MUSKA
M. EMİN BÜYÜKCOŞKUN
OSMAN ÖZARSLAN

İÇERİK

Tanım

Arapça nusḫa’dan gelen muskanın, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre bir anlamı “üçgen biçiminde katlanmış olan şey” iken; bir diğer anlamı da “içinde dinsel veya büyüleyici bir gücün saklı olduğu sanılan, taşıyanı, takanı veya sahip olanı zararlı etkilerden koruyup iyilik getirdiğine inanılan nesne, yazılı kağıt vb., hamaylı” şeklindedir.

“İnsan, üstünde tercihen boynunda mutlaka bir muska taşımalıydı.” Abdülhak Şinasi Hisar (TDK Sözlüğü).

Eski Muskalar, Tarihsel Formlar

Pella Lanet Muskası. Kaynak: History.MK: Macedonia History []

Bunu yazarak, Dionysophon’un Thetima ve diğer tüm dul ve bakire kadınlarla ama özellikle Thetima ile evliliğini ve törenini yasaklıyorum, ve bu işi Makron ve cinlerine (daimons) havale ediyorum. Bunu ne zaman gömdüğüm yerden tekrar kazıp çıkarırsam ve açarsam Dionysophon evlenebilir, ama kesinlikle önce değil. Dionysophon benden başka bir eş almasın ve, benden başka hiçbir kadın Dionysophon’la yaşlanmasın. Zavallı ben, hiçbir kimsem/dostlarım yok, duacın olduğum senden/sizden başka kimsem yok. Beni koru ki, kötü Thetima helak olsun (perish) (history.mk.com, 2021).

Milattan önce, 4. yüzyıla tarihlenen ve Antik Makedonya’nın o zamanki başkenti Pella’da bulunan bir lanet muskasının, tanrılardan ve demonlardan talebi bu şekildedir.

2016 yılında ise, günümüz Sırbistan’ında, geçmişte Roma İmparatorluğu’na bağlı olduğu zamanda ismi Viminacium olan bir ören yerinde, bir termik santral inşaatı nedeniyle yapılan arkeolojik kurtarma kazısında, yaklaşık 2000 yıl önce gömüldüğü tahmin edilen iskeletlerin yanında, metal kutuların içine rulo halinde katlanarak konulmuş, sakız ambalajı büyüklüğünde ve üzerinde muhtemelen hiçbir zaman tam olarak anlaşılamayacak bir şeyler yazan altın tabletler bulundu. Bunun üzerine Kazı başkanı Korać, “Rulolardaki alfabe Yunan alfabesi, bunu biliyoruz. Dili ise Aramice –bu bizim için bir Orta Doğu gizemi! Bu yazıların büyüler olduğuna inanıyoruz. Ölen kişilerin yanına, kutsal güçlerden yardım istemek için konulmuş olabilirler… Günümüzde Suriye içinde kalan bölgeyle bağlantılı birkaç iblisin ismini okuyabildik” şeklinde açıklamada bulundu (akt. Bursalı, 2016).

Hem Pella’da bulunan tablet hem de Viminacium’da bulunan tabletler aslında, muska denilen objenin ayrıntılarını değilse bile, bütün tarihsel hatlarını ve sosyal konturlarını bize sunuyor. Her şeyden önce muska, belirli bir inanç sisteminin içinde, belirli bir beklentiyi –olumlu ya da olumsuz, lanet ya da kutsamayı, örneğin Pella tabletinde, Dionysophon ile Tetima’nın bir araya gelmesinin engellenmesi, Tetima’nın lanetlenmesi ve Dionysophon’un muskayı hazırlayan kadına dönmesi vb. – tetiklemek üzere hazırlanır. Öte yandan, bu beklentinin gerçekleşmesini sağlayacak olan güçler, bir dini sistemin içinde; ama, o sistem tarafından genellikle makbul görülmeyen kötücül unsurlardır,1 ki Pella tabletinde demonlardan (şeytan/cin/iblis), Viminacium’da iblislerden yardım istenmektedir. Bundan dolayı, dinsel sistemin içinde olan; ama, o sistemi bozarak ilerleyen bu güçlere aracılık eden, falcılar, muskacılar, kâhinler de hem hukuki hem dinsel sistemlerle sürekli gergin ilişkiler içinde olmuşlardır. Antik Yunan’da, Roma’da, Osmanlı’da ve engizisyon sürecinde, muskacılıkla, falcılıkla, kehanetle suçlanan insanlar, cezalandırılmış, işkence görmüş; hatta kimi zaman yakılarak öldürülmüşlerdir (Cartwright, 2016).

Günümüz Sırbistan’ında bir bölge olan Viminacium’daki lanet muskası. Kaynak: The History Blog []

Öte yandan, muska, bütün okült mekanizmaları gibi; hatta onlardan daha fazla, son derece biçimseldir. Bu biçimsellik, tıpkı Pella ve Viminacium tabletlerinde görüldüğü şekliyle belirli bir materyal ile iç içe ilerler. Her şeyden önce, muska yapılacak malzeme ya da muskaya dönüştürülecek yüzey, verili dinsel, mitolojik ya da okült sisteminin, lanet, şans, umut gibi anlatıları ile ilişkili olmalıdır. Örneğin, Pella tableti kurşundandır,2 Viminacium tabletleri ise altındandır ve metal mahfazaları vardır. Antik dünyada altın, ejderha gibi tanrısal hayvanlar, cinler ya da demonlar tarafından korunan ve ona sahip olan kişiye önemli güçler sağlayacağına inanılan bir madendir. Pek çok metal, özellikle demir, demir ve tunç çağından önce, tellürik değil, meteorik olarak elde edildiğinden, yine iyicil veya kötücül ruhlara sahip, tanrısal bir hikmet olarak değerlendirilirdi.3

Yüzey olarak kullanılan asıl malzeme kadar, kurşun, demir, manda derisi gibi muskanın dışının kaplandığı ya da tuz, çörek otu gibi muskanın içine konulan malzemeler de önemlidir. Muskayı zenginleştiren tüm bu güçlendirme çabaları, muskadan beklentilere göre kültürel, dinsel, folklorik ve mitolojik öğelerin iç içe geçtiği senkretik bir materyalite ve ritüeller zinciri tarafından temsil edilir (Çıblak, 2004).

Muska kültürünü oluşturan bu senkretizm, muskayı çok katmanlı bir yüzeye dönüştürür ki; günümüz Balkanlarında bulunmuş, Yunan alfabesi ile Aramice yazılmış ve günümüz Suriye topraklarındaki kimi demonlarla ilişkili olan; ama, Roma İmparatorluğu döneminde birilerinin beklentileri doğrultusunda hazırlanmış olan Viminacium muskasının, farklı coğrafyaları ve tarihi kat eden içeriği, tam da bu çok katmanlı senkretik yapının en önemli örneklerindendir.

Mısır Muskası, Lapis Lazuli. Kaynak: British Museum / 948526001. © The Trustees of the British Museum.
Mısır Muskası, “Lapis Lazuli” dizisi. Kaynak: Wikimedia []
Mısır Muskası ve nazarlığı, Scarabaeoidea (Bok böceği). Kaynak: Damion.club []
Mısır Muskası ve nazarlığı, Horus’un Gözü. Kaynak: Blogspot []
Roma dönemi, kanatlı fallus formunda, muska ve nazarlık.
Kuş motifli Roma dönemi muska ve nazarlık. Kaynak: Define Vadisi [Forum Sitesi] []

Binlerce yıllık insanlık tarihine eşlik eden bu senkretik muska biçimleri/katmanları, değişik formlarda ortaya çıkmışsa da; bu formlar belirli temalara karşı duyulan arzu ve öfkenin cisimleşmiş halidir.

