SAAT
ZEYNEP VAROL

İÇERİK

İnsanlık Tarihinin İzleri: Güneş Saatinden Mekanik Saatlere Zaman Ölçümü

Saat, zamanı ölçen ve kaydeden makine veya elektronik cihazdır. İnsanların günün saatini bilme ihtiyacı, insanlık tarihi açısından yeni değildir. Modern saatin akrep ve yelkovanının keşfinden çok önce, hemen hemen her büyük uygarlık zamanı ölçmeye çalışmıştır. “Saat” kelimesi, mekanik saatlerin kullanıma girmesine paralel olarak 14. yüzyılda, Fransızca “çan” anlamına gelen cloche kelimesinden gelir (Thompson, 2016; Bellis, 2020a).

İlk mekanik saatler, 14. yüzyılın başlarında Avrupa’da icat edilmiştir. İlk mekanik saatlerin, disiplinli yaşamın katı bir zaman yönetimi gerektirdiği manastırlarda kullanılmak üzere icat edilmesi şaşırtıcı değildir. 1500’lerde Alman bir çilingir olan Peter Henlein, köstek veya paldun denilen zincirlerle bir yere bağlanarak cepte taşınan saatleri yapmaya başlamıştır. 1656’da sarkaçlı saat Hollandalı Christian Huygens tarafından icat edilmiş ve böylece ilk defa saatlere dakika ve saniye kolları eklenmiştir. Sarkaç saati, kuvars osilatörlerinin icat edildiği 1930’lara kadar yaygın şekilde kullanılmaktaydı ve İkinci Bölüşüm Savaşı’ndan sonra icat edilen atomik saatlere kadar en doğru çalışan saat olarak kalmıştır. 1960’lı yıllarda teknolojik gelişim, kuvartz saatlerin hem kompakt hem de üretime uygun olmasını sağlamış; 1980’lerde her tür saat için dünyanın önde gelen teknolojisi haline gelmiştir. Giyilebilir teknoloji ile hayatımıza giren akıllı saatler ise şu an saat endüstrisinin geldiği en son noktayı temsil etmektedir (Bellis, 2020b).

Osmanlı'daki Alaturka Saatten Cumhuriyet’in Alafranga Saatine

15. yüzyıldan sonra Batıda saat ustalığı hızla yaygınlaşırken Osmanlı’da ise saat üretimi Galata’da bulunan gayrimüslim ustalar dışında pek yaygınlaşamamıştır. 17. yüzyılın başlarına ait İngiliz gümrük kayıtları, bu yıllarda Osmanlı Devleti’ne ihraç edilen saat miktarındaki artışı yansıtmaktadır ve o dönemde Osmanlı İmparatorluğu için yapılmış olan bütün saatlerin kadranlarının Romen rakamlı değil; Arap rakamlı olduğu belirtilmiştir. Ancak bu saatlere ilgi gösterenler de zamanın üst zümresidir (Yıldız, 2006). Zira ülkede namaz saatleriyle uyumlu döngüsel ezanî zaman uygulaması kullanıldığı için her ne kadar alaturka saatlerin mekanik yapısı alafranga saatlerle aynı olsa da zaman algısı farklıydı. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra saat sistemi, 26 Aralık 1925’te “Günün 24 Saate Taksimine Dair Kanun”un Meclis’te görüşülüp kabul edilmesi ile değişmiştir. Ülkede günün 24 saate bölündüğü saat sistemi yürürlüğe girmiş, ulusal saat sistemi İzmit’ten geçen 30. meridyen esas alınarak oluşturulmuştur.

“İstanbul’da Gündoğdu Mağazası: Saat Şubesi”: Duvar saatleri ve “erkeklere mahsus” cep saatleri. Kaynak: Gündoğdu Mağazası. [Katalog] (İstanbul: y.y., 1893), s. [36-7].

Modern Zamanın İcadı

Modernizm köken itibariyle “modo”dan (son zamanlar, hemen şimdi) türeyen Latince modernus kelimesinden gelmiş bir kavramdır. Modernizmin zaman ölçümü, “ticaretin zamanı”na geçiş olarak tarihsel süreçte yerini almıştır (Giddens, 2004: 9).

Modern zamanın icadına üç kuvvet katkıda bulunmuştur: Birincisi, sömürgecilik savaşları için askeri zaman yönetimi; ikincisi, demiryolunun icadıyla gelen ülkeler arası zaman standardizasyonu ihtiyacı ve üçüncüsü, bu ikisinin itici gücü olan endüstriyel kapitalizmdir.

Tren Saat Kaçta Kalkacak?

Yerel saatlerden ülkeler arası standart bir saat uygulamasına geçilmesi, 1800’lerin başında endüstriyel kapitalizme paralel olarak demiryollarının gelişmesine dair bir zaman krizinin sonucudur. Zamanın hızlıca aktığı bu çağda yerel saatler bir demiryolu şirketi ve müşterileri için fazlasıyla sıkıntı yaratmaktaydı. Demiryolları zaman dilimlerini zorunlu hale getirmişti. 1884 yılında Avrupa ve ABD’nin öncülüğünde Uluslararası Saat Konferansı’nda, uluslararası tarih çizgisini içeren küresel saat dilimleri için bir plan oluşturulması, hızla değişen dünyanın zaman yönetimi ile ilgili attığı önemli bir adım olmuştur. Böylelikle saat, anlara olan mesafeden fazlası olmuş, coğrafyalar arası mesafeyi belirleyen bir ifade haline gelmiştir (Bellis, 2020a).

