TOP
SELİN YILDIZ

İÇERİK

Başlama Vuruşu

İnsanları bir araya getiren, peşinden koşturup keyiflendiren; kimi zaman ayrı düşüren, öfkelendiren sihirli bir nesne gibi top. Envai materyalden, envai çeşit, boyut ve renkte… Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde top sözcüğü için “birçok spor oyununda kullanılan, türlü büyüklükte, genellikle kauçuktan yapılmış yuvarlak nesne” şeklindeki tanım ilk sırada yer alıyor. Top, bu tanımı fazlasıyla hak ediyor; zira modern yaz olimpiyatlarındaki 32 ana spor branşının 10’dan fazlası –alt disiplinleriyle birlikte– çeşitli türden topla oynanıyor.

Bunun dışında Türkçede kimi sıfat, zarf, isim halleri var top sözcüğünün. “Ateşli bir silah” demenin de, “bütünüyle” demenin de bir yolu. Yediden yetmişe herkesin bildiği, nereden geldiği muamma fakat argoda popüler bir karşılığı da var: “İbne”. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde “homoseksüel erkek” diye geçiyor. Dil Derneği Sözlüğü’nün tanımıyla ise “edilgen eşcinsel erkek.” Türk Dil Kurumu, aktif ve pasif ayrımına girmeden, yekten “homoseksüel erkekler”e top demeyi uygun bulurken; Dil Derneği bu sözcüğün edilgen, yani pasif eşcinsel erkekleri tarif ettiğini söylüyor. Edilgen, yani yapılan işten etkilenen…

Cambridge Sözlüğü’nde ball kelimesine baktığımızda ise Türkçe sözlüklerden farklı olarak, topun, aynı zamanda bir oyuncak olmasına değiniliyor. Britannica Ansiklopedisi’nde de bilinen en eski çocuk oyuncaklarından biri olarak bahsediliyor toptan. En az oyun ve spor arasındaki fark kadar, topun, “oyuncak” ve “spor oyunlarında kullanılan yuvarlak nesne” tanımlarındaki ayrım da dikkate değer. Oyuncak bizatihi oyunun aracı ve nesnesi iken; spor oyununun nesnesi ise oyuncak olamayacak kadar ciddi gibi. Oyun ve spor arasında kimi benzerlikler, kimi farklar var. Oyunun da sporun da kuralları var. Sporun kuralları, oyununkine göre daha az demokratik; katılımcıları tarafından, tabiri caizse, eğilip bükülemez. Spor, bedeni ve zihni terbiye etmenin bir yoluyken; oyun, bedeni terbiye etmek zorunda değil. Onda keyifle ilgili bir şeyler var. Topa dair oyuncak ve spor oyunlarının nesnesi arasındaki fark, biraz da spor ve oyun arasındaki bu farklara işaret ediyor gibi.

Top ve Top Oyunlarının Tarihine Kısa Bir Bakış

Oyunun veya sporun öznesi insan, haylidir topla meşgul; top hayli zamandır insanın hayatında. Üstelik top, kimi oyunların ve sporun da başat unsuru. Bazen raket ve sopa gibi aracı bir nesneyle, bazen uzuvlarımızla iterek, tekmeleyerek, fırlatarak türlü oyunlar oynuyoruz topla.

Milattan binlerce yıl öncesinden günümüze, pek çok coğrafya ve uygarlıkta topla oyunlar oynandığına dair bulgular var. İlk nerede “icat” edildiğine dair kesin bir şey söylemek zor olsa da; Çin’de içi tüyle doldurulmuş deri bir topla oynanan ve modern futbola benzeyen cuju sporu, tablolarda tasvir ediliyor ve bunun M.Ö. 2300 yılına dayandığı düşünülüyor. Hatta oyunu yalnızca erkeklerin değil; kadınların da oynadığı biliniyor (Fifa Museum, t.y.) Öte yandan dünyanın bilinen en eski topunun –oyunun nesnesi olan topun– M.Ö. 2500’lerde Mısırlı bir çocuğun mezarında keten bir bez ve ipten yapılmış bir top olduğunu aktaran kaynaklar da var (Learn, 2020). Antik top oyunlarının kökenlerini Mezoamerika’ya dayandıran kaynaklar ise M.Ö. 1600’den top sahalarının olduğunu, Olmec, Aztek ve Maya toplumlarının da oyunun bir parçası olduğunu söylüyor.

Türklerin top ve top oyunlarıyla ilişkisine dair anlatılar için ise, Kaşgarlı Mahmud’un 11. yüzyılda yazdığı Dîvânu Lugâti’t-Türk’e bakmak gerek. Pek çok Türk milliyetçisi, bu kaynakta geçen ve Orta Asya’da topu tekmelemek suretiyle oynanan tepük isimli oyunun, günümüz futbolunun atası olduğunu savunuyor (Bora & Erdoğan, 2015). Yine aynı kaynakta çevgan isimli, at üstünde sopalarla topa vurarak oynanan bir tür savaş oyunundan da bahsediliyor. Bu oyunun da günümüzdeki poloyla benzerliği sıkça vurgulanıyor.

Geç Osmanlı, Genç Cumhuriyet Topu

Spor, Türk uygarlıklarında bedeni zinde tutmanın, savaş becerilerini iyileştirmenin bir aracıydı. Bu sebeple de ilk oyunlar binicilik, güreş, okçuluk, atıcılık gibi savaşla ilişkilendirilebilecek oyunlar oldu. Bu geleneğin izlerine, Osmanlı’da da rastlamak mümkün. Osmanlı’da okçuluğa ayrı bir önem verilmiş, pek çok padişah da ok atmada mahir olmuştu. Güreş de Osmanlı’nın mühim sporlarındandı. Atıcılık ve binicilik gibi güreş de saray sporlarından biri sayılıyor; şenliklerde, düğünlerde padişahın huzurunda oynanıyor ve hatta bu güreşlere, “huzur güreşleri” deniyordu.

Bu “beden terbiyecisi” sporların içinde oyunun mühim nesnesi topun serüveni ise, son yüzyıla damgasını vurması sebebiyle biraz da futbolun serüvenidir. Dolayısıyla top ve etrafındaki meseleleri anlamak için futbola bakmak, çokça fikir verebilir. Temsili kuvvetlidir. Fakat top oyunlarının ve özelinde futbolun bu coğrafyadaki hikâyesi aslında “yasaklı” başlar.

Abdülhamit’e atfedilen; fakat, onun söylediğine dair güvenilir bir kaynak bulmakta zorlanılan internet meşhuru bir laf var: “Kim ki kale kurup top endah ederek tepük oynaya, boynu vurula!” Ünlü kimselere kasıtlı ya da kasıtsız atfedilen sözlerden biri gibi görünen bu söz, bu coğrafyada top oyunlarına yönelik karşıtlığı göstermesi açısından “yanlış” da olsa bir fikir veriyor. Neyse ki mevcut kaynaklara dayanarak, Osmanlı’da top oynadığı için kimsenin boynunun vurulmadığını söyleyebiliyoruz. Fakat 1800’lerin son yarısında, Anadolu’daki futbol takımlarının yabancı isimlerle kurulması ve futbolun İngiliz, Rum ve Ermenilerce oynanırken Türklerin oyuna bir anlamda “sonradan dahil olması,” bu oyunun, bedeni terbiye eden ve savaş talimi rolü üstlenen oyunlar gibi teşvik edilmediğini, hatta belki de ayıplandığını, bir sebepten hoş karşılanmadığını gösteriyor. Öyle ki Fuad Hüsnü Kayacan öncülüğündeki ilk Türk futbol takımı da bundan nasibini alarak Türkçe bir isim yerine Black Stocking adıyla kurulmuş; ancak, aynı yıl dağılmıştı. II. Meşrutiyet’in öncesinde ve sonrasında ise futbol kulüplerinin sayısı arttı. Sırasıyla Galatasaray ve Fenerbahçe kulüpleri kuruldu. Beşiktaş 1903 yılında kurulsa da, futbol branşını 1910 yılında faal hale getirdi.

