mücadelenin ürünüdür. Kadın ve erkek olarak bedenlerin ayrıştırılmasının da ötesinde, hangi bedene hangi kıyafetin uygun düşeceği de yine heteroseksüel matrisle belirlenmiş durumda. Cumhuriyet tarihinde de kadınlar dönem dönem boyları değişen etekler ve pantolonlar giyiyorlar. Bununla birlikte kadınların pantolon giymesini yasaklayan düzenlemeler ve bunlara karşı direnişler, başkaldırılar da olmuştur.
1973 tarihli13 Türkiye Millet Meclisi (TBMM) İçtüzüğü’nün 56’ncı maddesi, 2017 yılındaki değişikliğe kadar, kadın milletvekillerinin pantolon giymesini yasaklamaktaydı. Kadın vekillerin bu konuda çabaları14 ve Şafak Pavey’in15 meclisteki konuşmasında bu konuya dikkat çekmesiyle 2017 tarihinde bu yasak kalkmış, kadın vekillerin ceket ve etek veya ceket ve pantolon giyebileceği düzenlenmiştir.16
Pantolon giymeye dair bir diğer yasak ise kadın memurlara 12 Eylül darbesi sonrasında gelmiştir. Resmî Gazete’de yayımlanan, 25 Ekim 1982 tarih ve 17849 sayılı “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik,” kamu emekçisi kadınların pantolon giymesini yasaklamış ve onları etek giymeye zorlamıştır. Ayrıca aynı yönetmelik ile etek boyunun da diz altında olması öngörülmüştür. Bu kural çok sıkı bir şekilde uygulanmazken; 28 Şubat sonrası genelgelerle gelen baskı ve denetlemeler sonucunda KESK’li kadınlar, “Pantolon Giyme Yasağını Tanımıyoruz” diyerek yasak olmasına rağmen pantolon giymişlerdir. Bu eylemler yasak kalkana kadar devam etmiştir. 3 Ocak 2002 tarihinde yönetmelik değişmiş17 ve kadınların pantolon giyme yasağı kaldırılmıştır (Karakuş, 2021). Etek boyunun diz altında olması gerekliliği ise, yönetmeliğin 5. maddesine uyarınca hâlâ devam etmektedir.
Eteğin boyunun nasıl olması gerektiği hususu da, zaman ve mekâna göre değişiklik gösterebilir. Cumhuriyet tarihinde kadınlar, çeşitli boy ve modelde etek giymiştir. Bununla birlikte son yıllarda kadınlar, giydikleri kıyafet, etek veya şort boyu nedeniyle kamusal alanda şiddete maruz kalmaktadır (Sarıoğlu, 2021). Etek boyları nedeniyle sözlü tacize uğrayan avukatlar da bulunmaktadır.18 Bu saldırılara karşı genel olarak bir cezasızlık politikası söz konusu olsa da; etek boyu kısa olan avukat hakkında tutanak tutup avukatın fotoğrafının çekilmesini isteyen hâkimin görevden uzaklaştırılması ve ardından hapis ile cezalandırılmasında görüldüğü gibi bu tür saldırıların cezasız bırakılmadığı durumlar da bulunmaktadır. Olayın ardından avukat Tuğçe Çetin, aynı kıyafeti giyip adliyeye gitmiş ve “[y]ine aynı kıyafetle, her zaman olduğumuz yerdeyiz,” demiştir.19 Çetin’in açıklamaları ve başlatmış olduğu hukuki süreç, bu tür saldırılara karşı yürütülen mücadeleyi göstermek açısından önemlidir.
Acar-Savran, G. (2004). Beden Emek Tarih. İstanbul: Kanat.
Adak, S. (2014). Anti-veiling Campaigns and Local Elites in Turkey of the 1930s: A View from the Periphery. S. Cronin (Ed.) içinde. Anti-veiling Campaigns in the Muslim World Gender, modernism and the politics of dress. (59–85). London & New York: Routledge Taylor & Francis Ltd.
Adak, S. (2022). Anti-Veiling Campaigns in Turkey: State, Society and Gender in the Early. Londra: I.B. Tauris.
