CEMEVİ
AYHAN YALÇINKAYA

İÇERİK

Tanımdan Başlayan Yok Sayma

Cemevi, günümüzde bir bütün olarak “Alevi” olarak adlandırılan, Tahtacı, Kızılbaş, Çepni, Bektaşi, Kırmanç gibi toplulukların, cem, ayin-i cem gibi genel dinsel ritüellerini gerçekleştirdiği ya da görgü, sorgu, yola girme, dar, koldan kopan, yarenlik gibi özel işlevlerin görüldüğü, toplumsal yaşamla dinsel yaşamın üst üste bindiği ya da kesiştiği yapı ya da hanelerin genel adıdır. Cemevi yerine meydanevi, baba damı, dede damı, ocakevi, cemhane, konak gibi adlandırmalar da söz konusudur. Mekâna adını veren cem ayininin tarihi çok eski olmakla birlikte; cemevi adlandırması görece yenidir. Bu ismin, mevcut haliyle 1990’lardan önce yazılı bir örneğine rastlanmadığı da kaydedilmektedir (Nişanyan Sözlük).

Sözcük, Arapça toplama, toplanma anlamındaki “cem” ile “ev”in birleşmesiyle oluşmuştur ve en kapsamlı sözlüklerden biri olan Kubbealtı Lugatı’na göre “Alevîlerin âyin ve toplantı yaptıkları yer” anlamında kullanılmaktadır. Ancak burada “ayin” terimi üzerinden yapılan tanım bir istisnadır. Örneğin Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğüne göre cemevi, devlete hâkim olan çoğunlukçu Sünni Müslümanlığın, dinsel bir çerçeve olarak Aleviliği yok sayma siyasetine uygun olarak, “Alevilerin toplanma yeri”nden başka bir şey değildir. Özcesi, herhangi bir evden, ticarethaneden ya da kahvehaneden, dernekten farkı yoktur. Aynı yaklaşım, tanımsal olarak cemevine kaynaklık eden cem ayini ya da ayin-i cem için de geçerlidir. Yine aynı kaynağa göre, ayin-i cem yalnızca “Mevlevi ve Bektaşi tekkelerinde kadın ve erkeğin birlikte katıldığı, dinî müzikli sohbet töreni”dir ve ayinin adı bile Aleviler ile birlikte anılmamaktadır.

Şemseddin Sami’nin Kamus-ı Türki’sinde ise ayin-i cem aşağılanarak anılır: “Eski İranîlerin işret ve cümbüşle icra ettikleri bir ayin-i mezhebî ki güyâ Cemşid tarafından vazolunmuştu” (Nişanyan Sözlük). Cemevi ve ona kaynaklık eden cem ayinini yok sayma ya da din dışı bir alanda konumlandırma gayreti sözlüklerle sınırlı değildir. Örneğin, Türkiye Diyanet Vakfı’nın yayımladığı İslam Ansiklopedisi’nde “cemevi” diye bir madde bulunmaz ve ayin-i cem tabirinden de kaçınılarak “bezm-i cem” kullanılır. Bezm-i cem ile ilgili olarak “sadece Bektaşî ve Alevîler’in toplantıları için kullanılan bir tabirdir” denildikten sonra şu açıklamaya yer verilir: “Ancak âyîn-i cem Alevî ve Bektaşîler’de mahiyeti itibariyle bir içki ve eğlence meclisi özelliğine de sahip olarak icra edilen bu törenler, Alevîler’de hasat tamamlandıktan sonra dedelerin, bağlıları arasındaki ihtilâfları halletmek, dargınları barıştırmak, hediyelerini almak için köylere giderek düzenledikleri “görgü-sorgu” toplantıları başlamadan, Bektaşîler’de ise tarikata giriş yahut niyaz töreni bittikten sonra toplantı meclisinde dem almak, gülbank çekmek, nefesler okumak suretiyle yapılır” (İslam Ansiklopedisi). Hatta daha da ileri gidilerek bir başka maddede Aleviler de anılarak “ayin” sözünün bile din dışılığına ilişkin vurgular özenle yapılır.1

Günümüzde cemevleri, köylerde yer alanlar hariç, genellikle “Cemevi ve Kültür Merkezi” olarak anılan, tek ya da çok katlı bir yapı bütünlüğünü ifade etmektedir. Genellikle bir avlu ile çevrelenmiş bu yapı bütünlüğü içinde bir yemekhane, mutfak, gasilhane ile morg, küçük de olsa bir kitaplık/kitap satış yeri, konferans/tiyatro salonu, cem ayininin yapıldığı cemevi ya da meydanevi, dede/pir/mürşit ya da post odası, yönetim, toplantı odaları, çeşitli kursların –çoğunlukla semah ve bağlama kurslarının– verildiği odalar ve misafirlerin ya da gereksinim duyanların konaklayabileceği misafirhane bulunur. Yapı bütünlüğünde somutlaştığı kabul edilen kutsallık öncelikle ayin için kullanılan cem salonuyla sınırlıymış gibi görülse bile bu, yanıltıcıdır. Çünkü Alevi topluluklar yine belirli bir kutsallık içinde icra edilen ve örneğin, kendi ifadelerince “Hakk’a yürüme” ile “sırlama” erkânlarını, yani ölümle ilgili ya da defin sonrası ritüellerini bu yapı bütünlüğü içinde icra eder. Aynı şekilde, okuma, kültürel faaliyetler, misafir ağırlama, lokma dağıtma, yemek verme ve benzer etkinliklerin tümü, Aleviliğin dinsel dünyası içinde “hizmet” olarak kutsallıkla çevrelenmiştir.

Cemevlerinin Verdiği Hizmetler:

U. Ulaş Özdemir (2005) tarafından Ali Yaman’a referansla şöyle tasnif edilir: “1. İnanç/Kültür hizmetleri: Cem ve diğer ibadetler, cenaze hizmetleri. Dede, Hoca gibi görevlilerin bulunması, kurban kesimi, adak, hayır ve cenaze lokmaları verilmesi. ‘Alevilik’, ‘On İki Hizmet’, ‘Cenaze Hizmetleri’ ve ‘Saz’ kursları, inanç merkezlerine düzenlenen gezilerin organizasyonu, kütüphane hizmetleri vb. 2. Eğitim hizmetleri: Yabancı dil kursları, bilgisayar kursları, el sanatları kursları, üniversiteye hazırlık kursları vb. 3. Sağlık hizmetleri: Ücretsiz sağlık kontrolleri, ücretsiz ilaç dağıtılması. 4. Karşılıksız yardımlar: Hayırseverlerin maddi ve ayni yardımlarının ihtiyaç sahiplerine dağıtılması. 5. Öğrenci bursları: Yoksul ve başarılı öğrencilere öğrenimleri sırasında burslar verilmesi.”