Topla takım halinde poz vermenin başladığı yıllardan: “İstanbul 1911-1912 Futbol Şampiyonası: Şehzade Selahaddin Efendi’nin mahdumları Osman Fuad Efendi’nin himayeleri altında müteessis Fenerbahçe Sporting Kulüb Heyeti” Kaynak: Şehbal no. 61 (28.09.1912), s. 255

Kısa bir süre sonra, I. Dünya Savaşı’nın başlaması ise top sahalarını derinden etkiledi. Milyonlarca insanın öldüğü bu savaş sırasında, bir süre müsabakalar düzenlenmedi. Ölenler yalnızca askerler değildi elbette. Beşiktaşlı, Galatasaraylı, Fenerbahçeli pek çok futbolcu gönüllü olarak cepheye savaşmaya gitmiş, aralarında ölenler olmuştu.

1923’te Cumhuriyet’in kuruluşuyla futbol daha da örgütlü hale geldi. Aynı yıl Türkiye Futbol Federasyonu’nun kurulması ve kısa bir süre sonra FIFA, 1950’lerde UEFA üyelikleri futbolun Türkiye’de profesyonelleşmesine giden yolu döşemiş oldu. 1951’de futbol artık genç erkekler için profesyonel bir meslek haline gelmişti.

Erkeklerin top dünyasında bunlar olurken Türkiye’de kadın futbolcuların payına, tüm dünyada olduğu gibi, zorlu, çetrefilli ve yasaklı yollar düştü. Kadın futbolu, 1920’lerin sonlarından 70’lerin başına kadar Avrupa’nın pek çok ülkesinde yasaklıydı. Her ne kadar Türkiye’de de örgütlü kadın futbolunun gelişimi 1970’lere denk gelmiş olsa da; ilk kadın futbol maçlarının 1950’lerde oynandığını söyleyebiliyoruz. Fakat yine de TFF tarafından düzenli lig müsabakalarının başlatılması çeşitli gerekçelerle 1990’lara kaldı ve Türkiye’nin ilk kadın milli futbol takımı, erkekler takımından tam 72 yıl sonra, 1995’te kurulabildi.

1973’de kurulan ancak maç yapacak başka takım bulamadığı için genellikle gösteri maçlarına çıkan ilk kadın futbol kulübü Dostlukspor: Van depremzedeleri için yardım maçı, 1976. Kaynak: Bayram Gazetesi (05.12.1976), s. 12.

6-7 Eylül Olayları ve Lefter

6-7 Eylül 1955’te cumhuriyet tarihinin en utanç verici olaylarından biri yaşandı. “Atatürk’ün Selanik’teki evi bombalandı” manşetiyle çıkan gazeteler ve aynı minvaldeki radyo yayınları, o tarihlerde Rumlara karşı zaten kışkırtılmış olan halkı, hepten galeyana getirdi. Binlerce kişiden oluşan organize bir kalabalık, başta Beyoğlu ve Büyükada olmak üzere gayrimüslimlerin, çoğunlukla Rumların, ev ve işyerlerine saldırdı. Resmi kaynaklarda 11 kişinin öldüğü, 30’dan fazla kişinin yaralandığı; binlerce ev, işyeri, okul, kilise ve sinagogun saldırıya uğradığı yazar. Daha az, daha çok… 6-7 Eylül’den sonra binlerce gayrimüslim, Türkiye’de yaşayamaz hale gelip göç etti.

17 yıl Fenerbahçe forması, 50 kez milli forma giyen, bu formalarla 400’den fazla gol atan; yalnızca Fenerbahçelilerin değil Türkiye’de pek çok futbolseverin hayranı olduğu Lefter de bu olaylardan nasibini aldı. Büyükada’da yaşayan Lefter’in evi, Adalı bir grup tarafından taş ve sopalarla basıldı. Neyse ki Lefter’e ve ailesine bir şey olmadı. Çeşitli kaynaklarda Lefter’in ona saldıranları tanıdığı söylenir. Fakat Lefter kimsenin adını vermemiş, tarihe şu notu bırakmıştır: “15 gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise kayalar ve boya tenekeleri ile karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar. (…) Çok sordular kim yaptı diye, ama o gün de söylemedim, bugün de söylemeyeceğim.”

Topun Günahı

Atıf Yılmaz imzalı Metin Oktay’ın hikâyesini anlatan ve bizzat Metin Oktay’ın oynadığı Taçsız Kral (1965) filmi, Oktay’ın futbol sevdasını ve anne babasının bu sevdaya karşı çıkışını öğrenmemizle başlar. Dindar baba, kızgın bir edayla oğlunun topunu kestiğinde, oğlan, kesik topa ağlayarak bakarken öfkeli baba şunları söyler: “Bindir söylüyorum, topla oynamak günahtır. Günah nedir bilir misiniz? Bir daha görürsem yapacağımı biliyorum ben.”

Mütedeyyin kesimde futbola tutkun olan, oynanması ve izlenmesinde beis görmeyen de var; mesafeli duran da. Bunun temelinde birkaç sebep olduğu tahmin ediliyor. Modern futbolun “ithal” ve “gâvur kökenli” olması, inançlı kesimin futbolu yeterince İslami ve yerli görmemesine sebep oluyor olabilir. Endüstriyel futbolun bahisle sıkı ilişkisi de meselenin bir başka boyutu. Fakat sorun sadece modern futbol değil. Endüstriyel ve profesyonel olarak ya da sokakta topla meşgul olmayı “boş iş” olarak gören ve bu sebeple de topla oynamaya “günah” demese de; bunu hakir gören kesimler var.

Taçsız Kral filmi için tanıtım çalışmalarından, Ali Sami Yen çimlerinde Metin Oktay rol arkadaşları Ayten Kaçmaz ve Gönül Yazar’la beraber, 1965. Kaynak: Ses Mecmuası no. 29 (17.07.1965), s. 5.

İslam dünyasında ve bazı Alevi topluluklarda topa günah gözüyle bakılmasının sebebi ise Kerbela hadisesi. Kerbela’da Hüseyin’in kafasının kesilmesi, ardından Yezid ve taraftarlarınca başıyla topla oynar gibi oynanması İslam coğrafyasında top oyunlarını bir dönem dinen yasak etmişti. Denir ki Osmanlı’da ve genç cumhuriyette topa sıcak bakılmaması da biraz bundan; etkisi Anadolu’da hâlâ sürüyor. Bu meseleye Evliya Çelebi de Seyahatnamesi’nde Bitlis’teki çevgan ve cirit oyunları bahsini anlatırken değinmiş.

Bir şeye ayakla vurmak, o şeye saygısızlık etmenin, o şeyi aşağılamanın yaygın bir göstergesi. Kerbela’nın hatırası, bir oyun nesnesi olan topu, bir anda savaşın, aşağılanmanın nesnesi haline getirmiş. İnsanların önce topla mı yoksa kestikleri düşmanların başlarıyla mı oynadıklarının tartışmalı olduğunu söylüyor Selçuk Candansayar (2010). Hangisinin hangisinden önce geldiğini söylemek zor ve belki o kadar mühim de değil, fakat günümüz futbol sahalarının muharebe alanı olarak okumasını yapmak zor olmasa gerek.