Akı, E. İ. (2021). İkili Cinsiyet Rejimi. Feminist Bellek. https://feministbellek.org.
Bard, C. (2010). Pantolonun Poli̇ti̇k Tari̇hi̇. İstanbul: Sel.
Barker, M.-J., & Scheele, J. (2016). Queer a Graphic History. Londra: Icon.
Boyar, E., & Fleet, K. (2010). A Social History of Ottoman Istanbul. Cambridge: Cambridge University Press.
Butler, J. (2014). Cinsiyet Belası. İstanbul: Metis.
Cossman, B. (2019). Queering Queer Legal Studies: An Unreconstructed Ode to Eve Sedwick (and Others). Critical Analysis of Law, 6(1), 23–38.
Dror, Z. (2008). Müslüman Osmanlı Toplumunda Arzu ve Aşk 1500-1900. İstanbul: Kitap.
Gedizlioğlu, D. (2020). LGBTİ+ Hakları Alanında Çeviri Sözlüğü. Ankara: Kaos GL Derneği.
Jagose, A. (1996). Queer Theory An Introduction. New York: New York University Press.
Karakuş, F. (2021). 7 Aralık 2001: “Pantolon Giyme Yasağını Tanımıyoruz” eylemi. Çatlak Zemin. https://catlakzemin.com/7-aralik-2001/
Koçu, R. E. (1969). Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü. Ankara: Sümerbank Kültür.
Sarıoğlu, E. (2021). Gender Inequality and Emotions: Hostility against Women in Contemporary Turkey. U. Weber (Ed.) içinde. Fundamental Questions: Gender Dimensions in Max Planck Research Projects. (171–181). Baden-Baden: Nomos Verlagsgesellschaft mbH & Co. KG.
Sarıtaş, E. (2020). Cinsel Normalliğin Kuruluşu Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Heteronormatiflik ve İstikrarsızlıkları. İstanbul: Metis.
Stone, A. (2015). Feminist Felsefeye Giriş. İstanbul: Otonom.
Sullivan, N. (2003). A Critical Introduction to Queer Theory. Edinburgh: Edinburgh Univeristy Press.
Turan, C. (2020). Kostüm Tarihi Bağlamında Eteğin Moda Dizgesindeki Evrimi. Lectio Socialis, 4(2), 139–158.
Yılmaz, D. (2011). Osmanlı Dönemi̇ 19. Yüzyil Modası ve Deği̇şi̇mi̇. İstanbul: Hali̇ç Üni̇versi̇tesi̇.
Yılmaz, H. (2013). Becoming Turkish Nationalist Reforms and Cultural Negotiations in Early Rebuplican Turkey 1923-1945. New York: Syracuse University Press.
Kapak görseli: Photo by Pasha Chusovitin on Unsplash
- https://sozluk.gov.tr
- https://sozluk.gov.tr
- https://sozluk.gov.tr
- Atanmış cinsiyet: “Doğumda ya da daha öncesinde dış genital özelliklere atanan bazı özellikler ve bunlar üzerinden inşa edilen varsayımlardan yola çıkılarak kişilere atanan cinsiyet. Çoğunlukla ikili bir kız ve oğlan / kadın ve erkek ile sınırlıdır. Sıklıkla ‘biyolojik cinsiyet’ ya da ‘bedensel cinsiyet’ ifadeleri kullanılsa da kişinin kendi iradesi dışında tıp ve toplumsal ön kabuller tarafından atandığı için ‘atanmış cinsiyet’ kavramını kullanmak daha doğrudur.” https://kaosgl.org/haber/kaos-gl-sozluk-atanmis-cinsiyet
- Heteroseksüel matris “cinsiyet, toplumsal cinsiyet ve cinselliğin doğasıyla ilgili genel fikirler ve varsayımlardan oluşan bir ağdır” (Stone, 2015: 101). Heteroseksüel matris belirli esaslar üzerine kuruludur. Buna göre ilk olarak, toplumsal cinsiyet, cinsiyeti yansıtmalıdır; yani erkekler eril, kadınlar da dişil davranmalıdır. Heteroseksüel matrisin dayandığı ikinci nokta, kadın ve erkeğin biyolojik olarak birbirinden kesin biçimde ayrılmış olduğudur. Bu ikilik, başka ikilikleri de beraberinde getirir: Akıllı/duygusal olmak veya saldırgan/itaatkâr olmak gibi. Üçüncü ve son olarak, heteroseksüel matrise göre, heteroseksüellik doğaldır. Yani bütün dişiler erkekleri, bütün erkekler de dişileri arzulamalıdır (Stone, 2015).