Günümüzde, çoğunlukla yazılı olarak icra edilen muskacılık, geçmişte, özellikle antik dünyada figüratif olarak icra ediliyordu. Bu figürasyon içerisinde oldukça zengin bir semiyotik bulunmakla birlikte muskadan beklenen, temelde arzuların gerçekleşmesi ve düşmanların ya da zorlukların ortadan kaldırılması olduğundan, hem koruma hem de helak ediciliği haiz olduğu düşünülen figürler muska yapımında kullanılıyordu. Bu bakımdan günümüz nazar boncuklarına ve amuletlere de esin veren, tarihin bilinen en eski muska formlarından birisi, Mısır’da kullanılan Lapis Lazuli (mavi) ya da Horus’un Gözü’dür. Kuşlar ya da bez bebek örneğinde görüldüğü gibi objelerin fallikleştirilmesi yoluyla ya da Roma dönemine ait kanatlı fallus örneğinde olduğu gibi doğrudan penis biçiminde muska ve nazarlıklar da antik dönemde oldukça yaygındır.

Fatma Ana Eli. Kaynak: Cajuart & Decoration []

Fallik objeler ve göz imgesinden türeyen objeler bir zamanlar muska olarak kullanılmış olsalar bile güncel olarak artık, amulet sınıfında nazarlık/koruyucu olarak işlevseldir. Örneğin, Fatma Ana Eli olarak bilinen nazarlık, Horus’un Gözü ile başlayan imgenin, önce Yunan sonra da, İslam senkretizminin Dersim mitolojisi ile karşılaşmasından izler taşır. Benzer bir şekilde, Bugün İtalya’da yaygın bir şekilde kullanılan, cornicello4 amuleti de, Antik Roma’nın kanatlı penisleri ile başlayan fallik formun, İtalyan gastronomisinin acı biberi ile füzyonunun izlerini taşır.

İtalyan muska/nazarlık. Kaynak: Le Voci Di Napoli []

Etimoloji

Muska kelimesinin etimolojisi üzerine çalışanlar, muskayı nush(a) yani temize çekmek/kopyalamanın bozulmuş (galat) hali olarak kayda geçiyor (Nişanyan, 2014). Ama nüshanın muskaya dönüşmesi, dili inşa eden kültürel kodların yatkınlaştırıcılığını bir kenara bırakırsak pek mümkün görünmüyor. Bu inşa sürecinde, yani nüsha muskaya doğru evrilirken arada, bu ikisini çağrışımlarıyla zenginleştiren bir kelime var: Saka/saki/musakka. Yani su katmak, bir yemeği ya da bir işi sulandırmak.

Muskacılığın, sulandırılmaya elverişli –günümüzün muskacı/üfürükçü hikâyelerini hatırlayalım– bir özü var. Muskacı taifesinin antik Mısır’dan beri, yöneticiler ve ruhban sınıflar ile aşk-nefret ilişkisi içinde olduklarını ve sonu yakılmaya varan cezalara çarptırıldıklarını söylemiştik. Muskacı taifesi nush’etmek yerine faaliyetlerini, varoluşun ağır yükünü sulandırma çağrışımlarını da içeren bir galatın arkasına –falcı değil de astrolog, muskacı değil de yaşam koçu, kadın taciri değil de ajans sahibi demek gibi– saklamış da olabilirler. Bununla birlikte, nush’etmenin muskaya, yani sulandırmaya yolculuğu, bütün okült sistemlerin temelinde var olan, ıslak-kuru ikileminin senkretik ve linguistik içerilmesi de olabilir.

Okült sistemlerini, yaş-kuru karşıtlığı üzerinden ele alan Özgür Taburoğlu’na (2017) göre, nazar-muska gibi beklenti tılsımları eğer güzellik talep ediyorsa hayatı yeşerten yaşlığı; kötülük ve helak talep ediyorsa hayatı kurutan kuruluğu tetiklemeye çalışıyordur:

Alan Dundes için, gerçek ya da metaforik “ıslaklık” biçimleri [önemlidir]. Nazar ise, bulunduğu yerleri yeşerten, şenlendiren varlıkların başına gelmeye açık kem bir etkidir. Birçok etnografik araştırma da bu inancı doğrular. Nazarın kurutmaya açık etkisi, Dundes’e göre, bu inancın yaygın bir motif olduğu Ortadoğu’nun kuraklığı ve bu coğrafyaya ilişkin kaygılarla da yakından ilgilidir. Dünyanın sulak yerlerinde bu endişenin fazla yer tutmaması da bununla ilişkili sayılabilir. Islak ve kuru ikiliği etrafında temellendirildiğinde, nazarın semiyolojisine ait önemli belirlemeler yapmak mümkün olur. Nazar ve nazarlıkların aldığı çok farklı biçimler de, bu ikilik etrafında çeşitlenen bir görüngübilimi ele verir. Yaşamsal olanı kurutmaya dönük nazara karşılık nazarlıklar, yaşamı tekrar ıslatmaya, sulamaya yönelik bir işlev edinir (2017: 28).

Dolayısıyla, arzu ve helak etmenin organları, yani muskanın ikonografisi ve merkezi semiyotiği olarak, göz ve fallus gücünü, hem ıslaklığıyla hayat verip ihya edebilmesinden hem de deliciliği ile yaşamın özünü akıtıp kurutmasından alır.

Muskanın Biçimi

Özellikle Arap-Osmanlı kültüründe, muska ya bir kare kağıdın yazılıp dik açılar oluşturacak şekilde katlanarak dik açılı üçgen şeklinde bohça edilmesi ya da zaman zaman bir metreyi geçen dikdörtgen kağıtların dik açılı olarak katlanarak üçgenleştirilmesidir. “Cevşen” denilen minyatür Kuran-ı Kerim de, muska biçiminde bohçalanarak boyna asılır ya da çocukların omzuna çatal iğne ile tutturulur. Kare, kimi zamanda dikdörtgen biçimli olan “hamaylı” ise bir başka çeşit muskadır. Ama burada gene bir çaprazlık/üçgenleştirme söz konusudur; çünkü, hamaylı, çapraz asmak ya da çapraz kesmek demektir.

Dolayısıyla, Mısır’da göz, Yunan ve Roma’da fallik bir ikonografisi olan muskanın, Osmanlı Türk kültüründe üçgenleşmesinin bir anlamı olmalı. Bu konuda kesin bir şey söylemek zor olsa da, bir takım spekülasyonlar yapmak mümkün: Orta Asya Türkleri’nin, yanlarında getirdiği ırk-bitig (fal-muska ve genel olarak şamanik okültizm) faaliyetleri, elbette Orta Asya kozmolojisi ile bağlantılıydı ve bu kozmoloji içerisinde, baş tamgası denilen, ve muhtemelen aryen swastikası/gamalı haçına da esin verdiği düşünülen bir şekil, merkezi konumdaydı. Bu şekil, kareyi5 karşıt köşelerden çapraz kesen zarf şeklinde basit bir motiftir ve günümüzde, örneğin kilimlerde, takkelerde hâlâ bulunmaktadır. Baş Tamgası, Orta Asya kozmolojisi içerisinde, bütün inanış sisteminin en sofistike sembolüdür. Dört yönü, dört rüzgarı, dört mekânı, ve yaşamın sonsuzluğunu (bengi dönüş) temsil eder.