Mahalle Maçları ve Kesilmekle Tehdit Edilen Top

Memduh Gezer’in Basmane gençleri ile birlikte gezici olarak futbol oynadıkları dönemden görüntülendikleri bir fotoğraf, 1940-50 arası. Kaynak: Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi / Memduh Gezer Bağışı Fonu

1950’lerde köy ve kent arasında yollar yapılmaya başlanmış, kırdan kente göç hızlanmıştı. Henüz futbol bu denli endüstriyelleşmemiş ve özellikle yoksul veya orta direk ailelerin yaşadığı semtlerin her milimi apartmanlarla doldurulmamışken, mahalleli çocukların bir araya geldiği, tanış olduğu oyun alanları olmuştu arsalar. Mahalle maçları çoğunlukla işte bu arsalarda tertip edilirdi.

Mahalle maçlarının kendine has kuralları ve terminolojisi vardı: Adamın gol diyor, üç korner bir penaltı, topu atan alır… Şayet top patlarsa, patlak top itinayla ikiye bölünür, kafalara geçirildi. Top patlamışsa ve başka bir top da yoksa, teneke meşrubat kutularından top icat edilir, oyuna kalındığı yerden devam edilirdi. Ta ki hava kararıncaya, ezan okununcaya dek.

Her mahallenin toptan hazzetmeyen, genellikle ileri yaşta bir amcası muhakkak olurdu. Bu kişi, kâh topun ve çocukların gürültüsünden rahatsızlık duyardı, kâh topun arabasına ya da penceresine gelmesinden… “Bir daha burada top oynadığınızı görürsem, keserim topunuzu,” cümlesini, çocukluğu 90’lar ve öncesine denk gelmiş pek çok kişi duymuştur. İlginçtir ki top oynanmasına kadınlar değil; çoğunlukla erkekler kızardı.

“Üç Korner Bir Penaltı”: Mahalle maçına dayanan bir öykü, 1967. Kaynak: Ahmet Özkırımlı / Kitaplar [https://bit.ly/3GtGgjG]

Mahalle maçlarının güzellemesini her cenahtan erkek çokça yapıyor: “Nerede kaldı o güzel günler ve saf futbol?” Bu romantizm, yalnızca erkeklerin anlatısında hâkim. Futbol da top da, kimimiz için arsada da “borsadaki” gibi güzel değildi. Çünkü arsalar da kız ve LGBTİ çocuklar için eşitlikçi, kapsayıcı alanlar olmaktan uzaktı. Neyse ki yıllar sonra Türkiye’de kadın ve LGBTİ’ler topla aralarına giren türlü pürüz ve ayrımcılıktan bir nebze kurtulup kendi alanlarını kurmanın; hiç değilse çatlaktan sızmanın imkânını yaratacaklardı.

“Terörle Mücadele”de Top: Taş Atma Top At

90’lar tüm Türkiye, özellikle de Doğu ve Güneydoğu coğrafyası için zorlu geçti. Birkaç yılda bir değişen hükümetler, parti kapatma davaları, 28 Şubat, ekonomik, siyasal, toplumsal sorunlar ülkede yaşamı giderek zorlaştırıyordu. Bu yıllarda devlet ve PKK arasındaki çatışmalar da şiddetini artırarak “düşük yoğunluklu savaş” halini almıştı. 3 bin civarında Kürt köyü boşaltılmış, binlerce insan yerinden edilmiş, binlercesi ölmüştü. Çocukluğu o yıllara denk gelen, çocuk gözü ve aklıyla tüm bunlara şahit olan Kürt çocuklar, 2000’lerde Türkiye gündeminde “taş atan çocuklar” olarak anılacaklardı.

90’ların bu atmosferinin futbol sahalarına çokça yansıması oldu, hatta günümüze bir miras da bıraktı. Daha önce lig maçlarında okunmayan İstiklal Marşı o yılların gergin atmosferinde gelenekselleşerek maç seremonilerinin ayrılmazı haline geldi. PKK karşıtı sloganlar da tribünlerin gözdelerindendi. Bu yıllar Kürt illerinde sokak eylemlerinin de artış gösterdiği, politizasyonun hız kazandığı zamanlar oldu. Şubat 1999’da Abdullah Öcalan Kenya’da yakalanmış ve sonraki yıllarda, yakalanmanın yıldönümlerinde Kürt illeri büyük çaplı eylemlere sahne olmuştu. Şubat 2006’da Cizre’deki eylem ise Kürt çocukların “taş atan çocuklar” olarak anaakım medyada ve Türkiye kamuoyunda gündem olduğu dönemin mihenk taşıydı.

2010 yılında barış sürecinin ilk yasal düzenlemelerinden sayılabilecek “Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile taş atan çocuklar, artık ağır ceza mahkemelerinde yargılanmayacak ve 18 yaş altındakiler için TMK’dan kaynaklanan yüzde 50 ceza artırımı uygulanmayacaktı. Bu düzenleme sonrasında taş atan çocuklara devletin 90’lardaki “karanlık yüzünü” unutturmak, onlarla da “barışmak” için polis, Kürt illerinde “taş atma top at,” “taş atma top oyna” gibi kampanyalar düzenleyerek çocuklara top dağıttı ve hatta bazı illerde çocuklarla birlikte top oynadı (Yıldırım, 2009). Böylelikle top, hafızalarda taş atan çocuklarla devlet arasındaki bir sürecin nesnesine de dönüşmüş oldu.

Tarihsel Başarısızlığımızın Sonu Olarak Top

90’ların sonu, 2000’lerin başında Türkiye’de hayatın hemen her alanında hissedilir bir rüzgâr esti. 2002 seçimlerinde AKP tek başına iktidar oldu ve hızlıca Avrupa Birliği üyeliğiyle ilgili ciddi aşamalar kat edilmeye başlandı. Hemen arkasından, 2003 yılında, daha sonra Türkiye’nin katılım göstermeyeceği ve TRT tarafından gösterimi dahi yasaklanacak, Eurovision şarkı yarışmasında Sertab Erener birinci oldu. Bu yıllarda top sahaları da Türkiye için gurur verici, tarihsel başarısızlığın adeta tersine döndüğü anların mekanları haline geldi. Bunlardan ilki Galatasaray’ın 1999-2000 sezonu UEFA Kupası finalinde İngiltere takımı Arsenal’i penaltılarda 4-1 yenmesiyle UEFA şampiyonu olmasıydı. Kazanılan bu kupa az şey değildi; tarihte ilk kez Türkiye’den bir takım Avrupa’da “ben de varım” demişti. 1999’da bu kez Efes Pilsen Basketbol Takımı, 2010’da çıkarılan alkol ve tütün ürünlerinin sportif ve müzikal faaliyetlerde kullanılmasına ilişkin yasa gereği değişen ismiyle Anadolu Efes Spor Kulübü, ilk kez Final Four’a katılan Türk takımı olarak turnuvadan üçüncülükle ayrıldı. 2001 yılında yine basketbol sahnesinde bu kez erkek milli basketbol takımı vardı. O yıl Türkiye’de düzenlenen Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda Türkiye turnuvada ikinci olarak gümüş madalyayı almaya hak kazandı. Bu turnuva, erkek milli basketbol takımına cinsiyet rolleri ve normlarıyla uyumlu “12 Dev Adam” unvanını kazandıran turnuva olarak da tarihe geçti.