- Eşcinsellik tarihi araştırmaları da doğal olduğu kabul edilen heteroseksüelliğin aslında doğal ya da ezeli ve ebedi olmadığını göstermektedir. Örneğin, Antik Yunan ve Roma’da yetişkin erkeklerle genç oğlanlar arasında cinsel ilişki söz konusudur. Bu, rızaya dayanmayan bir cinsel ilişki biçimi olmakla birlikte; erkeklerin hayatlarının bir bölümünde eşcinsel ilişki içinde bulunduklarını göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca bu durum, erkeklerin bir kısmının hem kadınları hem de erkekleri arzuladığını göstermektedir (Chauncey’den akt. Acar-Savran, 2004). Rönesans döneminde de zanaatkârlık düzeninde, efendi ve çırak arasında eşcinsel ilişki görülmektedir (Saslow’dan aktaran Acar-Savran, 2004). Ayrıca bu dönemde de bizim bildiğimiz anlamda da eşcinsellik ve karşı cinsellik diye keskin bir ayrım yoktur. Kişinin bu gruplardan birine ait olması beklenmez (Chauncey’den akt. Acar-Savran, 2004). Bütün bu ilişki biçimlerinin bizim konumuz için önemi ise bugün bildiğimiz anlamda heteroseksüel ve homoseksüel ayrımının bir zamanlar böyle olmadığıdır.
- https://en.wikipedia.org/wiki/Trousers#:~:text=Trousers%20(British%20English)%2C%20slacks,%2C%20skirts%2C%20and%20dresses
- https://ekmekvegul.net/bellek/gunun-mucadelesi-pantolon
- https://catlakzemin.com/28-ekim-1879-kamusal-alanda-pantolon-giydigi-icin-tutuklanan-feminist-isci-lideri-luisa-capetillo/
- Ahmet Kaya’nın Kadınlar şarkısından hatırlayabileceğimiz “üç etek” eski kesim bir kadın giysisidir. Osmanlı Sarayı’nda da kullanılmıştır. Belden aşağı olan bölüm üç ayrı yaprak şeklinde olduğu için üç etek denilmektedir (Koçu, 1969).
- Resmî Gazete: 28 Kasım 1925 – Sayı: 230. https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc004/kanuntbmmc004/kanuntbmmc00400671.pdf
- http://www.sanatatak.com/view/nicin-mini-ve-maksi-etek-giydim
- Resmî Gazete: 13 Nisan 1973 – Sayı: 14506. https://www5.tbmm.gov.tr/docs/ictuzuk.pdf
- https://www.cnnturk.com/2009/turkiye/02/13/kadin.vekiller.pantolon.icin.harekete.gecti/513592.0/index.html; https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kadin-milletvekilleri-pantolon-giymek-istiyor-43810
- https://www.milliyet.com.tr/siyaset/safak-paveyden-carpici-konusma-1785106
- https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/08/20170801-3.pdf
- https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2002/01/20020103.htm#5
- https://www.ntv.com.tr/turkiye/avukata-kisa-etek-tepkisi,03_G84_3Z0qOX7hmKy7Dgw; https://www.gazeteduvar.com.tr/avukatin-etek-boyunu-olcen-hakime-hapis-cezasi-haber-1526707
- https://www.birgun.net/haber/hakimin-etek-boyuna-karistigi-avukat-ayni-kiyafetle-adliyede-her-zaman-oldugumuz-yerdeyiz-257471, erişim tarihi: 29 Haziran 2022.