Erken cumhuriyet döneminde Anadolu, demir ağlarla örülürken; sayıları artan tren garları saat ayarı verme görevini de yerine getirmeye başlamıştır. Örneğin, Konya’da manevra makinalarından her gün belirli bir saatte uzun bir düdük çalınarak halkın “kumpanya memurları” dediği demiryolu çalışanlarına saat uyarısı verilmiş; halk tarafından onların yelek ceplerinde taşıdıkları kordonlu, köstekli iri cep saatlerine itibar edilmiştir. Öyle ki saat ayarı aksadığında 1928 yılında yerel gazeteye şöyle bir ilan verilmiştir:

“Konya İstasyon Fabrikası zeval vaktinde düdük çalıyor ve herkes saatini ayar ederek, mesaisini ona göre tanzim ediyordu. Her ne sebebe mebni ise, epeyce zamandan beri düdük ötmemeğe başladı ve bütün şehir halkının umum saatleri de ayarından çıktı! Ankara ayarı, İstanbul ayarı, bilmem ne ayarı diye çeşit çeşit saatlerden halkımız hakiki vaktini şaşırmıştır. Adeta, denilebilir ki, Konya’da itimat edilecek dürüst bir ayar yoktur. Vakıa, bu cihetin temini Belediyemizin vazifeleri cümlesinden ise de, hali hazırda buna imkân göremiyor ve Şimendifer İdaresi’nin yirmi dört saatte bir düdük öttürmesini esirgeyeceğini katiyen hatıra getirmiyoruz” (Balamir, 1984).

Anlaşılan o ki, cumhuriyetin kurulması ve demir yollarının millileşmesiyle halka saat ayarı veren gar saatleri toplum için vazgeçilmez bir hâl almıştır.

Benzer bir örnek 1934 yılında Doktor Refik Saydam başkanlığında, sağlıkta sosyalizasyon sürecinin bir ayağı olarak Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu bölgelerinde hizmete giren demiryollarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere buharlı lokomotif imalatı için Sivas’ta kurulan Cer Atölyesi’nde de yaşanmıştır. Fabrikanın üstünde bulunduğu aks, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) anıtı ve saat kulesi ile cumhuriyet döneminin devletçi politikalarını yansıtırken; kare prizma şeklindeki bina ve roma rakamları kullanılarak yapılan kare şeklindeki dört adet saati yeni bir kentleşme imgesinin habercisi olmuştur. Binanın iki cephesinde bulunan saat, günde dört defa çıkardığı boru sesi ile mesai saatlerini tüm şehre hatırlatmıştır (Sönmez & Baran, 2020).

Sivas Cer Atölyesi ve saat kulesi (Sivas, 1958). Kaynak: Salt Araştırma, Monograflar Koleksiyonu / AMN155 []

1920-40’lı yıllarda çok az kişinin cep saati varken ceket içine giyilen yeleklerden sarkan köstekler bir statü göstergesiydi. Zenith ve Omega marka olan saatler en gözde saatlerken halk arasında Serkisof marka ucuz saatler daha çok bilinen saatlerdi (Balamir, 1984).

TCDD’nin, emekli olan personeline ilk önce Serkisof marka köstekli cep saati, daha sonraki yıllarda ise kol saati vermesi, tren garlarının halka ve işçilere saat ayarı vermesinin bir nişanesi sayılabilir mi? Özellikle İkinci Bölüşüm Savaşı’ndan sonra atıllaşan ve günümüzde çok az seferi kalan TCDD garlarında tren beklerken, seferin kaç dakika geç kaldığını dijital kol saatlerinden sabırsızlıkla takip eden insanların ayar verdiği gar saatleri, görevlerini tamamlamış olabilir mi?

Cephede Üniforma Artığı Saatler ve Bir Ulusun Geleceği

18. ve 19. yüzyıllardaki sömürgecilik savaşları, ulusların finans kapitalini hızla yükseltirken; standart zaman uygulaması, savaşlarda birlik hareketlerini koordine etmek için oldukça yararlı olmuştur. Avrupa’da feminen bir mücevher olarak çoktan bir tüketim ürünü haline gelmiş olan kol saatlerinin cephedeki kullanımı ise “savaşın erkekleri” için küçük düşürücüydü. Ancak cep saatleri de savaş anında kullanışlı olmuyordu. Böylelikle kol saati, savaş zamanında bir gereklilik haline gelmiş ve firmalar talebi karşılamak için birbirleriyle yarışmışlardır. Bu dönemde, 1905’te kurulan Wilsdorf & Davis Ltd. firması başarılı olmuş ve 1915’te Rolex adını almıştır (Brozek, 2004). Birinci Bölüşüm Savaşı’na kadar standart bir askeri donanım olan kol saatleri, savaş sonrasında yeni bir erkek modası olarak yeniden pazarlanmış ve 1930’lara gelindiğinde herkesin bir uzantısı haline gelmiştir.

Osmanlı’da saatlerin yaygın kullanımı olmadığından askerlerin kullandığı cep saatlerinin –özellikle 19. yüzyılda– ordu tarafından rütbeye göre hediye edilen bir ayrıcalık olduğu bilinir. Osmanlı askerlerinden kaldığı iddia edilen cep saatleri, saat koleksiyonerlerinin hâlâ ilgisini çekmektedir.

Şüphesiz bu kulvarda en çok aranan saat, Mustafa Kemal’in Çanakkale Muharebeleri Conkbayırı Cephesi’nde 9-10 Ağustos 1915 tarihinde hayatını kurtaran siyah Omega marka saatidir.

Mustafa Kemal göğsünün sağ tarafına gelen şarapnelin paramparça ettiği saati, o günün hatırası olsun diye Alman komutan Liman Von Sanders’e verdiğini ve komutanın da aynı anda ailesinin asalet arması olan saati kendisine armağan ettiğini anlatmıştır. İlahi bir müdahale gibi tarihe geçen bu olayın nesnesi olan saat ise kaybolmuştur. 1939 yılında Omega şirketi 250 bin frank karşılığında saati alacağını ilan etmiş ve saati aramak için firma yetkilileri Türkiye’ye gelmiştir. Peyami Safa gibi dönemin aydınları bu firmayı şiddetle kınamış ve firmanın Ata’nın anısına saygıdan değil; koskoca şarapneli alt eden saatin peşinden ülkeye geldiğini iddia etmişlerdir (Çelebi, 2018).