Bu haliyle de kutsallık, yalnızca cem salonu ile sınırlı kalmaz; bütün yapıyı kuşatır. Bu kutsallığın merkezinde ise ayinin yapıldığı cem salonu ya da cemevi bulunmaktadır. Ancak bir bütün olarak yapıyı çevreleyen kutsallık, yapıdan doğup içindeki etkinlikleri kapsamaz; aksine, yapı içinde gerçekleştirilen eylemlerin kutsallığı, yapıyı çevreler. Yani yapı, kutsallıkla çevrili olduğu için eylemler kutsal değildir; eylemler kutsallıkla dolu olduğu için yapı kutsallıkla dolar. Tüm bu sayılanlar belirli bir kutsallık anlayışıyla çevrelendiği içindir ki Alevi ibadetlerinin içinde sayılır. Buradan hareketle, Alevi toplulukların günümüzde cemevlerinin ibadethane statüsüne kavuşturulması ve ibadethanelere tanınan haklardan yararlanması gerektiği ile ilgili taleplerinin son derece meşru ve haklı olduğunu belirtmek gerekir.

Cemevi ve Kutsallık İlişkisi:

Cemevi mimarisinde ve sembolizminde kutsallık, yoğun olarak kendini gösterir. Örneğin cemevi yerine kullanılan meydanevi adlandırmasına kaynaklık eden meydan bunlardan biridir. “Meydan: cem ayini sırasında halka şeklinde oturan cem erenlerinin ortasında kalan boş alana denir. Meydan cem ayininin odağı olup on iki hizmet ve cem içinde yer alan diğer ritüeller bu alanda icra edilir” (Yıldırım, 2020: 490). Ancak bir alan olmanın ötesinde meydan “farklı hallerin zuhuru olarak liturjinin ve inancın yoğunlaştığı noktadır. Her şeyden önce […] mahşer yeridir. Ölmeden ölmek desturu gereği Alevi canlar meydanda kul hakkından arınmak manasında diğer taliplerden rızalık alarak meclise katılırlar. Bu bir mahşer yargısıdır. Bir diğer adı görgü olan cem, taliplerin birbirinden razı olmaları ön şartı ile başlayabileceği için meydanda sırayla yargılanmak veya razı olunmak manasında cemaatin ve postun görgüsünden geçerler” (Polat, 2015: 21).

Cem Nerede, Cemevi Orada

Alevi teolojisinde cem ayinine özgülenmiş özel bir mekân bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki cemin yapıldığı her yer, cem yapıldığı sürece cemevi konumundadır; cemi var eden cemevi değil, cemevini var eden cemdir. Ancak bu anlayış, çoğunlukçu dinsel referanslı iktidarlar tarafından –en başta Alevilerin Sünni-Ortodoks muarızları başta gelmek üzere– kötüye kullanılmakta, cemevinin modern ve sonradan uydurma bir icat olduğu iddia edilerek cemevlerine ibadethane statüsü tanımamak için bir mazeret olarak kullanılmaktadır. Alevi toplulukların teolojilerinin de desteklediği üzere, cem ayinlerini hem konar-göçerlik, hem gizlilik, saklanma koşulları içinde farklı mekânlarda, büyük evlerde –zaten cemevi için birden fazla sözcüğün kullanılması da bundan kaynaklanmaktadır– hatta önceden temizlenip paklanmış, döşenmiş, en sıcak mekân olarak büyük ahırlarda yaptıkları bir vakıa olmakla birlikte, bu cemevlerinin modern bir icat olduğu anlamına gelmediği gibi bir ibadethane olmadığı anlamına da gelmez.

Alevi topluluklara ait tekke ve dergâhlarda –bugünkü cemevlerinde olduğu gibi– yapının bir parçası olarak cem ayinine özgülenmiş mekânlar olarak meydanevi bulunmaktadır. Örneğin, bugün Alevilerin büyük çoğunluğu tarafından Serçeşme olarak kabul gören Hacı Bektaş Veli adına, 13. yüzyılda yapılmaya başlanan ve nihayet 16. yüzyılda son şeklini alan dergâh bütünlüğü içinde bir meydanevi, bugünkü adıyla bir cemevi bulunmaktadır. Bunun açık anlamı, bugünkü cemevi adlandırmasının tarihi çok yeni olsa da cemle anılan mekânların varlığının eskilere dayanmasıdır.

CemeviNİN TARİHİ

Bugünkü yapısal kompleksler üzerinden değil, cem ya da meydan üzerinden düşünüldüğünde, Hacı Bektaş Dergâhı’ndan daha eski, 1200’lere tarihlenen, en eski cemevi örneklerinden birinin Malatya-Arapkir’e bağlı Onar köyünde bulunduğu düşünülmektedir. “Onar Zaviyesi kurumunun bir parçası olan Büyükocak ve Şeyh Bahşiş Tekkeleri cemevi işlevi görerek, zamanımıza kadar korunmuş ve Türkiye’de bilinen en eski Cemevleri olarak yaşamaktadır” (Kaygusuz, 2017: 242). Cemevi teriminin yeniliğinden hareketle bir varlık-yokluk tartışması yapılırsa cem ayininin de, en azından kimi topluluklar açısından, modern bir icat olduğu uydurması bile ileri sürülebilir. Şöyle ki bugünkü Sivas ili İmranlı ilçesi merkez olmak üzere Koçgiri coğrafyasında cem sözcüğü, yakın dönemlere kadar bilinmemekte ve kullanılmamaktaydı. Bunun yerine aslı Arapça cemaat sözcüğünün Kürtçe’de dönüşmüş hali olan ve “toplum, kurul, heyet, meclis” anlamında kullanılan cıvak sözcüğünün2 yerel ağızda cıvat olarak kullanıldığına, sözcüğün cem usulüne uygun anlamında cıvatki biçiminde de –örneğin cemdeki zakirlerin söyleyişi civatki’dir– hayat bulmayı sürdürdüğünü görüyoruz. Bu gözetildiğinde, Koçgiri Alevi toplulukları için cem ayininin de yeni bir icat olduğu iddiası saçmalıktan öteye gitmez.

Bu anlamda yeni olan şey, esasen günümüzdeki cemevlerinin yeniliğinden hareketle cemin bir ayin olarak varlığının ve Alevilerin en önemli ibadet biçimi olduğunun inkâr edilmesi ve Aleviler açısından cemevlerinin yeni sembolik anlamlarla donatıldığının kabul edilmemesidir. Örneğin Kehl-Bodrogi’ye göre (1996: 57) cemevleri artık yeni kuşakların Alevi öğretisine vakıf olabilmek için başvurdukları en önemli merkezler haline geldiler.3 Bu anlamda sorun cemevlerinin ibadethane olup olmadığı tartışmasından çıkmakta, doğrudan cemin bir ibadet olarak kabul edilip edilemeyeceğine bağlanmaktadır.