Yıl 2002. Tarihte ilk kez bir dünya kupası organizasyonunu, Avrupa ve Amerika kıtası dışında ve iki ülke birden düzenlemeye hak kazandı: Güney Kore ve Japonya. 48 yıl aradan sonra dünya kupasına katılan Türkiye için bu turnuva, Türkiye spor tarihinin de unutulmazları arasına girecekti. Bu sırada Türkiye milli takımının arkasında azımsanmayacak bir moral desteği de vardı. Uzak Doğu ile olan zaman farkına rağmen; evlerde, okullarda, işyerlerinde, her yerde milli takımın maçları gösterildi, milyonlarca insan günlerce turnuvayı takip etti. Tarkan ise turnuva için milli takıma özel Kuzu Kuzu albümündeki Taş şarkısının sözlerini değiştirerek herkesin diline pelesenk olacak o şarkıyı yaptı: “Bir oluruz yolunda.”

Bu turnuvada Türkiye milli takımı, üçüncü gelerek bugün hâlâ üzerine çıkılmamış bir başarı elde etti. Üstelik rekor yalnızca bununla da kalmadı. Üçüncülük maçından sonraki yıllarda bir dönem milletvekilliği yapan fakat, bugün tüm başarıları Türkiye spor tarihinden titizlikle silinmiş olan Hakan Şükür, 11. saniyede Güney Kore’ye attığı golle dünya kupası tarihinin en erken golünü atan futbolcu unvanına sahip oldu.

Tarihler 2003’ü gösterirken Türkiye, 36 yıl sonra Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonası’na tekrar ev sahipliği yapma şansı elde etti. Ankara’da gerçekleştirilen turnuvada yarı finalde Hollanda’yı 3-0 yenerek finale yükselen milli voleybol takımı, finalde Polonya’ya yenilerek turnuvayı ikinci olarak bitirdi. Turnuvada elde edilen netice, Türkiye’nin o zamana kadar aldığı en büyük başarıydı. Bu Avrupa Şampiyonası, kadın milli voleybol takımına da “Filenin Sultanları” unvanını bırakan turnuva oldu. Bu gelenek ilerleyen yıllarda kadın basketbolcuları da “Potanın Perileri” yaptı. Her ne olursa olsun milli takımlara yakıştırılan isimler mutlaka hâkim cinsiyet ideolojisiyle ve milli değerlerle uyumlu oldu ve toplum tarafından kolayca benimsendi.

3 Temmuz Vakası ve Gülen Cemaati

3 Temmuz 2011 Türkiye spor tarihinin en önemli günlerinden biri. Bu tarihte, 2010-2011 Süper Lig ve 1. Lig’in kimi maçlarında şike yapıldığı iddiasıyla, Türkiye yakın dönem tarihinin önemli davalarının savcısı Zekeriya Öz tarafından kapsamlı bir soruşturma başlatıldı. Dava kapsamında Aziz Yıldırım gibi yüksek kademe kulüp yöneticileri, teknik direktörler ve pek çok futbolcu gözaltına alındı. Soruşturma birçok takımı kapsamış olsa da, Fenerbahçe sürecin en günahlısı ve haliyle de en cezalısı oldu. Kulübün 15’ten fazla maçında şike tespit edildi. Aziz Yıldırım bu dava nedeniyle yaklaşık 1 yıl tutuklu kaldı. Takım, UEFA kulüp turnuvalarından iki yıl men edildi.

Bu süreç o tarihlerde “3 Temmuz Şike Davası” olarak anılırken; günümüzde ise kimi çevrelerce “3 Temmuz Kumpası” olarak adlandırılır. Bu değişimin izleri, bir dönemin “Gülen Cemaati”nin, bir süre sonra “FETÖ” olarak anılmasında saklı. Bir anlamda gün oldu, devran döndü… 2010’lu yılların başına kadar iyi ilişkiler yürüten AK Parti ve cemaat arasında husumet çıktı. 2014 yılında başlatılan bir operasyonla “hizmet hareketi” olarak da anılan Gülen Cemaati, artık “Paralel Devlet Yapılanması / FETÖ” olarak anılmaya başlandı. Aynı yıl Özel Yetkili Mahkemeler kaldırıldı ve Yargıtay sürecindeki şike davası ağır ceza mahkemelerinde görülmeye devam etti. 2015 yılında yapılan son duruşmada mahkeme tüm sanıkların beraatine karar verdi. Bu dönemde bir zamanların “heykeli dikilesi” savcısı olarak görülen Zekeriya Öz ise meslekten ihraç edildi.

2016 Nisan ayında bu kez, tersinden ve adeta 2011 süreciyle hesaplaşır gibi “Futbolda Şike Kumpası” soruşturması başlatıldı. İddianamede şike davasının Fethullah Gülen’in talimatıyla, cemaatin futboldaki yapılanmasının bir parçası olarak yürütüldüğüne yer verildi (BBC Türkçe, 2021).

Politikacıların Elindeki Top

Siyasi partiler ve politikacılar özellikle seçim zamanlarında kampanyaları için flama, broşür, defter, kalem gibi pek çok promosyon ve reklam materyali kullanır. Bunlar seçmene mesajını ulaştırmanın, seçmen nezdinde reklamını yapmanın en basit ve dolayısıyla tercih edilen yolları. Top da henüz seçmen yaşına erişmemiş çocuklara sempatik görünmenin, onlara sempatik görünürken de seçmen olan ebeveynlerine ulaşabilmenin eğlenceli nesnelerinden. Belli ki tercih ediliyor da. Misal bir üreticinin web sitesinde şöyle yazıyor: “Seçimler için promosyon plastik top milletvekili adaylarına ve belediye başkan adaylarına 2014 genel seçimleri için promosyon plastik toplar imalatımızda üretilir. Ak parti, AKP, CHP, MHP, HAS Parti, DSP, SP… gibi partilerin amblem ve milletvekili isimleri yazılır.”

Erdoğan, halka ışıklı top fırlatırken, 2014. Kaynak: Twitter / @alitodepenci [https://bit.ly/3vs1AQA]

Hafızamızda top ve politikacı ilişkisinin belki de en taze, en unutulmaz anılarından biri 2014’teki mahalli seçimler öncesi Silivri’deki o mitingde gerçekleşti. Öyle bildiğimiz plastik toplar da kullanılmadı üstelik. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin mitingine katılan vatandaşlara seçim otobüsünün üzerinden ışıklı toplar fırlattı (Hürriyet, 2014). O akşam ışıklı topların bir otobüs üzerinden kalabalığın üzerine fırlatılması, o seçim döneminin en gülünen konularından biri olmuştu. Sonraki dönemlerde satranç takımı ve çay paketleri, çeşitli vesilelerle parti otobüsleri üzerinden fırlatılan diğer nesneler oldu.

Melih Gökçek de, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı iken çocuklara top dağıtmasıyla sık sık gündeme gelen siyasetçilerden biriydi. Kurban Bayramı, 23 Nisan gibi özel günleri atlamaz, çeşitli ilçe meydanlarında çocuklara top dağıtırdı. Mansur Yavaş, 2019 yılında göreve gelmesinden kısa bir süre sonra belediye depolarında, eski başkan Melih Gökçek döneminden yaklaşık 100 bin top kaldığını kamuoyuyla paylaşmış ve topların o dönemki maliyetinin 5 milyon TL’den fazla olduğunu söylemişti (Ayhan, 2019). Melih Gökçek ise bu iddialara, “Her bayram çocukları sevindirdim. İçinde çocuk sevgisi olmayan bunun anlamını bilemez,” diye yanıt verdi.