Omega Şirketi’nin Atatürk’ün ölüm yıldönümünde gazetelere verdiği reklam. Kaynak: Marmara Üniversitesi [=Kapatılan Şehir Üniversitesi’nden Devir], Taha Toros Arşivi []

TÜRKİYE TARİHİNDE SAATLER

Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne Modernizmin İnşası
Otorite Simgesi: Tek Kule Tipi Alafranga Saat Kuleleri

Osmanlı’nın tepeden modernleşme çağı olan II.Abdülhamit döneminde saaat kulelerinin sayılarının hızla artması devletin merkezileşmesinin, halkın ve toprakların üzerinde padişahın hakimiyetinin simgesidir.

Bugün hâlâ ayakta olan Dolmabahçe, Tophane, Çanakkale, İzmir, Adana, Bilecik, Mudurnu, Çorum, Yozgat, Kastamonu saat kuleleri bu dönemde yapılmıştır. Batılı tarzda yapılan ve saltanat simgeleriyle donatılan bu saat kuleleri, bir yandan yerel düzeyde iktidarı hatırlatırken bir yandan da halka hızla modernleşmeyi salık veren yeni ideolojinin kurucu öğeleri olmuştur. Şehirlerde hükümet meydanları, ticareti temsil eden demiryolu istasyonları ve limanlarla bağlanmış, idari ve askeri kurumlar hükümet merkezinin yanına taşınmış ve hepsinin ortasına görkemli birer saat kulesi dikilmiştir. Halkın döngüsel zamana bağlı yaşam şekli, şehrin en tepe noktasına tepeden dikilen saat kuleleriyle Batılı çalışma düzenine adapte edilmiştir (Halaç & İlhan, 2014).

Çanakkale Saat Kulesi ve Meydanı, 1927. Kaynak: Salt Araştırma, Fotoğraflar ve Kartpostallar Koleksiyonu / AHCAN027 []
Çorum Saat Kulesi Meydanı, 1960’lar. Kaynak: Salt Araştırma, Fotoğraflar ve Kartpostallar Koleksiyonu / AHCOR006 []
İzmir Saat Kulesi, 1950’ler. Kaynak: Salt Araştırma, Fotoğraflar ve Kartpostallar Koleksiyonu / AHIZM252 []
Eski Hükümet Konağının önünde Kayseri Saat Kulesi, 1950’ler. Kaynak: Salt Araştırma, Fotoğraflar ve Kartpostallar Koleksiyonu / AHKAY008 []
Saatleri Ayarlama Enstitüsü: Kimlik, Dönüşüm ve Saatler

Türkiye’nin Tanzimat döneminde başlayan modernleşme süreci Batı’da olduğu gibi kendi iç dinamikleri sonucunda gerçekleşmemiştir. Batı’da 300-400 yıl süren bu dönüşüm Türkiye’de 50 yıla sığdırıl(ama)mıştır. Tarihin, Batılı devletlere karşı sürekli toprak kaybeden Osmanlı Devleti’ni yok oluşundan hemen önce getirdiği oksimoron-trajik nokta, bir üst yapı olarak aydınların Batı modernitesini bir beka sorunu olarak görmesi ile Batı gibi olmaya çalışıp –tâbi olma– Batı’ya karşı –tepki– bağımsızlık mücadelesi vermesidir. Batılı anlamda siyasal düşüncenin Osmanlı’ya girmesi 18. yüzyılda Fransa’nın Jakobenizm, Almanya’nın Kameralizm dediği fizyokratların, yani aydın despotizminin 20. yüzyılın başında bürokraside, askeriyede, kamu kurumlarında toplum mühendisliğinin başlamasına sebep olmuştur. Türkiye’de modernleşme Batı’dan ithal reformlarla çizilen tek tip çerçeveye halkın pirüpak bir resim olarak oturtulması, zorla olması göze alınan değişimin mutlaklığı ve devlet otoritesinin güçlenmesidir. Batı’nın tüm positivist değerlerine adaptasyonda bir beis görülmeyen erken Cumhuriyet döneminde aydın despotizmi iki farklı aydın grubunun oluşmasına neden olmuştur. Jakoben modernistlerin tümüyle aydınlanmacı hareket hattına karşı geleneksel aydınların Batı’dan farklı olarak tümden modernizmi reddetmediği “endişeli aydın” profili Türkiye’de modernizmin inşasında uzun yıllar sürecek dikotominin simgesidir: İlerlemeye karşı gericiler, mektepçilere karşı memleketçiler, Kemalistlere karşı muhafazakârlar… Ancak en nihayetinde Kemalist aydınlanmanın ışığında büyüye kapılıp milli “leke” olan her “unsur”un derdest edilmesine hep birlikte gölgede sessiz kalan aydınlar: Ermeni Soykırımı, Dersim Katliamı, Diyarbakır Cezaevi, askeri faşist darbeler…