Günümüzde bir cemevi. Kaynak: Kartal 24 İnternet Haber Sitesi []

En eski cemevi olarak kabul edilen Onar Köyü cemevinden iç görünüm. Kaynak: Wikimedia []

Kuşkusuz Alevi topluluklar içindeki ortodokslaşmaya ve yeni kimlik inşa girişimlerine bağlı olarak, cemevlerine, neredeyse bugünkü işlevleri ve anlamlarıyla bir tarih biçilmeye çalışıldığı söylenebilir. Ancak bunun ötesinde cemevlerinin ibadethane, cemin de ibadet vasfını yok sayarak tartışmaya açmak, kaçınılmaz olarak bunu üstlenen Sünni iktidar şebekesinin, bir yandan bin yıldır İslam içinde saymadığı Alevi toplulukları İslam içinde eritmeye çabası, diğer yandan da İslam’ın biricik ibadethanesinin camii, ibadetinin de namaz olduğu iddiasını tekrarlamak anlamına gelir. Bu bakış, kaçınılmaz olarak tartışmayı, İslam içinde cami ve ibadetlerin ontolojik, mekânsal ve işlevsel varlığı-yokluğu noktasına sürüklemektedir ki; bu da, aynı Sünni iktidar şebekesi tarafından, kimi zaman ölüm tehditleriyle, en ağır biçimde kapatılmaya, önlenmeye, bastırılmaya ve cemevi camii karşısında ikincilleştirilip bir eklentiye indirgenmeye çalışılmaktadır.

Cemevini ibadet yeri sayan Alevi topluluklar, din dışı, ateist, Alisiz Alevi, Marksist, bölücü olarak yaftalanmaktadır. Cemevlerini camii karşısında ikincilleştirmenin en önemli dayanaklarından biri de, bir ibadet yeri olarak cemevinin camiden kökten farklı bir biçimde statik değil, dinamik bir mekân oluşudur. Örneğin temel dinsel değerleri bakımından aralarında farklılık olmayan ama erkân yürütme, yani ritüellerin icrası bakımından farklılıklar içeren Alevi topluluklar, aynı cemevinde kendi sembolik dünyalarına uygun değişikliklerle, ayrı ayrı cem yürütebilmektedir.4

Cemevlerini Sünni çoğunlukçu dinsel referanslarla dinsel, siyasal ve hukuksal olarak ibadethane saymayan iktidar şebekesi, onları hem ikincilleştirmenin hem de cemevleri üzerinden Alevi toplulukları kontrol edebilmenin en önemli araçlarından biri olarak, her ne kadar bugün toplum ve devlet düşmanı ilan edilmişse de, Fethullahçı cemaat lideri Fethullah Gülen, Alevi hareketinin sağ kanat isimlerinden, Cem Vakfı onursal başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan ve polis şiddetiyle “Cami-Cemevi Projesi”ni hayata geçirmeye çalışmıştır. Projeye göre, Ankara Tuzluçayır başlangıç olmak üzere İstanbul Kartal, İzmir Çiğli, Çorum, Adana ve Gaziantep’ gibi yoğun Alevi nüfuslu bölgelerde, cami-cemevi birlikte inşa edilecek ve böylece Alevi ve Sünni topluluklar arasındaki duvarlar yıkılacaktır. Bu duvarların Alevilerin dinen eksikliği, geri kalmışlığı, cehaletiyle ilgili olduğunu, gerçek İslam dinini bilmedikleri için gayri-İslami unsurlarca kötüye kullanılıp sömürüldüklerini varsayan projenin mimarları, özellikle tümüyle Alevi nüfusun yoğunlaştığı bölgeleri hedef alarak, Alevilerin uğradığı her türlü ayrımcılığın, düşmanlığın ve katliamın yükünü de yine Alevilerin sırtına yüklemiş oluyordu.

Bunun en açık kanıtı yer seçimindeydi zaten: Birlik-beraberlik vazedilirken, proje hiçbir şekilde Sünni yoğun bölgeleri kapsamıyordu. Hatta Alevi-Sünni kardeşliğini hedefleyen projenin görünüşte Sünni bir muhatabı, ortağı da yoktu. Cem Vakfı dışındaki ortak, Hacı Bektaş Veli adına kurulmuş, aslında Fethullahçı cemaat örgütlenmesinin kurdurduğu, kendini Alevi olarak göstermeye çalışan bir tabela örgütüydü. Ancak bu proje AKP ile Fethullahçı cemaatin arasının bozulması ve Fethullahçıların darbe girişimiyle sonlandı ve ilgili tabela örgüt de darbe girişiminin hemen ardından kapatılan ilk derneklerden biri oldu.5 Ancak bu projeye karşı direniş devletin “sınır aşımı” halinde, bir kez daha, Alevilere nasıl davranacağını sergilediği açık bir örnek oluşturdu:

Cemevi yapamadık, cami-cemevi verelim? Zaten İzzettin Doğan’a göre bunu istemeyenler, “Alevi değil.” Gezi Direnişçileri de ağaç düşmanıydı zaten. […] AKP hükümeti özellikle Alevi mahallerinde çok daha farklı bir politika izliyor. Alevi mahallerindeki direnişlerde çok daha sert bir yol izliyor. Antakya’da, Armutlu ve Samandağ; İstanbul’da Nurtepe, Gazi ve Okmeydanı mahallelerinde polis çok sert saldırıyor. Direnişte yaşamını yitiren Abdullah Cömert, Ahmet Atakan, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş Aleviydi. Hayati tehlikesi olan insanlar da Alevi. Polis Alevi mahallerinde hedef alarak ateş ediyor (Saymadi, 2013).
Cami-Cemevi Projesi:

Kısa adıyla CCP’nin Cemaat-Cem Vakfı-Polis projesi olduğu, daha ilk anda, uygulama alanı olarak seçilen ilk örnekte, Ankara’da Alevi nüfusun yaşadığı Tuzluçayır Mahallesi’nde ortaya çıkmıştır. Mahalledeki Alevi toplulukların, projenin temel atma töreninden başlayan protestolarına, TOMA, akrep gibi etkili polis araçlarının ve gaz bombalarının kullanıldığı polis şiddetiyle karşılık verilmiş; polis saldırısına karşı bölge halkı sokak sokak, sabahlara değin süren bir direniş sergilemiş,6 çok sayıda kişi polis şiddeti sonucunda ağır yaralanmıştır.7 Bölge halkına yönelik saldırı öylesine şiddetliydi ki dönemin gazetelerinden biri, 12 Eylül 1980 askeri faşizminin işkence merkezlerinden biri olan Mamak Askeri Cezaevi için bestelenen ünlü bir şarkıya atıfla “Mamak’a Sonbahar Geldi: Gaz Bombalı Hoşgörü” başlığını atıyor;8 bir diğeri ise projenin kardeşlik, birlik, beraberlik söyleminin altında yatan gerçek duruma işaret ediyordu: “Mamak’ta Kardeşlik Dayağı.”9 Ankara Tuzluçayır’da ortaya çıkan direniş, aynı yıl yaşanan Gezi direnişinin bir anlamda ikinci dalgasına dönüştü ve hızla Mersin, Antakya, Adana, Antalya, Eskişehir, İstanbul gibi çok sayıda kente de yayıldı.