Baş Tamgası petroglif, Kazakistan. Kaynak: Mobille Legends []
Dört yönlü yazılmış muska. Kaynak: Medyumuz – Vergi Levhalı Medyum [Blog] []
Üçgenlerden oluşmuş muska. Kaynak: Twitter Görseli [http://bit.ly/3iqCNsP]
Cevşen ya da muska. Kaynak: Twitter Görseli [http://bit.ly/3ViiOLi]
Muska şeklindeki tatlı. Kaynak: Kuru Çarşı []

Ritüel, Zaman, Mekan, Obje ve Ambiyans

Muskanın biçimi kadar yazılışı/hazırlanışına eşlik eden ritüel(ler) ve muskanın hazırlandığı ortam/ambiyans da son derece önemlidir.

Muska talep eden kişinin arzusu, zenginlik, evlenme, bir derdin çaresini bulma gibi belli bir talep olabileceği gibi; kısmetsizlik, tıbbın çözemediği hastalıklar, uğursuzluk, geçimsizlik gibi kökeni belli olmayan bir meselenin çözümüne ilişkin bir talep de olabilir. Arzu belli ise bunun çaresi olarak yapılacak muskalar da bellidir ve geriye ritüelistik yazma için uygun zaman ve mekânı bulma kalır. Öte yandan, eğer talep müphem ise önce teşhis –örneğin, tılsımlı kasede okunmuş suya bakma, hayvanların iç organlarına bakma, hayvanın kürek kemiğini yakıp yanığın yolundan marazı teşhis etme, sabi çocuğu konuşturarak gaipten haber getirme, paranormal dünya ile ilişki kurma– ve sonra da bu teşhise uygun olarak, müphemliği, muammayı ortadan kaldıracak, muskayı, tılsımı, büyüyü hazırlama.

Mezarlıktan çıkan bir erkek kısırlaştırma muskası. Kaynak: Twitter @Pengpappi_xo [http://bit.ly/3HfNPLZ]
Bir mezarlıktan çıkmış, lanet muskasına dönüştürülmüş erkek atleti. Kaynak: Twitter @Pengpappi_xo [http://bit.ly/3OMtAqS]
Topkapı Sarayı Harem dairesi restorasyonu sırasında yer döşemelerinin altından çıkarılan muska olduğu düşünülen obje. Kaynak: “Devlet yıllarca bu salonlardan yönetildi: Büyü ve muskalar…” Posta [Çevrimiçi Edisyon] (21.12.2018) [http://bit.ly/3FgouQD]
Kısmet açma/kapama, lanetleme için yapılmış büyü ve muskalar. Kaynak: Twitter @Pengpappi_xo []

Bu hazırlık sürecinde belirli günler –kutsal günler, kandiller, cuma ya da perşembe günleri– kuşluk, ay batımı, gün dönümü, gece yarısı, fecr gibi belirli vakitler, belirli mekânlar –insanların/hayvanların hacet ettiği yerler, helalar, banyolar ve banyo sularının döküldüğü yerler, dört yol ağızları, kapı eşikleri, incir ağacının altı, mezarlıklar, metruk binalar vb. – belirli obje ve materyaller –sirke, domuz yağı, hayvan dilleri, katır tırnağı, menstrüasyon kanı, saç, iğne, kuş tüyleri, kilit/anahtar, ilgili kişinin kıyafetleri, kandil, mum gibi– hurufat gibi belirli kelimeler ve belirli rakamlar ya da kombinasyonlar (ebcet) oldukça yaygın bir şekilde kullanılır (Çıblak, 2004).

Açık renk mürekkep ile yazılanlar iyiliği; koyu renkler ile yazılanlar ise, kötülüğü temsil eder. Tütsü yakılır, kullanılan tütsünün mahiyeti ile (örneğin sandal ağacı, sakız ağacı, lavanta) yazılacak olan muskanın mahiyeti arasında bir ilişki vardır. Belirli muskalar, belirli günlerde; belirli muskalarda belirli dualar, tılsımlar ebcet hesabı ile birlikte, kimi zaman gök cisimlerinin konumu dikkate alınarak yazılır (Çıblak, 2004).

Geç Osmanlı’nın Muskaları

Osmanlı’dan itibaren, muska ve muskacılığın, onun kendi etno-kültürel bağlamlarını aşan derin bir tarihi vardır. Bilhassa, cumhuriyet rejiminin kendisini kurmaya çalıştığı yer ve biçim bakımından, muska ve muskacılık son derece karşı bir figür olarak öne çıkar. İslami kültürün ağır etkisi altında ve İslamiyetin, putlaştırmanın değişik formları olarak gördüğü, fallik/ikonografik/silindirik muska formları, muska/nazar idolleri, ya tümden tasfiye edildi ya da tümden nazara karşı dekoratif (nazar boncukları) malzemelere dönüştü.
Osmanlı’nın Sünnileşmesi ile birlikte, fal, büyü, muska gibi okült sistemleri net bir şekilde birbirinden ayrıştı ve muskanın farkı, bilhassa onun üçgen şeklinde temayüz etti. Muskanın önceki formlarına gömülü olan, beklenti/helak, ıslak/kuru ikiliğinin antropolojik anlamları, bu yeni form tarafından içerildi

Saraya bağlı nücum ocağı, Osmanlı’daki okült sistemleri Weberyan manada bir tekel haline getirmeye çalıştıysa da, popüler tarikatlar, yerel cinci hocalar muska yazmaktan vazgeçmediler. Abdülhamit döneminde, Osmanlı’nın halifelik, İstanbul’un da hilafetin başkenti olarak inşa edilmeye çalışılmasıyla Afrika ve Ortadoğu’nun her yanından, İstanbul’a cinci, büyücü, muskacı taifesi aktı ve üçgen formlu muskaların içeriğinin gücü etnikleşerek, bölgeselleşerek (örneğin, Afrikalı Hoca, Medineli Hoca, Tebriz Muskası) güçlendirilmeye çalışıldı.

Bütün Abdülhamit istibdadı boyunca, İstanbul ve Osmanlı’nın büyük kentlerinde yaşanan göçler, Abdülhamit’in halifelik iddiası ile ümmetin bilhassa İslami unsurlarını, her vesile İstanbul’da istihdam etmesi sonucu, özellikle istibdadın son yıllarında, İstanbul’da hiç olmadığı kadar büyük bir cinci-muskacı taifesi birikti. Ki, 2. Meşrutiyet’in en önemli figürlerinden olan, sonrasında 31 Mart isyanının baş aktörü olarak görülecek Derviş Vahdeti bile kendisine ait Volkan gazetesinde, “üfürükçülüğe karşı bilim”i siyasi programları olarak savunmaktaydı (Çaycı, 2009: 26). Benzer bir şekilde, Şemsettin Günaltay, ilk kez 1913 yılında yayımlanan Hurafeler ve İslam Gerçeği (1997) isimli çalışmasında, günümüzde seküler entelektüellerin sıkça teveccüh gösterdikleri, “gerçek islam” mefhumunu geliştirdi. Bunun alametifarikası olarak, gene Weber’in protestan etiği ile kapitalizm arasında kurduğu yakınlığı çağrıştıracak şekilde, çalışkanlık ve ibadeti birbirinin yerine konulabilecek mefhumlar haline getirirken; muskacılık, hurafe ve üfürükçülüğü de içeren her türlü miskinlik ve okült faaliyeti çağdaşlığın murdarlığı haline getirmeye çalıştı. Böylelikle, muskacılık ve hurafe, cumhuriyetin kurucu ideolojisi haline gelecek olan dünyevi ibadet olarak çalışma lehine yavaş yavaş stigmatize edilmeye başlanmış oldu.