Melih Gökçek, çocuklara top ve başka oyuncaklar dağıtırken, 2019. Kaynak: Deniz Ayhan, “Ankara’da 5 milyon liralık top kavgası”, Sözcü [Çevrimiçi Edisyon] (03.06.2019) [https://bit.ly/3YZXaOb]

Yeni Türkiye’nin Şampiyonu Başakşehir FK ve AK Parti

İstanbul Başakşehir Futbol Kulubü’nün kuruluş veya İBB Spor Kulübü’nden kopuş hikâyesi, siyasetin futbolla ilişkisine dair bahse değer bir hadise. 1990 yılında dönemin İstanbul Belediye Başkanı Nurettin Sözen tarafından kurulan İBB Spor Kulübü’nden 2014 yılında ayrılarak, 7 ortaklı bir sermaye şirketi olarak bir anlamda yeniden kurulan İstanbul Başakşehir Futbol Kulübü’nün başkanlığını, kurulduğu günden bugüne Emine Erdoğan’ın yeğeninin eşi Göksel Gümüşdağ yapıyor. Kulübün yönetim kadrosunda Gümüşdağ gibi Erdoğan ailesi ve AK Parti’yle ilişkili başka isimlere de rastlamak mümkün. Ahmet Ketenci ve Mustafa Saral bu isimlerden bazıları. Kulübün isim sponsorluğunda da yine tanıdık bir ismin şirketi var: Medipol Sağlık Grubu kurucusu ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca. Bunların da ötesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan 2019 yılında katıldığı bir televizyon programında kendisini kulübün kurucusu olarak addetti. Bu iddia teknik olarak doğru olmasa da, Erdoğan’ın kulübü sahiplenmesi açısından önemli bir söylem.

Kulübün Başakşehir’deki stadyumu 2014 yılındaki bir gösteri maçıyla hizmete açıldı. Maçta, o dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, Bilal Erdoğan, Kadir Topbaş, Acun Ilıcalı, Yıldırım Demirören ve Rıdvan Dilmen gibi isimler yer aldı (Kaktüs Channel, 2014). Fatih Terim’in isminin verildiği stadyumun yapımını ise Kalyon İnşaat üstlenmişti.

Siyasi saiklerle ve siyasi güçlerin örtük ve/ya açık desteğiyle kurulmuş bir takım olan Başakşehir’in maçlarındaki “taraftarsızlık” da gündeme çokça gelir. Bir takım, nihayetinde taraftarlarıyla bir takım. Fakat kulüp, henüz böyle bir kültür oluşturabilmiş değil. Kulübün yaklaşık 60 bin Passolig sahibi taraftarı var. Bu sayı Süper Lig’de mücadele eden, üstelik iddialı bir takıma göre çok az. Gençliğinde kendisi de futbolcu olan Erdoğan, çeşitli vesilelerle Başakşehirli gençleri kulübe sahip çıkmaya, boş tribünleri doldurmaya davet ediyor.

“İkinci kuruluş” döneminde eşine pek de rastlanmamış bir hızda başarılı olan kulüp 2019-2020 sezonunda Süper Lig şampiyonu olarak “Süper Lig’in 6. Şampiyonu” unvanını kazandı. Kulübün şampiyonluk kutlamalarının sloganı ise şu oldu: Türkiye’nin Yeni Şampiyonu.

Toptan* Ayrımcılık, Toptan Nefret

Futbol tribünleri, oynanan oyunu seyretmenin mekânı olduğu kadar, Türkiye’de ve aslında dünyanın pek çok yerinde ayrımcılık, nefret ve şiddetin mekânı da olmuştur. Bir dönemin pankart ve sloganları, eril şiddet, ırkçılık ve ayrımcılığın örneklerini gözlemleyebilmemiz için bize zengin bir repertuar sundu. Bazıları cezalandırıldı, bazıları için hiçbir şey yapılmadı.

Yıl 2007, Ocak ayı. Agos Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni Hrant Dink gazete binası önünde uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü. Olayın futbol tribünlerinde yansımalarını çokça gördük. Ölümünden birkaç hafta sonra Malatya İnönü Stadı’nda yapılan Malatyaspor-Elazığspor karşılaşmasında Elazığlı taraftarlar, Hrant Dink’in Malatya doğumlu olması sebebiyle “Ermeni Malatya” pankartı açtı (Gezici, 2007). Bu pankarta Malatya tribünleri, “PKK dışarı çık” sloganlarıyla karşılık verdi. Benzer olaylar, o dönem pek çok futbol maçında yaşandı ve dahası da oldu. Hrant’ı öldüren Ogün Samast’ın taktığı beyaz bere, bazı tribünlerde sembole dönüştü. Konya’da bir yerel basın Konyaspor-Denizlispor maçında beyaz bere takılması hadisesini şöyle görecekti: “Konyaspor taraftarları Denizlispor maçında, herhangi bir olumsuzluğa meydan vermezken, Hrant Dink’in öldürülmesiyle şöhreti giderek yaygınlaşan beyaz bere, tribünlerinde kendini gösterdi” (Memleket, 2007).

2015’te Fenerbahçe-Galatasaray arasında oynanan maç esnasında bir grup Fenerbahçe taraftarı, rakibi Galatasaray’ı aşağılamak ve cezalandırmak için Galatasaray forması giydirdiği kadın formundaki cansız bir mankeni yaktı (Tahaoğlu, 2015). Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin müdahil olduğu davada olayı gerçekleştiren taraftar, “halkın bir kesimini cinsiyet farkı gözeterek aşağılama” ve “spor alanı çevresinde hakaret içeren tezahüratta bulunmak” suçlarından hapis ve idari para cezası aldı.

2015, yakın dönem Türkiye siyasi tarihi açısından önemli bir yıldı. AKP’nin 13 yıl süren tek parti iktidarı, 7 Haziran seçimlerinde sona ermiş, seçmenler hiçbir partiyi tek başına iktidara getirmemişti. HDP’nin parti olarak seçimlere girmesi ve seçimlerden %14 gibi bir oy alarak adeta “seçimin kazananı” olması, Türkiye’de siyasi ve toplumsal pek çok değişime sebep oldu. Öncelikle 7 Haziran seçim sonuçlarının gereği olan koalisyon hükümeti kurulamadı ve seçimler 1 Kasım’a ertelendi. AKP, 2010’ların başından itibaren sürdürdüğü ve 2015 baharında sonlandırmaya meylettiği çözüm sürecini 7 Haziran seçimleriyle birlikte tamamen rafa kaldırdı ve milliyetçi muhafazakâr bir ittifakın yollarını hızla döşedi. Bu sırada pek çok şehirde bombalı saldırılar ve patlamalar meydana geldi, yüzlerce insan öldü. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve PKK arasındaki çatışmalar, 2015 yılında tekrar başladı. Bu savaş, nefret ve kutuplaşma ikliminden futbol, en çok da Amedspor ve Cizrespor takımları payına düşeni aldı. Her iki takım da gittiği deplasmanlarda hem ırkçı sloganlara hem de fiziksel saldırılara maruz kaldı (Evrensel, 2019).

2015’te, iki seçim arasındaki bombalı saldırılardan biri de 10 Ekim’de “Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi” esnasında Ankara Garı’nda yaşandı. Bu saldırıda 103 kişi hayatını kaybetti. Cumhuriyet tarihin en çok ölüme sebep olan saldırısından üç gün sonra Konya’da gerçekleşen İzlanda-Türkiye maçında, hayatını kaybedenler için saygı duruşunda bulunulurken; tribünlerden ıslık, yuh ve tekbir sesleri yükseldi (IMC TV, 2016).