Çorum’a yapılması planlanan cami-cemevinin maket görseli. Kaynak: Ozan Çepni,”Cami-cemevi projesi tarih oldu” Cumhuriyet [Çevrimiçi Edisyon] (07.03.2018) []

Bugün Türkiye’de cemevlerinin toplam sayısı hakkında sağlıklı bir veri bulunmamaktadır. 2013 yılında Hüseyin Aygün’ün İçişleri Bakanlığı’ndan elde ettiği verilere göre, 31 ilde cemevi bulunmazken; geriye kalan illerde toplam 937 cemevi bulunmaktadır. Bu illerden Tokat 172 cemevi ile birinci sırada gelmektedir.10 2022 Ocak ayının başında yapılan bir haberde ise bu sayı 948’e çıkmıştır ve Tokat hâlâ birinci sıradadır.11 İçişleri Bakanlığı’nın dolaylı bir açıklamasından anlaşıldığı kadarıyla ise Türkiye’de 58 ilde en az 1585 cemevi bulunmaktadır.12

Cemevlerinin ibadet mekânı olarak herhangi bir hukuksal ve siyasal karşılığı olmadığı, çoğunlukçu rejim ve din tarafından resmi olarak kabul edilmediğinden bu mekânlar, Alevi sivil toplum örgütlerinin açtığı kültür merkezleri olarak faaliyet yürütmektedir. Büyük şehirlerde bulunan cemevlerinin özellikle çok şubeli dört büyük Alevi kurumuna bağlı olarak çalıştığı bilinmektedir. Bunlar Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı, Alevi Kültür Dernekleri, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve Cumhuriyetçi Eğitim Vakfı’dır –daha bilinen adıyla Cem Vakfı. Bu büyük örgütlere bağlı olanların dışındaki cemevleri ise bağımsız ya da çeşitli federasyonların –ki bunların en önde gelenleri Kızılırmak Yöre Dernekleri Federasyonu, Alevi Bektaşi Federasyonu, Alevi Vakıflar Federasyonu ve Alevi Dernekleri Federasyonu’dur– çatısı altında örgütlenmiş yöre ve köy derneklerine aittir.

Hukuksal/siyasal statüleri ibadethane olmadığı için cemevleri ibadethanelerin yararlandığı kimi haklar ve muafiyetlerden yararlanma olanağından da yoksundur. Bu hak ve ayrıcalıklardan bir kısmı şöyledir: İmar planlarında yer alma, ibadethane olarak tanımlanan yerlerin etrafında hangi mekânların olup olamayacağına ilişkin düzenlemeler, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kamu kaynaklarını kullanarak tüm camilere sunduğu ayrıcalıklar. Ancak kimi yerel yönetimler, inisiyatif üstlenerek imar planlarında cemevlerine de yer açmakta, arsa tahsis etmekte ve hatta cemevi inşaatına ve işletmesine kültür merkezi statüsü altında kaynak aktarmaktadır. Bu da kaçınılmaz olarak Alevi topluluklar ve onların kurumları ile yerel yönetimler arasında yeni bir bağımlılık ilişkisi doğurmaktadır.

Siyasal partiler, bu bağımlılık ilişkilerini kullanarak Alevi toplulukları konsolide etmekte ve bu toplulukların siyasal bir özne olarak ulusal siyasette rol üstlenmesinin önünü kesmeye çalışmaktadır. Öyle ki ulusal düzeyde siyasal faaliyet yürütmek isteyen Aleviler –Alevilikle bağları, ilişkilenme ve tanımlama biçimleri ne olursa olsun; salt kökenleri nedeniyle– öncelikle yerel dinamiklerle baş etmeye zorlanmaktadır. Bu da giderek Alevi hareketinin, kentsel, hatta yerel mahallerle sınırlı kalmasını ve siyasal katılım bakımından bir içe kapanmayı beraberinde getirmektedir. Bu içe kapanma ise, cemevleri özelinde, siyaset kurumunun sorunu bir bütün olarak ele alması ve bütünlüklü bir çözüm arayışı yolunda baskı altına alınması için atılması gereken adımların önünü keserek Alevileri “idare-i maslahatçı” ya da palyatif yollara yöneltmektedir. Oysa cemevlerinin varlığı ve nasıl konumlandırılacağıyla ilgili sorun, Türkiye siyaseti ve hukuk sistemi için adeta bir ayna işlevi görmektedir.

Cemevi ya da Hukukun “Siyaset Taşı”

Bütün tartışmalar saklı kalmak üzere, cemevlerinin diğer dinlerin ibadet yerlerinin yararlandığı haklar, muafiyetler ve ayrıcalıklardan yararlanabilmesi için resmi makamlarca “ibadet yeri” olarak tanınmasına ihtiyaç vardır. Ancak Türkiye’de bir mekânın ibadet yeri olarak tanınması hak ve yetkisine sahip herhangi bir kurum yoktur.13 İslam dışındaki dinler söz konusu olduğunda bu, uluslararası sözleşmeler ve ilişkiler içinde kolayca atlatılabilirken buradaki asıl sorun, Ortodoks Sünniliğin İslam dininin biricik hakikati ve temsilcisi olduğu iddiası ve bunun çoğunlukçu örgütlenmesi olarak devlet Sünniliğini sürekli teşhir edip açığa düşüren bir başka dinsel çerçevenin varlığıdır. Türkiye tarihinin Osmanlı’yı da kapsayan uzun tarihinde Alevi topluluklar, zaten Müslüman sayılmak bir yana, Müslüman olabilmek için kırk şartı yerine getirmesi gereken topluluklar sayıldığından sorun çıkmamıştır.

Cumhuriyet ve Cem/Cemevi İlişkisi:

Kemalist rejimin Alevilerin durumunu, en azından üzerlerindeki Sünni baskıyı hafifleterek görece rahatlattığı yolundaki baskın söylem ve iddiaların aksine; Kemalist rejimin Alevilerle ilişkisi, çoğu zaman gerilimli ve şiddet yüklü olmuştur. Örneğin 12.12.1932 tarihli Milliyet gazetesi, İzmir Bergama’da Tahtacıların yakalandığı haberini verirken “Mum söndü alemi” başlığını kullanmaktadır. 14. 05. 1932 tarihli Son Posta gazetesi, Kızılbaş şeyhlerinin yakalandığı haberini vermektedir. 05. 05.1935 tarihli Akşam gazetesi ise Maraş’ta mum söndü ayini yaparken yakalanan Kızılbaşlara yer vermektedir. Hatta Fransızca yayın yapan Beyoğlu gazetesi de aynı tarihli nüshasında benzer bir yaklaşım sergilemektedir. Cumhuriyet için Alevi topluluklar dinden ve özel olarak İslam’dan habersiz, pirler, dedeler, şeyhler eliyle sömürülen, cahil, batıl inançlı; ama, eğitilebilir topluluklardır. Bu çerçevede cem ayini ve bunun yapıldığı mekânlar da cumhuriyet için bir suç mahalli olmaktan öteye gitmemiştir. Bu nedenle de cem ayinlerini yürüten dedeler takip ve sürgün edilmiş, tutuklanmış, yakalandıklarında insanlık dışı muamelelere maruz kalmışlardır. Öyle ki dedelerin taliplerini ziyarete giderken kolluk güçlerinden gizlenmek için özellikle küçük boyutlu ve bir paltonun altına saklanarak taşınabilecek ölçüde cura sazı kullandıkları ve cem ayini sırasında köyün dışına gözcüler dikildiği bilinmektedir. Cumhuriyetin Alevilere ilişkin bu yaklaşımı, 1960 darbesinden sonra bir kırılmaya uğramıştır. Örneğin cem ayini için, aşağılayıcı mum söndü sözü daha önce ulusal basında rahatça kullanılabilirken; söz konusu kırılmadan sonra bu kullanım azalacak, kullanıldığında ise doğrudan aşağılama sözü ilan edilecektir. Örneğin Musahipzade Celal’in Mum Söndü adlı oyununun sergilenmesi, 1963 yılında Alevi üniversite gençliğinin bildirisiyle yanıtlanacaktır.14 Ancak cem ayini ve dolayısıyla cemevine ilişkin bu aşağılayıcı yaklaşım özellikle otoriter İslamcı sağ siyasetçilerin ağzında yerini her zaman koruyacaktır.15