Cumhuriyette Muska ve Muskacılık

Öte yandan, muska ve muskacılığa karşı, erken cumhuriyet dönemindeki en büyük darbe, biraz da Şeyh Sait isyanının tetiklemesi ile hazırlanması ve yürürlüğe konması hızlandırılan 30 Kasım 1925 tarihli “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun” olmuştur. 25 Kasım 1925’teki “Şapka İktisası Hakkında Kanun”un ilamından, yalnızca beş gün sonra yürürlüğe sokulan bu kanunla, muskacılığı da içeren, okült/dinsel pratikler, kanunen yasaklanmış ve bu uygulamayı yapmakta ısrar edenler kovuşturmaya uğramıştır.

Muska, büyü ve üfürükçülüğü yasaklayan Tekke ve Zaviye Kanunu: “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Ünvanların Men ve İlgasına Dair Kanun” Kaynak: Resmî Cerîde [=Resmî Gazete] no. 243 (13.12.1925), s. 1 [http://bit.ly/3VCTX4x]
Muska, büyü ve üfürükçülüğü yasaklayan Tekke ve Zaviye Kanunu

Muskacılığı da yasaklayan 677 sayılı bu yasanın ne kadar uygulandığı her zaman tartışma konusu olmuştur. Fakat 1947’de CHP’nin 7. Kurultayı’nda konu, tekrardan gündeme geldiğinde CHP’nin milliyetçilik ilkesi üzerine konuşan Hamdullah Suphi, türbelerin gençlere milliyetçilik duygusu aşılamada önemli olduğunu söyleyerek kimi türbelerin önce Bakanlar Kurulu, sonra da Kültür Bakanlığı’nın muvafakatiyle açılmasını teklif etmiştir (akt. Erüreten, 2004). Böylelikle, 1925 tarihli meşhur 677 sayılı yasa, önce CHP’nin ön ayak olmasıyla, ardından da Demokrat Parti’nin (DP) girişimleriyle büyük oranda askıya alınır ve yarı açık, yarı gizli sürdürülen muskacılık faaliyeti de, özellikle DP’nin popülist politikalarının sonucu yeniden görünürlük kazanır (Erüreten, 2004).

Bilindiği üzere, Mustafa Kemal ve erken cumhuriyet kadroları, siyaseten izole edilmiş, hurafe ve bid’atten ayıklanmış, seküler bir Hanefilik tahayyül ettiler. Bunun sebebi, İslamiyetin bir inanış sisteminden ziyade, Türkçü cumhuriyetin içinde kültürel/ahlaki bir kod olarak yerleştirilmesi isteğiydi. Cumhuriyet, seküler modernizmini ya da biraz daha açarak söylersek, Ziya Gökalp gibi erken cumhuriyet entelektüellerinin arzuladığı, dinin toplumsal yapıda ahlakı temin eden ve kooperatist mekanizmayı mükemmel hale getiren pozisyonunu, gerçek İslam ya da Türklerin geleneksel İslamı adı altında Elmalılı Hamdi Yazır, Diyanet İşleri Başkanlığı, Hamdullah Suphi, Şemsettin Günaltay, hatta 60’lı yıllarda Doğan Avcıoğlu, 90’lı yıllar boyunca Yaşar Nuri Öztürk sürdürdü. Burada karşıdan kurucu öğe, hurafeci, cinci, muskacıdır: Saçı sakalı birbirine karışmış, ahlaken zayıf, fiziken çirkin ve pis, mental olarak yetersiz, eğitim bakımından cahil bir tipoloji olarak üfürükçü, muskacı, sahte din adamı figürü.

Erken Cumhuriyet Edebiyatında Muskacı

Erken cumhuriyet döneminde, öğretmene ve devletçi din adamına karşı, ehl-i bid’at cinci-muskacı hoca taifesi en önemli temsillerden birisiydi. Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye (2007) romanındaki Fettah Efendi karakteri, Yakup Kadri’nin Ankara (2004) romanındaki ismi olmayan; ama, her türlü mürteciliğin müsebbibi olarak beliren, hurafi yönlerini belirginleştirmek için tipoloji haline getirilmeyip hayaletimsi, gaybi silüetler olarak ara ara görünen “sarıklılar ve kara terör”cüler, gene Yakup Kadri’nin Yaban (2004) romanında Kuvay-i Milliye’nin ve her türlü çağdaşlığın düşmanı olarak, Anadolu’ya Yunanlılardan ve İngilizlerden daha çok zarar veren Şeyh Yusuf bu tipolojilerin en bilinenleridir. Çağdışılığı ve cehaleti bünyelerinde cisimleştiren bu karakterler, muska yazmak, sahte tedaviler uygulamak ve sahte şifa vaatlerinde bulunmak gibi edimleriyle öne çıkarlar.

Erken cumhuriyet dönemi edebiyatının jakoben tarzına karşı eleştirilerini, gene edebiyat sahasında vermiş olan iki önemli edebiyatçı vardır: Ahmet Hamdi Tanpınar ve Peyami Safa. Bu yazarların kahramanları, modernlikten ziyade geleneğin; din, folklor ve mitolojinin coğrafyasında gezinen insanlardır: Büyüye inanırlar, en azından ondan korkarlar; muska takarlar. Bu durum, Tanpınar ve Safa’nın eserlerinde, diğer erken cumhuriyet edebiyat örneklerindeki gibi bir cehalet ve çağdışılık göstergesi değildir. Örneğin, Ahmet Hamdi’nin Abdullah Efendi’si (2013) muska takar. Tanpınar’ın Fal adlı öyküsü de, İstanbul üst sınıflarının fal inanışı üzerinden kurdukları sosyallik üzerinedir. Yine Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki ispiritizma cemiyeti, ruh çağırır. Peyami Safa da6 Matmazel Noralya (2000) isimli öyküsünün kahramanı Ferid’e muska taktırır. Muskacı, Ferid’e koynunda taşıması için bir muska yapar ve yatıp kalkarken bismillah çekip dua okumasını, özellikle Ayet-el Kürsi’yi okumasını söyler (Safa, 2000:70-71).

1950’lerden Sonra Türkiye Edebiyatında Muskacılık

Sonraki yıllarda, Kemal Tahir ve Yaşar Kemal gibi edebiyatçıların öncülüğünde, muska-büyü-üfürükçülük meselesi, Türkiye edebiyatında, dindarlık/modernlik, medeniyet/gericilik gibi gerilimler üzerinden değil, halk kültürünün bir parçası olarak yer almaya başlamıştır. Özellikle Kemal Tahir’in eserlerinde, muska, büyü, üfürükçülük, falcılık, cincilik, cadılık gibi öğeler, halk kültürünün bir parçası olarak sıklıkla belirir:

Tılsım, tıpkı büyü ve muska gibi doğayı değiştirebileceğine inanılan güçlerden biridir. Yazar, tılsımı zaman zaman büyü ve muska yerine de kullanır: Kılıçlı Keşiş tılsım gücüyle, mübarek güneşi tutmuş (Tahir, 1967: 265).