Endişeli muhafazakâr aydınlardan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, Osmanlı’nın son zamanları ve Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki modernizm sancısını anlattığı 1961 yılında yayımlanan kitabı Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Türkiye’de saat kavramı üzerinden kimlik inşası okuması da yapılabilecek önemli bir eserdir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Batılılaşma sürecinde bocalayan ve değer çatışmaları yaşayan bir toplumu, baş karakter Hayri İrdal’ın elli yıllık hayatı üzerinden anlatır. Eser dört bölüme ayrılır: İlk iki bölümü, Tanzimat döneminde, kalan diğer bölümler ise Cumhuriyet döneminde geçer. Hayri İrdal’ın çocukluğu Abdülhamit döneminde geçerken; Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerini de yaşar. Romanda, Bergsoncu zaman felsefesini temsil eden, namaz vaktinin tespiti için cami ve külliyelerin parçasısı olan muvakkithanede çalışan Muvakkit Nuri Efendi’ye göre saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır (Tanpınar, 2011:32). Romanda Nuri Efendi tarafından saatin canlı tasviri, insan ile karşılaştırılmasının yapılması, “ayarsız saatlerin bozuk insana benzemesi” toplumun geleneksel döngüsel zaman anlayışını temsil eder. Saatleri Kurma Ensititüsü’nün kurucusu Halit Ayarcı karakteri ise, Türk toplumunun modernleşememe sorununu modern zaman bilincinin içselleştirememesine ve yanlış ayarlanmış saatlerden kaynaklanan iş zamanı kaybına bağlar. Hayri İrdal, geçmişte yanında çalıştığı Nuri Efendi ile Halit Ayarcı arasında kalmıştır. Hayri İrdal için Halit Ayarcı’yla tanışmadan önceki hayatı boşa geçmiştir: “Halit Ayarcı’dan önceki hayatım dedim. Fakat gerçekten buna bir hayat denebilir mi?” der ve Halit Ayarcı ölünce yatağına yatıp şunları düşünür: “Hayri İrdal, dedim, çok şey gördün, geçirdin. Yaşın altmış olduğu halde birkaç insanın ömrünü birden yaşadın. Sefaletin bir köşeye atılmış olmanın her türlü acısını tattın. İkbalin merdivenlerinden çevik ve çalak çıktın. Hiçbir zaman ve hiçbir kuvvetin halledemeyeceği meselelerin halloldu. Bütün bunlar hep onun Halit Ayarcı’nın sayesinde oldu. Hayatın için düşüncen ve rahatın için hakiki düşman olan her şeyi ve herkesi o sana dost yaptı” (Tanpınar, 2011:11). Hayri İrdal için Ayarcı ve temsiliyeti beyhude geçmiş yıllarını, inanç ve düşüncelerini silmekte beis görmediği yeni bir zaman dilimi açmıştır.

Toplumsal dönüşüm, romanda dört saat metaforuyla anlatılmıştır. Bu saatlerden ilki, Hayri İrdal’ın dedesinin yaptırmayı planlayıp bir türlü yaptırılamayan cami için aldığı ve çocukluğunda evinde birlikte büyüdüğü ve hiç sevemediği “mübarek”tir. Romanda mübarek, muassır medeniyet zamanına açılan kapının dışında, eşikte/arada kalanları temsil eder. İkincisi masa saatidir: Romandaki masa saati modern dönemde teşebbüsleri ilerletecek ilişkileri kurması gerekirken hiçbir önemli işi olmayan ve Halit Ayarcı’nın akrabaları ile doldurulmuş sözde kamu teşebbüsü Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne benzer. Üçüncüsü, babasının sadece saat ustası Nuri Efendi tarafından kurulan saati olan “koyun saati”dir, “pusulalı, kıblenümalı, takvimli, alaturka ve alafranga, mevcut ve gayrimevcut bütün zamanları sayan acayip bir saatti bu” (Tanpınar, 2011: 29). Romanda bu saat geçmiş ve geleceği temsil eder: Hayri İrdal, bütünüyle saatten oluşan bir enstitü binası yapmasını emreden Ayarcı’yı bir türlü tatmin edemezken “Hayatım türlü türlü cins ve şekilde saatler içinde geçmiş olmasına rağmen hep cep saatimi düşünüyordum ve mutlaka binamızın sırrını onda arıyordum” (Tanpınar, 2011: 361) der. Bu saat, bir yanıyla Tanpınar’ın Bergsoncu sürekli zaman anlayışını temsil eder ve gelenekle modernin sentezine olan özlemi simgeler. Dördüncüsü “Muaddel” adı verilen Muvakkit Nuri Efendi’nin tamir ettiği ve bütün parçaları başka saatlerden gelen saatlerdir. Hayri İrdal kendini tamir edilmiş bu hurda saate yani muaddele benzetir. Romandaki muaadel saat Türk toplumunun modernleşmesidir (Özher Koç, 2014).

Türkiye’nin Tarım Toplumundan Sanayi Toplumuna Geçişinde Değişen Saatler

Yeni savaştan çıkmış, ekonomik olarak büyük yıkıma uğramış Türkiye Cumhuriyeti’nin hızlandırılmış aydınlanma çağı olan Erken Cumhuriyet Dönemi’nde ülkeye giren saat markalarını belirleyenler “değişime ayak uyduramayan” ve ekonomik darboğazda olan halk olmuştur. Dünyada o dönem modern moda akımı art deco iken Türkiye’de bu akım sadece İstanbul ve batıda kalan birkaç ili etkilemiştir. Modern toplumun prestij göstergesi olan tüketim araçlarından birisi, saatlerdir. Latin alfabesine geçilmesiyle birlikte, okuma yazma oranı düşmüş ve yabancı marka saatlerin ismini telaffuz edemeyen halk bu saatleri, üzerlerindeki amblem ve resimler sayesinde tanımıştır. 1930’daki Büyük Buhran’a kadar gazetelerde Omega, IVY Doxa, Cyma, Lonjin ve Flia markalarının reklamları yer almıştır. Ancak yine de elitlere hitap eden Cartier, Zenith gibi lüks markalardan ziyade her sosyal yapıya hitap eden Junghans, Serkisof gibi markalar pazarda daha çok yer bulmuştur (Erdem, 2019).