Milliyet’ten bir haber. Kaynak: “Mumsöndü Âlemi!” Milliyet no. 2457 (12.12.1932) []

Ancak özellikle 12 Eylül askeri faşizmiyle Türk-İslam sentezli siyasetin hakimiyetini ilan etmesi ve nihayet AKP rejimiyle bu toplulukların devlet ve çoğunlukçu Müslümanlık içine dahil olma girişimleri, bunların esas karakterinin Sünnilik olduğu gözetildiğinde, sorunun esas kaynağını oluşturmaktadır. Devlet, artık Alevi toplulukları Müslüman olarak kabul etmeye hazırdır; ama, Alevi olarak değil; aynı Sünniler gibi ibadethanelerinin camii, ana ibadetlerinin ise namaz olması, bir başka deyişle, Sünni ortodoksinin hakimiyetini ve biricikliğini kabul etmeleri şartıyla. Aksi yöndeki bütün hukuksal kararlar uygulanmamakta ve cemevlerinin statüsü sorunu, her seferinde Alevilerin ve cemin tanımlanması sorununa dönüştürülerek Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) her şeyin üstünde sayılan Sünni fetvalarına terk edilmektedir.

Tanım sorunu, Alevi hareketini bölmek ve buradan da çoğunlukçu Sünni iktidar şebekesine pay biçmek üzere de kullanılmaktadır. Bunun somut talebe dönüşmüş karşılığı, Alevilerin, DİB’in temsil ettiği “entegre ya da kolonize din” anlayışını ve DİB’in otoritesini kabul etmeleri ya da en azından buna uygun bir yapılanmaya gitmeleridir. Bu bakımdan cemevlerinin statüsünün önündeki en büyük hukuksal engellerden biri, doğrudan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığı ve statüsüdür. Buna rağmen Türkiye hukuk sisteminde cemevlerini ibadethane olarak kabul eden birden fazla içtihat kararı bulunmaktadır.

“Siyaset taşı,” siyaset sözcüğünün bir başka anlamının da ölüm cezası olduğu gözetildiğinde, özellikle baş kesme yoluyla infaz edilen ölüm cezası uygulamalarında, infaz edilecek olanın başının kesilmek üzere yerleştirildiği taşın adıdır. Cemevleri söz konusu olduğunda işte siyaset taşına yerleştirilen baş, Türkiye’deki hukuk sistemidir; çünkü, cemevlerinin ibadethane olarak statüsü her seferinde yargısal olarak onaylanmakta; ama, pratikte uygulanmamaktadır. Bunun sonucunda Aleviler, bitmek tükenmek bilmeyen bir hukuksal labirent içine sıkıştırılmakta, bu da Alevi hareketini salt cemevlerinin hukuki statüsünün tanınmasına indirgenmiş bir siyasete mahkûm etmektedir. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bağlayıcılık bakımından Türkiye yargısını ve uygulaması itibariyle yönetimini bağlayıcı kararları da, ne yazık ki siyaset kurumu tarafından görmezden gelinmektedir. Özellikle çok sayıda Yargıtay karar ve içtihatında, cemevleriyle doğrudan ilgili olmayan davalarda bile, cemevi açıkça ibadethane olarak sayılmaktadır.16 Ayrıca içtihat kararları doğrudan uluslararası hukuka atıf yaparak cemevlerinin statüsünün ibadethane statüsü içinde düşünülmesi gerektiğini işaret etmektedir.

Ancak ne yazık ki söz konusu Aleviler ve cemevleri ise Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), ulusal egemenliği cisimleştiren TBMM’nin iradesine bile ipotek koyabilecek bir güce ulaşmıştır. Bunun en tipik örneği de Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün’ün 07.05.2012 tarihli TBMM’deki cami varlığının yanında cemevinin de olması gereğinden hareketle cemevi talep eden dilekçesine, başkanlık tarafından, DİB’e atıfla verilen ret kararıdır.17

Ne yazık ki hukuk ve yönetim sisteminin cemeviyle imtihanı yalnızca statü sorunuyla ilgili değildir. Örneğin cemevi, Kürt sorununun silahlı çatışmaya evrildiği her anda, iktidar bakımından “terörist cenaze evi” anlamını kazanır. Aynı şekilde çatışmalarda ölen ya da çeşitli biçimlerde infaz edilen kimi radikal sol grupların, Alevi kökenli ya da camiye götürülmek istemeyen mensuplarının cenazelerini kabul eden cemevleri daima saldırılara hedef gösterilir. Bunun için çok sayıda örnek bulunmaktadır.18

Cemevlerinin Hukuksal Statüsüyle İlgili Örnek Karar:

3. Hukuk Dairesi 2014/11238 E.,  2015/9711 K. ilişkili kararında şöyle denmektedir: Alevilik ve Alevilerle ilgili sorunlar ülkemizde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde yargılama konusu olmuştur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/7-1038 E, 2014/990 K. sayılı 03/12/2014 günlü kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Hasan ve Eylem Zengin Davası- Türkiye Başvuru No. 1448/04, Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı/ Türkiye Davası Başvuru No: 32093/10). Nitekim, Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı/Türkiye Davası Başvuru No:32093/10 olan dava, somut olayla birebir örtüşmektedir. Her iki davanın tarafları aynı olup, konuları benzerdir. Bu davada ülkemizin, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 9 ve 14. maddelerini ihlal ettiğine hükmedilmiştir. Tüm bu maddeler ve özellikle uluslararası sözleşme hükümleri ile birlikte normatif düzenlemeler kapsamında hukuki olgulara göre; cemevlerinin ibadethane kapsamında değerlendirilmesi gerektiği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9 ve 14. maddelerine aykırı olduğunu bildirir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı Davası Başvuru No:32093/10 kararı da dikkate alınarak, davalı vakıfta, alanında uzman bilirkişi marifetiyle keşif yapılarak; sözkonusu vakfın ibadethane kapsamında değerlendirilecek bu bölüme ait aydınlatma giderleri tam olarak tespit edilmeli ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.