Bu liste böyle uzayıp gider. Anladığımız, tribünlerin çoğunlukla hâkim ideolojiden “taraf” olduğudur. Bu noktada şu soru akıllara gelir: Futbol topunun etrafında, esasında oyunu izlemek maksadıyla bir araya gelen gruplar, nasıl oluyor da tribünlerde ırkçılığa, nefrete ve ayrımcılığa bu denli kolayca yer açıp onları “şeref tribününde” ağırlayabiliyor?

Muhaliflerin, “Ötekiler”in Topu

Bir yandan endüstriyel futbolun saha ve tribünlerinde nefret ve ayrımcılık söylemleri kol gezerken; öte yandan muhalif gruplar, ayrımcılığa karşı mücadeleyi ve kendi alternatif top sahalarını örgütleme gayretinde oldular. Bu gayretin en öne çıkanı ise, muhalif taraftar gruplarıyla birlikte LGBTİ hareketi oldu.

2011’de Van’da gerçekleşen depremin ardından sosyal medya ve geleneksel medyada pek çok ırkçı ve ayrımcı söyleme tanık olduk. Bunlardan en akılda kalanı Müge Anlı’nın “Allah da askerimize polisimize zeval vermesin. Onlara taş atanların da elleri kırılsın. Canımız istediğinde kuş avlar gibi taş atıyoruz. Dağlarda vuruyoruz. Sonra bir şey olunca da asker gelsin, polis gelsin diyoruz. Dengeleri kuralım. Zor günlerde canım cicim. Kuş avlar gibi avlamayalım bunları. O kadar kolay değil. Herkes haddini bilecek,” sözleri oldu. Beşiktaş taraftar grubu Çarşı bu ve benzeri ayrımcı söylem ve tavırlara karşıt olarak “Van üşüyor, acının coğrafyası olmaz” kampanyası düzenleyerek depremzedeler için destek çağrısında bulundu. Sonraki haftalarda Çarşı grubu, bu kez tribünlerden Van depremine dikkat çekmek ve oradaki insanlarla dayanışmak için takım atkılarını sahaya fırlattı. Bunun neticesinde PFDK sahaya yabancı cisim atıldığı gerekçesiyle kulübe 20 bin TL para cezası verdi (Fanatik, 2011).

Eşcinsel olduğu gerekçesiyle 2009 yılında TFF tarafından hakemlik mesleğinden ihraç edilen Halil İbrahim Dinçdağ için 2013 yılında Kaos GL öncülüğünde, 15 farklı ülkeden aktivistin katılımıyla Ankara’da bir dayanışma maçı düzenlendi (Uslu, 2013). Tribündeki seyirciler maç esnasında, “Hop hop hakem top hakem,” “Sahada top var” gibi sloganlarla eşcinselleri aşağılamak için kullanılan ifadeleri sahiplenerek Dinçdağ’a destek oldu. Dinçdağ’ın göreve iadesi için TFF’ye açmış olduğu dava, 29 Aralık 2015’te sonuçlandı ve mahkeme, Dinçdağ’ın maddi ve manevi tazminat taleplerini kısmen kabul etti.

Bu etkinlikten yaklaşık bir yıl sonra Ankara, bu kez de Pembe Hayat’ın 3 Mart Dünya Seks İşçileri Hakları Günü kapsamında düzenlediği Seks İşçiliği ve İnsan Hakları etkinlikleri kapsamında seks işçileri ve Gençlerbirliği taraftar grupları Karakızıl ve HOÇ arasındaki maça ev sahipliği yaptı. Etkinlikle ilgili Agos’ta çıkan haberin başlığı “Aslolan top oynamaktır!” oldu (Karacasu, 2015).

Topun muhalif topluluklar tarafından sahiplenilmesi, belli karşı çıkışların nesnesi haline getirilmesi bu dönemde giderek yaygınlaştı. Haziran 2013’te başlayan Gezi hareketi, akabinde pek çok muhalif futbol organizasyonunun kurulmasına da vesile oldu. Forumlar ve eylemlerde birbiriyle yakınlaşan muhalif gruplar, dertlerini futbol sahalarına taşımış, top etrafında ortak söylemler kurmuşlardı. Bu oluşumlara vesile olan bir diğer mesele ise Gezi’den yaklaşık 10 ay sonra, 6222 sayılı “Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun” kapsamında uygulamaya konulan Passolig neticesinde endüstriyel futbol tribünlerinden bir anlamıyla uzaklaştırılan taraftar gruplarının yeni futbol alanları yaratmak istemesiydi. 2014 yılında İstanbul’da Karşı Lig, 2015 yılında Ankara’da Özgür Lig sosyalistler, muhalif taraftar grupları, feministler, iklim aktivistleri, müzisyenler, LGBTİ’ler ve çeşitli üniversitelerin öğrenci toplulukları tarafından ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, homofobi ve transfobiye, her türlü ayrımcı söyleme karşı alternatif oyun alanları yaratmak maksadıyla kuruldu (Utku, 2014; Kaos GL, 2015). Bu liglerle eş zamanlı Türkiye’de ilk kez LGBTİ’ler kendi takımlarını kurarak futbol ve spor alanında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına maruz kalan LGBTİ’ler için güvenli alanlar yaratmaya çalıştı. Ankara’da kurulan Sportif Lezbon, akabinde İstanbul’da kurulan Atletik Dildoa takımları bu alanın öncü takımları oldu.

Sportif Lezbon Takımı, 2016. Kaynak: Facebook / Sportif Lezbon [https://bit.ly/3vwrPoE]

Son Set

Topun hikâyesini anlatmak, etrafında neler olup bittinin izini sürmek için futbol, muazzam bir malzeme sunuyor. Futbol ve futbol kültürü, toplumların yaşantısına, kültürüne, o coğrafyanın politik atmosferine dair çokça fikir veriyor; futbolun topu ve mekânları adeta dile geliyor. Etrafında türlü musibet de olsa nihayetinde topun günahı yok. Hatta top, gücün, ayrımcılığın ve baskının olduğu kadar bunlara dur demenin de bir aracı olabiliyor. Ancak topla sadece futbol oynanmıyor; futbol sadece erkekler tarafından da oynanmıyor.

Her ne kadar erkeklerin futbolu dünyada olduğu gibi Türkiye’de de popülaritesini ve en büyük spor endüstrilerinden biri olma unvanını korusa da, sahası ve topu gümüş tepsilerle kadınlara sunulmayan futbolun, bir süredir dünyada başka bir tarihi de yazılıyor: Yeşil sahalardaki kadınlara dair bir tarih. 2021’de pandemi sebebiyle oynanamayan Avrupa Kadınlar Futbol Şampiyonası’nı, 2022 yılında İngiltere’de binlerce insan tribünlerden takip etti. Turnuvanın İngiltere ve Almanya arasında oynanan final maçını Wembley Stadyumu’nda 87.192 kişi izledi (Millington, 2022). Bu sayı, tüm zamanların erkek ve kadın Avrupa Şampiyonası maçlarındaki izleyici rekorunu kırarak olarak tarihe geçti. Tribünlerin erkek maçlarına nazaran barındırdığı çeşitlilik de bahse değer üstelik.

Türkiye’de ise kadın futbolunda işler, henüz yeterince parlak değil. Kadınlar her daim futbol topuyla ilişkisinde rüştünü ispatla yükümlü gibi. Dahası, bu ilişki pek çok cenahta hoş da karşılanmıyor. Destek ve teşvik bir yana; kadınlar türlü engelle boğuşuyor. Ne olursa olsun, kadınların alandaki ısrarlı varoluşu, daha iyi günlere dair kesinlikle umut verici.