Muskadır, tütsüdür derken, ikinci askerliğe gitti Şevket Ağa’m (Tahir, 1967: 340).

Karıyı bu Kara namussuza götürmüşler. İlk niyetleri, okutmak, muska alıvermek (Tahir, 1967: 340).

Boynunda bunca muska, hemayil, gezdiren herif (Tahir, 1967: 413).

Oyun olmaz bu rezilin tılsımlarıyla (Tahir, 1967: 428).

Büyü düzmüş, muska yazmış, ol görüp yola getirememiş Emine öğretmeni (Tahir, 1967: 471).

Ayrıca, evin şurasına burasına büyü-tılsım-muska sokanlar (Tahir, 1970: 389).

Göğe baş çekmiş bir hisar ki… harcı çeşitli tılsımla karılmış (Tahir, 1977: 513).

Cigara yakıp, okunmuş incirleri Ayşe’ye yedirecek bir “cadı karı” düşündü (Tahir, 1973: 115).

Hamailini üstüne aldı. Eski muskalarını kuşandı. Abdestsiz yere basmayarak namaza başladı ve içkiyi terk etti (Tahir, 1969: 350).

Yaşar Kemal’in pek çok eserinde de folklorik bir öğe olarak muska-büyük-cincilik öğeleri görülür. Bunlar, özellikle Yer Demir Gök Bakır (2022) ve İnce Memed (2021) serisinde yoğunlaşır. Yer Demir Gök Bakır romanı, baş karakteri Taşbaş’ın birdenbire evliyalaşması ve köylülerin sık sık onun kapısına dayanıp büyü yaptırmak ve/ya bozdurmak, muska yazdırmak gibi istekleri üzerine kuruludur. İnce Memed romanında, muskacı Abdülselam ölüyü dirilten muskalar yapan birisi olarak tarif edilir. Yaşar Kemal’in son romanlarından Fırat Suyu Kan akıyor Baksana’daki (2019) Emir, bir üçgenin içine deriden güneş damgalı bir muska yapar; Karıncanın Su İçtiği (2022) eserindeki “üstü güneşli muska” ise Zehra’ya yanından eksik edilmemesi, tılsımı bozulmaması için kimseye gösterilmemesi gereken ve ölürken çocuklarına bırakılacak bir emanet olarak teslim edilir. Gene aynı romanda Koca Halil, çocukların omzuna nazarlık ya da muska olarak kuşbaşı takar.

Bu dönem edebiyatında, muska ve muskacılık faaliyetlerini folklorik bir öğe olarak en yoğun kullanan isimlerden birisi de Orhan Kemal’dir. Kemal’in Ekmek Kavgası (2014) kitabındaki “Büyücü” isimli öykü, çelimsiz göze batmayan bir adam olan İsmail’in büyücülük-muskacılık hikâyesidir: “Kalın, simsiyah kaşlarının altında ufacık gözleriyle dünyaya ters ters bakardı. Bu bakışta kin vardı, haset vardı, günü gelince alınacak öçlerin hırsı vardı” (2014: 112). İsmail, Arapça bilmektedir, bir sebeple medreseden kovulmuş birinden Arapça bir kitap alır ve büyücülüğe başlar. Kısa zamanda, fal-büyü-üfürük işlerinde namı yürür: “Başını işten kaldıramaz oldu. Para oluk gibi akıyordu” (Kemal 2014: 115). Günün birinde, polis tarafından muska hazırlarken basılır; ama, mahalleli mübarek gördüğü İsmail’i korumak için polislere saldırır ve İsmail’i polisin elinden alır. Muskacı İsmail durumu şöyle yorumlar: “Ufaktan bir esma çektim… O kadar. Ya kafam kızsa da iza zilzületi azimesini çekeydim, şerefsizim taş taş üstünde kalmazdı kürre-i arzda” (Kemal 2014: 116).

Folklor ve Halkbilim Çalışmalarında Muskacılık

Öte yandan, erken cumhuriyet döneminde muskacı-üfürükçü-cinci hoca tiplemesinin edebiyata kazandırdığı karşıdan kurucu tipoloji, sonraki yıllarda edebiyatta ve Yeşilçam’da boy göstermeye devam etmiştir. Bununla birlikte, 1940’lardan itibaren Türkiye’de folklor çalışmalarının gelişmesiyle, muska-büyü-üfürükçülük meselesine daha tarafsız, kültürel bir öğe olarak bakmayı deneyen akademik çalışmalar ortaya çıkmıştır. Reşad Ekrem Koçu’nun, 1940’larde yazmaya başladığı İstanbul Ansiklopedisi’ndeki kimi isimler, meşhur muskacılardır. “Eyyub Sabri Efendi” başlığında muska yazıcılığının bir meslek olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır: “Yeni Câmi arkasında arzuhalcilik yapardı, arzuhalden başka aşk mektubları, kızlara, oğlanlara şirinlik muskaları yazardı; ve orada da bayağı hatırı sayılırd.” (Koçu, 1968: 5445). Muska yazarak çevresinde isim yapan “Fenâyi Baba” ve bu işi yaptığına dair konuşma metni ise şöyledir: “Ayasofya Çarşısı esnafı tarafından da beslenirdi. Bir güzel genc görünce, koynunda taşıdığı kağıd parçalarından birine bir şeyler yazar ve o gence: – Al.. fenâfillâh muskasıdır!.. derdi” (Koçu, 1968: 5613).

Reşad Ekrem Koçu’nun izlerini takip ederek, daha spesifik bir şekilde İstanbul folklorü hakkında eşsiz bir eser vermiş olan Halit Bayru’nun çalışmasının bir bölümü, büyü ve muska ile ilgilidir. Bayrı, büyü ve muskayı birbirinden ayırmaz. Bayrı’nın aktardığına göre, İstanbul’da özellikle Çemberlitaş civarında, cinlere hükmedebilen ve onların gücünü kullanarak muskalar yazan, büyü yapan/bozan hocalar vardı ve bunlara “Hüddamlı Hoca” deniyordu. Bu hocaların yaptıkları büyüler ve yazdıkları muskalar, kerametleri itibariyle şöyle tasnif edilmişti:

-Aşka ait büyü ve muskalar
-Kaçağı tutmak ve uzaktaki bir kimseyi getirmek için yapılan büyüler
-Dil ve uyku bağlamak için yapılan muskalar, büyüler
-Muhtelif muska ve büyüler

Çingenelerin hazırladığı, kurdun kıçını üzerinde taşımak, kişinin boynuna içi cıva dolu fındık asması, maydanoz tohumu konulmuş kovadaki su ile sürekli el yüz yıkamak gibi faaliyetlerin kişiyi kötülüklerden koruduğuna ve şans getirdiğine inanılırdı. Kötü muskaları ve büyüleri bozmanın pek çok yolu vardı: Bunlardan biri, anne ile kızın idrarını bir demet mısır püskülü ile kaynattıktan sonra, püskülü süzüp tütsü yapmak kötü muskayı ve büyüyü defetmeye yarardı. (Bayrı, 1947: 178-2000).