Sosyalist Hareket ile Cemevleri Arasındaki İlişki:

Her ne kadar, Alevi topluluklarla sosyalistlerin ilişkisi, cumhuriyet tarihi boyunca izlenebilse de,19 görece yenidir. Türkiye sosyalist hareketi, başka konularda olduğu gibi, Alevilik sorununda da Kemalist ideolojinin ağır etkisi altında kalmıştır. Bu yüzden de sorunun varlığını bile neredeyse ancak 1993 Sivas Katliamı’nın ardından fark edebilmiş ve etkilerini bugün de sürdüren “Alevilerin sorunları Alevilerindir,” gibi bir yaklaşımla, rejimin kurucu ayarlarıyla sorun arasındaki zorunlu bağlantıyı uzunca bir dönem görmezden gelmiştir. Bu haliyle de hareketin cemevleriyle ilişkilenmesi daha çok pragmatik hedefler ve amaçlarla sınırlıdır diyebiliriz. Cemevlerinin kapısının herkese açık olmasından hareketle zaman zaman kimi radikal sol gruplar ya da hak arayıcıları cemevlerinde çeşitli faaliyetler düzenleyebilmektedir. Örneğin cemevlerinde gerçekleştirilen açlık grevleri bu bağlamda düşünülebilir.20

Cemevlerinin ve Alevilerin terörle ilişkilendirilmesine bir örnek. Kaynak: “İzmir’de Alevilerin açlık grevi devam ediyor” En Son Haber İnternet Sitesi (10.01.2016) []

Siyasal rejimin cemevini “terörist cenaze evi” olarak damgalaması, Alevi topluluklar nezdinde de iç gerilimlere ve seyrek olsa da, Aleviliğin sosyo-dinsel bir yapı olarak ruhuna aykırı bir biçimde, kimi cenazelerin kabul edilmemesine yol açmakta ve bu da aynı rejim çevrelerince, aynı saldırgan iştahla haberleştirilmekte ve yaygınlaştırılmaktadır.21

Cemevlerine Saldırılar:

Türkiye’de vaka-i adiyeden sayılır. Hemen her yıl özellikle büyükşehirlerde bulunan cemevleri saldırıya uğramaktadır. Bu saldırılar cemevini işaretlemekten tahrip etmeye ve hatta yaralamalara kadar uzanmaktadır. Saldırılar için ülke gündeminin kritik bir evrede olmasına gerek olmadığı gibi rejim içi hesaplaşmaların da cemevleri üzerinden yürütüldüğüne dair iddialar bulunmaktadır.22 Saldırganlar çoğunlukla ya yakalan(a)mamakta, ya meczup ya da çocuk oldukları ileri sürülerek korunmakta ya da cezasızlıkla ödüllendirilmektedir. Örneğin 2022 yılında Aleviler için matem dönemi olan Hicrî Muharrem ayında, Ankara’da aynı günde üç cemevine birden saldırı gerçekleştirilmiştir.23

Cemevlerine yönelik saldırılar aynı zamanda bir başka konuyla, kentsel rantla da doğrudan ilgilidir. Özellikle İstanbul, İzmir, Ankara gibi rant değeri yüksek olan şehir ve bölgelerde, Alevi yerleşim yerlerinin kriminalizasyonu yoluyla ilgili bölgelerin boşaltılması ve ranta açılması için cemevi eksenli yerel topluluklar bir anda suçlu ilan edilir ya da bu cemevlerinin “fethedilmesi” özel bir önem taşımaya başlar. Ankara’da Tuzluçayır, İstanbul’da Küçük Armutlu, Okmeydanı cemevleri buna örnektir.

Ayrıca Dersim (Tunceli) gibi hassas kabul edilen Alevi bölgelerinin dönüştürülmesi için devletin şu ya da bu kurumuna bağlı ama her halükârda DİB’in gölgesi olan en az bir cemevine ihtiyaç vardır. Onların hukuksal statüsü hiç “mesele” edilmez ve devlet, en başta DİB eliyle “yardım olur, yağar.” Böylesi cemevlerinin dışındakiler ise her zaman potansiyel terörist ve suç mekânıdır; ama, asla ibadethane değildir. Camiye ayakkabıyla girildiği iddiası, “ibadethanemiz aşağılandı” diye linç kampanyaları yürütülmesine vesile olabilirken,24 cemevinde polis kurşunuyla Alevilerin öldürülmesi normal karşılanabilmekte ve aynı normallik içinde cezasızlık hukuku ve siyasetinde kendine yer bulabilmektedir. 22 Mayıs 2014’te, Uğur Kurt’un Okmeydanı Cemevi’nde polis kurşunuyla öldürülmesi hatıralarda hâlâ tazedir.25

Uğur Kurt, Okmeydanı Cemevi avlusunda polis tarafından vurularak öldürüldü. Kaynak: Twitter ;Görselleri [] ve[]

Bir Heterotopya Olarak Cemevi

Foucault’dan mülhem bir kavramla, “heterotopya” ile Türkiye siyasetinin cemeviyle ilişkisi daha kolay anlaşılabilir.26 Cemevi, heterotopyaların gerçek mekânlar olduğu unutulmaksızın, ütopyalardan farklı olarak gerçek ilişkilere, gerçek mekânlara, gerçek temsillere bağlıdır; ama, onları tersyüz, teşhir ve teşhis, ifşa eder, etkisizleştirir ya da erteler. Cemevinin hiçbir zaman ibadethane olarak kabul edilmemekle birlikte, zaman zaman cümbüşevi, zaman zaman zikirevi, kimi zaman ensest yuvası, kimi zaman mum söndü rezilliğinin adı olarak görülmesi bu çerçevede anlaşılabilir.

Cemevi ve Mum Söndü:

Egemen kültürde neredeyse birbirini çağıran terimlerdir. Bunun en açık biçimde somutlaştığı yerlerden biri de Türk edebiyatıdır. Cemevi, Türk edebiyatı içinde doğrudan kendine yer bulamasa da mum söndü, yani ensest yasağının çiğnendiği, orji ayini olarak ve Kızılbaşlık teriminde cisimleşerek yaygınca seferber edilir. Bunun en ünlü örnekleri Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Nur Baba’sı, Reşat Nuri Güntekin’in birden çok eseri, Ömer Seyfettin’in Harem adlı öyküsü, Haldun Taner’in Ablam ve Kantar Katibi Ali Rıza Efendi adlı öyküleri, Musahipzade Celal’in Mum Söndü adlı oyunudur. Ancak bundan çok daha fazlası da vardır. Ayrıca eserlerinde, cem ayini ve bununla ilgili kurumların ve bir bütün olarak Alevi toplulukların olumsuz olarak resmedildiği en ünlü isim kuşkusuz Kemal Tahir’dir. Tahir’in Rahmet Yolları Kesti, Yedi Çınar Yaylası ve özellikle Bozkırdaki Çekirdek eserleri bunlar arasındadır.27