Öte yanda, top ve kadın ilişkisinin son yıllarda epey iyi gittiği bir yer de var: Voleybol. 2000’ler, Türkiye’nin artık bir “voleybol ülkesi” olduğu gerçeği ve söylemini beraberinde getirmişti. 2020’lere yaklaşırken birden fazla kadın voleybol takımının gösterdiği uluslararası başarılar ve bu başarılardaki istikrar, futbolun Türkiye’de neredeyse yüzyıllık hakimiyetini bir nebze de olsa kırmaya başladı. Bunun bir diğer sebebi, kadın futbol tribünleri gibi voleybol topunun ve tribünlerinin de meşin yuvarlaktan farklı olarak genç, yaşlı, kadın, erkek, LGBTİ ve toplumun daha pek çok kesimi için daha davetkâr olması da olabilir. Nihayetinde futbol tribünlerindeki erkekliğin gür sesi, diğer seslerin varlığını istemez, var olanı bastırır. Erkeklerin futbolunda tribünlerin sahibi erkekler, “cezalısı” kadın ve çocuklar olur. Voleybol tribünleri ise aksine daha kapsayıcı ve çeşitli.

Bu çeşitliliği görmek, toplum olmayı tekrar hatırlamak için şimdi biraz da voleybol topuna bakmanın zamanı gelmiş olabilir. O topun etrafında çocuklar, gençler, kadınlar, “Ebrar”lar var.

Gol sevinçlerinde top: Eşi hamile olan erkek futbolcular kimi zaman gol sevinçlerini, topu formalarının altına sokarak gösterir. Beşik sallama ve parmak emme de yine eşi hamile olan erkek futbolcular tarafından tercih edilen gol sevinci hareketlerindendir. Üstelik bu hareketler, Türkiye liglerine özgü değil, dünyanın pek çok ülkesinde benzer görüntülere rastlanabilir.

Erkek futbolcunun sahada topla oyun dışındaki münasebeti sadece “hamilelik” performansıyla da kalmıyor üstelik. Gol sevinci yaşayan futbolcular zaman zaman sevinçlerini topu öperek de gösterir. Önemli bir penaltı vuruşu ve/ya kritik bir korner atışı öncesi, sahadaki top, oyuncu tarafından uğur getirmesi mahiyetinde öpülebilir.

Gol sevinci. Kaynak: NTV Spor İnternet Sitesi / Fenerbahçe- Beşiktaş Foto Galerisi [https://bit.ly/3G1c6TH]

Baraj kurarken “top”: Topun ibne kadar yaygın olmayan bir diğer argo karşılığı testistir. Erkek futbolcular, rakip takım serbest vuruş kullanırken toptan 9.15 metre mesafe alarak adeta topa siper olur. Alınan bu pozisyona “baraj kurmak” denir. Baraj kuran erkekler, birazdan rakip takım oyuncusu tarafından vurulacak meşin, testislerine denk gelmesin diye baraja özel bir duruş sergilerler. Top, testis, serbest atış, baraj kurmak… Bir savaş meydanını da andırabilecek bu görüntü, alelade bir futbol maçı görüntüsü. Tüm bunlarla birlikte topun aynı zamanda ibne manasına gelmesi ise hayret verici.

Baraj kuran futbolcular Kaynak: Wikimedia [https://bit.ly/3IexasE]

Kar topu: 2015’te Türkiye’de yaşanan bir olayla kar topu, kimilerimiz için hafımızdaki neşesini yitirdi. Gazeteci Nuh Köklü, Kadıköy Yeldeğirmeni Mahallesi’nde arkadaşlarıyla kar topu oynarken etraftaki dükkanlardan birinin camı kırıldı. Bunun üzerine öfkeyle dışarı çıkan iş yeri sahibi Nuh Köklü’yü göğsünden bıçaklayarak öldürdü. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGS), Nuh Köklü’nün ölümünün ardından yayımladığı anma mesajında şu cümlelere yer verdi: “Faili meçhul gazeteci cinayetlerinin arasında Nuh Köklü cinayeti, basın tarihine ‘kar topu cinayeti’ olarak geçti” (Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 2015).

Topla ilgili deyişler
  1. Top yuvarlak, maç 90 dakika: Futbolda ümidi kaybetmemek, mücadeleyi başlama vuruşundan hakemin son düdüğüne kadar sürdürmeyi teşvik etmek için söylenir. Topun yuvarlaklığını, oyunun sürprizlerini ve sürenin 90 dakika oluşunu hatırlatmaya dair söylenen mühim bir söz.
  2. Topu taca atmak: Top oyun esnasında taca sıklıkla çıkar. Fakat bazen bu hareket oyuncular tarafından bilinçli yapılır. Örneğin rakip takım oyuncusunun baskı yaptığı anda riske girmemek, sahada sakat bir oyuncu varsa tedavisinin yapılabilmesi için top yan çizgiden dışarı gönderilebilir. Bu deyim gündelik dilde de bir konuyu geçiştirmek veya saptırmak anlamında kullanılır.
  3. Kızını bırakırsan ya topçuya ya popçuya varır: Topun ve popun bu kadar meşhur olmadığı dönemlerde bu söz. “Kızını bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya varır,” şeklinde tezahür ederdi. Ebeveynleri ve özellikle babaları, kızlarını eş seçimlerinde kontrol altında tutmaları gerektiğine dair telkinde bulunan bir söz.
Türk edebiyatında top

Şair

Futbolda eski kurdum.
Fenerbahçenin forvetleri
mahallede kaydırak oynıyan birer piç kurusuyken
ben
en ağır hafbekleri yere vururdum.
Futbolda eski kurdum.
Santırdan alınca pası
çakarım
Hooooooooooooooooooooooooop!
5 numro top
açık ağzından girer golkipin karnına.
Bana mahsustur bu vuruş
futbol potinlerim
kurşun kalemimden öğrendi bu zanaatı!
..
(Nazım Hikmet, 1923)

Türkiye sinemasında top

Dönersen Islık Çal: Yapımcılığını Memduh Ün, yönetmenliğini Orhan Oğuz’un üstlendiği 1992 yapımı Dönersen Islık Çal iki ötekinin, bir travesti ve bir cücenin dostluğu etrafında toplumun ikiyüzlülüğüne, nefretine ve ayrımcılığına değinir. Filmde hiçbir karakterin ismi yoktur. Filmdekiler cüce, travesti, orospu ve pezevenktir yalnızca.