Movado kol saatlerinin reklamı. Kaynak: Açıksöz no. 146 (12.09.1936), s. 8.
Köylünün Köstekli Saatinden Emekçinin Çalar Saatine: Kapitalizme Geçiş

Hasan Ali Ediz’in Saatin Hikâyesi kitabında, cep saatleri ve traktör arasındaki ilişki şöyle anlatılmış: “Saati olan herkes bunun bir makina olduğunu, saat sahibinin iyi ve dikkatli bir makina ustası gibi hareket etmek zorunda bulunduğunu iyice hatırlamalıdır. Saat dünyada mevcut makinaların en küçüğü, en hassası, en zayıfıdır. O halde saate çok iyi bakmak, ona büyük ilgi göstermek gerekir. Herkes bilir ki bir traktörü alsak da yüksek bir yerden aşağı atsak traktör parça parça olur. Yine herkes bilir ki traktörü zamanında yağlamak, zamanında benzinini döktürmek gerekir.” (1959: 70) Devamında cep saatlerini sabah kurmak icap ettiğini, gece cepten çıkan saatin vücut ısısından mahrum kalacağını ve zaten gerilmiş zembereğinin saat kurulursa kırılacağını anlatmış. Bu yalın anlatım, köylüye en iyi bildiği yerden; traktörden yola çıkarak cep saatine nasıl davranması gerektiğini anlatıyor.

Tarımda makineleşmeyle birlikte kapitalist piyasa süreçleri, 1950 sonrasında çok hızlı bir şekilde köylülüğü, para, faiz, rant, toprak, ücretli emek gibi olgularla dönüştürmeye başlamıştır. Köylünün hayatına ücretli emek ve çalışma saatleri nüfuz etmiş, köy-kent dikotomisi kent hegemonyasına dönüşmüştür. “Hasat zamanı” kültürel bir söylem olarak kalmış, kapitalizmin hızla akan zamanına ayak uydurmak zorunda kalan köylüye yeni kol saatlerini geceden kurma ayarı verilmiştir (Gültekin, 2011).

Hasan Ali Ediz, Saatin Hikayesi [Kitap kapağı ve arka yüzü]. Kaynak: Saatolog İnternet Sitesi [] / © SAATOLOG

Neoliberal Dönem Burjuvazisinin Sembolü Olarak Saatler
Zenginlik, Erkeklik ve Serbest Piyasa Ekonomisinin “Rolex”leri

Jean Baudrillard’a göre neoliberal çağda tüketim olgusunun geçirmiş olduğu ve şu anda yapılandığı temel niteliklerinden hareketle tüketim, gösterge ve sembollerin tüketilmesidir. Yeni çağ, bireylerin çağıdır ve bireyin üstündeki ürün, kişiliğinin, benliğinin sembolüdür: Dağcı, kol saati kullanarak macerasever olduğunu, değerli taşlarla süslü bir saat sahibi zengin olduğunu, sade ancak az sayıda üretilen ve pahalı bir saat seçimi yapan kişiyse ne kadar önemli olduğunu vurgulamak istemektedir. Yani kol saati, zamandan fazlasını söyler. Tüketici, sembolik olarak bu ürünler sayesinde ne olabileceğini gösterdiği gibi onlarsız ne olamayacağını da belirtir. Örneğin, yüksek statü gruplarının sembolü haline gelen kol saatlerinin taklitleri, daha düşük statü grupları tarafından kullanıldığı zaman yüksek statü grupları arasında bu saatler eski popülaritesini kaybeder ve onların yerini başka saatler alır (Kıcal, 2006).

Türkiye’de 1980 sonrasında siyasetçilerin lüks saatleri, iktidar olanın muktedirliğine atıf yaparcasına hep göz önünde olmuştur. Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal, bir dönem Rolex saat takıyordu. Takunyalı, neo-Osmanlıcı, seleflerine ayan beyan kıt kafalı diyen Özal, neoliberalizmin yeni ve yerli siyasetçi prototipini inşa ediyordu. Neoliberalizmin “birey”i erkek girişimciliğinin ve çıkarlarının temsiliyken; Özal ve şürekâsı, Uğur Mumcu’nun tanımıyla “başkentte ‘rolex saatli’ ve iş bitirici bürokratlar çağı”nın başlangıcıydı (akt. Gürpınar, 2011: 49). Modernliğini tamamlayamamış ve bir türlü çağ atlayamamış Türkiye’nin “kurtarıcısı” yapısal uyum programları, özelleştirme teşebbüsleriyle yeni bir erkeklik imajıydı.

Neoliberal dönüşümün tüm ayaklarının dört dörtlük işlediği bugünün Türkiye’sinde mega zenginler, sanayiciler, üst düzey yöneticiler, serbest meslek sahipleri kol saatinde Rolex, Vacheron Constantin, Breguet, IWC, Audemars Piguet, Bvlgari, Cartier, Chopard, Chronoswiss, Harry Winston gibi markalarla sınıfını ifade eder. Küçük burjuva katmanlardan aydınlar, Türk üreticilerinin yabancı isimlerle pazara sürdükleri TAG Heuer, Tissot, Longines, Gucci, Dior gibi kol saati markalarını tercih eder. Kentlerin nüfus yoğunluğunda en fazla yüzdeye sahip memur, işçi, küçük esnaf, emekli grubu, yerli ve ekonomik markalara yönelir. Bu grup, fiyata önem verir ve tercihlerinde marka bağımlılığı söz konusu değildir. Swatch, Guess, Nacar, Romanson gibi markalar bu grubun tercihlerinden bazılarıdır. İşsizler, tarım işçileri, çok küçük esnaf Casio, Adidas, Regal gibi markaların yanında, ünlü markaların taklitleri ile işportada satılan ucuz kol saatlerini alırlar.19 İşporta saatler denilince akla ilk gelen, siyahi mülteciler olduğuna göre Özal’ın çağ atlama stratejisinin işlediğini, Türkiye’de sınıfların yerli yerine oturduğunu söylemek zor olmaz.

Rolex bayisi reklamı. Kaynak: Ulus no. 10904 (03.11.1951), s. 5.
Nacaryan’dan Konyalı Saat’e

Bugün Türkiye’nin her yerinde 400’ü aşkın bayisinin yanı sıra yaygın satış ve servis ağı ile en çok tanınan ve tercih edilen saat markalarından biri olan Nacar’ın hikâyesi, Türkiye Cumhuriyeti’nde azınlıkların yaşadıklarıyla paralel ilerlemiştir.