Yakup Kadri’nin Nur Baba’sı, Boğaziçi’nin Esrarı adıyla Muhsin Ertuğrul tarafından sinemaya da aktarılmıştır. Türk sineması, edebiyata nazaran Alevilere daha az ilgi göstermiştir. Ömer Lütfi Akad’ın çektiği 1967 tarihli Kızılırmak Karakoyun adlı filmde ilk kez bir dar sahnesine yer verilerek cem ayini kendine yer bulabilir. Alevilerle ilgili bir diğer örnek, 1973 tarihli Remzi Jöntürk imzalı Pir Sultan adlı filmdir. Sinemada Aleviler ancak 2000’li yıllardan itibaren cılız da olsa kendilerine bir yer bulabilecektir ki bunun en ünlü örneklerinden ikisi Aydın Bulut’un yönettiği 2008 tarihli Başka Semtin Çocukları ile Haluk Ünal’ın 2011 yapımı Saklı Hayatlar’dır.28

Cemevi gerektiğinde kültürevi, gerektiğinde konut, bazen de ticaretevidir. Çünkü cemevi ve onun merkezinde duran cem ayini siyasetin kendisiyle ilişkilenmeye kalktığı her anda Sünni çoğunlukçu iktidar şebekesini adeta suçüstü yakalamakta ve teşhiş/teşhir etmektedir. Bu AKP rejimiyle de sınırlı değildir.29 Rejim, bir bütün olarak cemevinin bu işlevini bertaraf etmek üzere onu hem bir havuç hem bir sopa olarak kullanmaya özen göstermektedir. Elbette her durumda cemevinin ibadethane olmadığı, sapıklık/sapkınlık yuvası olduğu iddiasını yedekte tutarak…

Her durumda siyaset bakımından ehlileştirilmiş bir Alevilik için cemevi, merkezi bir araç; teslim alma, dönüştürme aracı olarak duruyor. 2009 yılında başlatılan Alevi Açılımı sürecinde cemevlerinin merkezinde dedeliğin durduğu kabulüyle, cemevini kontrol etmek için dedeliği kontrol etmeyi ve ele geçirmeyi hedefleyen devlet,30 bugün bununla yetinmemekte ve bir bütün olarak cemevini kontrol etmeye çalışmaktadır. Özellikle günümüzde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun doğrudan müdahalesiyle cemevlerine yapılan ziyaretler ve borçlarının ödenmesi yoluyla mali bağımlılık yaratma siyaseti buna örnektir.31 Bu yeni adımların nereye kadar uzanabileceğinin en uç örneği, 2022 Muharrem ayında Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın Ankara’da bir cemevini ziyaretinde somutlaşmıştır: Ziyaret öncesinde cemevinde, Aleviler için vazgeçilmez olan Ali, Hacı Bektaş, Zülfikar gibi kimi semboller yerinden kaldırılarak bunların yerine Arabi sülüs yazıyla tablolar asılmıştır.32

Bu ve benzeri politikalar, devlet ve Aleviler bakımından farklı anlamlara gelse de, her durumda cemevini, bir şeylerin üstünü örten; ama, aynı zamanda bir şeyleri teşhir eden bir ifşa mekânı olarak karşımıza çıkarıyor ki bu, aynı anda cemevini Aleviler açısından da hem bir teslimiyet hem de bir direniş mekânı haline getiriyor. Ancak direniş mekânı olarak cemevi giderek Alevilerin tüm demokratik taleplerini, en başta eşit yurttaşlık talebini ve laiklik duyarlılığını soğuran, diğer ezilen kesimlerle ilişkisinin kopmasına ve yalnızca kendi içine kapanmasına neden olan bir kara deliğe dönüşme tehlikesini de içinde barındırıyor. Bu da beraberinde cemevini mevcut devlet camileri gibi bir mekâna dönüştürme arzusunu ve tehlikesini işaret ediyor. Bu arzu ve tehlike, en başa dönülürse, aslında cemevli merkezli olarak bütün Alevi dinselliğinin ortodokslaştırılması –her durumda ortodokslar devletle barışıktır– anlamına geliyor. Bu yanıyla da cemevleri sorunu, dinsel ve siyasal bir mücadelenin konusu ve alanı olarak hem Alevileri ve örgütlerini hem devleti ve Sünni toplulukları yatay olarak kesen bir konumda tutuyor.

KAYNAKÇA

İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/

Kaygusuz, İ. (2017). Onar Köyü’nün Uzak ve Yakın Geçmişine Bakış ve Roma Lejyonu XII. Fulminata. Arkeoloji ve Sanat, 155.

Kehl-Bodrogi, K. (1996). Tarih Mitosu ve Kollektif Kimlik. Birikim.

Kubbealtı Lugatı. (t.y.). Cemevi. http://www.lugatim.com/s/cemevi

Nişanyan Sözlük. (t.y.).Cemevi. https://www.nisanyansozluk.com/kelime/cemevi

Özdemir, U. U. (2015). İstanbul Cemevlerinde Yürütülen Zakirlik Hizmetinin Ritüel, Müzik İcrasi ve Alevi Kimliği Bağlamında İncelenmesi. (Doktora Tezi). İstanbul: Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Polat, M. (2015). Alevilikte Mekân ve Liturjinin Varlık Halleri Açısından Cemevinin Anlam Katmanları. Beylikdüzü Cemevi Mimari Proje Yarışması 2015. İstanbul: Beylikdüzü Belediyesi.

Saymadi, A. (2013, Eylül 13). Beş Alevi Yurttaşımız Öldürüldü, Bianet. https://bianet.org/bianet/insan-haklari/149889-bes-alevi-yurttasimiz-olduruldu

TDK Sözlüğü (t.y.). Cemevi.https://sozluk.gov.tr/

Yıldırım, R. (2020). Menakıb-ı Evliya (Buyruk). Sözlük. İstanbul: Yapı Kredi.

Kapak görseli: Tokat’ta semahtan, 2010. Kaynak: UNESCO Cultural Heritage / © Information and Documentation Center of Folk Culture/Ministry of Culture and Tourism, 2010 [https://bit.ly/3vaxjFE]