Spoiler
Top bu filmde en incelikli kullanılan nesnelerden biriydi. İzleyen herkesin zihninde Beyoğlu’nda rengarenk topların zıp zıp zıpladığı o sahne canlanır muhakkak (Efsane Film Sahneleri, 2017). Filmin sonlarına doğru, dostu cücenin anahtarla kilitli dolabını açan travesti, rengarenk toplarla karşılaşır. Cüce “top oyna, boyun uzar” diyen dolandırıcılara kanmış, bir sürü top almıştır zamanında. Travesti, arkadaşının para sakladığını düşündüğü dolapta rengarenk toplarla karşılaşınca gülümser, makyajını tazeler ve dolapta bulduğu rengarenk topları evin terasından aşağı atar. İstiklal Caddesi’ndeki genç, yaşlı, kadın, erkek herkes bir anda neşeyle toplarla oynamaya başlar. Travesti de fırsattan istifade insanların arasına karışıp kırmızı bir top alır eline ve olanca gücüyle vurur. Sonra peruğunu çıkarıp daha önce görmediğimiz kadar cesur bir ifadeyle yürür.
Spoiler

Salak Milyoner: Yönetmenliğini Ertem Eğilmez’in yaptığı 1974 yapımı komedi filminin unutulmaz sahnelerinden biri bizi yine top ve futbolla buluşturuyor (Arzu Film, 2015). Başrollerini Kemal Sunal, Zeki Alasya, Halit Akçatepe ve Metin Akpınar’ın paylaştığı filmde ölüm döşeğindeki baba, oğullarına gizli bir hazineden bahseder ve hazineyi bulmaları için memleketleri Kayseri’den İstanbul’a gitmelerini söyler. Dört kardeş, ellerinde belli belirsiz bir haritayla koca İstanbul’da hazinenin peşine düşer, şehirde kazılmadık yer bırakmazlar. Yine bir gün Dolmabahçe dolaylarında bir tünel kazarlarken, tünelin ucu bu kez hiç ummadıkları bir yere çıkar: İnönü Stadı. Saffet rolünde izlediğimiz Kemal Sunal, kafasını sahanın orta yerinden çıkarır ve o sırada sahada Fenerbahçe-Kayseri maçının oynandığını farkeder. Maçı seyrederken top kafasına çarpar ve tünele geri girer. Skorun Kayseri’nin aleyhine olduğunu farkeden kardeşler takıma destek olmak için bu kez hep beraber sahaya dalar ve olanlar olur.

İstanbul’da işler yolunda gitmeyince köye dönen kardeşlerin hikâyesinin devamı, Eğilmez’in yine aynı yıl yönettiği Köyden İndim Şehre filminde anlatılır.

KAYNAKÇA

Arzu Film. (2015, Mayıs 29). Salak Milyoner – Köyden Gelen Sürpriz Misafirler [Video]. https://www.youtube.com/watch?v=deQPp0OEJIA

Ayhan, D. (2019, Haziran 3). Ankara’da 5 Milyon Liralık top kavgası. Sözcü. https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/ankarada-5-milyon-liralik-top-kavgasi-5027550/

Ball (t.y.). Encyclopedia Britannica. https://www.britannica.com/sports/ball-sports adresinden erişildi

Ball. (t.y.). Cambridge Dictionary. https://dictionary.cambridge.org/dictionary/english/ball

Başbakan Vatandaşlara Işıklı top attı. (2014, Mart 19). Hürriyet. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/basbakan-vatandaslara-isikli-top-atti-26043111

Bora, T. & Erdoğan, N. (2015). Dur Tarih, Vur Türkiye. R. Horak, W. Reiter & T. Bora (Der.) içinde. Futbol ve Kültürü. (223-243). İstanbul: İletişim.

Candansayar, S. (2010). Futbol, Delinin Aşkı. Cogito: Dünya Gözüyle Futbol, 63, 74-85.

Efsane Film Sahneleri. (2017, Aralık 14). Gizli Dolabın İçinden Plastik Toplar Çıkıyor Dönersen Islık Çal [Video]. https://www.youtube.com/watch?v=59EWqrQ0aS0&t=3s&ab_channel=EfsaneFilmSahneleri

Futbolda ırkçılık: Amedspor ve Cizrespor’u hedef Alan Saldırılar. (2019, Şubat 20). Evrensel. https://www.evrensel.net/haber/374042/futbolda-irkcilik-amedspor-ve-cizresporu-hedef-alan-saldirilar ad

‘Futbolda şike Kumpası’ davası: Süreç Nasıl Başladı, Fenerbahçe’nin Cezalara Tepkisi Ne Oldu? (2021, Haziran 4). BBC Türkçe. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-57357341

Gezici, Ş. (2007, Şubat 5). Malatyaspor-Elazığspor Maçında Pankart Açanlara 1 Yıl Maç Yasağı. Hürriyet. https://www.hurriyet.com.tr/malatyaspor-elazigspor-macinda-pankart-acanlara-1-yil-mac-yasagi-5897772

Hikmet, N. (2002). Şair. T. Çeviker (Der.) içinde. Türk Edebiyatında Futbol. Çeviker, T. (63). İstanbul: Yapı Kredi.

IMC TV (2016). Katliamda ölenler ıslıklandı, statta tekbir getirildi [Video].
https://www.dailymotion.com/video/x39lbhe

Kaktüs Channel. (2015, Mayıs 1). Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Vs Ünlüler Maçı [Video]. https://www.youtube.com/watch?v=X4Khqz8NA00

Karacasu, B. (2014, Mart 8). Aslolan Top Oynamaktır! Agos. https://www.agos.com.tr/tr/yazi/6642/aslolan-top-oynamaktir

Learn, J. (2020, Ekim 15). Three leather balls represent oldest evidence of ancient Eurasian Ball Game. Inside Science. https://www.insidescience.org/news/three-leather-balls-represent-oldest-evidence-ancient-eurasian-ball-game

Millington, A. (2022, Temmuz 31). Record crowd watches women’s Euro 2022 final at Wembley. Reuters. https://www.reuters.com/lifestyle/sports/record-crowd-watches-womens-euro-2022-final-wembley-2022-07-31/

Nuh Köklü’yü sevgi ve özlemle anıyoruz. (2015). Türkiye Gazeteciler Cemiyeti. http://tgc.org.tr/18-slider/3218

Origins, Cuju in China (t.y.). FIFA Museum. https://www.fifamuseum.com/en/blog-stories/editorial/origins-cuju-in-china/

Özgür Lig Ankara’da Kuruluyor: LGBTİ futbolcular Yeşil Sahaya! (2015, Mart 25). Kaos GL – LGBTİ+ Haber Portalı. https://kaosgl.org/haber/ozgur-lig-ankararsquoda-kuruluyor-lgbti-futbolcular-yesil-sahaya

Sportif Lezbon. (2016, Şubat 21). Sportif Lezbon [Fotoğraf]. https://www.facebook.com/sportiflezbon/photos/pb.100063480846358.-2207520000../1695591454016701/?type=3

Tahaoğlu, Ç. (2016, Mayıs 24). “Şişme Kadın” Yakan Taraftar Ceza Aldı. Bianet. https://m.bianet.org/bianet/kadin/175142-sisme-kadin-yakan-taraftar-ceza-aldi

Tarkan. (2012, Mayıs 1). Bir Oluruz Yolunda [Video]. https://www.youtube.com/watch?v=EBwjmeDoE6A

Tribünlerde “Beyaz Bere” Modası (2007, Şubat 6). Memleket. https://www.memleket.com.tr/tribunlerde-beyaz-bere-modasi-12385h.htm

Uslu, S. (2013, Mart 15). ‘Hop hop hakem, top hakem’. Sözcü. https://www.sozcu.com.tr/2013/gunun-icinden/hop-hop-hakem-top-hakem-248792/

Utku, M. (2014). Karşı Lig’den Muhalif Goller. Al Jazeera Türk. http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/karsi-ligden-muhalif-goller

Yardıma Ceza Verdiler. (2011, Kasım 4). Fanatik. https://www.fanatik.com.tr/yardima-ceza-verdiler-242722

Yıldırım, M. Ş. (2009, Şubat 15). Polis ve Gösterici çocuklar top oynadı. İhlas Haber Ajansı. https://www.iha.com.tr/haber-polis-ve-gosterici-cocuklar-top-oynadi-56648/

Kapak görseli: Photo by aboodi vesakaran on Unsplash

İLGİLİ NESNELER