1921 yılında İsviçre’de yaşayan Ohannes Nacaryan ve İstanbul’da yaşayan kardeşi Kevork Nacaryan, Bienne’de Zila Watch adlı şirketi kurdu. Soyadlarından esinlendikleri markaları ile Türkiye, Lübnan ve Suriye pazarına 1929’da Nacar kol saatleri ile giriş yaptılar. Böylece tam 90 yıl önce Türkiye halkı, İsviçre malı Nacar saatleri tanışmış oldu.
Saatin “o” harfini andıran omegası, Ohannes’in baş harfi halk arasında ‘‘Sıfır Nacar” diye anılmaya başlandı. 1940’larda Demiryolu İdaresi, çalışanlarına dağıtacağı –halk arasında şimendifer saat olarak bilinen– lokomotif simgeleri olan köstekli saatleri Nacar’a sipariş etmiştir.

1950’lerin başında İstanbul’da saatçilerin merkezi olan Sirkeci’de Şen Saat adındaki küçük bir saatçi dükkânı açan Mustafa Nalçacı, komşusu Rum Vaksevonopulo kardeşlerin 6-7 Eylül İstanbul Pogromu yaklaşırken Yunanistan’a göç edeceğini öğrenip dükkanlarını satın almıştır. Anadolu’dan İstanbul’a ticaret için göç etmiş Nalçacı, benzer ekonomik itici güçlerle İstanbul’da Konyalı Lokantaları’nı açan hemşehrisinin önerisiyle Vaksevonopulo kardeşlerin dükkânının adını 1963 yılında Konyalı Saat olarak değiştirmiştir. Nacaryan kardeşlerin saatlerini satarak bugün Türkiye’nin en bilinen zincir saat markası haline gelen Konyalı Saat, 1989 yılında Nacar saatlerinin tüm haklarını satın almıştır (Hürriyet, 2003).

2004 yılında Darphane, “Geleceği Biriktirin” sloganı ile saat koleksiyonerlerinin beğenisine Nacar saatlerini sunmuştur. T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü’nün, Nacar ile ortak proje çerçevesinde ürettiği kol saatlerinde, Türk bayrağı rozeti, Atatürk, Lidya altını hatıra madalyonları ile Barbaros Hayrettin Paşa, Türkiye’nin kuşları ve A Milli Futbol Takımı’nın dünya üçüncülüğü hatıra paraları bulunmaktadır (Hürriyet, 2004). Bu koleksiyonun içeriği, Rum saat ustalarının dükkânında Nacaryan kardeşlerin ürettikleri saatlerle başlayan hikâyenin tarihinin antitezi, yakın tarihin silinen hafızasının bir örneğidir.

Darphane işbirliğiyle hazırlanan Nacar saat kataloğunun kapağı, 2004. Kaynak: Nacar İnternet Sitesi, Kataloglar Bölümü [] / © Konyalı Saat

Postmodern Zaman

Baudrillard postmodern çağda yeni zaman anlayışını şöyle ifade eder: “Tarihimizi kaybettik, bundan dolayı tarihin sonunu da kaybettik” (1998: 5). Postmodern çağda zaman, modernizmdeki gibi ileri akmaz. Artık ilerlemeci dünya görüşü çöpe gitmiştir. Geçmiş ise nostaljidir (Dursun, 2020).

Nesnelere anlam transferi, postmodern zamanda genişletilmiş benlikle buluşunca tüketicinin talepleri de değişmiştir. Artık internete bağlanabilen, dijital fotoğraf çeken, müzik ve konuşma kaydeden, televizyonlu, kaçta kalkıp kaç adım atıldığını hatırlatan, vücudun adeta bir uzantısı haline gelmiş kol saatleri üretilmektedir.

“Türkiye Batı’dan 1 Saat Daha Uzaklaştı”

İlk olarak Almanya’da, Birinci Bölüşüm Savaşı sonrası kömür tasarrufu için kullanılan yaz saati uygulaması, dönemin, Osmanlı’yı da içeren İttifak Devletleri tarafından uygulanmaya başlanmıştır. 1973 yılından 2016’ya kadar Türkiye’de yaz-kış saati uygulaması yapılmıştır.

7 Eylül 2016’da Berat Albayrak’ın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı döneminde Türkiye’de, kalıcı yaz saati uygulaması başladı. Türkiye’nin Ortadoğu ve bazı Afrika ülkeleriyle saat farkı ortadan kalktı, Avrupa ülkeleriyle saat farkı 1 saatten 2 saate, İngiltere ile de 2 saatten 3 saate çıktı. TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası tarafından, kalıcı yaz saati uygulamasının, elektrik enerjisi tüketiminde tasarruf sağlamadığı ortaya konsa ve muhalefet partileri uygulamayı meclis gündemine taşısa da AKP hükümeti geri adım atmadı. Türkiye’de otokratik rejimin en çok güç kazandığı yıllar olarak kayda geçebilecek OHAL rejimi ve devamında yüzünü iyiden iyiye Arap ülkelerine dönen hükümet, tüm saçmalığa rağmen bu uygulamadan vazgeçmedi. Hâlâ toplum, ruhsal karanlığın yanında fiziken de karanlıkta kalkıp işe ve/ya okula gitmeye zorlanmaktadır.

“Saat Hediye Aldığımı Söyleyen Namerttir”

Yolsuzlukla ismi anılan dört bakandan biri olan Zafer Çağlayan’ın 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmasında, İranlı iş insanı Reza Sarraf’tan rüşvet olarak aldığı Patek Philippe marka saatin fiyatı yaklaşık 700 bin TL olarak kayda geçmişti. Çağlayan, Meclis soruştuma komisyonunda “yoğun çalıştığı için” alımı Sarraf’tan “rica ettiğini” ama “parasını kendisinin ödediğini” söylemişti. Hakkındaki fezlekede Sarraf’tan yüz milyonlarca lira rüşvet almakla suçlanan Çağlayan, mecliste saatle ilgili en ufak bir usulsüzlük bile bulunmadığını iddia etmişti. Hatta kendisini savunurken kullandığı bazı ifadeler saat firması tarafından yalanlanmıştı. Nihayetinde ABD’de yargılanan ve 2017 yılında itirafçı olduğu için serbest bırakılan Sarraf’ın açıklamalarında en pahalısı 600 bin avro, en ucuzu 60 bin dolar olmak üzere Çağlayan’a dört saat daha aldığıyer aldı (Diken, 2017).