Halit Bayrı’nın kitabından kaçağı bulma büyüsü, muskası. Kaynak: Mehmet Halit Bayrı. İstanbul Folkloru (İstanbul: Baha Matbaası, 1972), s. 190.

Reşad Ekrem Koçu’nun kültürel, Halit Bayrı’nın folklorik olarak İstanbul üzerine yaptığı çalışmalar, sonraki yıllarda folklor çalışmalarının gelişmesiyle birlikte, Türkiye çapında ve belirli bölgelere yoğunlaşarak devam etmiş, bu çalışmaların içinde, muska-büyü-üfürükçülük gibi konular oldukça önemli bir yer tutmuştur. Özellikle Pertev Naili Boratav (2013) ve İsmet Zeki Eyüboğlu’nun (1978) Anadolu inanışları kapsamında yapmış oldukları çalışmalarda, muska-büyü faaliyetleri oldukça önemli yer tutar. İsmet Zeki Eyüboğlu da, Halid Bayrı gibi, muska ve büyüyü birbirinden ayırmaz. Sevişme, kolay doğum, eş bulma gibi pek çok konuda yapılan büyü-muskadan söz eder kitabında. Örneğin evlenmek isteyen bir erkeğe, cinci hocanın yapacağı muska-büyü şu şekilde tarif edilir:

Evlenmek isteyen erkek gizlice cinciye gider, falına, yıldızına baktırır, evlenip evlenemeyeceğini öğrenir. Cinci… üç çeşmeden getirttiği suyun içine okunmuş tuz atar, erimeye bırakır. Tuz erirken cinci kapının önüne içten büyükçe bir daire çizer, içine erkeği diz çöktürüp oturur. Yüzü kıbleye dönük olan erkek gözlerini yere diker, sağa sola bakmaz. Cinci, erkeğin çevresinde yedi kez dolaşır, her dolaşmada Kur’andan birkaç ayet okur. Ayetlerin bir sureden olması gerekmez. Yedinci dönüşte, cinci, erkeğin önünde durur, sol elinin orta parmağını alnına dayayıp yüzünü yukarı kaldırır, cinciyle göz göze gelince cinci ona ‘ya Seyyid, ya Rahman ya Furkan….diyerek gözlerini kırpmadan bakar. Sonra yüzüne üfler, elini çekip başının üstünde bir kez döndürür, sol elinden tutup dairenin dışına çıkarır, ocağın başına getirir.

Erkek Ocağın başında, kendisine gösterilen yerde oturur. Cinci ocakbaşında, taşın kıyısına yedi ‘şın’ ile üç ‘cim’ harfi yazar, cinleri çağırır, yedi kez ‘illa kuvvete ya billah’ söyler iki yana üfler. Ocağa üç damla su damlatır ‘ya kassam’ diyerek çevresine bakınır. Gene Kur’andan birkaç ayet okur, göğe doğru üfler. Bu işlem, yirmi bir gün sürer. Her işlemden sonra erkek, beğenilmek istediği kadınların kızların bulunabilecekleri yerlerde şöyle bir görünüp gider. Yirmibirinci gün, son işlem yapıldıktan sonra, cinci örneği…. aşağıda görülen muskayı yapıp yedi kat muşambaya sararak erkeğin boynuna asar. Muska dıştan görünmez, yatarken boyundan çıkarılıp başucuna asılır ya da yastığın altına konulur (Eyüpoğlu, 1978: 43-44).

Evlenme büyüsü/muskası. Kaynak: İsmet Zeki Eyüboğlu. Cinci Büyüleri ve Yıldızname. (İstanbul: Seçme Kitaplar, 1978), s. 45.

Cumhuriyet döneminde, Türk halk kültürü üzerine önemli çalışmalar yapmış Bahaettin Öğel ve onun izinden giden Yaşar Çoruhlu, tıpkı Bayrı, Koçu, Boratav gibi özel olarak muskacılık-büyücülük faaliyetleri üzerine eser vermemişse de Orta Asya Türklerinin şamanik dünyasında, muskacılık-büyücülüğün değişik biçimlerini ve bu biçimlerin İslamiyet ile karşılaşmasından doğan senkretik formları oldukça ayrıntılı bir şekilde ele almışlardır.

Sinema, TV ve Popüler Kültürde Muska ve Muskacı

Sinema’da muska ve muskacılık, klasik Yeşilçam döneminin ve sonrasının en önemli temalarından biridir. Umut (Yılmaz Güney & Şerif Gören, 1970) filmindeki baş karakter Arabacı Cabbar’ın definecilik hikâyesi, tamamen cincilik-muskacılık üzerinden ilerler.

Kemal Sunal’ın Üçkâğıtçı (Natuk Baytan, 1981) filminde somutlaşan Muhtar Hüsnü, üfürükçü hoca ve toprak ağası üçlemesi, Yılanların Öcü (Metin Erksan, 1962; Şerif Gören, 1985) gibi dramalarda ve yine Kemal Sunal’ın başrolünde olduğu Kibar Feyzo (Atıf Yılmaz, 1978) gibi komedi filmlerinde de karşımıza çıkar. Köyün ayrıcalıklılarının çıkarları için çevrilen dalaverelerin içinde elbette, dinin kötüye kullanılması, üfürükçülük, cincilik ve muskacılık da vardır. Tarık Akan’ın başrolünde oynadığı Pehlivan (Zeki Ökten, 1984) filminde de, Pehlivan’ın boynunda ona güç vermesi için taktığı bir muska bulunmaktadır.

Pehlivan filmindeki muska. Kaynak: Zeki Ökten. Pehlivan (Şeref Film, 1984)

Kadir İnanır’ın başrolünde yer aldığı Bir Yudum Sevgi’de (Atıf Yılmaz, 1984) ikisi de evli olan iki komşunun yasak aşkı anlatılır. Kadir İnanır’ın oynadığı Cemal karakteri karısından, Hale Soygazi’nin oynadığı Aygül karakteri ise kocasından bıkmıştır. Cemal, ya çoğunlukla sarhoş evine gelmekte ya da hiç gelmemektedir. Cemal’in annesi ve karısı, Cemal’i eve bağlamak için, mahalledeki muskacı hocaya gider ve hallerini arz edip eve bağlama büyüsü yapmasını isterler. Hoca da, vereceği tütsüyü ocakta yakmalarını, Cemal’in de bu tütsünün üzerinden 100 kez atlamasını sağlamalarını ister. Ama büyünün bir şartı vardır, üzerinden atlayan kişinin, tamamen çıplak olması. Sonuç olarak, Cemal, büyük bir cinnet eşliğinde, çırılçıplak, 100 kez tütsünün üzerinden atlar ve Yeşilçam tarihinin en ikonik sahnelerinden biri ortaya çıkar.

Bir Yudum Sevgi, Cemal’in annesi ve karısı muskacıda. Kaynak: Atıf Yılmaz. Bir Yudum Sevgi (Yeşilçam Film; Delta Film, 1984)
Cemal’in ailesi tütsüyü hazırlıyor. Kaynak: Atıf Yılmaz. Bir Yudum Sevgi (Yeşilçam Film; Delta Film, 1984)
Cemal’in ailesi tütsüyü hazırlıyor. Kaynak: Atıf Yılmaz. Bir Yudum Sevgi (Yeşilçam Film; Delta Film, 1984)
Cemal soyunup tütsünün üzerinden atlarken. Kaynak: Atıf Yılmaz. Bir Yudum Sevgi (Yeşilçam Film; Delta Film, 1984)

Orhan Kemal’in iki kez dizi olarak televizyona uyarlanan eseri Hanımın Çiftliği’nde, çiftliğin sahibi Muzaffer Bey’in yeğeni, Zaloğlu namlı Cemal, Teneke Mahallesi’nin diğer sakinleri gibi, başı sıkıştığında ve özellikle gönül işlerini yoluna koymak için Kabak Hafız’ın kapısını aşındırır.