DİPNOTLAR
  1. Bkz. https://islamansiklopedisi.org.tr/ayin
  2. Bkz. https://ferheng.co/w/cıvak?src/=web
  3. Bunun için ayrıca bkz. Massicard, É. (2007). Türkiye’den Avrupa’ya Alevi Hareketinin Siyasallaşması. Çev. A. Berktay. İstanbul: İletişim.
  4. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Yücesoy, F. (2017). Cemevinin Diferansiyel Mekân Olarak Okunması: Göçmen Mahallesi Cemevi Örneği. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
  5. Bu konuda son derece ayrıntılı bir sunum için bkz. Yalçınkaya, A. (2014). Kavimkırım İkliminde Aleviler. Ankara: Dipnot . (Özellikle sayfa 169’dan itibaren).
  6. Mamak Ayaklandı. Cumhuriyet, 09.09.2013.
  7. Yaklaş dedi, Gözünden Vurdu. Evrensel, 14.09.2013.
  8. BirGün, 09.09.2013.
  9. Sol, 09.09.2013.
  10. Bkz.https://alevinet12.com/guncel-haberler/turkiyede-hangi-ilde-kac-cemevi-var/
  11. Bkz. https://www.ceraghaber.com/turkiyedeki-cemevleri.html/
  12. Bkz.https://www.icisleri.gov.tr/bakanligimiz-cemevilernin-kapisini-calarak-dinledigi-talepleri-yerine-getiriyor
  13. Türkiye’de ibadet yerlerinin tanımlarıyla ilgili hukuksal sorunlar ve başvurulan formülasyonlar için daha ayrıntılı bilgi için Alevi örgütlerinin hazırladığı şu rapora bakılabilir: Alevi Kültür Dernekleri-Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı. (2009). Alevi Çalıştayı, Birinci Etap Alevi Örgütleri ve Temsilcileri Toplantısı Değerlendirme İstem ve Öneri Raporu. Ankara.
  14. Bunun için bkz. Yalçınkaya, A. (2020). Aleviler de Bildirir. Ankara: Dipnot. (Özellikle sayfa 114’den itibaren).
  15. Örneğin dönemin Adalet Bakanı için 1997’deki “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemi” mum söndü oynamaktan başka bir şey değildi. Bkz. https://www.milliyet.com.tr/siyaset/haber-merkezi-5387489. Aynı siyasal gelenekten gelen mevcut Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ise belediye başkanıyken cemevi için cümbüşevi nitelemesini kullanmaktan çekinmemişti. Bkz. https://www.krttv.com.tr/gundem/cemevini-erdogan-a-gore-degistirdiler-h131143.html
  16. Ceza Genel Kurulu 2020/327 E. 2021/145 K. “İçtihat Metni” 2. Ceza Dairesi 2020/13885 E., 2021/2214 K. “İçtihat Metni” 13. Ceza Dairesi 2018/5884 E. , 2019/1302 K. “İçtihat Metni”. Bu ve benzeri kararların tümü şu link üzerinden taranabilmekte ve erişilmektedir: https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/
  17. TBMM, Kanunlar ve kararlar Başkanlığı, Sayı: A.0l.0.KKB.l.00.00- 180/15641 Konu: TBMM bünyesinde cemevi açılması 06.01-.2012 ilgi tarih sayılı ret kararı
  18. Cemevlerini terörist cenaze evi olarak niteleyen, farklı dönemlere ait çok sayıda örnek bulunmaktadır. Örnekler için şu linklere bakılabilir: https://www.merkezgazetesi.com.tr/asayis/catismada-oldurulen-mlkpli-teroristin-cenazesi-gulsuyu-cemevinde-h348.html, https://www.sondakika.com/haber/haber-terorist-cenazesinde-yogun-guvenlik-onlemi-8315416/, https://www.habervitrini.com/dhkpcnin-elebasi-karatasin-cenazesi-cemevi-morgunda/826844, https://www.iha.com.tr/haber-gazi-mahallesindeki-olaylarin-sebebi-gunay-ozarslanin-cenazesi-482447/
  19. Ayrıntılı bilgi için şu iki kaynağa başvurulabilir: Ertan, M. (2021). Aleviliğin Politikleşme Süreci. İstanbul: İletişim; Karaçalı, H. & Yalçınkaya, A. (2020). Aleviler Sosyalistler, Sosyalistler Aleviler. Ankara: Dipnot.
  20. Bu ve benzeri örnekler için şu linklere bakılabilir: https://ilerihaber.org/icerik/sarigazi-cemevinde-aclik-grevindeki-yurttaslarla-dayanisma-amaciyla-1-gunluk-aclik-grevi-71867.html, https://www.cnnturk.com/turkiye/cemevinde-aclik-grevi, https://www.izgazete.net/politika/narlidere-cemevi-nde-nuriye-ve-semih-icin-aclik-grevi-h17422.html, https://www.durusgazetesi.com/izmir/narlidere-cemevi-h29758.html, https://www.itvhaber.com/cemevlerinde-aclik-grevi.html
  21. Bunun için şu iki örneğe bakılabilir: https://www.ensonhaber.com/gundem/dhkp-cli-teroristin-cenazesini-cemevi-kabul-etmedi-2016-03-07, https://www.haber7.com/guncel/haber/1830479-teroristin-cenazesini-cemevi-kabul-etmedi
  22. Örneğin eski AKP milletvekili, Alevi kökenli ve Alevilik araştırmacısı Reha Çamuroğlu’nun bu yönlü yorumu için bkz. https://www.gazeteduvar.com.tr/erdoganin-cemevi-ziyareti-cumhurbaskani-tehdit-hissetti-hamle-yapti-haber-1577097
  23. https://www.ntv.com.tr/turkiye/ankarada-cemevlerine-saldiri-bakan-soyludan-aciklama,2FQpOsq3q0GuyhRrOnR9dQ
  24. https://gercekhaberajansi.org/yalandi-gercek-oldu-camiye-ayakkabilarla-biber-gazlariyla-girdiler/
  25. https://alevinet12.com/alevihaberleri/ugur-kurt-oldurulusunun-8-yilinda-anildi/
  26. Cemevi-heterotopya ilişkisine dair ayrıntılı bir tartışma için, bkz. Yalçınkaya, A. (2005). Pas Foucault’dan Agamben’e Sıvılaşmış İktidar ve Gelenek. Ankara: Phoenix.
  27. Türk edebiyatında Alevilerle ilgili daha geniş bilgiye şu linklerden ulaşılabilir: https://search.trdizin.gov.tr/yayin/detay/133153/20-yuzyil-turk-edebiyatinda-alevi-bektasi-unsurlarin-negatif-temsil-edildigi-bazi-eserler, https://search.trdizin.gov.tr/yayin/detay/160589/
  28. Ayrıntılı bilgi için bkz. https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2020/01/25/sinemada-alevi-gorunurlugu, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/155170, https://dergipark.org.tr/en/pub/izusbd/issue/68119/1017223
  29. Örneğin cumhuriyetin kuruluşundan günümüze cem ayinine, cem yapılan mahallere ve topluluklara ilişkin değerlendirmelerin izini Türk edebiyatında sürmek üzere şu kaynağa bakılabilir: Erseven, İ. C. (2005). Çağdaş Türk Romanı ve Öyküsünde Aleviler. İstanbul: Alev.
  30. Alevi açılımı ve çalıştay süreciyle ilgili alanında en ayrıntılı çalışma olarak şu kaynağa başvurulabilir: Ecevitoğlu, P. & Yalçınkaya, A. (2013). Aleviler Artık Burada Oturmuyor. Ankara: Dipnot.
  31. Bkz. 12 no’lu sonnot.
  32. https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/huseyin-gazi-cemevini-akpli-cumhurbaskani-recep-tayyip-erdogana-gore-degistirdiler-1967218. Bu değişiklerin geniş kapsamlı bir değerlendirmesi için şu yazıya da bakılabilir: Yalçınkaya, A. (2022). Bir Musibet, İki Ziyaret, Üç Nasihat ve Nihayet Vesayet. https://derdimartardaima.blogspot.com/2022/08/bir-musibet-iki-ziyaret-uc-nasihat-ve.html.

İLGİLİ NESNELER