2014 yılında eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, TBMM’nin karşısında, Genelkurmay Başkanlığının bulunduğu meydana, iç içe geçen dört kol saatinden oluşan ve 1.5 milyon liraya mal olan bir anıt yerleştirdi. Bu anıt eski bakan Çağlayan’ın aldığı rüşvet ve yolsuzluk operasyonları ile ilişkilendirildi. Şimdiki Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş seçim sonrası kol saati şeklindeki saat kulesini kaldırtarak işe başlamıştı.

Melih Gökçek’in diktirdiği Kol Saati Anıtı. Kaynak: Evin Demirtaş, “Ankara’da ‘kol saati’ tartışması”, Milliyet [Çevrimiçi Edisyon], (18.04.2014) [] / © milliyet.com.tr

Lakin Gökçek’in saat konusundaki icraatleri uzun yıllar konuşulacaktı: Başkanlığı döneminde kentte yapılan ve pek çoğu, çeşitli kamusal noktalarda birbiriyle alakası olmayan mimari (!) bir yaklaşımla ve en mühimi adrese teslim ihalelerle tek firma tarafından yapılan 52 küçük saat kulesinin maliyeti 10 milyon TL idi (Sözcü, 2017).

Melih Gökçek’in Ankara’da yaptırdığı saat kulelerinden örnekler. Kaynak: Derin Gökçe, “Ankara Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, Sözcü [Çevrimiçi Edisyon] (06.12.2017)
[] / © Estetik Yayıncılık A.Ş.

Hatırlatma: Olağan ve Olağandışı Saatler

Türkiye’de 2015 yılında Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözüm zemini ortadan kalkmış, AKP iktidarının 7 Haziran seçimlerinde yenilgisi sonrası ülkede çatışmalar başlamıştır. Bu süreçte, Anayasa’ya ve başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere Türkiye’nin temel haklar alanındaki uluslararası yükümlülüklerine aykırı olarak ilan edilen süresiz sokağa çıkma yasaklarının ilki, 16 Ağustos 2015 tarihinde uygulamaya konmuş, 1 Ocak 2020 tarihine kadar geçen süre içerisinde toplam 11 il ve en az 51 ilçede resmi olarak tespit edilebilen en az 381 sokağa çıkma yasağı ilanı gerçekleşmiştir. Bu yasaklar sırasında Silopi’de 20 Aralık 2015 tarihinde sokak ortasında vurulan 55 yaşındaki Taybet İnan “20 saat” ambulans gelmediği için kan kaybından hayatını kaybetmiş, “7×24 saat” boyunca cansız bedeni sokak ortasında kalmıştır (TİHV, 2020). Sokağa çıkma yasakları genellikle olağanüstü haller ile ilişkilendirilse ve normalde süre bakımından sınırlı olsalar da, ülke olağan hayatına devam ederken sadece bir bölgede süresiz ve/veya gün boyu uygulanmaya başlanan sokağa çıkma yasakları başta yaşam, özgürlük, güvenlik, barınma, sağlık hakkı, işkence ve insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele yasağı ihlalleriyle dolu yakın tarihin karanlık saatleridir.

Pandemide Değişen Zaman

COVID-19 pandemisi, öncesi ve sonrası olmak üzere zaman algısını ve gündelik zamanı değiştirmiştir. Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin Türkiye’de yaptığı çalışmaya göre pandemide ev işleri, eğitim ve işe toplam 6 saat, televizyon ve internete 4 buçuk saat ayrılmıştır. Toplumda televizyon izleme süresi pandemi öncesine göre iki katına çıkmıştır. Sosyal mecralarda pandeminin insanların kendine zaman ayırabilmesi için bir fırsat olduğu söylenirken; kadınların %39’u erkeklerinse %26’sı kendine vakit ayıramamıştır. Kendine vakit ayıranların da en çok yaptıkları aktivite aileyle vakit geçirmek (% 79) ve televizyon izlemek (% 69) olmuştur. Erkekler ev işlerine bir günde yarım saat zaman ayırırken kadınların yaklaşık 3.5 saati ev işleriyle geçmiştir. Erkekler, tadilat/tamirat ve bağ bahçe işleriyle ilgilenir ve işe daha çok giderken, pandemi öncesine göre kadınların % 75’i daha çok temizlik, % 74’ü daha çok yemek yapmıştır. Pandemide geçen zamanın niteliği, toplumsal cinsiyet eşitsizliği makasını daha da açmıştır (HBSD, 2021).

COVID-19 pandemisiyle tüm dünyanın politik-ekonomik dengeleri alt üst olurken yeni çalışma modelleri hayatımıza girdi. Evden çalışma, hibrit çalışma, esnek çalışma saatleri… İş yerinin kapısında saat kaçta işe başladığı kayıt altına alınan işçi, memur, beyaz yakalı iki yıla yakın bir süre özel alan olan evlerinde çalıştı. Pandemide Türkiye’de çalışanların % 30’u evden ya da hibrit çalıştı. Masa üstündeki dijital saatler, saat kulelerinin vazifesini devraldı, çalışanların evden daha verimli iş ürettikleri şirketler tarafından tespit edildi. Yeni dünyanın değişen çalışma şeklini kalıcı hale getirecek çalışmalar çoktan başladı.