Yavuz Turgul’un çektiği ve başrolünde Şener Şen’in oynadığı, Eşkıya (1997) filminin dramaturjik çatısı, Eşkıya’yı belalardan koruyan tılsımlı bir muskada düğümlenmiştir. Eşkıya hayatı boyunca, bu muska sayesinde belalardan ve uzun cezaevi hayatından sağ salim kurtulmuştur. Bu yüzden onu takmamayı uğursuzluk saymaktadır ki; nitekim filmin sonunda muskasını düşürünce korumasız kaldığını hisseder ve kendini ölümün kollarına bırakır.

90’lı yıllarda özel TV’lerin ortaya çıkışı ve o yıllarda “Televole Kültürü” de denilen popüler kültürün o zamana kadar görülmemiş şekilde genişlemeye başlaması ile o güne kadar filmlerin, romanların, dizilerin kenarda kalmış tipleri olan muskacı-falcılar birden bire, astrolog, medyum olarak televizyonda görünür olmaya; siyasete, ekonomiye, uluslararası ilişkilere ve akla gelebilecek pek çok başka konuya ilişkin beyanatta bulunmaya başladılar. 90’lı yılların bu anlamıyla en bilindik isimleri, Medyum Memiş ve Medyum Keto idi ve bir canlı yayın esnasında, birbirleriyle saç saça baş başa kavga etmeleri, uzun süre ülke gündemini meşgul etmişti.

Medyum Keto ve Medyum Memiş kavgası. Kaynak: Geçmiş Gazete []

Muska, Fantastik Edebiyat, Folklor, Korku Filmleri

Günümüzde en çok okunan akademi dışı metinlerin başında, fantastik edebiyat ve paranormal, olayları anlatan ve çoğunlukla gerçek olduğunu iddia eden metinler ile fantastik kurgu ile paranormal epistemolojinin iç içe geçtiği komplo teorisi (Atatürk ve Kayıp Kıta Mu gibi) kitapları geliyor.

Muska ve büyü ile ilgili çeşitli kitaplar. Kaynak: İnternet Görselleri

Benzer bir durum, Netflix gibi dijital platformlar için yapılan diziler ve sinema filmleri için de geçerli. Paranormal aktivitelerin her daim alıcısı bulunuyor. Dahası, Türkiye sineması içinde bütün film türleri ve tüm ünlü artistlerin ve yönetmenlerin gişede çakılma deneyimi varken, çekilmiş korku filmlerinin herhangi birisinin battığı vaki değildir. Paranormal, fantastik, korku –hatta Gibi’den sonra absürt komedi dizilerini de bu sepete koyabiliriz– türünün vazgeçilmez öğeleri ise elbette, cin, kötü ruh, ayet, muska gibi öğeler. Hatta doğrudan muska yapımını anlatan Muska Kitabı gibi öğreti kitapları ve Kara Muska, Kuantumla Muska Yazmak, Aşk Kılıç ve Muska gibi ya olayların bir muskaya bağlandığı ya da muska aracılığı ile başladığı kitaplar mevcut. Bu kitch eserlerin dışında, günümüz dünyasının ikonik yapıtlarından Yüzüklerin Efendisi, Vikingler gibi fantastik dizi ve filmlerde, büyüler ve muskaların, animist-paganist toplumlardaki toplumsal işlevlerine ilişkin oldukça makul detaylar ve göndermeler görebiliyoruz.

Sonuç

Muskacılık, üfürükçülük, büyücülük gibi faaliyetler insanlığın en eski faaliyetlerinden biridir ve çağları, devletleri, coğrafyaları kat eder. Aynı durum, Türkiye için de geçerlidir. Mısır’dan Yunanistan’a, Yunanistan’dan Roma’ya, Roma’dan Bizans’a, Bizans’tan Selçuklu-Osmanlı-Türkiye Cumhuriyeti’ne aktarılan muskacılık-büyücülük faaliyetleri, antik inanışlar ile Orta Asya kozmolojisi ve İslami bid’at ile oldukça orijinal senkretik bir inanış sistemi ve bunun etrafında dönen, mitolojik, folklorik katmanlar yaratmıştır.

Cumhuriyetin erken yıllarında, devleti yönetenler, tekke ve zaviye kanunları ve benzeri düzenlemeler ile bu meselenin üzerine gitmişlerse de muskacılık-üfürükçülük faaliyetleri engellenememiş, hem taşrada hem de kentlerde toplumun her sınıfını etkileyen; ama, uygulama ve inanış biçimleri sınıfsal-kültürel yapı tarafından belirlenen bir nitelik arz etmiş ve günümüzde de AKP’nin bu tür inanışlar için sağladığı elverişli ortam sayesinde kendisini iyiden iyiye dışa vurmuştur. Bu dışavurum elbette, kentlerde ve taşrada ve değişik sınıfsal katmanlarda farklılık arz etmektedir. Örneğin, yoksullar hâlâ cin-muska-üfürükçülük gibi yöntemlerle şifa aramaktayken; daha üst sınıflar, doğum haritalarından şakralara, tarot fallarından yaşam koçu medyumlarına varan oldukça geniş bir yelpazede hizmet almaktadırlar.

Tan Gazetesi haberi: “Muska beş para etmedi.” Kaynak: Nadir Kitap, Mu-Çav Koleksiyon []

Gene cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, karşıdan kurucu bir figür olarak özellikle edebiyatta canlı tutulan muskacı-üfürükçü hoca tipolojisi, takunya, tesbih ve muska üçlüsü ile birlikte aydınlanma ülküsünün zıddı olarak her daim başvurulan bir anti-ikonaya dönüşmüştür. 28 Şubat’ta yürütülen operasyon, büyük oranda bu tipolojinin karikatürleri ve travmaları olan Ali Kalkancı (bir kadına cin musallat olduğu mizanseni ile günlerce televizyonu meşgul eden cinci-muskacı) ve Aczimendiler (Müslüm Gündüz isimli proto-selefi bir din adamının takipçileri) üzerine inşa edilmeye çalışılmış; ama, muskacı-üfürükçü cephesinde yürütülen savaş başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Diğer bir ifadeyle, muska ve benzeri objelerde tahayyül edilen “büyük öteki,” Kemalizmin kurucu tılsımlarından biri olarak sürekliliğin en önemli şartlarından birine dönüşmüştür. Ne var ki, 28 Şubat sürecinde çalışmayan yahut üzerine yüklenen bunca sosyo-politik basıncı kaldıramayan bu tipoloji, erken cumhuriyet boyunca alabildiğine artiküle edilmiştir. Günümüzde Türkiye’de, sosyo-kültürel olarak muskacılık-cincilik-üfürükçülük, oldukça değişik, sınıfsal kültürel formlarla; hele hele içinden geçtiğimiz Covid-19, pahalılık, savaşlar gibi gelecek kaygısı ve güvencesizliği tetikleyen olgularla birlikte, Türkiye toplumunun en dinamik unsurlarından biri olmayı sürdürmektedir.

KAYNAKÇA

Adıvar, H. E. (2007). Vurun Kahpeye. İstanbul: Can.

Bayrı, Halit. (1947). İstanbul Folkloru. İstanbul: Türkiye Yayınevi.

Boratav, P.N. (2013). 100 Soruda Türk Folkloru. İstanbul: Bilgesi Yayıncılık.

Bostancı, M. (2019). Elim Benim Elim Değil, Fatma Ana’nın Eli. https://varolus.com/fatma-ana/

Bursalı, A. (2016). Sırbistan’da Büyü ve Lanet Yazılı 2000 Yıllık Altın Rulolar Bulundu. Arkeoloji Sanat. https://www.arkeolojisanat.com/shop/blog/sirbistanda-buyu-ve-lanet-yazili-2000-yillik-altin-rulolar-bulundu_3_172880.html

Cartwright, M. (2016). Antik Yunan’da Büyü. World History. https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-926/antik-yunanda-buyu/

Cornicello. (2019.) https://aminoapps.com/c/worldofmagic278/page/blog/cornicello-italian-folk-protection/PKkp_LWsmuDE4kjG8ZX3q8NJkV31KqRdNq

Çaycı, M. E. (2009). Osmanlı Basınında 31 Mart Olayı, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü.

Çıblak, N. (2004). Halk Kültüründe Nazar, Nazarlık İnancı ve Bunlara Bağlı Uygulamalar. TÜBAR, XV. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/156801

Erüreten, B. M. (2004). Türkiye Cumhuriyeti Devrim Yasaları. İstanbul: Töre Yayın.

Eyüboğlu, İ. Z. (1978). Cinci Büyüleri ve Yıldızname. İstanbul: Seçme Kitaplar.

Günaltay, Ş. (1997). Hurafeler ve İslam Gerçeği. İstanbul: Marifet.

Güney, Y. & Gören, Ş. (1970.) Umut [Film]. https://www.youtube.com/watch?v=mjPNZVbvMQY&t=82s

Horus Gözü. (2018). British Museum. https://www.britishmuseum.org

Karaosmanoğlu, Y.K. (2004). Ankara. İstanbul: İletişim.

Karaosmanoğlu, Y.K. (2004). Yaban. İstanbul: İletişim.

Kemal, O. (2014). Büyücü. Ekmek Kavgası. İstanbul: Everest.

Kemal, Y. (2019). Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana. İstanbul: Yapı Kredi.

Kemal, Y. (2021). İnce Memed. İstanbul: Yapı Kredi.

Kemal, Y. (2022). Karıncanın Su İçtiği. İstanbul: Yapı Kredi.

Kemal, Y. (2022). Yer Demir Gök Bakır. İstanbul: Yapı Kredi.

Koçu, R. E. (1968). İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 10.

Lapis Lazuli. (2019). British Museum. https://www.britishmuseum.org

Medyum Memiş, CHP’nin 1 Mayıs’a Katılmasına Böyle Kızdı. (2013). Halkınhabercisi.com

Mezarlık Düzenlenmesinde Bulunan Büyüler. (2019). Define Arkeoloji ve Tarih Üzerine Herşey. Facebook.

Muska. (2014). Nişanyan Sözlük. https://www.nisanyansozluk.com/kelime/muska

Muska Beş Para Etmedi. (1987). Tan. Nadir Kitap.

Muska Tutmadı Cinayeti. (2017). Yeni Şafak.

Ökten, Z. (1984). Pehlivan [film].

Safa, P. (2000). Matmazel Noralya’nın Koltuğu. İstanbul: Ötüken.

Sembolün Anlamı Bok Böceğidir. Bokböceği, Bin Yıllık Geçmişi Olan Kutsal Bir Sembol. (2020). www.optolov.com

Tahir, K. (1967). Bozkırdaki Çekirdek. İstanbul: Remzi.

Tahir, K. (1969). Göl İnsanları. Ankara: Bilgi.

Tahir, K. (1970). Büyük Mal. Ankara: Bilgi.

Tahir, K. (1973). Kördüman. Ankara: Bilgi.

Tahir, K. (1977). Damağası. Ankara: Bilgi.

Tanpınar, A.H. (2013) Hikâyeler. İstanbul: Dergah.

The ‘Pella Curse Tablet’ and the ‘Nationalistic Greek Archaeology. (2021). https://history.mk/the-pella-curse-tablet-and-the-nationalistic-greek-archaeology/

Turgul, Y. (1997). Eşkıya [Film]. https://www.youtube.com/watch?v=dGMoffAOI1w

Yılmaz, A. (1984). Bir Yudum Sevgi [Film]. https://www.youtube.com/watch?v=6eKnCx-B3_Q&t=668s

Yunan, Roma, Bizans Dönemi Muska Arşivi. (2021). https://definevadisi.com/konu/yunan-roma-bizans-donemi-muska-arsivi.1326/page-2

Kapak görseli: Delikli kurşun levhadan, lanet muskası. Kaynak: Blogspot []

DİPNOTLAR
  1. Muska, fal, okült işlerinin, din içerisindeki yerini, hukuk ile mafya arasındaki ilişki/gerilime benzetebiliriz. Hukuk yollarının yetmediği, tükendiği ya da hukuki olmayan işlerde, vatandaşın mafyaya başvurması gibi.
  2. Tarihin en eski dönemlerinden beri, kullanılan muska çeşitlerinden biri, kurşun levhanın delinmesi ile yapılandır. Kurşunun ağırlığı ve zehri ile lanetlenmek istenen kişinin, hayatın ağır yükü altında ezilip paramparça olması, delik deşik olması talep edilir.
  3. Eliade’ye göre, örneğin, keçinin kutsallaşmasında, tunç çağında, keçi idrarındaki idrarın demir alaşımında kullanılmasının öğrenilmesi önemlidir.
  4. Cornicello, etimolojik olarak cornichon (turşu) dan gelir ve birinci anlamı, küçük hayvan boynuzu (little horn) ya da küçük boynuzdur. Boynuzun fallik formu bir yana horn ve horny’nin etimolojik macerası da ayrıca ilginçtir, ki bir amulet olarak boynuza dönüştürülmüş azgın bir fallus, gözü olanların gözünü çıkartmaya can atan bir alt metin ile oldukça kuvvetli bir semiyotiğe haizdir.
  5. Baş Tamgası’nın daire içinde olanları da epey yaygındır.
  6. Konumuz ile doğrudan alakası olmamakla birlikte, kısmen bağlantılı sayılabilecek, ruh çağırma seansları, 19. yüzyıldan itibaren Avrupa’dan Osmanlı’ya yayılmış ve 1940’lar boyunca, İstanbul-Ankara sosyetesinin, edebiyatçıları da içine alacak şekilde, en büyük meraklarından biri olmuştur. Ahmet Hamdi’nin ispiritizma cemiyeti biraz buradan esinlenmedir ve Samet Ağaoğlu, edebi hatıralarını anlattığı İlk Köşe kitabında, Peyami Safa tarafından yönetilen seansın katılımcıları arasında kendisinin yanı sıra Macit Gökberk, Zahide Gökberk, Rüya Ağaoğlu, Peyami Safa ve Nebahat Safa’yı sayar.

İLGİLİ NESNELER