Pandemide tüm dünyada sağlık sistemleri kriz halindeyken kapitalizmin illüzyonu bir kez daha tekrarlandı ve bireylere kendi sağlıklarından sorumlu oldukları hatırlatıldı. Artık akıllı saatler saatin kaç olduğunun yanında dakikadaki nabız sayısı, satürasyon düzeyi, spor süresi gibi “hayatta kalma” stratejilerini de kayıt altına almaya başladı.

KAYNAKÇA

Ankara saatleri ayarlama enstitüsü (2017, Aralık 6). Sözcü. https://www.sozcu.com.tr/2017/ekonomi/ankara-saatleri-ayarlama-enstitusu-2120523

Ankara’da “kol saati” tartışması (2014, Nisan 18). Milliyet. https://www.milliyet.com.tr/gundem/ankara-da-kol-saati-tartismasi-1868887

Balamir, L. (1984). Trenle Verilen Saat Ayarı. Demiryol Dergisi, 702.

Baudrillard, J. (1998). The End of Millenium or the Countdown. Theory, Culture and Society, 15(1), 1-9.

Bellis, M. (2020a). History of the First Clocks. ThoughtCo. https://www.thoughtco.com/history-of-sun-clocks-4078627

Bellis, M. (2020b). The Development of Clocks and Watches Over Time. ThoughtCo. https://www.thoughtco.com/clock-and-calendar-history-1991475

Brozek, J.E. (2004). The History and Evolution of the Wristwatch. International Watch Magazine. www.qualitytyme.net/pages/rolex_articles/ history_of_wristwatch.html

Çelebi, M. (2018). “Conkbayırı’nda Atatürk’ün Hayatını Kurtaran Saat”, Belgi Dergisi, C.2, S.16, Pamukkale Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları, Yaz 2018/II, ss.744-759.

Dursun, Ç. (2000). Zaman: Modern ve Postmodern. Toplum ve Bilim Dergisi, 84, 189-211.

Ediz, H. A. (1959). Saatin Hikâyesi. İstanbul: Doğan Kardeş.

Erdem, T. (2019). Erken Cumhuri̇yet Dönemi̇ Saatleri̇. The Turkish Online Journal of Design Art and Communication.

Geleceği Biriktirmek şimdi saate de girdi (2004). Hürriyet. https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/gelecegi-biriktirmek-simdi-saate-de-girdi-213143

Giddens, A. (2004). Modernliğin Sonuçları. E. Kuşdil (Çev.). İstanbul: Ayrıntı.

Gültekin, M. N. (2011). Köylülük, Toplumsal Değişme ve Piyasa İlişkilerinde Farklılaşma Olgusu: Gaziantep’te İki Köy Örneği. Sosyoloji Dergisi, 25, 81-102 .

Günün Yirmi Dört Saate Taksimine Dair Kanun. https://web.archive.org/web/20120925060841/http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/393.html

Gürpınar, D. (2011). Ulusalcılık: İdeolojik Önderlik ve Takipçileri. İstanbul: Kitap Yayınevi.

Halaç, H. & İlhan, S. (2014). Kentsel İmge Olarak Saat Kuleleri; II. Abdülhamit Han Dönemi Saat Kulelerinin İstanbul Dişi Türkiye Coğrafyasında Dağılımları ve Bir Tipoloji Denemesi. Humanities Sciences, 9(4), 190-200. https://dergipark.org.tr/tr/pub/nwsahuman/issue/19949/213418

Kıcal, Ö.D. (2006). Tüketici davranışlarının saat tasarımına etkisi (kol saati örneği) / The Effects of consumer behavior on watch design (the case of wristwatch). Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.

Özher Koç, S. (2014). Eşit Kavramı ve Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü Adlı Romanında Bu Kavramın Görüntü Biçimi: “Muaddel Saatler”/”Muaddel Aydınlar.” Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 48(48), 137-150. https://dergipark.org.tr/tr/pub/iutded/issue/17076/178666

Pandemide Evde Bakım ve Zaman Kullanımı Raporu (2021). Heinrich Böll Stiftung Derneği (HBSD) Türkiye Temsilciliği. https://tr.boell.org/tr/2022/04/04/pandemide-evde-bakim-ve-zaman-kullanimi

Sarraf, Çağlayan’a ‘hediye ettiği” saatin ödeme dökümünü verdi: 463 bin avro (2017, Kasım 30). Diken. https://www.diken.com.tr/sarraf-caglayana-hediye-ettigi-saatin-odeme-dokumunu-verdi-463-bin-avro/

Sokağa çıkma yasakları (2020). Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV). https://tihv.org.tr/sokaga-cikma-yasaklari/

Sönmez, F. & Baran, M. (2020). Erken Cumhuriyet Dönemi Endüstri Yerleşkelerinden Bir Örnek: Sivas Cer Atölyesi. 7. Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Kongresi, 67-83.

Tamçelik, S. (2000). Osmanlı Dönemi Demiryollarının Tarihi Gelişimi İçerisinde Siyasî, İktisadî ve Sosyal Etkiler. Erdem, 12(35), 483-535.

Tanpınar, A.H. (1961/2011). Saatleri Ayarlama Enstitüsü. İstanbul: Dergâh.

Thompson, D. (2016). A Brief Economic History of Time. https://www.theatlantic.com/business/archive/2016/12/a-brief-economic-history-of-time/510566/

Türk saati sanılan Nacar nasıl Türk markası oldu? (2003, Ekim 17). Hürriyet. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/turk-saati-sanilan-nacar-nasil-turk-markasi-oldu-38505431

Yıldız, N. (2006). Osmanlı İmparatorluğu’nda İngiliz Saatleri ve Topkapı Sarayı Koleksiyonu. Belleten, 70, 919-962. doi:10.37879/belleten.2006.919

Zamanı bildiren saat kulesi sesi, 80 yıldır susmadı (2019, Nisan 11). CNN Türk. https://www.cnnturk.com/yerel-haberler/sivas/zamani-bildiren-saat-kulesi-sesi-80-yildir-susmadi-974982

Kapak görseli: Photo by Agê Barros on Unsplash

İLGİLİ NESNELER